On ikinci yuzyılda Kuzey Afrika'da yetişen buyuk velîlerden ŞĂ‚ziliyye adı verilen tasavvuf yolunun kurucusudur. İsmi, Ali bin Abdullah bin AbdulcebbĂ‚r, kunyesi, Ebu'l-Hasan, lakabı Nûreddîn'dir. Peygamber efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem torunu hazret-i Hasan'ın soyundan olup şeriftir. 1196 (H.553) senesinde Tunus'un ŞĂ‚zile kasabasında doğduğu icin ŞĂ‚zilî nisbesiyle meşhûr olmuştur. 1257 (H.655) senesinde hac yolculuğu sırasında Hamisre'de vefĂ‚t etti. Kabri, Hamisre mevkiindeki AyzĂ‚b sahrĂ‚sındadır.
Seyyid Ebu'I-Hasan Ali eş-Şazeli Hazretleri'nin soy zinciri şoyledir:
"Seyyid Ebu'l-Hasan Ali eş-Şazeli, Onun babasıAbdullah, Onun babası Abdulcebbar, Onun babası Temim, Onun babası Hurmuz, Onun babası Hatem, Onun babası Kusay, Onun babası Yusuf, Onun babası Yuşa', Onun babası Verd, Onun babası Battal Ali, Onun babası Ahmed, Onun babası Muhammed, Onun babası Isa, Onun babası Muhammed, Onun babası imam Hasan, Onun babası Seyyiduna imam Ali el-Murtaza."
Seyyid Ebu'l-Hasan Ali eş-Şazeli Hazretleri'nin Tarikat Silsilesi
1 - Seyyidu'ı-Alemin, Mahbub-i Huda, Muhammed Mustafa (AleyhissalatuVesselam)
2 - imam Ali el-Murtaza
3 - imam Hasan-ı Mucteba
4 - Şeyh Ebu Cabir
5 - Kutbu'l-Mervani
6 - Fethussu'ud Ebu Muhammed
7 - Şeyh Said
8 - Ebu'l-Kasım Ahmed Mervani
9 - Ebu ishak ibrahim
10 - Zeynuddin Kazvini
11 - Muhammed Şemsuddin
12 - Tacuddin
13 - Nuruddin Ebu'l-Hasan
14 - Fahruddin
15-Takıyyuddim
16-Abdurrahman Hasan el-Medeni
17-Seyyid Abdusselam bin Meşiş
18-Seyyid Ebu'l Hasan Ali eş-Şazeli
Kucuk yaştan îtibĂ‚ren doğduğu ŞĂ‚zile kasabasında ilim oğrenmeye başlayan Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, onceleri kimyĂ‚ ilminde uzun calışmalar ve araştırmalarda bulundu. Bu ilimde iyi yetişmesi icin cenĂ‚b-ı Hakk'a yalvararak duĂ‚ ediyordu. Bu esnĂ‚da, aldığı mĂ‚nevî bir işĂ‚retle, tasavvuf yoluna yoneldi. Din ilimlerinin hepsinde mutehassıs ve derin Ă‚lim oldu. Hepsinin inceliklerine ve sırlarına kavuştu. Tefsîr, hadîs, fıkıh, usûl, nahiv, sarf, lugat ilimleri yanında, zamĂ‚nın fen ilimlerinde de yuksek Ă‚lim oldu. ZamĂ‚nındaki Ă‚limler ve diğer insanlar onun ilimdeki bu yuksek derecesi karşısında ustunluğunu kabûl ettiler.
ZĂ‚hirî ilimlerde bu derece yuksek olan Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri, tasavvufa karşı alĂ‚ka, ilgi duydu. Bircok velînin sohbetinde bulunup, onlardan istifĂ‚de etmeye calıştı. Bu sebeple pek cok seyĂ‚hat yaptı. Bir defĂ‚sında Irak'a giderek buradaki Ă‚limlerden Ebu'l-Feth VĂ‚sıtî'nin sohbetlerinde bulundu. O sıralarda zamĂ‚nın en buyuk velîsini arıyordu. Bir gun, Ebu'l-Feth VĂ‚sıtî hazretleri ona donerek; "Sen onu Irak'ta arıyorsun. Halbuki aradığın kimse, senin memleketindedir. Oraya don, orada bulacaksın." buyurunca, geri memleketine dondu.
