RUFAİ TARİKATI PİRİ
Seyyid Ahmed er-Rufai Hazretleri baba tarafından Seyyid, ana tarafından Şerif olmaları sebebiyle; kendilerine "Ebu'I-Alemeyn" denilmiştir. Manası: "Seyyidlik ve Şeriflik sancaklarının Sahibi" demektir.
Soy zincirlerinin birincisi şoyledir:
"Seyyid Ahmed er-Rifai, Seyyid Ebu'I-Hasan Ali, Seyyid Ahmed Yahya, Seyyid Sabit Ebu'I-Hazım, Seyyid Ali Hazım, Seyyid Ahmed, Seyyid Ali, Seyyid Muhammed Ebu'I-Mekarim, Seyyid Mehdi, Seyyid Ebu'I-Kasım, Seyyid Hasan, Seyyid Huseyn, Seyyid imam Musa Kazım, Seyyid imam Ca'fer-i Sadık,Seyyid imam Muhammed Bakır, Seyyid imam Zeynul'abidin,
Seyyid imam Huseyn, Seyyiduna Ali el- Murtaza."
(Allah Onlardan razı olsun ve sırlarını yuceltsin)
Ahmed er-Rufai Hazretleri'nin Tarikat Silsilesi:
1 - Seyyid-i Kainat Hazret-i Muhammed Mustafa (SallallahuAleyhi Vesellem)
2 - Seyyiduna Ali el-Murtaza
3 - Seyyiduna Hasan-ı Basri
4 - Seyyiduna Habib-i Acemi
5 - Seyyiduna Davud-i Tai
6 - Seyyiduna Ma'ruf-i Kerhi
7 - Seyyiduna Seriyy-i Sakati
8 - Seyyiduna Cuneyd-i Bağdadi
9 - Seyyiduna Ebu Bekr-i Şibli
10 - Seyyiduna Ebu Ali Rudbari
11 - Seyyiduna EbuAli Gulam-ı Turkan
12 - Seyyiduna Ebu'I-Fazl bin Kamıh
13 - Seyyiduna Aliyyu'I-Kari el-Vasıti
14 - Seyyiduna Ahmed er-Rifai
(Allah Onlardan razı olsun ve sırlarını yuceltsin)
Ahmed RıfĂ‚î hazretleri doğmadan once dayısı buyuk Ă‚lim Mensûr BetĂ‚ihî bir gun ruyĂ‚sında Peygamber efendimizi gordu. Ona; "Ey Mensûr! Kız kardeşin, kırk gun sonra Ahmed isminde bir cocuk dunyĂ‚ya getirecek. Bu cocuğu, Aliyyul KĂ‚rî VĂ‚sıtî'nin terbiyesine teslim et. Bu zĂ‚t, Allah indinde azîzdir. Sakın ihmĂ‚l etme." buyurdu. Bu ruyĂ‚dan tam kırk gun sonra Ahmed dunyĂ‚ya geldi.
Ahmed RıfĂ‚î yedi yaşında iken babası vefĂ‚t etti. Onu, dayısı Mensûr BetĂ‚ihî, husûsi bir ihtimĂ‚m ile buyuttu, ilim oğretti. Once Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberledi. Kur'Ă‚n-ı kerîm hocası Abdulmelik Harnutî'dir. Ahmed RıfĂ‚î henuz yedi yaşında iken bir gun Allahu teĂ‚lĂ‚nın zĂ‚tına ve sıfatlarına Ă‚it bilgilerde mĂ‚rifet sĂ‚hibi olan hocası Abdulmelik Harnutî'yi ziyĂ‚rete gitti. Hocası ona; "YĂ‚ Ahmed! Sana diyeceğim şu şeyleri hĂ‚fızanda tut, ezberle ve hic unutma!" deyince "Peki efendim." dedi. Abdulmelik Harnutî buyurdu ki: "Başkalarına iltifat edip gezen, hedefine varamaz ve hakîkate kavuşamaz. Şupheden kurtulamayanın, dunyevî duşunenin, nefsî arzularının peşinde olanın; felĂ‚ha, hidĂ‚yete kavuşması duşunulemez. Bir kimse, kendi kusûrunu, noksanını bilmiyorsa, butun zamĂ‚nı da noksan gecer." Bu kıymetli sozleri hĂ‚fızasına nakş etti. Bir yıl bu sozlere gore amel etti. Bir yıl sonunda hocasından yine nasîhat istediğinde buyurdu ki: "Hakîkî Ă‚limleri, evliyĂ‚yı tanıyamamak cok kotudur. Tabîbin hasta olması ne fenĂ‚, akıllı kimsenin cĂ‚hil kalması ne kotudur."
