Hudeybiye, bir kuyunun adıdır. O kuyunun bulunduğu koye, Hudeybiye adı verilmiştir. Hudeybiye anlaşması, hicretin 6. yılında Zilkade ayında gerceklecmiştir. Bu olay sırasında, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanında 1.400 sahabesi bulunuyordu. Hudeybiye anlaşması, on yıl savaş yapmamak icin yapılmıştır. Ama Kureyşliler iki yıl sonra bu anlaşmayı bozmak zorunda kalmışlardır!
Bunun sebebi ise, Ebu Cendel ve Ebu Basir (Radiyallahu Anhuma)’nın komutanlığını yaptığı, Taifetu’l-Mensura ya da diğer bir adıyla Fırkatu’n-Naciye isimli ordu olmuştur! Cunku Ebu Cendel ve Ebu Basir (Radiyallahu Anhuma) sabredip ve Allah’tan mukÂfat bekledikleri icin Allah-u TeÂl onlara bir kurtuluş yolu yaratmıştır! Allah-u TeÂlÂ’nın yardımı ile bu iki mucahid sahabe ve ordusu kureyşli muşrikleri dize getirmişlerdir!
Rabbimiz TebÂreke ve TeÂlÂ’dan dileğimiz, yeryuzunde Allah’ın Şeriatını hakim kılmak isteyen butun mucahidlere Ebu Cendel ve Ebu Basir (Radiyallahu Anhuma)’ya vermiş olduğu zaferi vermesidir. La Havle Ve La Kuvvete İlla Billah.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hudeybiye anlaşması icin beş kişi ile konuşmuştur. Bunlar:
1) Budeyl bin VerkÂe el-HuzÂii,
2) Urve bin Mes’ud,
3) Kinane oğullarından bir adam,
4) Mikrez bin Hafs ve
5) Suheyl bin Amr’dır.
Urve bin Zubeyr, el-Misver bin Mahreme ile Mervan İbnu’l-Hakem bu iki ravi birbirini tasdik ederek şoyle dediler:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hudeybiye zamanında bin dort yuz kişi ile yola cıktı.
Yolun bir kısmına vardıklarında Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sahabelere şoyle buyurdu:
−“Halid bin Velid, Kureyş suvarileri ile gozcu olarak Ganim mevkiindedir. Şimdi siz yolun sağ tarafını tutunuz!”
Vallahi Halid bin Velid, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i ve arkadaşlarını hissedemedi de nihayet Halid bin Velid, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ordusunun kaldırdığı kara tozu gordu ve binitine ayağı ile vurarak koşturup Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i ve ordusunun geldiğini Kureyş’e bildirmek uzere suratle gitti.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahabeleriyle yurudu. Nihayet Seniyye mevkiine gelmişti ki, oradan Kureyş uzerine inilirdi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in devesi burada coktu! İnsanlar kalk yuru, kalk yuru! dediler. Deve cokmekte ısrar etti! Bu sefer insanlar Kasva cokup kaldı! Kasva cokup kaldı! dediler.
Bunun uzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Kasva cokup kalmaz! Onun cokme huyu da yoktur! Fakat vaktiyle fili men eden Allah, şimdi de Kasvayı men etti!”
Bundan sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Kureyş Allah’ın haramlarını tazimi kastederek benden ne kadar zor istekte bulunsa, ben onların hepsini de Kureyş’e vereceğim!”
Sonra Kasvayı surdu. Hayvan sıcrayıp kalktı.
Ravi dedi ki:
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Kureyş tarafından saptı, nihayet suyu az olan Semed kuyusu yolu uzerindeki Hudeybiye’nin en sonuna indi. Bu az suyu insanlar azar azar alırken nihayet orada ikamet etmek icin su bırakmadılar, sonunda onun hepsini cektiler. Neticede Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e susuzluktan şikÂyet edildi. Bunun uzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ok cantasından bir ok cıkardı ve bu oku Semed kuyusuna koymalarını emretti.
Vallahi o anda kuyunun suyu coşmaya başladı! Suyun bu fışkırması, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in arkadaşları oradan donunceye kadar devam etti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve sahabeler bu halde iken, Budeyl bin VerkÂe el-HuzÂii, kendi kabilesi HuzÂa’dan bir kac kişi ile cıka geldi. Tihame kabileleri arasında Huzaalılar, oteden beri Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sırdaşı idiler.