Buyuk velîlerden olan Şerîf Ebû Muhammed AbdusselĂ‚m İbn-i Meşîş-i Hasenî hazretlerinin, aradığı zĂ‚t olduğunu anladı. İbn-i Meşîş hazretleri, Rabat (RibĂ‚te)' deki bir dağda mağarada yaşamaktaydı. Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, onun huzûruna cıkmak icin, dağ eteğinde bulunan ceşmeden gusl abdesti aldı. Kendindeki butun meziyetleri ve ustunlukleri unutarak, yĂ‚ni tam bir boş kalb ve ihtiyac ile huzûrlarına doğru yurudu. İbn-i Meşîş hazretleri de mağaradan cıkmış, aynı şekilde ona doğru yuruyordu. Karşılaştıklarında hocası selĂ‚m verip, Resûlullah efendimize kadar uzanan nesebini tek tek saydıktan sonra ona: "YĂ‚ Ali, butun ilim ve amelinizden soyunarak tam bir ihtiyac ile buraya cıktınız ve bizdeki dunyĂ‚ ve Ă‚hiret servet ve zenginliğini aldınız." buyurdu. Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî diyor ki: "Onun bu hitĂ‚bından sonra, bende fevkalĂ‚de bir korku hĂ‚sıl oldu. Hak teĂ‚lĂ‚ kalb gozumu acıncaya kadar mubĂ‚rek huzûrlarında oturdum. Sohbetlerine devĂ‚m ettim." Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, hocasının yuksek derecesini bildirirken şoyle buyurdu: "Bir gun hocamın huzûrunda oturuyordum. Kendi kendime; "Acaba hocam İsm-i Ă‚zamı biliyor mu?" dedim. Bu duşunce ile meşgûl iken dış kapıda bulunan oğulları, bana bakıp; "Ey Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, şeref ve îtibĂ‚r, İsm-i Ă‚zamı bilmekle değil, belki İsm-i Ă‚zama mazhĂ‚r olmakladır." dedi.
Kendisi anlattı ki: "Bir arkadaşımla bir mağarada bulunuyor ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın muhabbetiyle yanmayı ve O'na kavuşmağı istiyorduk. Yarın kalbimiz acılır, velîlik makamlarına kavuşuruz derdik, yarın olunca da, yine yarın acılır derdik. Yarınlar gelip geciyor ve bir turlu bitmiyordu. Bir gun birden heybetli bir zĂ‚t yanımıza girdi. Ona; "Kimsin?" dedik. Abdulmelik'im, yĂ‚ni Melik olan Rabbimizin kuluyum dedi. Velîlerden olduğunu anladık. "Nasılsınız?" dedik. "Yarın olmazsa, obur yarın kalbim acılır diyenin hĂ‚li nasıl olur? Allahu teĂ‚lĂ‚ya, sırf Allah icin ibĂ‚det etmedikce, vilĂ‚yet ve kurtuluş yoktur." dedi. Bu soz uzerine gafletten uyandık. Tovbe ve istigfĂ‚r ettik. Bunun uzerine kalblerimiz Allahu teĂ‚lĂ‚nın muhabbetiyle doldu."
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî'nin hocasına olan teslimiyeti tam ve mukemmel bir hĂ‚le gelince, karşılaşacağı bircok sıkıntıları, hocası kendisine haber verdi. Şoyle vasiyet etti: "Hak teĂ‚lĂ‚yı bir an unutup gaflette olma. Dilini halkın diline ve kalbini halkın kalbine benzetmekten sakın, butun uzuvların ile İslĂ‚miyete uy. İslĂ‚ma uygun olmıyan şeylerden sakın. Farzları yerine getirmeye devĂ‚m et. İşte o vakit Allahu teĂ‚lĂ‚nın velîliği sende tamĂ‚m olur. Allahu teĂ‚lĂ‚nın haklarını yerine getirmekten başka hicbir şeyi halka hatırlatma. İşte o zaman verĂ‚ ve takvĂ‚ya yĂ‚ni haram ve şuphelilerden kacmaya tam uymuş olursun.
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri ŞĂ‚zile kasabasında yerleştikten sonra, gercekten bircok mihnet ve sıkıntılara mĂ‚ruz kaldı. Hocalarının haber verdiği sıkıntılar acıkca meydana geldi. Sonra İskenderiyye'ye yerleşti. Doğudan ve batıdan binlerce Ă‚lim ve hak Ă‚şığı ziyĂ‚ret ve sohbetlerine akın etti. MeselĂ‚ devrin buyuk Ă‚limlerinden İzzeddîn bin AbdusselĂ‚m. Takıyyuddîn bin İbn-i Dakîk-ul-Iyd, Abdulazîm Munzirî, İbn-us-SalĂ‚h, İbn-ul-HĂ‚cib, CelĂ‚leddîn bin Usfûr, Nebîhuddîn ibni Avf, Muhyiddîn bin SurĂ‚ka ve Muhyiddîn-i Arabî'nin talebesi el-Âlem YĂ‚sîn bunlar arasındaydı. Ayrıca KĂ‚dı'l-kudĂ‚t Bedreddîn ibni CemĂ‚'a da sohbetlerine kavuşmakla iftihĂ‚r ederlerdi. Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri, Ebu'l-AbbĂ‚s-ı Mursî gibi evliyĂ‚nın buyuklerinden olan birini yetiştirmiştir.