Ahmed RıfĂ‚î, cocukken bir grup evliyĂ‚nın yanından geciyordu. Hepsi ona bakıyorlardı. Birisi; "LĂ‚ ilĂ‚he illallah Muhammedun Resûlullah, bu mubĂ‚rek ağac (cocuk) buyumeye başladı.", ikincisi; "Biraz sonra dallanır.", ucuncusu; "Kısa zamanda golgesi etrĂ‚fı burur.", dorduncusu; "Cok gecmeden meyve verir ve ay gibi etrĂ‚fa ışıklarını salar.", beşincisi; "Yakında, insanlar onun kerĂ‚metlerini, fevkalĂ‚de hĂ‚llerini gorurler. O, insanların ihtiyaclarını istediği kimse olur.", altıncısı; "Pek kısa zamanda şĂ‚nı pek yucelir.", yedincisi; "Onun talebeleri pek fazla olur." dediler.
Ahmed RıfĂ‚î hazretleri, namaz kılarken benzi sararır, kendinden gecerdi. Gonlunde hissettiklerini, zĂ‚hirinden takib etmek mumkundu. Fakat heybetinden kimse cesĂ‚ret edip soramazdı. Bir gun kendisi; "Namaza kalktığım zaman sanki Allahu teĂ‚lĂ‚ bana KahhĂ‚r sıfatıyla tecellî edecek diye korkuyorum." buyurdu.
Seyyid Ahmed RıfĂ‚î; orta boylu, nûr yuzlu, buğday benizliydi. Sacları siyah, sakalı seyrek, alnı acık ve geniş idi. Gozlerine surme ceker, tebessum buyururdu. Guzel konuşmaları ile kalpleri harekete getirir, sohbetine doyum olmazdı. Kursude oturarak konuşurdu. Konuşmaya başlayınca, sesini uzak ve yakındakiler işitirlerdi. Cevre koydeki kimseler de, aynı şekilde duyarlardı. İnsanlar evlerinin uzerine cıkar, Seyyid Ahmed RıfĂ‚î, yanlarındaymış gibi dinlerlerdi. Oyle ki, butun kelimeleri eksiksiz anlaşılırdı. HattĂ‚ sağırlar, yarım işitenler, onun sohbetine katıldıkları zaman, Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚niyle kulakları acılır, soylenilenleri işitirler ve anlarlardı. Beyaz gomlek giyer, pirinc unundan ekmek yaptırıp yerdi. MisĂ‚firler icin verdiği yemek hĂ‚ricinde başka bir şey yemezdi. Yemeği soğutarak yer, misĂ‚firsiz iftar etmezdi. Kendisine Ă‚it misĂ‚fir konağı, her gun dolup taşar, gunde iki oğun yemek cıkardı. Yolda her rastladığı kimseye, hattĂ‚ cocuklara bile selĂ‚m verirdi. Hastaların sıhhatlerini sormak icin uzak yollara gitmekten uşenmez, onları ziyĂ‚retten zevk alırdı. İhtiyarlara, Ă‚mĂ‚lara, sıkıntıda olanlara yardımcı olurdu. Peygamber efendimizin; "Kim, sacı sakalı ağarmış musluman bir kimseye ikrĂ‚m ederse, Allah da ona ihtiyarladığında hurmet ve ikrĂ‚mda bulunacak kimseleri vazîfelendirir, ona ikrĂ‚m ederler." hadîs-i şerîflerinde bildirildiği gibi hareket etmeyi Ă‚det edinmişti.