Budeyl bin VerkÂe, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
–Ka’b bin Luey ile Âmir bin Luey kabileleri Hudeybiye’nin suyu en fazla olan yerlerine konakladılar. Sutlu ve yavrulu develeri de yanlarındadır. Şuphesiz ki onlar seninle savaşacak ve seni Beyte gitmekten alıkoyacaklar! dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Biz hic kimseyle savaşmak icin gelmedik! Biz sadece umre yapmak icin geldik! Harp Kureyş’i zayıflatmış, onlarda mecal bırakmamıştır ve onlara buyuk zarar vermiştir! Eğer Kureyş dilerse ben onlarla aramızda bir muddet tayin ederim. Onlar da benimle diğer muşriklerin arasını serbest bıraksınlar! Eğer ben Araplara galip gelirsem Kureyşliler de insanların girdiği bu itaat yoluna girmek isterse girebilirler.
Şayet ben Araplara galip gelemezsem, buna gore de Kureyşliler rahat eder. Eğer onlar bu teklifi kabul etmekten imtina ederlerse, nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu İslam davam uğruna başım vucudumdan ayrılıncaya kadar Kureyşlilerle savaşacağım! Ve Allah elbette nusrat emrini yerine getirecektir.”
Budeyl bin VerkÂe:
−Soylediğin şeyleri onlara tebliğ edeceğim, dedi.
Ravi dedi ki:
−Budeyl bin VerkÂe gidip Kureyşin konaklama yerine vardı ve:
−Biz size şu adamın yanından geliyoruz şoyle şoyle soylerken işittik. Onu sizlere sunmamızı dilerseniz bunu yaparız, dedi.
Onların sefihleri:
−Ondan hicbir şeyi bize haber vermene bizim ihtiyacımız yoktur! dediler.
Onlardan goruş sahibi kimseler ise:
−Haydi, ondan soylerken işittiğin şeyi getir, dediler.
Budeyl bin VerkÂe:
−Ben ondan şoyle şoyle derken işittim dedi ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sozlerini onlara nakletti.
Bunun uzerine Urve bin Mes’ud ayağa kalktı ve Kureyş’e şunları soyledi:
−Ey kavmim! Siz benim babam yerinde değil misiniz? dedi.
Kureyşliler:
−Evet, dediler.
Urve bin Mes’ud:
−Ben de sizin oğlunuz yerinde değil miyim? dedi.
Kureyşliler:
−Evet, dediler.
Urve bin Mes’ud:
−Herhangi bir şeyle beni itham eder misiniz? dedi.
Kureyşliler:
−Hayır, dediler.
Urve bin Mes’ud:
−Ukaz halkını size yardıma cağırdığımı ve onların bu yardımdan aciz kalınca, kendim, ailem cocuklarım ve bana itaat eden kimselerle size yardıma geldiğimi iyi bilirsiniz değil mi? dedi.
Onlar da:
−Evet, dediler.
Bunun uzerine Urve bin Mes’ud şoyle dedi:
−Bu adam size hayırlı bir yol sunuyor onu kabul edin ve beni bırakın ona gideyim.
Kureyşliler:
−Haydi git, dediler.
Urve bin Mes’ud, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına geldi ve onunla konuşmaya başladı. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de Budeyl bin VerkÂe’ye soylediği sozlere benzer şeyler soyledi.
Urve bin Mes’ud’da o vakit:
−Ey Muhammed! Sen kavminin kokunu kazıdığını farz etsek, senden once Arap’tan kendi kavmini toptan helak eden bir kişi duydun mu, goruşun nedir? Yahut bunun diğeri ve tam zıddı olursa! Vallahi ben aranızda seckin kişileri goruyorum bu kesin. Bununla beraber savaş anında firar edip seni terk edecek ahlakta insanlar arasından toplanmış karışık kimseleri de goruyorum, dedi.
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh), Urve bin Mes’ud’a:
−Haydi, sen, Lat putunun fercini (cinsel organını) yala! Biz mi savaştan kacıp Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i yalnız bırakacağız? dedi.
Urve bin Mes’ud:
−Bu kimdir? dedi.
Sahabeler:
Ebu Bekir dediler.
Urve bin Mes’ud:
−Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, uzerimde odeyemediğim bir iyiliğin olmasaydı ben de sana cevap verirdim! dedi.