İbn-i HĂ‚cib, İbn-i AbdusselĂ‚m İzzeddîn, İbn-i Dakîk-ul-İyd, Abdulazîm Munzirî, İbn-i SĂ‚lih ve İbn-i Usfûr gibi buyuk Ă‚limler, Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî'nin meclisinde bulunmak arzusuyla, KĂ‚hire'deki KemĂ‚liye Medresesinde, muayyen vakitlerde hazır bulunarak ŞifĂ‚ ve İbn-i Atiyye kitaplarını okurlardı. Dersten cıktıktan sonra da onunla berĂ‚ber yaya yururlerdi.
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî; "İzzeddîn bin AbdusselĂ‚m'ın fıkıh meclisi, Abdulazîm Munzirî'nin hadîs meclisi, senin tasavvuf meclisinden daha kıymetli bir meclis yoktur diye bana mujde verildi." buyurdu.
Hızır aleyhisselĂ‚m bir gun kendisine; "Ey Ebu'l-Hasan! Allahu teĂ‚lĂ‚, seni kendisine dost edinmiştir. Kalsan da, gitsen de, O seninle berĂ‚berdir." dedi.
Bir gun Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, zuhdden, dunyĂ‚ya rağbet etmemekten bahsediyordu. Fakat uzerinde yeni ve guzel bir elbise vardı. O mecliste uzerinde eski elbiseler olan bir fakir; kalbinden; "Ebu'l-Hasan, hem zuhdden anlatıyor, hem de uzerinde yeni elbiseler var. Bu nasıl zĂ‚hidliktir? HĂ‚lbuki asıl zĂ‚hid benim." diye gecirdi. Bu kimsenin kalbinden gecenleri anlıyan Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, onu yanına cağırarak; "Senin uzerindeki elbiseyi gorenler, seni zĂ‚hid sanarak hurmet ederler. Bundan dolayı sende bir gurur, kibir hĂ‚sıl olabilir. HĂ‚lbuki benim uzerimdeki elbiseyi gorenler, zĂ‚hid olduğumu anlayamazlar. Boylece ben, hĂ‚sıl olacak gururdan kurtulurum." buyurdu. Bunu dinleyen fakir, yuksek bir yere cıkarak oradaki insanlara; "Ey insanlar!Yemîn ederim ki, biraz once kalbimden Ebu'l-Hasan hazretleri hakkında uygun olmayan şeyler duşunmuştum. Kalbimden geceni anlıyarak, beni huzûrlarına cağırıp nasîhat ettiler. Şimdi hakîkatı anlamış bulunuyorum. ŞĂ‚hid olunuz ki, huzûrunuzda tovbe istigfĂ‚r ediyorum." dedi. Bunun uzerine Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî o kimseye yeni bir elbise giydirip; "Allahu teĂ‚lĂ‚ sana secilmişlerin muhabbetini versin. Sana hayırlar, bereketler ihsĂ‚n eylesin." diye duĂ‚ eyledi.
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri; "Mısır'da Muhammed Hanefî isminde birisi ortaya cıkacak. Bizim yolumuzda yuruyup, meşhûr ve buyuk şĂ‚n sĂ‚hibi olacaktır. Kırmızıya yakın beyaz benizlidir. Sağ yanağında bir ben bulunur. Gozunun beyazı cok beyaz, siyahı da tam siyahtır. Yetim ve fakir olarak yetişir. Benden îtibĂ‚ren beşinci sıradaki halîfemiz olur." buyurdu. Gercekten oyle olmuştur. Vasıfları anlatılan Muhammed Hanefî, bu buyuklerin yolunu NĂ‚sıruddîn ibni Melik'ten, o, dedesi ŞehĂ‚buddîn bin Melik'ten, o, YĂ‚kut Arşî'den, o, Mursî'den, o da, ŞĂ‚zilî'den almıştır.
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, Allahu teĂ‚lĂ‚nın nihĂ‚yetsiz ihsĂ‚n ve ikrĂ‚mlarına kavuşmuş, gorunen ve gorunmeyen butun olgunluklara erişmişti. Bir gun seyĂ‚hate cıkmıştı. Kendi kendine; "YĂ‚ Rabbî! Sana ne zaman şukur edici bir kul olabilirim?" dedi. Bu sırada gĂ‚ibden bir ses; "Bana şukur edici bir kul olabilmen icin, yeryuzunde senden fazla nîmet verilmiş bir kulun olmadığını duşunmelisin." diyordu. Bu sozleri işitince; "YĂ‚ Rabbî! Kendimden fazla nîmet verilmiş bir kimsenin olmadığını nasıl duşunebilirim? ZîrĂ‚ sen, peygamberlere, Ă‚limlere, pĂ‚dişĂ‚hlara herkesten fazla nîmet verdin." dedi. Bu defĂ‚; "Eğer peygamberlere (aleyhimusselĂ‚m) nîmet verilmeseydi, sen doğru yolu bulamazdın. Âlimler olmasaydı, dinden cıkıp kufre girerdin. PĂ‚dişĂ‚hlar olmasa, evinde emin bir hĂ‚lde rahat oturabilir miydin? Bunların hepsi, sana ihsĂ‚n ettiğim nîmetlerden değil midir?" buyruldu.