Alcak gonullu olduğundan, hic bir mecliste baş koşeye gecmez ve seccĂ‚de uzerinde oturmazdı. DaimĂ‚ az konuşur ve; "Sukûtla emr olundum." buyururdu. Bircok defĂ‚ azamet-i ilĂ‚hiyye tecellisine mazhĂ‚r olup, guneşin karşısında buzun eridiği gibi kendisi de bir avuc su gibi kalıncaya kadar eridiğini hisseder sonra ilĂ‚hî rahmet yetişerek eski hĂ‚lini bulurdu. Daha sonra da cemĂ‚atine hitĂ‚ben; "CenĂ‚b-ı Hakkın lutfu olmasa, yanınıza donemezdim." derdi.
Ahmed RıfĂ‚î hazretlerinin talebelerine bağlılığı cok fazlaydı. Onların arasında bulunmanın, onlarla sohbet etmenin, buyuk sevaplar hĂ‚sıl eden ibĂ‚det olduğunu buyurur ve talebelerine de kendi talebelerine boyle yapmalarını tavsiye ederdi.
Talebeleri ile sohbet ederken insanların kendini beğenmesi ile ilgili bir soru sorulduğunda:
"İlminin fazla, amelinin cok olması ile gurûra kapılan kimse, mĂ‚rifet sĂ‚hibi değildir. Cunku şeytan da pek fazla bilgiye sĂ‚hipti. Mantık yurutmek sûretiyle, ateşin topraktan daha hayırlı olduğunu iddiĂ‚ etti. Halbuki meleklere hocalık yapıyordu. Sonunda kendi nefsinin ustun olduğunu soyleyip kibirlendi. Boylece Allahu teĂ‚lĂ‚nın gadabına uğradı ve lĂ‚nete mustehak oldu. Ebedî olarak rahmet dergĂ‚hından kovuldu. Ey oğlum! Sakın! Cok sakın! İyi ibĂ‚detlerine, yuksek ilmine aldanma. Cunku Bel'Ă‚m-ı BaûrĂ‚ ve Bersisa, en cok ibĂ‚det edenlerdendiler. Fakat sonunda, nefs ve şeytana uyarak dunyĂ‚ya bağlandılar. Âhiretlerini ziyĂ‚n ettiler. Rezîl rusvĂ‚ oldular.
Ey oğlum! Kalbinde ufak bir leke gorursen, oruc tut. Gitmezse, az konuşmaya bak. Gitmezse, gunahlardan şiddetle kac. Yine gitmezse, her hĂ‚li iyi bilen Allahu teĂ‚lĂ‚ya yalvarmaya, sızlanmaya başla.
Bilgisizlik olumdur. Allahu teĂ‚lĂ‚ ilim verdikce canlanma başlar. Her bilgi bir vebĂ‚ldir. Bu vebĂ‚lden kurtulmak amel etmekle mumkun olur. Her amel fayda vermez. Fayda vermesi Allahu teĂ‚lĂ‚ icin yapılmaya bağlıdır. İhlĂ‚s elde edilmedikce, kurtuluşa erilmez." buyurdu.
SĂ‚lih musluman ve iyi bir kul nasıl olmalıdır? diye sorulunca, şoyle cevap verdi:
"SĂ‚lih muslumanlar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın hukmune boyun eğerler, gelen şiddet ve belĂ‚lara sabrederler, aza kanĂ‚at ederler. Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasından korkmazlar ve kimseden bir şey beklemezler. Ancak Allahu teĂ‚lĂ‚dan isterler. İnsana, yuksek makamları veren, aşağı duşuren azîz ve zelîl edenin Allahu teĂ‚lĂ‚ olduğunu bilirler. SĂ‚lih muslumanlar, Peygamber efendimizin sunnet-i şerîflerine tam uyarlar. Onların korkusu, son nefes icindir. Onlar, az konuşurlar. Ofkelerini tutarlar, şehvetlerini yenerler. Nefslerinin arzularını yapmazlar. Allahu teĂ‚lĂ‚yı unutturacak butun engelleri ortadan kaldırarak, hep O'nunla berĂ‚ber olmaya bakarlar. Boylece nefslerini alcaltıp, ruhlarını yukseltirler.
