Milyonlarca musluman, 1300 yıldır Hanefî mezhebinin fetvalarıyla amel ediyor, işlerini İslÂm’a uygun hale getiriyorlar. Bu mezhebin kurucusu ise herkesin “en buyuk imam” olarak bildiği İmam-ı Âzam Ebu Hanife hazretleri. 68 yıllık hayatını İslÂm’ı oğrenip anlamaya ve oğretip anlatmaya adadı.
Asıl adı Numan b. Sabit olan İmam-ı Âzam Ebu Hanife hazretleri rh.a., hicri 80 (m. 699) yılında, Irak’ın Kûfe şehrinde doğdu.
Babası Sabit b. Zuta, Hz. Ali r.a. ile goruşmuş, kendisi, evladı ve zurriyeti icin onun duasını almış salih bir zattır. Aslen Fars olduğu, soyunun İran’dan geldiği rivayet edilmektedir.
İmam-ı Âzam Kûfe’de buyudu, orada yetişti. Babasından ustun bir terbiye ve din bilgisi aldı. Cok kucuk yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Kıraati, ‘yedi kurra’dan biri olarak bilinen İmam Asım’dan aldı. Arapcanın sarf, nahv, şiir ve edebiyatını oğrendi. Rasulullah s.a.v.’in ashabından Enes b. Malik, Abdullah b. Ebi Evfa, Vasile b. Eska, Sehl b. Saide ve Ebu Tufeyl Amir b. Vasile’yi gordu. Onların sohbet meclislerinde bulunup hadis dinledi. (Allah hepsinden razı olsun.)
endisine İmam-ı Âzam diye hitap edilmesinin sebebi kendi asrındaki alimler arasında seckin bir yere sahip olmasındandır. İslÂm alimleri, Buharî ve Muslim’de gecen Efendimiz s.a.v.’in “İman Sureyya yıldızına cıksa, Farisoğullarından biri elbette alıp getirir.” hadis-i şerifinin İmam Âzam rh.a. hakkında olduğuna kanaat getirmişlerdir.
Ticaret, ilim ve siyaset
Zengin bir tuccar ailenin cocuğu olan ve kendisi de ticaretle uğraşan İmam-ı Âzam, ilim oğrenmeye başlayışını şoyle anlatır:
“Bir gun alimlerinden Ebu Amr eş-Şa’bî’nin yanından geciyordum. Beni cağırdı ve:
– Nereye devam ediyorsun, dedi.
– Carşıya, dedim.
– Maksadım o değil, alimlerden kimin dersine devam ediyorsun, dedi.
– Hicbirinin dersinde devamlı bulunamıyorum, dedim.
– İlim ile uğraşmayı ve alimler ile goruşmeyi sakın ihmal etme! Ben senin zeki, akıllı ve kabiliyetli bir genc olduğunu goruyorum, dedi.
Şa’bî’nin bu sozu beni etkiledi. Ticareti ortağıma bırakıp ilim yolunu tuttum.”
İmam-ı Âzam rh.a. once kelÂm ilmini ve munazara bilgilerini Ebu Amr eş-Şa’bî’den oğrendi. Kısa zamanda bu ilimlerde parmakla gosterilecek bir seviyeye ulaştı. İmam-ı Âzam’ın talebesi Zufer b. Huzeyl şoyle demiştir: “Hocam Ebu Hanife der ki: Once kelÂm ilmini oğrendim. Daha sonra Hammad b. Ebi Suleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmine başladım.”
Fıkıh ilmine nasıl başladığını, talebelerinin bir sorusu uzerine şoyle anlatmıştır: “Bu, Allah TealÂ’nın tevfik ve inayeti iledir. O’na daima hamd olsun. Ben ilim oğrenmeye başladığım zaman butun ilimleri goz onune aldım. Her birinden bir kısım okudum. Neticesini ve faydalarını duşundum. Sonra fıkıh ilminde karar kıldım. Cunku fıkıh ilminde alimlerle bir arada bulunmak, istikamet, guzel ahlÂk ve takva uzere olma imkanı mevcuttur. Aynı zamanda farzları işlemek, ibadet etmek, Rasulullah’ın sunnetine uymak da fıkhı bilmeden mumkun olmaz.”
İmam-ı Âzam, dinini oğrenip oğretmekle gecirdiği hayatının elli iki yılını Emevîler yonetiminde, on sekiz yılını da Abbasîler devrinde yaşamıştır. Her iki donemde de halife ve valilerin yaptıkları hatalara, zulumlere de karşı cıkmış, hakkı soylemekten asla geri durmamıştır. Hatta bu yuzden hapse atılıp işkence gormuştur. Diğer taraftan Ehl-i Sunnet itikadında olan insanları saptırmaya calışan dinsizlerle ve sapık fırkalarla da mucadele etmiştir.