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri Resûlullah efendimizi sallallahu aleyhi ve sellem ruyĂ‚da gordu. Peygamber efendimiz ona; "YĂ‚ Ali! Elbiselerini kirden temizle ki, her nefesinde Allahu teĂ‚lĂ‚nın imdĂ‚dına mazhĂ‚r olasın." buyurdu. "YĂ‚ Resûlallah! Benim elbisem hangisidir?" dedim. Buyurdu ki: "Allahu teĂ‚lĂ‚ sana beş hil'at giydirmiştir. Muhabbet, tevhîd, mĂ‚rifet, îmĂ‚n ve İslĂ‚m hil'atlarıdır. Allahu teĂ‚lĂ‚ya muhabbet edene, sevene her şey kolay olur. Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıyanın gozunde dunyĂ‚dan bir şey kalmaz. Allahu teĂ‚lĂ‚yı vahdĂ‚niyetle bilen, O'na hicbir şeyi ortak koşmaz. Allahu teĂ‚lĂ‚ya inanan, her şeyde emin olur. İslĂ‚mla sıfatlanan, Hak teĂ‚lĂ‚ya Ă‚sî olmaz. Eğer Ă‚sî olursa, af diler. Af dilerse, kabûl edilir. Ebu'l-Hasan der ki: Bu îzĂ‚htan, Allahu teĂ‚lanın Kur'Ă‚n-ı kerîmde meĂ‚len; "Ve elbiseni temizle." Ă‚yetinin mĂ‚nĂ‚sını anladım."
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri talebelerine nasihat ederek buyurdu ki:
"Yolumuzun esĂ‚sı beş şeydir: 1) Gizli ve Ă‚şikĂ‚r, her hĂ‚lukĂ‚rda Allahu teĂ‚lĂ‚dan korku hĂ‚linde olmak. 2) Her hal ve ibĂ‚detinde, Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem ve EshĂ‚bının (radıyallahu anhum) gosterdiği doğru yola uyup, bid'at ve sapıklıklardan sakınmak. 3) Bollukta ve darlıkta, insanlardan bir şey beklememek. 4) Aza ve coğa rĂ‚zı olmak. 5) Sevincli veya kederli gunlerde cenĂ‚b-ı Hakk'a sığınmak."
"Bizim yolumuzda olan talebe, din kardeşlerini, arkadaşlarını, son derece merhametle gozetmeli, onlara son derece hurmet etmelidir. İclerinden birini kendisine sohbet arkadaşı secmeli, bu arkadaş, gaflete duştuğunde, seni uyandırmalı, ibĂ‚dette tenbelliğe duştuğunde seni heveslendirmeli, Ă‚ciz kaldığın yerde sana yardım etmeli ve sen doğru yoldan kaydıkca seni doğru yola cekmeli. Sana nasihat vermeli, kotu harekette bulunduğunda veya bir gunah işlediğinde sana uymayıp vaz gecirebilecek vasıflarda olmalıdır. Arkadaşlarına gelebilecek eziyetlere mĂ‚ni olmalısın. Guzel ahlĂ‚k edinip, şefkat ve merhamet uzere bulunmalısın. Hak teĂ‚lĂ‚ya, itĂ‚at ve ibĂ‚deti, bu yola hizmeti gozetmeli ve buna sımsıkı sarılmalısın. Luzumsuz şeylerle gozu meşgûl edip, gonlu dağıtmamalısın. ZîrĂ‚ bu, insandaki şehvet kuvvetini arttırır."
Tasavvufta en yuksek derecelere kavuşmuş olan ve Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasına gonul vermeyen, dunyĂ‚dan uzak olan Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri bir sohbeti esnĂ‚sında buyurdu ki:
"Biz Hak'la olunca, mahlûktan hicbirini gormeyiz. İnsanlık îcĂ‚bı baksak bile, onlar guneş ışığında dalgalanan havadaki ince toz gibi gorunur. Dikkatle baksan bir şey bulamazsın."
"En buyuk gunahlar ikidir: Biri dunyĂ‚ sevgisi, diğeri bilmediği bir işin başına isteyerek gecmek."
"DunyĂ‚dan ve dunyĂ‚ ehlinden tamĂ‚men uzaklaşmaz isen, velîlik kokusunu alamazsın."