Nefse, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kazĂ‚ ve kaderine rızĂ‚ gostermek kadar zor gelen bir şey yoktur. Cunku, kadere rĂ‚zı olmak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın hukmune boyun eğmek, nefsin isteklerine zıttır. Nefs bunları istemez. SaĂ‚dete kavuşmak, nefsin rızĂ‚sını terk edip, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına koşmakla mumkundur. SaĂ‚dete kavuşanlara mujdeler olsun."
Allah adamlarıyla berĂ‚ber olmayı sever, onların duĂ‚larını almaya calışırdı. Duşkunleri cok sever, her zaman onları himĂ‚ye ederdi. Eli, ayağı olmayan veya cuzzam gibi ağır hasta olan kimseleri yanına alır, onları bizzat kendi elleriyle yıkar, temizler ve elbiselerindeki yırtıkları yamardı. Bunlardan haz duyduğunu bildirir, talebelerini de teşvîk ederdi. Acıkmış bir fakîri gorse, gider kendi eliyle yiyecek hazırlar, berĂ‚berce yerlerdi. Buyururdu ki: "Butun evliyĂ‚lık yollarından gecirildim. Fakat fakirlik, başkaları gozunde hakîr olmak ve hastalık gibi Allahu teĂ‚lĂ‚ya yakın ve daha uygun yol goremedim."
Bir yere gidip de donerken, yanında hazır bulundurduğu ipine, topladığı odunları bağlardı. Bunları getirir, şehirde bulunan dul, yetim, fakir, hasta olanlara dağıtırdı. DunyĂ‚ malına hic kıymet vermez, onları dîne hizmette kullanırdı. Kendisi icin, dunyĂ‚lık nĂ‚mına hicbir şey alıkoymazdı. Butun malını fakir muslumanlara dağıtırdı.
İbrĂ‚him Bestî isminde bir kimse, Ahmed RıfĂ‚î hazretlerini hic sevmezdi. Hakkında uygun olmayan cirkin şeyler soylerdi. Bir gun hakĂ‚ret dolu bir mektup yazıp, birisiyle gonderdi. Ahmed RıfĂ‚î gelen kimseye, mektubu sesli olarak okumasını soyledi. O kimse, her turlu iftirĂ‚nın bulunduğu bu mektubu okuyunca, Seyyid hazretleri, sukûnetle dinlediler ve; "Doğru soylemiş. Eğer Allahu teĂ‚lĂ‚nın indinde şupheli bir durumum yoksa, insanların bana ettiği iftirĂ‚lara hic aldırış etmem." buyurdular ve mektubuna cevap olarak şunları yazdırdılar: "Muhterem İbrĂ‚him Bestî hazretleri, Allahu teĂ‚lĂ‚ beni dilediği gibi ve istediği yerde yarattı. Sizin doğruluğunuza guveniyorum. Hayır duĂ‚larınızdan beni mahrum bırakmamanızı ve haklarınızı helĂ‚l etmenizi yuksek zĂ‚tınızdan istirhĂ‚m ediyorum." Bu tevĂ‚zu dolu mektubu alan İbrĂ‚him Bestî cok şaşırdı. Yuzunu yerlere surup dışarı cıktı gitti. Nereye gittiği ve nerede olduğu bilinemedi.