İlim olmesin diye
İmam-ı Âzam rh.a, devrinin seckin alimlerinin pek coğuyla goruşup ders almış olsa da, asıl hocası Hammad b. Ebi Suleyman’dır. “Benim yanımda ders halkasının başına Numan’dan başka kimse oturmayacak” derdi. İmam-ı Âzam, hocası Hammad’ın derslerine on sekiz yıl devam etti. Bu sırada sık sık Hicaz’a gidip Mekke ve Medine’de coğu Tabiîn’den olan alimler ile goruşur, onlardan hadis dinler ve fıkıh muzakerelerinde bulunurdu. Ehl-i Beyt’e olan saygı ve muhabbetiyle de bilinirdi. Muhammed BÂkır’ın ve Zeyd b. Ali’nin (Allah onlardan razı olsun) sohbet meclislerinde bulundu.
Hocası Hammad rh.a. vefat ettiğinde İmam-ı Âzam kırk yaşında idi. Talebeleri, arkadaşları ve halkın ileri gelenleri ondan hocasının yerine gecmesini istediler. “İlmin olmesini istemem!” deyip talebe yetiştirmeye ve halkın meselelerini cozmeye başladı.
Her gun sabah namazından oğleye kadar halkın sorularını cevaplandırır, oğle vakti bir miktar uyur, ardından yatsı namazına kadar talebelerine ders verirdi. Sonra evine gidip biraz istirahat eder ve tekrar camiye gelip sabaha kadar ibadet ederdi.
Sorulara cevap vermeden once mesele acık olarak muzakere edilir, talebeleri meseleyi cozmeye calışırdı. Meselenin muzakeresi bittikten sonra kendisi yeniden ele alıp gerekli incelemeleri yapar ve cevaplandırır, fetvayı bizzat soylemek suretiyle talebelerine yazdırırdı. Bu yazılar daha sonra fıkıh kaideleri haline gelmiştir. Talebeleri ve ilim meclisinde bulunanlar fıkhî bir mesele sonuca ulaştırılınca şukur icin tekbir getirirlerdi. Kûfe mescidi tekbir sadalarıyla dolardı.
Yaklaşımı ve ictihat usulu
İmam-ı Âzam rh.a., karşılaştığı olaylar ve sorularla ilgili olarak sayısız ictihadda bulunmuştur. Bu durum karşısında bazılarının “ayet ve hadisle amel etmeyip sadece kıyasla ictihat ediyor” şeklindeki ithamlarıyla karşılaşmıştır. İmam-ı Âzam buna karşı kendisini şoyle savunmuştur: “Biz once Allah’ın Kitabı’nda olanı alırız. Onda bulamazsak Hz. Peygamber’in Sunneti’ne bakarız. Orada da bulamazsak Ashab’ın ittifak ettiğini benimseriz, ihtilaf etmişlerse aralarından istediğimizi seceriz. Başkalarının goruşlerini onlara tercih etmeyiz.”
İlmini nerden aldın diye soranlara da: “Hz. Omer’den ilim alanlar vasıtasıyla Hz. Omer’den, Hz. Ali’den ilim alanlar vasıtasıyla Hz. Ali’den, Abdullah b. Mesud’dan ilim alanlar vasıtasıyla da Abdullah b. Mesud’dan aldım.” buyurmuştur. (Allah onlardan razı olsun)
İmam-ı Âzam rh.a. kıyas metodunu da sıkca kullanmıştır. Cunku bulunduğu ortam, pek cok olayın meydana geldiği ve cozumun arandığı bir bolgedir. İmam Âzam’ın ictihat metodu, yetiştirdiği talebelerin verdikleri fetvalardan da anlaşılmaktadır. Bu talebelerin arasında Ebu Yusuf, Zufer b. Huzeyl gibi kıyasta ileri derecede bulunanlar da vardı.
İmam-ı Âzam rh.a. meselelerin inceliklerini gorur, onları kolayca anlardı. Ayrıca halkın uygulamalarını da goz onunde bulundurur, dinin temel ilke ve esaslarına aykırı olmadığı surece bunları delil olarak gorurdu. Asla zorluk taraftarı değildi.
Yetiştirdiği talebelerin sayısı dort bine ulaşmıştır. Bunlardan yedi yuz otuzu ilimde iyice yukselmiştir. Bazı muellifler onun derslerinde yetişen talebelerinin isim ve kunyelerini, mensup oldukları şehirlerini tespit edip yazmışlardır.