"Şu uc şey bir insanda mevcut olursa, ona ilmin aslĂ‚ bir faydası olmaz: 1) DunyĂ‚nın faydasız şeylerine aşırı bağlılık. 2) Âhireti hatırdan cıkarmak. 3) Fakir olmaktan korkmak."
Gunahlardan kacınmak ve iyiliklere devĂ‚m etmek husûsunda da şoyle buyurdu:
"Kalp huzursuzluğuna tutulmamak, eleme uğramamak ve gunahlardan temizlenmek istersen, iyi ve hayırlı işlerini coğalt."
"Gunahların bağışlanması ve başa gelen belĂ‚lardan korunmak icin en guzel sığınak, istiğfĂ‚rdır, tovbe etmekdir."
"İlmi arttıkca gunĂ‚hı artan kimse, şuphesiz ki helak icindedir."
"Allahu teĂ‚lĂ‚ya hakkıyla îmĂ‚n ve Resûlune tĂ‚bi olmaktan daha buyuk kerĂ‚met yoktur."
"İki iyilik vardır ki, onlar bulunduğu surece, cok da olsa kotuluklerin zarĂ‚rı dokunmaz. Biri cenĂ‚b-ı Hakk'ın kazĂ‚ ve kaderine rĂ‚zı olmak, diğeri Allahu teĂ‚lĂ‚nın kullarına iyi muĂ‚mele etmek."
Ebu'l-Hasan ŞĂ‚zilî hazretleri bir sohbetinde de buyurdu ki: "Bizim bildiğimiz ve bildirdiğimiz bilgilerden haberi olmayan zavallılar, buyuk gunahlarda ısrar ederek devĂ‚m ettikleri halde vefĂ‚t ederler. Cunku onlar iyiliğin kıymetini, kotuluğun zarĂ‚rını, yĂ‚ni bunları anlamaya yarayan bilgileri oğrenmemişlerdir. Boylece nefislerinin hevĂ‚ ve arzularına tĂ‚bi olarak gunahlara dalmışlar ve omurleri bu gaflet ve cĂ‚hillik icinde gecip gitmiştir."
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretlerine; "ZĂ‚hirde senin oyle buyuk bir kemĂ‚lin, olgunluğun, bir ibĂ‚detin olmadığı halde bu insanlar neden sana bu derece hurmet gosteriyorlar? Bunun sebebi nedir?" diye sorduklarında, Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri buyurdu ki: "Yalnız bir sebeple insanlar boyle yapıyor. O da Allahu teĂ‚lĂ‚ onu her kimseye farz kılmıştır. Ben o farzı yerine getirince, insanlar bana boyle yapıyorlar. O da dunyĂ‚ ehlini terk etmektir. DunyĂ‚ ve ehlini terk etmek, işimizi gucumuzu terk etmek değil, yalnız dunyĂ‚ ve dunyĂ‚ ehlinin sevgisini gonulden cıkarmaktır. Bu mahlûkĂ‚tı gonlumuze sokmamak, dunyĂ‚yı ve mahlûku cenĂ‚b-ı Hakk'ın muhabbetine ortak ettirmemektir. Bu insanlar acĂ‚ibdir. Onlar dĂ‚imĂ‚ dış gorunuşe bakarlar ve adamın zĂ‚hid, dunyĂ‚ya duşkun olmadığını gorurler. Âbid, cok ibĂ‚det eden ise, buyuk kimse derler. Şuphesiz bu buyukluk ise de asıl buyukluk ve olgunluk kalpteki olgunluktur. ZĂ‚hir, gorunen işlerimiz mĂ‚lumdur. Yemek, icmek, yatmak, uyumak, ibĂ‚det ve tĂ‚at etmek, haramlardan sakınmak, vesĂ‚iredir. BĂ‚tının işi ise, Allahu teĂ‚lĂ‚ ile huzur bulmaktır. AhlĂ‚k-ı ilĂ‚hiyye ile ahlĂ‚klanmaktır. İnsanın esas olgunluğu bĂ‚tınladır. ZĂ‚hirde her işi yerli yerine yapsak fakat kalbimizde kotu ahlĂ‚ktan kurtulamasak, gĂ‚fil ve cĂ‚hil kalarak, cenĂ‚b-ı Hakk'ın rızĂ‚sına kavuşabilir miyiz?"
Kendisi anlatır: "Bir gece ruyĂ‚mda hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'ı gordum. Bana; "DunyĂ‚ sevgisinin kalpten cıktığının alĂ‚meti nedir, biliyor musun?" diye sordu. Bilmediğimi soyleyince; "DunyĂ‚ sevgisinin kalpten cıktığının alĂ‚meti; bulunca vermek, olmayınca kalben rahat olmaktır." buyurdu.