Ravi dedi ki:
−Urve bin Mes’ud konuşmaya devam etti. Her sozu soyledikce eliyle Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sakalını tutuyordu. Mugire bin Şu’be başında miğfer elinde kılıc Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hemen başucunda ayakta duruyor onu koruyordu. Urve bin Mes’ud ne zaman Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sakalına elini uzatsa, Mugire bin Şu’be kılıcının kınıyla onun eline vuruyor ve:
−Elini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sakalından uzaklaştır! diyordu.
Buna muteakiben Urve bin Mes’ud başını kaldırdı ve:
−Bu kimdir? dedi.
Sahabeler:
Mugire bin Şu’be’dir dediler.
Bunun uzerine Urve bin Mes’ud:
−Ey gaddar! Ben hala senin ihanetinin bedelini odemeye gayret etmiyor muyum? dedi.
Mugire cahiliye zamanında Malik oğullarından bazı kimselerle yol arkadaşlığı etmiş, yolda onları oldurmuş ve mallarını almış, sonra Medine’ye gelip Musluman olmuştu.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Mugire bin Şu’be’ye şoyle buyurmuştur:
−“Musluman olmana gelince onu kabul ediyorum. Ama mallara gelince ben bunlardan hicbir şeyde değilim!”
Sonra Urve bin Mes’ud, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabını gozleriyle izlemeye başladı. Vallahi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ağzından bir şey atarsa bu mutlaka sahabelerden birinin eline duşuyor ve o kişi bunu yuzune ve bedenine suruyordu. Bir şey emredilince, sahabeler derhal onu yerine getirmeye koşuyorlar. Abdest aldığı zaman abdest suyunu almak icin birbirini oldurecek gibi yapıyorlardı. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) konuştuğu zaman sahabeler seslerini kısıyorlardı. Onu tazim ettikleri icin yuzune dikkatle bakmıyorlardı!
Muteakiben Urve bin Mes’ud, Kureyşlilerin yanına geldi ve gorduklerini şoyle anlattı:
−Ey kavmim! Allah’a yemin olsun ki ben, bircok krallara, Kayser’e, Kisra’ya, Necaşi’ye elci olarak gittim. Vallahi bunlardan hicbirinin adamlarını, Muhammed’in ashabının Muhammed’i tazim ettiği gibi tazim eder olarak gormedim! Vallahi Muhammed’in ashabı o, ağzından bir şey attığı vakit bu mutlaka sahabelerden birinin eline duşuyor ve o kişi bunu yuzune ve bedenine suruyordu. Bir şey emredilince, sahabeler derhal onu yerine getirmeye koşuyorlardı.
Abdest aldığı zaman abdest suyunu almak icin birbirini oldurecek gibi yapıyorlardı. Muhammed konuştuğu zaman seslerini kısıyorlardı. Onu tazim ettikleri icin yuzune bile dikkatle bakmıyorlardı! Bu adam size hayırlı bir yol sunuyor onu kabul edin! dedi.
Kinane oğullarından bir adam:
–Bırakın bir kere de ben Muhammed’e gideyim dedi.
Onlar da:
−Hadi git, dediler. Kinaneli adam, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve sahabelere gozukunce Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Bu gelen falan kişidir. Bu adam, hac kurbanlarını tazim eden kabiledendir. Kurbanlık kılÂdeli develeri onun onune surun!”
Sahabeler kılÂdeli develeri onun geleceği yola salıverdiler ve yuksek sesle telbiye edip (Lebbeyk Allahumme Lebbeyk... diyerek) onu karşıladılar.
Kinaneli bu durumu gorunce hayretle:
–Subhanallah! Bunların Beyt’i ziyaret etmelerinin engellenmesi bu kimselere yaraşmaz! dedi.
Arkadaşlarının yanına dondu ve:
−Ben bunların keseceği kurbanlık develerin kıladelenmiş ve işaretlenmiş olduğunu gordum. Ben bunların Beyt’i ziyaretten engellenmelerini doğru bulmuyorum! dedi.
Sonra onlardan Mikrez bin Hafs denilen bir adam ayağa kalktı ve:
−Bana izin verin de bir de ben Muhammed’e gideyim dedi.
Onlar da:
−Haydi git, dediler.
Mikrez bin Hafs sahabelere doğru gelirken Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Bu gelen Mikrez’dir, o facir bir adamdır!”
Mikrez bin Hafs, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile konuşmaya başladı. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile konuştuğu esnada, Suheyl bin Amr cıkageldi.
Ravi Mamer dedi ki:
−Bana Eyyub, İkrime’den haber verdi ki:
−Suheyl bin Amr gelince, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Artık işiniz size kolaylaştı.”