Bir kimse Ahmed RıfĂ‚î hazretlerini cekemez, onu hep kotuler, aleyhinde konuşurdu. Onun yuksek hallerini inkĂ‚r eder, hicbirini kabûl etmezdi. Ahmed RıfĂ‚î hazretlerinin talebelerinden kimi gorse, onceden hazırladığı mektubu eline verip, hocasına goturmesini tenbih ederdi. Ahmed RıfĂ‚î hazretleri de mektubu acınca, "Ey Mulhid, ey bid'atcı, ey zındık... gibi cok cirkin şeylerin yazılı olduğunu gorurdu. Mektubu getiren talebesine bir mikdĂ‚r para verip, o kimseye goturmesini soyler ve; "Sen benim sevap kazanmama vesîle oluyorsun, cenĂ‚b-ı Hak sana hayırlar ihsĂ‚n etsin, diye soylediğimi bildiriniz." derdi. Bu kimse, uzun muddet bu şekilde kotu hakĂ‚retlerine ve iftirĂ‚larına devĂ‚m etti. Sonunda Ă‚ciz kaldı. Ahmed RıfĂ‚î'nin verdiği bu cevaplardan utanmaya başladı. Yaptığı hareketlerden pişman olup, tovbe etti. Ozrunu beyĂ‚n etmek uzere, af dilemek icin, Ahmed RıfĂ‚î'nin huzûruna doğru hareket etti. Bulunduğu şehre yaklaşınca başını actı, uzerinden ortusunu cıkardı, boynuna da bir yular taktı. Bir kimseye de bu yuları tutup, ceke ceke Seyyid hazretlerinin huzûruna goturmesini rica etti. Ahmed RıfĂ‚î onu bu hĂ‚lde gorunce, "Ey kardeşim! Seni bu hĂ‚le getiren nedir?" diye sorunca; "Yaptıklarım." dedi. Seyyid Ahmed; "Ey kardeşim! Yaptığınız sĂ‚dece birer hayırdır." buyurdular. O kimse yaptıklarına pişmĂ‚n olduğunu bildirerek ozur diledi. Ozru kabûl edilince, Ahmed RıfĂ‚î'nin sĂ‚dık talebelerinden oldu.
Devlet ileri gelenleri sık sık mektup yazarak Ahmed RıfĂ‚î'den nasihat isterlerdi. Cunku onlar Ahmed RıfĂ‚î'nin buyuk Ă‚lim ve evliyĂ‚ bir zĂ‚t olduğunu biliyorlardı. Bunlardan biri olan AbbĂ‚sî halîfesi Ebû Ahmed Mustencid BillĂ‚h, bir adamını gondererek, Seyyid Ahmed RıfĂ‚î hazretlerinden nasîhat istedi. Halîfe, Ahmed RıfĂ‚î hazretlerine gonderdiği mektupta şoyle yazıyordu:
"BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm. Emîr-ul-mu'minîn'den Seyyid Ahmed RıfĂ‚î'ye! Sizden nasîhat istiyorum. Cunku ben, sizin nasîhatlarınıza cok muhtĂ‚cım. Bana yapacağınız nasîhatlar cok faydalı olacak. Allahu teĂ‚lĂ‚nın size ihsĂ‚n ettiği kıymetli bilgilerden bana yazınız. Cunku siz, Allahu teĂ‚lĂ‚nın mĂ‚nevî lutuflarına mazhar olan bir zĂ‚tsınız. Bana ve butun muslumanlara duĂ‚ ediniz."
Seyyid Ahmed RıfĂ‚î, mektubu okuduktan sonra; "Ne diyeyim! Eğer nasîhate gucum yetmez desem, riyĂ‚ olur. Eğer gucum yeter desem, hoş bir şey olmaz. LĂ‚ havle velĂ‚ kuvvete illĂ‚ billĂ‚hil aliyyil-azîm." dedi. Sonra kĂ‚ğıt istedi. Talebelerinden Ahmed bin Abdulmuhsin Tarrî'ye şoyle yazdırdı:
"BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm. Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd u senĂ‚lar olsun. Onun Resûlune salĂ‚t ve selĂ‚m olsun. Nasîhat isteyen mektubunuz bana ulaştı. Peygamber efendimiz; "Din nasîhattir, din nasîhattir, din nasîhattir." buyurdu. Eğer bu hadîs-i şerîf olmasaydı, sana bu nasîhati yapmazdım. Cunku, senin gibi insanlara nasîhat icin iki şart lĂ‚zımdır: 1) Nasîhat edenin ihlĂ‚slı olması, 2) Amel etmek şartıyla, din kardeşinin yaptığı nasîhatı kabûl etmek.
Ey muminlerin emîri! Resûlullah'ın sunnetine tĂ‚bi olarak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerini nefsinde yaşar ve Allah'ın emirlerine saygı gosterirsen, insanlar da senin memurlarına saygı gosterirler.