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri insanlara nasihattan, İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını anlattıktan sonra kalan zamanlarında Allahu teĂ‚lĂ‚ya ibĂ‚det eder, O'nun ismini zikrederdi. Hizbu'l-Bahr adlı kitabındaki tesbihleri ve duĂ‚ları okur ve okuturdu. Hizbu'l-Bahr okumanın dertlerden, sıkıntılardan kurtulmaya vesîle olduğunu bildirirdi. Okunmasını istediği Hizbu'l-Bahr hakkında şoyle buyurdu:
DĂ‚rimî'nin Musned'inde Abdullah ibni Mes'ûd (radıyallahu anh) diyor ki: "Evde Bekara sûresi başından Muflihûn'a kadar beş Ă‚yet okunduğu gece, şeytan o eve girmez." Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Bir evde, şu otuz uc Ă‚yet okunduğu gece, yırtıcı hayvan ve eşkıyĂ‚, duşman, sabaha kadar canına ve malına zarar yapamaz: Bekara sûresi başından beş Ă‚yet, Âyet-el-Kursî başından "HĂ‚lidûn"a kadar uc Ă‚yet, Bekara sonunda "LillĂ‚hi"den sûre sonuna kadar uc Ă‚yet, A'rĂ‚f sûresinde, "İnne Rabbekum"den "Muhsinîn"e kadar, elli beşten îtibĂ‚ren uc Ă‚yet, İsrĂ‚ sûresi sonundaki "Kul"den iki Ă‚yet, SĂ‚ffĂ‚t sûresi başından "Lazib"e kadar on bir Ă‚yet, RahmĂ‚n sûresinde "YĂ‚ ma'şerelcin"den "FeizĂ‚"ya kadar iki Ă‚yet, Haşr sûresi sonunda "lev enzelnĂ‚"dan sûre sonuna kadar, Cin sûresi başından "ŞatatĂ‚"ya kadar dort Ă‚yet."
Yedi defĂ‚ FĂ‚tiha okuyup, dert ve ağrı olan uzva uflenirse, şifĂ‚ hĂ‚sıl olur. Âyet-i kerîmenin ve duĂ‚nın tesir etmesi icin, okuyanın ve okutanın Ehl-i sunnet îtikĂ‚dında olması, haram işlemekten, kul hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip icmemesi ve karşılık olarak ucret istememesi şarttır.
BĂ‚zıları bu kitaba îtirĂ‚z edince; "Yemin ederim ki, bu kitabı harf be harf, harfi harfine Resûlullah'ın mubĂ‚rek ağzından, ruyĂ‚da işitip yazdım." buyurdu.
Ebû Abdullah anlattı: "Ben, Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretlerini cok sever ve her sıkıntımda Allahu teĂ‚lĂ‚ya onu vesîle ederek duĂ‚ ederdim. CenĂ‚b-ı Hak da butun istek ve ihtiyaclarımı onun hurmetine ihsĂ‚n eder, verirdi. Bir gun Resûlullah efendimize ruyĂ‚da, "YĂ‚ Resûlallah! Siz Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî'den rĂ‚zı mısınız? Ben, her ne ihtiyĂ‚cım olursa, onu vesîle ederek Allahu teĂ‚lĂ‚dan isterim ve butun ihtiyaclarım yerine gelir." dedim. Bunun uzerine Peygamber efendimiz; "Ebu'l-Hasan benim evlĂ‚dımdır. Butun evlĂ‚dlarda, babalarının bir cuz'u bulunur. Her kim ki benim bir cuz'ume temessuk ederse, onu vesîle ederse, benim butunum ile temessuk etmiş olur. Sen, Ebu'l-Hasan'ı vesîle ederek Allahu teĂ‚lĂ‚dan bir şey istediğin zaman, beni vesîle ederek Allahu teĂ‚lĂ‚dan istemiş olursun." buyurdu.
Ebu'l-AbbĂ‚s-ı Mursî şoyle anlattı: "CenĂ‚b-ı Hakk'a yemîn ederim ki, her ne zaman bir felĂ‚ketle karşılaştım ve muşkilĂ‚ta uğradımsa, hocam Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî'yi imdĂ‚da cağırıp, kurtuldum. Ey kardeşim! Sen de bir sıkıntıya duşersen, hemen onun ismini an ve kurtul. Allahu teĂ‚lĂ‚ bilir ki, sana doğru bir nasihat veriyorum."
Yine Ebu'l-AbbĂ‚s anlattı: "Bir gun hocam Ebu'l-Hasan hazretlerinin arkasında namaz kılıyordum. Beni hayretlere duşuren hallere şĂ‚hid olup, şunları gordum. Hocamın vucûdundan o kadar cok ve parlak nûrlar cıkıyordu ki, onlara bakamıyordum."