İslÂm alimleri, İmam-ı Âzam’ı bir ağacın govdesine, diğer alim ve evliyayı da bu ağacın dallarına benzetmişler, onun her bakımdan buyuk ve ustun olduğunu, diğerlerinin ise bazı yonleriyle ustunluğe erdiklerini belirtmişlerdir.
İmam-ı Âzam hakkında şahitlikler
İmam Gazalî rh.a. hazretlerinin, “Marifeti tam bir arif” olarak tarif ettiği İmam-ı Âzam, diğer alimlerin ovgusunu kazanmış bir kişiydi. Bir seferinde İmam Malik’in yanına gittiğinde İmam Malik rh.a. ayağa kalkıp ona hurmet gostermiş, o gittikten sonra da yanındakilere: “Bu zatı tanıyor musunuz? Bu zat, Ebu Hanife Numan b. Sabit’tir. Eğer şu ağactan direk altındır dese ispat eder.” demişti. Sonra Sufyan-ı Sevri yanına gelmiş, onu Ebu Hanife’nin oturduğu yerden biraz daha aşağıya oturtmuş, cıktıktan sonra da onun fıkıh alimi olduğunu soylemiştir.
İmam Malik’e, “Ebu Hanife’den bahsederken onu diğerlerinden daha cok ovuyorsunuz” dediklerinde, “Evet oyledir. Cunku o insanlara ilmi ile faydalı olmakta. Onun derecesi diğerleri ile mukayese edilemez. İsmi gecince insanlar ona dua etsinler diye onu hep methederim.” buyurmuştur.
İmam Şafiî rh.a. de: “Ben Ebu Hanife’den daha buyuk fıkıh alimi bilmem. Fıkıh oğrenmek isteyen onun talebesinin ilim meclisinde otursun, onlara hizmet etsin.” buyurmuştur. Bir keresinde de, “Ebu Hanife ile teberruk ediyorum. Onun kabrini ziyaret edip faydalara kavuşuyorum. Bir ihtiyacım olunca iki rekÂt namaz kılıp Ebu Hanife’nin kabrine gelerek onun yanında Allah TealÂ’ya dua ediyorum ve duam hemen kabul olup isteklerime kavuşuyorum.” demiştir.
Ahmet ibn Hanbel rh.a.: “Ebu Hanife, vera (haramlara duşme korkusuyla şuphelilerden sakınan), zuhd (dunyaya duşkun olmayan) ve isar (comertlik) sahibiydi. Ahirete olan arzusunun cokluğunu kimse anlayacak derecede değildi.” buyurmuştur.
İmam Rabbanî ve Muhammed Parisa hazretleri de buyurmuşlardır ki: “İsa Aleyhisselam gokten inip İslÂm diniyle amel edince ve ictihat buyurunca, ictihadı İmam-ı Âzam rh.a.’in ictihadına uygun olacaktır. Bu da onun buyukluğunu, ictihatlarının doğruluğunu gosteren en buyuk şahittir.”
Yahya b. Muaz hazretleri de buyurmuştur ki: “Peygamber Efendimiz’i ruyada gordum ve ‘ey Allah’ın Rasulu, seni nerede arayayım?’ dedim. Cevabında, ‘Beni Ebu Hanife’nin ilminde ara.’ buyurdu.”
Son asrın, zahir ve batın ilimlerinde kÂmil, dort mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir, buyuk alim Seyyid Abdulhakim Arvasî k.s. buyurdu ki: “İmam-ı Âzam, İmam Yusuf ve İmam Muhammed de, Abdulkadir Geylanî gibi buyuk evliya idiler. Fakat alimler kendi aralarında iş bolumu yapmışlardır. Yani her biri zamanında neyi bildirmek icap ettiyse onu bildirmişlerdir. İmam-ı Âzam zamanında fıkıh bilgisi unutuluyordu. Bunun icin hep fıkıh uzerinde durdu. Tasavvuf hususunda pek konuşmadı. Yoksa Ebu Hanife, nubuvvet ve velayet yollarının kendisinde toplandığı Cafer-i Sadık hazretlerinin huzurunda iki sene bulunup oyle feyz, nur ve varidat-ı ilÂhiyeye kavuşmuştur ki, bu buyuk istifadesini ‘O iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu!’ sozu ile anlatabildiler. Altın Silsile’nin en buyuk halkasından olan Cafer-i Sadık’tan tasavvufu alıp, velayetin (evliyalığın) en son makamına kavuşmuştur. Cunku Ebu Hanife, Peygamber Efendimiz’in vÂrisidir. Hadis-i şerifte, ‘Alimler peygamberlerin vÂrisleridir.’ buyuruldu. VÂris, her hususta veraset sahibi olduğundan, zahirî ve batınî ilimlerde Peygamber Efendimiz’in vÂrisi olmuş olur. O halde her iki ilimde de kemaldeydi.”