Ravi Ma’mer dedi ki:
−Zuhri kendi hadisini tahdis ederek şoyle dedi:
−Suheyl bin Amr gelince, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
−Hadi gel bizimle senin aranda bir barış mektubu yaz, dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kÂtibi cağırdı ve şoyle buyurdu:
−“Bismillahirrahmanirrahîm, yaz!”
Suheyl bin Amr:
−‘Rahman’a gelince vallahi onun ne olduğunu bilmiyorum! Ancak eskiden yazdığın gibi ‘Bismike Allahumme’ olarak yaz dedi.
Muslumanlar:
−Vallahi biz onu yazmaz ve sadece ‘Bismillahirrahmanirrahîm’ yazabiliriz! dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kÂtibe şoyle buyurdu:
−“Bismike Allahumme olarak, yaz!”
Sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Bu, Muhammed Rasulullah’ın uzerinde anlaşma yaptığı hukumlerdir, şeklinde yaz.”
Suheyl bin Amr:
−Vallahi biz senin Allah’ın Rasulu olduğunu bilseydik, biz seni Beyti ziyaretten men etmez ve seninle savaşa kalkışmazdık! Dolayısıyla sen Muhammed bin Abdullah yaz! dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Vallahi siz beni yalanlasanız da şuphesiz ki ben, Allah’ın Rasuluyum.”
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kÂtibe şoyle buyurdu:
−“Haydi, Muhammed bin Abdullah, yaz!”
Zuhrî dedi ki:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in besmele ve Muhammed Rasulullah ifadelerinin değişmesinde Suheyl bin Amr’ın isteklerine uyması Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şu sozunden dolayıdır:
−“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Kureyş Allah’ın haramlarını tazimi kastederek benden ne kadar zor istekte bulunsa, ben onların hepsini de Kureyş’e vereceğim.”
Bundan sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Suheyl bin Amr’a şoyle buyurdu:
−“Siz bizimle Beyt arasından cekileceksiniz, biz de beyti ziyaret edeceğiz!”
Suheyl bin Amr:
−Vallahi sizinle Beyt arasından cekilmeyiz! Cunku Araplar, cebren istila olunduk diye hakkımızda dedi kodu cıkarırlar. Ancak sizinle Beyt arasından cekilmemiz gelecek seneden itibaren başlasın dedi ve kÂtip de bu şekilde yazdı.
Suheyl bin Amr:
−Sana bizden bir erkek gelirse, o gelen kişi senin dininde olsa da onu bize geri vereceksin! dedi. Buna Muslumanlar hayret icerisinde, Subhanallah! Musluman olarak bize gelen kimse nasıl olur da muşriklere geri iade edilir? dediler. Onlara bu halde iken, Suheyl bin Amr’ın oğlu Ebu Cendel elleri bağlı olduğu halde cıka geldi. Ebu Cendel Musluman olmuş, bu sebeple Mekke’de hapsedilmiş ve işkenceye maruz kalmıştı! Mekke’nin aşağı tarafından cıkıp kendini Muslumanların onune attı!
Bunun uzerine Suheyl bin Amr:
−İşte ya Muhammed! Sana karşı imza edeceğim anlaşmanın birinci maddesi uyarınca bu adamı bana geri vermelisin! dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Biz henuz anlaşma yazısını bitirmedik!”
Suheyl bin Amr:
−O halde vallahi ben de seninle hicbir madde uzerinde barış anlaşması yapmam! dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Onu bana bağışla!”
Suheyl bin Amr:
−Ben onu sana asla bağışlamam! dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Hayır, bunu benim hatırım icin yap!”
Suheyl bin Amr da ısrar edip:
−Asla yapmam! dedi.
Mikrez bin Hafs ise:
−Bilakis bunu sana bağışladık ancak Suheyl bin Amr yetkili olduğu icin o bunu imzalamadı! dedi.
Ebu Cendel, babası Suheyl bin Amr’ın bu ısrarından uzuntulu bir halde şoyle dedi:
−Ey Muslumanlar! Topluluğu, Musluman olarak geldiğim halde şimdi ben muşriklere geri mi veriliyorum? Benim karşılaştığım şu kotu hali gormuyor musunuz?!
Şubhesiz ki Ebu Cendel, Allah yolunda Kureyş’in şiddetli işkencesiyle azap olunmuştu.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebu Cendel (Radiyallahu Anh)’a şoyle dedi:
−“Ey Ebu Cendel! Sabırlı ol ve Allah’tan mukÂfat bekle! Biz seni terk etmiyoruz! Şuphesiz ki Allah-u TeÂl sana bir kurtuluş yolu yaratacaktır!”