Ey emîr! Bizans Kayserinin ve mecûsî sultanlarının memleketlerindeki kuvvetlerine bakma. Onlar cĂ‚hil oldukları icin, hakdan uzaklaşıp, dunyĂ‚lıklara yoneldiler. Onlar olunceye kadar dunyĂ‚ muhabbeti ve arzusu ile yaşadılar. Emri altında olanlara, yumuşaklıkla iyi muĂ‚mele etmediler. Onlara guc gelecek işler emrettiler.
Ey muminlerin emîri! Sana gelince; sen, muslumanların malını, canını ve memleketlerini muhĂ‚faza et. Her işinde Allahu teĂ‚lĂ‚dan kork. Her hĂ‚linde Peygamber efendimizin emrine uy. O zaman, Allahu teĂ‚lĂ‚nın himĂ‚yesinde, Resûlullah'ın golgesinde olur, sozu gecerli biri olursun. Allahu teĂ‚lĂ‚ meleklerden olan ordularını sana yardımcı gonderir.
Ey muminlerin emîri! Bu dunyĂ‚da, yiyecek, icecek ve giyecek şeylerden her gelene dikkat et. İnsanlara zulm etmekden sakın. Şeytan seni aldatıp zulme yonelttiği zaman, nefsine; "ŞĂ‚yet zulmedilen, hapsedilen, kahredilen, iftirĂ‚ edilen sen olsaydın, kendin icin sultandan ne isterdin?" diye sor. Kendine nasıl muĂ‚mele edilmesini istiyorsan, insanlara oyle muĂ‚mele et. Cunku sen boyle yaparsan, adĂ‚leti ve insanlığın îcĂ‚bını yerine getirmiş olursun. Şunu iyi bil ki senin mulk ve devletin, Allahu teĂ‚lĂ‚nın mulkune gore pek azdır. Sen ve senin mulkun, Allahu teĂ‚lĂ‚nın mulkudur.
Ey muminlerin emîri! Senin dunyĂ‚da nasîbin; seni golgeleyecek mikdĂ‚rda golge, seni ortecek kadar elbise, seni doyuracak kadar yiyecek, mallarından sana Ă‚it olan mikdĂ‚rdır. Sen, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine riĂ‚yet etmek sûretiyle, O'na karşı olan edebi gozetirsen, Allahu tealĂ‚nın lutuf ve ihsĂ‚nlarına kavuşursun. Allahu teĂ‚lĂ‚nın emrine uymaz, mahlûklarına zarar verirsen, zĂ‚lim olursun.
Ey muminlerin emîri! Şunu iyi bil ki, sultanların ordusu, adĂ‚lettir. Bekcileri, yaptıkları işlerdir. HĂ‚llerini bildiren defterleri ise, emri altında calışanlar ve arkadaşlarıdır. Bu defterler, halkın gozu onundedir. Onun icin bu defterleri ıslĂ‚h et, muhĂ‚fazasını sağlam yap, ordunu kuvvetlendir. Akıllı ve dindar kimselerle berĂ‚ber ol. Katı kalbli, zĂ‚lim ve dalĂ‚lette olan, sapık kimselerden uzak dur. Cunku boyle kimseler, senin duşmanlarındır. İşlerini, kadınların, genclerin ve muruvvetsiz kimselerin eline verip, onların oyuncağı hĂ‚line getirme. Cunku onlar işleri karıştırır, kotu bir şekilde sonuclanmasına yol acarlar.
Bir işi yapmak istediğin zaman, insaflı ve adĂ‚letli ol ki, hakkı olmayan birine o işi teslim etmeyesin. Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikret. Kendini haksızlık yapmaktan uzak tut. Cunku bulunduğun makam, hak uzere bulunulacak, hak uzere yurunulecek bir makamdır. Kızdığın zaman affa sarıl. Cunku affetmek sûretiyle yapacağın hatĂ‚, cezĂ‚ vermek sûretiyle yapacağın hĂ‚tadan daha iyidir.
İşlerinde, dindĂ‚r, hikmet ehli, din gayreti bulunan kimseleri sec. Onlar arasından da, tabiat bakımından guzel, akıl bakımından olgun, goruşu ve konuşması iyi, delîli sağlam olanlarını sec. Allah ve Resûlunu en iyi bilen kimseleri sec. AdĂ‚let husûsunda, iyi veya kotu, mumin veya kĂ‚fir, herkese eşit muĂ‚mele et. Dînin ve din ehlinin, Ă‚limlerin hakkını gozet. VefĂ‚t edip Rabbine kavuştuğun zaman, Ă‚kıbetinin iyi olmasına vesîle olacak işleri yap."