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî rahmetullahi aleyh şoyle anlattı: "AyzĂ‚d SahrĂ‚sında yolculuk yapıyordum. Hızır aleyhisselĂ‚m ile karşılaştım. Bana; "Ey Ebu'l-Hasan! Allahu teĂ‚lĂ‚ sana lutufta bulundu. Hazerde de seferde de senin arkadaşın var. Ben hep senin yanında bulunuyorum." dedi.
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri hemen her sene hac ibĂ‚detini yerine getirmek uzere Mekke-i mukerremeye giderdi. Aynı zamanda Medîne-i munevvereye giderek sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîfini ziyĂ‚ret ederdi. Bir sene talebelerinden Ebu'l-AbbĂ‚s-ı Mursî onunla bulunduğu sıradaki bir hĂ‚diseyi şoyle anlattı:
Hocam Ebu'l-Hasan ile birlikte Medîneturresûl'de yĂ‚ni Medîne-i munevverede bulunuyorduk. Bu arada ben, hazret-i Hamza'nın kabrini ziyĂ‚ret etmek istedim. Medîne-i munevvereden ayrıldım. Benimle berĂ‚ber birisi de oraya gidiyordu. Hazret-i Hamza'nın kabrine vardık. Kapısı kapalı idi. Fakat Resûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem bereketiyle kapı acıldı. İceri girdik. İceride velîlerden biri vardı. Benimle beraber gelen şahsa; "Allahu teĂ‚lĂ‚dan ne dileğin varsa iste, cunku şu anda yapılan duĂ‚ kabûl olur." dedim. Ancak bu şahıs, duĂ‚sında Allahu teĂ‚lĂ‚dan bin dirhem istedi. Medîne'ye donunce biri kendisine bin dirhem verdi. Bu şahıs, Ebu'l-Hasan'ın huzûruna girince, hazret-i Hamza'nın kabrine berĂ‚ber gittiğimiz zĂ‚ta; "Ey BatlĂ‚! İcĂ‚bet vaktine, duĂ‚nın kabûl olacağı vakte rastladın. Fakat Allahu teĂ‚lĂ‚dan bin dinĂ‚r istedin. Keşke, Allahu teĂ‚lĂ‚dan Ebu'l-AbbĂ‚s'ın istediği gibi isteseydin. O, Allahu teĂ‚lĂ‚dan; kendisini dunyĂ‚ duşuncesinden muhĂ‚faza buyurmasını ve Ă‚hiret azĂ‚bından kurtarmasını diledi ve bu dilekleri kabûl oldu." buyurdu.
Arabistan'daki Hicaz halkı gibi buğday tenli ve uzunca boylu olan Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri, konuşmalarındaki fesĂ‚hat ve tatlılık, acıklık ve vecizlik bakımından, Hicazlı olmamasına rağmen, Hicazlı zannedilirdi. Tasavvufta Sırrî-yi Sekatî ve Seyyid Ahmed RıfĂ‚î'nin rahmetullahi aleyhimĂ‚ yollarından feyz aldı. İbn-i Meşîş-i Hasenî'nin hizmetinde ve sohbetinde bulunarak velîlik derecesine kavuştu. Tefsîr, hadîs, fıkıh, usûl, nahiv, sarf, lugat ve zamĂ‚nın fen ilimlerinde de son derece yuksek olan Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri; "Her istediğim zaman, Resûlullah efendimizi, baş gozumle gormezsem, kendimi O'nun ummeti saymam." buyurarak tasavvuftaki derecesini ifĂ‚de etmiştir.
İnsanlara bir sohbeti sırasında; "Allahu teĂ‚lĂ‚ sozlerinde doğru ve işlerinde ihlĂ‚slı olana dunyĂ‚da yağmur gibi rızık verir. Onu kotuluklerden korur. Âhirette de gunahlarını affedip, bağışlar. Ona yakın olur. Cennet'ine koyar ve yuksek derecelere kavuşturur. Kendi kusurlarını ıslĂ‚h etmek istersen, insanların kusûrlarını araştırma. Cunku husn-i zĂ‚n, îmĂ‚n şûbelerinden olduğu gibi, insanların ayıplarını araştırmak da munĂ‚fıklıktandır. KıyĂ‚met gunu, yol gosteren nûr icinde haşrolunup karanlıktan korunmak istersen Allahu teĂ‚lĂ‚nın hic bir mahlûkuna zulmetme." buyuran Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri, sonuncu defĂ‚ hac yolculuğuna cıktı. Bu seyĂ‚hatinde talebesine, yanına bir kazma, bir ibrik ve bir de kĂ‚fur almasını emretti. Bunları nicin aldırdığını soran talebesine; "Hamisre'ye varınca anlarsın." buyurdu. Talebesi bilĂ‚hare şoyle anlattı: SahrĂ‚-i AyzĂ‚b'da Hamisre'ye vardık. Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri, gusl ederek iki rekat namaz kıldı. Sonra seccĂ‚dede rûhunu teslim etti. Yanlarına aldıkları kazma ile mezar kazılıp, ibrikle su taşınıp yıkandıktan sonra, kĂ‚fur konup hemen oraya defnedildi. VefĂ‚t ettiği yerin suyu tuzlu olduğundan bir şey yetişmezdi. Oraya definlerinden sonra, vucûdlarının bereketiyle o yerin suyu tatlılaştı ve munbit bir yer hĂ‚line geldi."