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ebu Cendel (Radiyallahu Anh)’ı kafirlere iade ettiği zaman sahabeler bunun nedenini Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e sordular.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara şoyle dedi:
−“Kim, bizi terkedip kafirlerin tarafına gecerse, Allah-u TeÂl onu bizden uzaklaştırmış demektir. Muşriklerden kim, Musluman olup bize gelmek isterse ve biz de onu kafirlere teslim etmişsek, elbette ki Allah-u TeÂl ona bir kurtuluş ve cıkış yolu yaratacaktır!”
Bunun uzerine Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) Ebu Cendel (Radiyallahu Anh)’ın yanına fırlayıp onunla birlikte yuruyup ona şoyle dedi:
−Sabırlı ol! Onlar muşriktirler! Onların kanı bir kopeğin kanı gibi değersizdir!
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) Ebu Cendel (Radiyallahu Anh)’a bu sozleri soylerken caktırmadan da kılıcının kınını ona yaklaştırıyordu!
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
−Kılıcı benden alıp babasının boynunu vuracağını ummuştum! Ama babasına kıyamadı ve olan oldu!
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
Bunun uzerine ben, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldim ve:
−Sen Allah’ın gercek Nebisi değil misin? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Evet, ben Allah’ın gercek Nebisiyim.”
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
−Biz hak uzere, duşmanlarımız batıl uzere değil mi? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Evet, biz hak uzere, duşmanlarımız batıl uzeredir.”
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
−O halde dinimiz hakkında bu aşağılık durumu nicin kabul ediyoruz? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Şuphesiz ki ben Allah’ın Rasuluyum ve ben bu fiille Allah’a isyan ediyor değilim! Allah benim yardımcımdır.”
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
−Vaktiyle sen bize: ‘KÂbe’ye varıp orayı tavaf edeceğiz’ diye soyluyor değil miydin? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Ben sana bu sene varıp tavaf edeceğimizi haber verdim mi?”
Ben de:
−Hayır, dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Şuphesiz ki sen Beyte varıp onu tavaf edeceksin!”
Bunun uzerine Omer (Radiyallahu Anh) dedi ki, Ebu Bekir’e geldim ve:
−Ya Ebu Bekir! Bu şahıs Allah’ın gercek Nebisi değil mi? dedim.
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh):
−Evet, O Allah’ın gercek Nebisidir, dedi.
Ben:
−Biz Muslumanlar hak uzere, duşmanlarımız ise batıl uzere bulunmuyor mu? dedim.
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh):
−Evet, biz hak uzere, duşmanlarımız ise batıl uzeredir, dedi.
Ben yine:
−O halde dinimiz hakkında bu aşağılık durumu nicin kabul ediyoruz? dedim.
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh):
−Ey adam! O, şuphesiz ki Allah’ın Rasuludur. O, Rabb’ine asi değildir! Allah Onun yardımcısıdır. Sen Onun emrine sımsıkı sarıl! Vallahi O, hak uzeredir! dedi.
Ben de:
−O bize Medine’de: ‘Beyte varacağız, orayı tavaf edeceğiz’ demedi mi? dedim.
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh):
−Evet, oyledir. Ancak sana bu sene varıp tavaf edeceğini haber verdi mi? dedi.
Ben de:
−Hayır, dedim.
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh):
−Şuphesiz ki sen Beyte varıp onu tavaf edeceksin, dedi.
Zuhri dedi ki:
−Omer (Radiyallahu Anh) bu itirazlarımdan dolayı kefaret olarak sonra bircok salih işler yapmışımdır, dedi.
Ravi dedi ki:
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) barış anlaşmasının yazımını bitirdiği zaman sahabelere şoyle buyurdu:
−“Haydi, kalkın! Kurbanlarınızı kesip başlarınızı tıraş edin!”
Ravi dedi ki:
−Allah’a yemin olsun ki sahabelerden hic kimse kalkmadı! Nihayet Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu emri uc kere tekrarladı. Sahabelerden hic kimse kalkmayınca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) eşlerinden Ummu Seleme (Radiyallahu Anha)’nın yanına girdi ve sahabelerden gorduğu kayıtsızlığı ona soyledi.