EvliyĂ‚ya hurmetin nasıl olacağı sorulduğunda buyurdu ki:
"Allahu tealĂ‚nın evliyĂ‚ kullarının ustunluğunu kabûl etmeli ve onlara cok hurmet gostermelidir. Cunku onlara, kıyĂ‚met gununde korku ve huzun yoktur. Velî olan kimse, cenĂ‚b-ı Hakk'a pek fazla muhabbet besler, îmĂ‚nları kemĂ‚l mertebesindedir ve takvĂ‚ uzeredirler. Allahu teĂ‚lĂ‚, evliyĂ‚sına zorluk gostermez. BĂ‚zı semĂ‚vî kitaplarda; "Benim velî kullarımdan birine eziyet eden, bana harb ilĂ‚n etmiş olur." buyrulmaktadır. CenĂ‚b-ı Hak, velî kullarını korur, onlara eziyet edenlerden intikam alır. Onları sevenleri ise muhafaza eder, korur. EvliyĂ‚ ile berĂ‚ber olmalı, onları sevmelidir. Onlar hakkında hicbir zaman kotu soz sarfetmemeli, sû-i zan etmeyip, husn-i zan icinde bulunmalıdır.
Ahmed RıfĂ‚î hazretleri hacca gitti. Hac donuşu Medîne-i munevverede Resûl-i ekremin mubĂ‚rek turbesini ziyĂ‚reti esnĂ‚sında şu meĂ‚ldeki manzûmeyi soyledi:
"Uzaktık, toprağını opmek icin efendim,
Kendim gelemez, vekîl rûhumu gonderirdim.
Şimdi seni ziyĂ‚ret nîmeti oldu nasîb,
Ver mubĂ‚rek elini, dudağım opsun Habîb!"
Şiir bitince, Peygamberimizin kabrinden mubĂ‚rek elleri gorundu. Seyyid Ahmed RıfĂ‚î de, son derece tĂ‚zim ve hurmetle onu optu. Orada bulunanlar hayretle hĂ‚diseyi gordu. Peygamber efendimizin mubĂ‚rek ellerini optukten sonra, Ravda-i mutahheranın kapılarının eşiklerine yattı. Ağlayarak, oradaki cemĂ‚atın cumlesine; "Uzerime basarak geciniz." diye yalvardı. Âlimler başka kapılardan cıkmağa mecbur oldu. Diğer kimseler uzerine basarak kapıdan cıktılar. Bu kerĂ‚met pek meşhûr olup, dilden dile gunumuze kadar gelmiştir.
Ahmed RıfĂ‚î hazretleri, hayĂ‚tını hep dîne hizmet ile gecirirdi. Bid'at sahiplerine oğut verir gittikleri yolun bozukluğunu bildirir, kurtuluşlarına vesîle olurdu. Ahmed RıfĂ‚î hazretleri vefĂ‚tına yakın ishale yakalanmıştı. Hastalık bir ay kadar devĂ‚m etti. Hizmetcisi; "Efendim! Hicbir şey yemediğiniz halde, bu gelenler neredendir?" diye sordu. O da; "Bu gelen ettir. Dışarı cıkıyor. Artık eridi kalmadı. Yalnız kemiklerimin icindeki ilik kaldı. O da bugun cıkar biter. Yarın da Allahu teĂ‚lĂ‚ya gitme gunudur." buyurdu. İyice ağırlaştığı zaman hizmetcisi; "Efendim! Kavuşmak vakti yaklaştı herhalde." deyince; "Evet oyle gorunuyor. Hastalığımın şu son zamĂ‚nında bĂ‚zı hĂ‚diseler cereyĂ‚n etti. İnsanlar uzerine buyuk bir belĂ‚ gelmekteydi. Bu belĂ‚lara karşı kendi vucûdumu fedĂ‚ edip, bu belĂ‚nın giderilmesi icin, Allahu teĂ‚lĂ‚ya yalvardım. Allahu teĂ‚lĂ‚ kabul buyurdu." dedi. Daha sonra mubarek yuzunu toprağa surmeye başladı. Yuzu gozu toz toprağa bulanmış bir halde ağlayarak; "YĂ‚ Rabbî! Affet!" YĂ‚ Rabbî! İnsanların uzerine gelecek olan dert ve belĂ‚lar icin beni siper yap da, belĂ‚lar benim uzerime yağsın." diye yalvardıktan sonra kelime-i şehĂ‚det getirip; "DunyĂ‚da Ă‚hiret icin calışıp yorulan pişman olmaz, rĂ‚hata kavuşur. Her hayr işleyenin ameli kendisine sunulacaktır. Her şer, kotu iş yapanın da ameli kıyĂ‚met gununde onune cıkacaktır." buyurdu. 1182 senesi Ağustos ayının 23'unde Perşembe gunu (H.578 CemĂ‚ziyelevvel ayının 22. Perşembe gunu) ikindi vaktinde, altmış altı yaşında Mısır'da vefĂ‚t etti.