ALTIN OLAN TAŞ
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî, memleketinden İskenderiyye'ye geldiğinde, o zamĂ‚nın sultĂ‚nı bir mektup yazarak kendisini dĂ‚vet etti. Sultan, dĂ‚veti kabûl edip gelen Ebu'l-Hasan'a cok izzet ve ikrĂ‚m gosterip hurmette bulundu. Sonra İskenderiyye'ye, buyuk bir saygıyla uğurladı. SultĂ‚na, bir muddet sonra Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî aleyhinde iftirĂ‚larda bulundular. Oyle ki, sultan cok kızıp, muhĂ‚fızına, onu oldurme emrini verdi. MuhĂ‚fız, İskenderiyye'ye, Ebu'l-Hasan'ın huzûruna gelip sultĂ‚nın emrini bildirdi ve; "Efendim, benim size cok hurmetim ve muhabbetim vardır. Sizin, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevgili kullarından olduğunuza inanıyorum. Oyle bir şey yapınız ve soyleyiniz ki, sultan bu kararından vazgecsin." dedi. Bu sozleri dinleyen Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî dışarı cıktı. MuhĂ‚fız da onu tĂ‚kib etti. MuhĂ‚fıza dedi ki: "Şu taşa bakınız!" MuhĂ‚fız, biraz once taş olarak gorduğu cismin, şimdi altın olduğunu gorerek hayret etti. Taş, Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî'nin teveccuhleri ile altın olmuştu. MuhĂ‚fıza; "Bu taşı alıp sultana goturunuz. Beyt-ul-mĂ‚l hazînesine koysun." buyurdu. MuhĂ‚fız altını alıp sultĂ‚nın huzûruna gitti ve iftirĂ‚ durumunu anlattı. Bu hĂ‚dise uzerine sultan, İskenderiyye'ye kadar gelip Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî'yi ziyĂ‚ret etti. Ozur diledi ve ona pekcok mal ve erzak gonderip, ihsĂ‚nlarda bulundu. Fakat ŞĂ‚zilî hazretleri hicbir şey kabûl etmeyip; "Biz Rabbimizden başka hic kimseden bir şey istemeyiz." buyurdu.
SOHBETİN EHEMMİYETİ
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretlerinin talebelerinden birisi, tasavvuf yolundaki dereceleri gecerken kendini hocası gibi gormeye başladı. Neye baksa Şeyhini goruyordu. Bu sebeple Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî'nin sohbetlerine gelmemeye başladı. Bir gun İmĂ‚m-ı ŞĂ‚zilî hazretleri yolda giderken talebesiyle karşılaştı ve; "Canım sen nerede kaldın. Sohbetlere gelmiyorsun!" buyurdu. Talebe; "Efendim, sizinle sozden mustağnî oldum. YĂ‚ni her an sizi karşımda goruyorum ve kendimi sizin sûretinizde goruyorum. Sohbetinize gelmeye ihtiyac duymuyorum." dedi. Bu cevap uzerine Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretleri buyurdu ki: "Cok garib. Eğer iş senin soylediğin gibi olsaydı, hazret-i Ebû Bekr'in Resûlullah efendimizin sohbetlerine gitmemeleri gerekirdi. Eğer sohbetten mustağnî olsaydı, hazret-i Ebû Bekr efendimiz mustağnî olurdu."
Ebu'l-Hasan-ı ŞĂ‚zilî hazretlerinin şu eserleri vardır:
1) Hizbu'l-Bahr: Kıymetli bir duĂ‚ kitabıdır.
2) El-İhtisĂ‚s min-el-KavĂ‚idi'l-Kur'Ă‚niyye vel-HavĂ‚s,
3) RisĂ‚letu'l-Emîn li-Yencezibe li-Rabbi'l-Âlemîn,
4) El-CevĂ‚hiru'l-Masûne,
5) El-LeĂ‚li'l-Meknûne,
6) KıyĂ‚fetu't-TĂ‚libi'r-RabbĂ‚nî li-RisĂ‚leti Ebû Zeyd el-KayravĂ‚nî,
7) El-Mukaddimetu'l-İzziyye lil-CemĂ‚ati'l-Ezheriyye
__________________
Seyyid, ebul hasan ali eş-şazeli hayatı
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●44 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Seyyid, ebul hasan ali eş-şazeli hayatı