Ummu Seleme (Radiyallahu Anha):
−Ey Allah’ın Nebisi! Sen bu işi yerine getirmek istiyor musun? O halde dışarı cık, sonra kurbanlık develerini kesinceye ve berberini cağırıp, o seni tıraş edene kadar sahabelerinden hicbirine bir şey soyleme! dedi.
Bunun uzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ummu Seleme (Radiyallahu Anha)’nın yanından cıktı, sahabelerden hic kimseyle konuşmadı ve umre ibadetlerini yerine getirdi.
Kurbanlık develerini kesti ve berberi cağırıp tıraş oldu. Sahabeler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i bu halde gorunce, onlar da hemen kalkarak kurbanlarını kestiler ve birbirlerini tıraş etmeye başladılar. Hatta sıkışıklık sebebiyle neredeyse birbirlerini oldureceklerdi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tıraş olduktan sonra huzuruna bir takım mu’min kadınlar geldi.
Bunun uzerine Allah-u TeÂl Mumtehine Suresi 10. ayetini indirdi:
“Ey iman edenler! Mu’min kadınlar muhacir olarak size geldiği zaman, onları imtihan edin! Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer onların gercekten iman ettiklerini anlarsanız, onları kÂfirlere geri dondurmeyin! Ne bu kadınlar onlara helaldir; ne de onlar bunlara helal olurlar! Muşriklerin bu kadınlara sarf ettikleri mihirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde bu kadınlarla evlenmenizde sizin icin bir gunah yoktur.
KÂfir kadınların ismetlerini (nikÂh, akrabalık vb. bağları) tutmayın! (Onlarla ilişkiyi kesin ve kÂfirlere katılan kadınlara) harcadığınız mihri isteyin! Onlar da (size katılan kadınlarına) harcadıklarını istesinler! Bu size Allah’ın hukmudur. Allah, aranızda boyle hukmediyor. Allah bilendir, hikmet sahibidir.”
Bu ayetin inmesiyle Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh), muşrik halde bulunan iki karısını boşadı. Bunlardan birisini Ebu Sufyan’ın oğlu Muaviye, diğerini de Safvan bin Umeyye nikahladı. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye dondu.
Kureyş’ten Ebu Basir Musluman olarak Medine’ye geldi. Mekkeliler onu almak uzere arkasından iki adam gonderdiler.
Bu iki adam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
−(Anlaşmada) bize karşı imza ettiğin ahdi hatırlatırız! dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’a şoyle dedi:
−“Ey Ebu Basir! Bildiğin gibi bu insanlar bizimle barış anlaşması yaptılar. Biz de bu anlaşmayı bozmayız! Kavminle birlilte gidiver.”
Ebu Basir (Radiyallahu Anh):
−Sen beni dinimden donderecek ve bana işkence yapacak olan muşriklere iade mi edeceksin? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’a şoyle buyurdu:
−“Ey Ebu Basir! Sabırlı ol ve Allah’tan mukÂfat bekle! Şuphesiz ki Allah-u TeÂl sana bir kurtuluş yolu yaratacaktır!”
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh), Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’ın yanına giderek ona şoyle dedi:
−Sen bir kişisin oda bir kişi. Senin yanında kılıc da var!
Omer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) bu sozuyle acıkca onu oldurmesini ima etmiştir.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’ı onlara teslim etti. Bu iki kişi Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’la beraber yola cıktılar. Zulhuleyfe mevkine gelince, (azıkları olan) hurmalardan yemek uzere konakladılar.
Ebu Basir (Radiyallahu Anh) onlardan birine:
−Ya fulan! Vallahi ben senin şu kılıcını emin ol cok guzel goruyorum! dedi.
Kılıcın sahibi kılıcı kınından cekip:
−Evet, vallahi bu kılıc cok iyidir! Onu ben cok kere tecrube ettim! dedi.
Ebu Basir (Radiyallahu Anh):
−Musaade et de bakayım! dedi.
Ve bir fırsat bulup elinden aldı. Adama vurup oldurdu. Diğer adam kacıp Medine’ye geldi, koşarak Mescid’e girdi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu gorunce (yanindakilere) şoyle buyurdu:
−“Muhakkak ki bu adam, bir korku gorup gecirmiştir!”
Adam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelince:
−Vallahi arkadaşım olduruldu! Kuşkusuz ki ben de olduruleceğim! dedi.
Bu sırada Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’da geldi ve:
−Ey Allah’ın Nebisi! Vallahi Allah sana zimmetini îf ettirdi, beni onlara iade ettin. Sonra Allah beni onlardan kurtardı! dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
−“Harbi kızıştıranın anası ağlar! Eğer ona bir kişi daha olsa idi!”