CenĂ‚ze namazını kılmak icin cok kalabalık toplandı. Binlerce insan mubarek cenazesini taşımak icin gayret gosterdi. Dedesinin turbesine defn edildi. Mubarek kabr-i şerîfleri her zaman ziyĂ‚retcilerle dolup taşmakta, ziyĂ‚ret edenler rûhĂ‚niyetinden istifĂ‚de etmektedirler.
Ahmed RıfĂ‚î hazretleri buyurdu ki:
Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevgili kulları olan velîleri vesîle ederek, cenĂ‚b-ı Haktan bir şeyler istenebilir. Onları vesîle ederek bĂ‚zı ihsĂ‚nlara kavuşulursa, bu yardımları ve ihsĂ‚nları evliyĂ‚dan bilmemek lĂ‚zımdır. İhsĂ‚nı yapan Allahu teĂ‚lĂ‚dır. Cunku velîler, kendiliklerinden bir şey yapmazlar. Allahu teĂ‚lĂ‚ onları cok sevdiği icin, onların duĂ‚ ve hĂ‚tırı ile yaratır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde buyurdu ki: "Sacları dağınık, kapılardan kovulan oyle kimseler vardır ki, bir şey icin yemin etseler, Allahu teĂ‚lĂ‚ onları doğrulamak icin o şeyi yaratır." Allahu teĂ‚lĂ‚, sevdiği kullarını yalancı cıkarmamak icin, yemin ettikleri şeyleri bile yaratınca, duĂ‚larını elbette kabûl buyurur. Allahu tealĂ‚ Mu'min sûresinin altıncı Ă‚yetinde meĂ‚len; "Bana duĂ‚ ediniz; duĂ‚nızı kabûl ederim." buyurdu. DuĂ‚ların kabûl olması icin şartlar vardır. Bu şartları taşıyan duĂ‚, elbet kabûl olur. Herkes bu şartları bir araya getiremediği icin, duĂ‚lar kabûl olmuyor. Bu şartları yerine getiren velîlerin, Ă‚limlerin duĂ‚ etmeleri icin, onlara yalvarmak, şirk olmaz. Allahu teĂ‚lĂ‚, soylenilenleri, sevdiklerinin rûhlarına işittirir. Onların hĂ‚tırı icin istenileni yaratır. EvliyĂ‚nın rûhlarından yardım istenir. Cunku, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevdiği kullarının rûhları, diri iken de, oldukten sonra da, Allahu teĂ‚lĂ‚nın verdiği kuvvet ve izinle, dirilere yardım ederler. Boyle inanarak evliyĂ‚dan yardım istemek, Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasına tapınmak olmaz. Allahu teĂ‚lĂ‚ya tapınmak, O'na inanmak, O'ndan istemek olur. Aklı olan, bunu pek iyi anlar.
__________________
EBUL ALEMEYN SEYYİD AHMED RUFAİ Hayatı
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●42 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- EBUL ALEMEYN SEYYİD AHMED RUFAİ Hayatı