Vefatı
Talebelerinin derlediği, “Fıkhu’l-Ekber”, “El-Fıkhul-Ebsat”, “El-Âlim ve’l-Muteallim”, “Er-RisÂle” ve “El-Vasıyye” adlı eserleri de bırakan İmam-ı Âzam Ebu Hanife hazretleri, hicri 150 (m.767) yılında Bağdat’ta vefat etti.
Vefatıyla ilgili bilgiler ihtilaflıdır. Halife Mansur’un kadılık teklifini kabul etmeyince kırbaclandığı ve hapse atıldığı kaynaklarda gecmektedir. Bazı kaynaklarda hapisteyken gorduğu işkence sonucu gucsuz duştuğu ve vefat ettiği bildirilmektedir. İmam-ı Âzam’ın hapisten cıktıktan sonra zehirlenerek oldurulduğu hakkında da rivayetler vardır.
Vefat haberi, duyulduğu her yerde buyuk uzuntu ve gozyaşıyla karşılandı. Cenazesini Bağdat kadısı Hasan b. Ammare yıkadı. Yıkamayı bitirince şoyle dedi: “Allah Teal sana rahmet eylesin. Otuz senedir gunduzleri oruc bozmadın. Kırk sene gece sırtını yatağa koyup uyumadın. En fakihimiz sendin. İcimizde en cok ibadet edenimiz sendin. En iyi sıfatları kendinde toplayan sendin!”
Cenazesinin kaldırılacağı sırada Bağdat halkı oraya toplanıp buyuk kalabalık oldu. Bu sebeple ikindiye kadar altı defa cenaze namazı kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammad kıldırmıştır. Bağdat’ta Hayzeran kabristanında toprağa verildi. İnsanlar gunlerce kabrinin başında toplanıp ona dua ettiler.
Buyuk hadis alimlerden Şu’be’ye vefat haberi ulaşınca, “İlim ışığı sondu, ebediyen onun gibisini bulamazlar.” dedi. İslÂm alimleri, “Yuz elli yılında dunyanın ziyneti gider.” hadis-i şerifinin de İmam Âzam’a işaret ettiğini bildirmişlerdir.
Selcuklu Sultanı Melikşah’ın vezirlerinden Ebu Sa’d Harezmî, İmam-ı Âzam hazretlerinin kabri uzerine mukemmel bir turbe ve cevresinde bir medrese yaptırdı. Daha sonra Osmanlı padişahları bu turbeyi defalarca tamir ettirdi. Allah Teal ona rahmet, bizi de şefaatine mazhar eylesin.
İlim Minnet Altında Kalmasın
İmam-ı Âzam rh.a. gecimini ticaret yaparak sağlardı. Onun durustluğu, comertliği, emanete riayeti ve takvası ticarî muamelelerinde de daima kendini gostermiştir. Halk ticarette onu Hz. Ebu Bekir efendimize benzetirlerdi. Hafs b. Abdurrahman’la ortaklık eder, yıllık kazancının dort bin dirhemden fazlasını fakirlere dağıtır, alimlerin, muhaddislerin ve talebelerinin butun ihtiyaclarını karşılar ve tevazu ile şoyle buyururdu:
“Bunları ihtiyacınız olan yerde kullanın ve Allah’a şukredin. Cunku bunlar gercek anlamda benim değil, sizin nasibiniz olarak Allah TealÂ’nın ihsan ve kereminden benim aracılığımla size gonderdiğidir.”
Boylece ilim ehlini başkalarına minnet ettirmez, rahat calışmalarını temin ederdi. Kendi evine de bol harcar, bir o kadar da yoksullara sadaka verirdi. Zenginlere de hediyeler verirdi. Her cuma gunu anne ve babasının hayrına yirmi altın dağıtırdı. Muşterisi fakir olursa malı aldığı fiyata verir veya hediye ederdi.