Ebu Basir (Radiyallahu Anh) bu sozu işitince, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in onu yine iade edeceğini anladı ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanından cıktı ve Seyfu’l-Bahr denilen deniz sahilinde bir yere yerleşti.
Ravi dedi ki:
Suheyl bin Amr’in oğlu Ebu Cendel (Radiyallahu Anh)’da, Mekkeli muşrikleden kacıp, Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’a katıldı. Buna muteakiben (Mekkede muşriklerin arasında bulunup da) Musluman olan herkes Kureyş’ten ayrılıp Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’a katılmaya başladı. Boylelikle onlar buyuk bir cemaat oldular. Allah’a yemin olsun ki, Kureys’ten Şam’a gitmek uzere bir kervanın haberini aldılar mı, ona saldırıp adamları olduruyor ve mallarını alıyorlardı.
İşte bundan dolayı Kureyş, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e elci gonderip, Allah’ın adını ve aralarındaki akrabalık bağlarını hatırlatarak artık, Mekke’den Medine’ye kim gelirse o, emniyette olacaktır, yeter ki Ebu Basir ve arkadaşlarının yaptığı baskınların onlenmesini rica ettiler.
Buna muteakiben Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara birini gonderdi ve Allah-u TeÂl Feth Suresindeki şu ayetleri indirdi:
“Allah sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke’nin icinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan cekendir. Allah, yaptıklarınızı gorendir. Onlar, inkÂr eden ve sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer (Mekke’de) kendilerini henuz tanımadığınız mu’min erkeklerle mu’min kadınları bilmeyerek ciğnemeniz sebebiyle uzuntuye kapılmanız ihtimali olmasaydı (Allah savaşı onlemezdi).
Dilediklerine rahmet etmek icin Allah boyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkÂr edenleri elemli bir azaba carptırırdık. O zaman inkÂr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elcisine ve mu’minlere sukûnet ve guvenini indirdi, onların takv sozunu tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lÂyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.” Feth 24-26
Buhari 6/2559, Fethu’l-Bari 6/2731, 2732, Ebu Davud 2765
Onemli Notlar:
İbni Hacer el-Askalani (Rahmetullahi Aleyh) şoyle demiştir:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in:
‘Harbi kızıştıranın anası ağlar! Eğer ona bir kişi daha olsa idi’ sozu, Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’ın muşriklere iade edilmemesi icin kacmasına bir işaretti. Ayrıca bu haberi duyan ve Mekkede olan Muslumanların da ona katılması icin de bir işaretti.”
İbni Hazm (Rahmetullahi Aleyh) şoyle demiştir:
“Ebu Basir ve Ebu Cendel (Radiyallahu Anhuma) ve onlarla beraber olan Muslumanlar, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile barış anlaşması olan muşriklerin kanlarını doktuler ve onların mallarını ganimet olarak aldılar. Buna rağmen yaptıkları haram kılınmadı ve bundan dolayı Allah-u TeÂlÂ’ya asi olmuş sayılmadılar! Şuphesiz ki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in onları engellemeye gucu yeterdi. Onlara sadece yapmayın demesi yeterliydi. Fakat Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) boyle bir şey yapmadı!”
Şeyh Abdurrahman bin Hasen’in İbni Nebhan’a reddiyesinde şoyle demiştir:
“Hangi delile dayanarak cihadın sadece imamın arkasında yapılabileceği soylenir? Bu, dine yapılan bir iftiradır! ve mu’minlerin yolundan ayrılmaktır! Bu goruşun batıllığını gosteren deliller oyle meşhurdur ki onları zikretmek bile gerekmez!
Bu delillerden bazıları şoyledir:
Cihad emrinin genel olması, cihada devamlı teşvik eden ve cihadı terketmekten korkutan ayetlerin cok olmasıdır.
Allah-u TeÂl şoyle buyuruyor:
“Eğer Allah, insanlardan bir kısmını diğer bir kısmıyla defetmeseydi yeryuzunde fesat cıkardı. Fakat Allah, alemlere karşı fazilet sahibidir.”
Bakara 251
“…Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve iclerinde Allah’ın adı cokca anılan mescidler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavî’dir, Azîz’dir.”
Hac 40
Şeyh Abdurrahman bin Hasen şoyle devam etti:
“Herkim, Allah-u TeÂlÂ’nın yolunda cihad yaparsa, Allah-u TeÂlÂ’ya itaat etmiş ve Allah-u TeÂlÂ’nın onun uzerine farz kıldığını yerine getirmiş olur.