Comert Alıcı:
İmam-ı Âzam rh.a. bir malı alırken de satarken de kul hakkına buyuk ozen gosterirdi. Birisi ona satmak urere bir elbise getirdi. İmam fiyatını sordu. O da yuz akce istediğini soyleyince, İmam-ı Âzam rh.a. “Bunun değeri yuz akceden daha fazla.” dedi. Satan kişi yuzer yuzer arttırarak dort yuz akceye kadar cıktı. İmam “Olmaz, daha fazla eder!” diyerek bu işten anlayan bir tuccar cağırdı. Fiyatı tayin ettirdi ve o elbiseyi beş yuz akceye satın aldı.
Anne Emredince:
İmam-ı Âzam rh.a. hazretleri, oğlu Hammad’la beraber teravih icin Omer b. Zer’in mescidine giderlerdi. Bu mescit yaklaşık 6 km. mesafede idi. Bir defasında İmam-ı Âzam’ın annesi bir meseleyi oğrenmek istedi ve oğluna dedi ki, “Git bu meseleyi Omer b. Zer’e sor!” İmam-ı Âzam hazretleri gidip meseleyi Omer b. Zer’e sordu. Omer, “Sen bu meseleyi benden daha iyi bilirsin..” deyince İmam-ı Âzam “Ben annemin emrine muhalefet etmem.” dedi. Omer b. Zer, “Bu meselenin cevabı nedir?” diye sordu. İmam-ı Âzam meselenin cevabını soyleyince, Omer b. Zer de, “Oyle ise git, annene boyle soylediğimi bildir.” dedi.İmam-ı Âzam Ebu Hanife (Rahmetullahi Âleyh) Hazretleri'nin rivayet ettiği, Kıyamet Gunu'nde Allah'ın Azabından Kurtulma Duası.
*** Kaynaklarda Hafız en-Necm el-Gayzî 'den naklen bildirildiğine gore, İmam-ı Azam şoyle demiştir:
« Yuce Rabbimi ruyamda doksan dokuz kere gordum. Kendi kendime "Eğer Rabbimi yuzuncu defa gorursem, ' Kıyamet gununde mahluklar ne ile azabından kurtulacak? ' diye kendisine soracağım" dedim. »
Arkasından Hakk Subhanehu ve Teala'yı gordum ve "Ey Rabbim! Senin koruman gucludur, ovgun yucedir ve isimlerin mukaddestir. Kıyamet gununde kulların senin azabından ne ile kurtulur?" dedim, Hakk Subhanehu ve Teala şu cevabı verdi:
"Her kim sabah ve akşam namazından sonra "Subhanel ebediyyil ebed..." duasını okursa Azabımdan kurtulur."
*** Melekler, Resulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'e Miracında bu tesbihle seslenmişlerdir.
*** Arada nakarat olarak gecen dua:
“ Tehassantu bizil mulku vel melekutu ve a’tasamtu
bizil izzeti ve’l azameti ve’l kibriya-i ve’l ceberuti
ve tevekkeltu alel hayyillezi layenamu vela yemutu
subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi
verruh.... Allahu rabbi la şerike leh, La ilahe İllallah”
*** İbrahim (a.s) Buyuk Peygamberlerdendir. Cenab-ı
Hakk kendisine “ Halilim ” (Dostum) diye hitap
etmiştir. Bunu duyan melekler bu hitabın sebebini
merak ederler.
Cenab-ı Hakk: “ İki elci gidin, gorun ! ” deyince iki
Buyuk melek, Hz. İbrahim’i malı ile meşgul olduğu
bir sırada aniden karşısında insan şeklinde ortaya
cıkarlar.
İbrahim (a.s) bunları gorunce korkar ve “Sizden
mulk ve melekutun sahibi olan Allah’a sığınırım”
der.
Karşılık olarak Cebrail (a.s) : “Subbuhun Kuddusun
Rabbuna ve Rabbul melaiketi verruh” deyince, bu
Hz. İbrahim’in cok hoşuna gider.
Zengin bir Peygamber olan Hz. İbrahim (a.s), “Malımın
hepsini size vereyim; bana bunu oğretin,
ezberletin” der…
Evet; bu dua, dunyaya bedel bir duadır. Bu
dua aynı zamanda Bursa Ulu Cami'de mihrab
tarafından girildiğinde sağ kapı uzerinde buyuk bir
levha şeklinde vardır. Bu buyuk Levha, Bursa Ulu
Cami'deki diğer levhalardan farklı ozelliğe sahiptir.
Burada Hz. İbrahim (a.s) ile iki buyuk melek
Cebrail ve Mikail (a.s)’ın konuşmaları vardır.
__________________
İMAMI AZAM EBU HANEFİ, Hayatı
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- İMAMI AZAM EBU HANEFİ, Hayatı