İmam ancak cihad yaparsa imam olur! Bu sebeble ‘imamsız cihad olmaz’ değil! ‘cihad etmeyen imam olmaz!’ demek gerekir.
Bil ki! Hak, senin soylediğinin tam aksidir! Senin yazdığının batıllığını ispat eden Kur’an’dan, sunnetten, siyerden ve alimlerin sozlerinden deliller coktur. Normal insanın bilebildiği deliller bile vardır.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebu Basir ve Ebu Cendel (Radiyallahu Anhuma) ve onunla beraber olanlara:
‘Sizinle beraber olan bir imamınız olmadığı icin Kureyşe savaş acmanız doğru değildir’ diye bir şey soyledi mi acaba?
Allah-u TeÂlÂ’yı her turlu noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Cehalet, sahibine ne kadar da cok zarar veriyor.
Cehalet ve batıl yoluyla hakka karşı cıkmaktan Allah-u TeÂlÂ’ya sığınırım.
Bazı alimlerde şoyle demişlerdir:
Cihad kıyamete kadar devam edecektir!!!
Allah-u TeÂl şoyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ey iman edenler! Sabredin! (Duşman karşısında) sebat gosterin! Allah’ın yolunda aralıksız cihad ederek nobet tutun! Ve Allah’tan korkun ki, kurtuluşa erebilesiniz.”
Âl-i İmran 200
إِنَّ اللهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُمْ بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Kuşkusuz ki Allah, mu’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığı cennet olmak uzere satın almıştır. Onlar, Allah’ın yolunda savaşırlar; oldururler ve oldurulurler. Bu (soz) Tevrat’da, İncil’de ve Kur’an’da Allah’ın kendi uzerine aldığı hak bir vaaddir. Kim Allah’tan daha cok ahdini yerine getirebilir? Oyleyse Allah ile yaptığınız alış-verişe sevinin. En buyuk kurtuluş işte budur.”
Tevbe Suresi 111
1) Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şoyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Ummetimden bir taife kıyamet gunune kadar hak uzere savaşarak (cihad ederek) muzaffer olmakta devam edecektir. Nihayet Meryem’in oğlu İsa aleyhisselam (yeryuzune) iner ve Muslumanların emiri (Mehdi aleyhisselam) ona:
−Gel bize namaz kıldır, der.
Bunun uzerine İsa aleyhisselam:
−Hayır, Allah’ın bu ummete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğerleriniz uzerine emirlersiniz, buyurur.”
Ahmed bin Hanbel Musned 14726, 15129, Muslim 1856/71, 1923/173, Ebu Davud 2484, HÂkim 4/480, Albani Silsiletu’l-EhÂdîsi’s-Sahîha 1959
2) Ubade bin es-Samit (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Allah’ın yolunda cihad ediniz! Kuşkusuz ki Allah’ın yolunda cihad, cennet kapılarından bir kapıdır. Allah TebÂreke ve TeÂl cihad sebebiyle uzuntu ve huzunden kurtarır.”
Ahmed bin Hanbel Musned, Taberani Mucemu’l-Kebir, Taberani Mucemu’l-Evsad, Hakim, Tergib ve Terhib 3/179
3) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Muşriklerle, mallarınızla, ellerinizle, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin!”
Ebu Davud 2504, Nesei 3082, Darimi, Ahmed bin Hanbel Musned, İbni Hibban, Hakim el-Mustedrek
4) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Savaşmadan ve kendi kendine savaşma isteği ile konuşmadan yani, savaşa niyet etmeden olen kimse munafıklıktan bir şube uzere olur!”
Muslim 1910/158 Ebu Davud 2502, Nesei 3083, Beyhaki 9/169, HÂkim Mustedrek 2/77
5) Ebu Umame (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Kim, savaşa gitmez veya bir gaziyi techiz etmez ya da savaşa giden kişinin ailesine hayırlı bir şekilde halef olmaz ise, Allah subhanehu onu kıyamet gununden once bir kıyamete uğratır!”
İbni Mace 2762, Ebu Davud 2503
6) Ebu Bekir (Radiyallahu Anh) şoyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Bir kavim cihadı terk ederse, mutlaka Allah onların umumuna azap eder!”
Tergib ve Terhib 3/246, Taberani
__________________
Hudeybiye Anlaşması
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●32 Görüntüleme