KURESEL ISINMA






KURESEL ISINMANIN TANIMI VE SEBEPLERİ


İnsanlığın yerleşik yaşama gecişinden bu yana, dunya iklimi neredeyse değişmeyen bir gidiş izliyor; sıcaklıklarda herhangi bir ciddi değişim olmuyor. Bu nedenle bizler de gerek hava sıcaklıklarının gerekse iklim desenlerinin dunya tarihi boyunca hep aynı kaldığını, değişmediğini duşunuyoruz. Ne var ki iklimbilimcilerin bulguları hic de boyle olmadığını gosteriyor. Gercekte dunya iklim sistemi, durgun bir yapıda olmaktan cok uzak. Yzlerce milyon yıllık sıcak donemler, bunların ardından gelen onlarca milyon yıllık soğuk donemler; soğuk donemlerin icinde yuz bin yıllık periyodlarda ve yaklaşık on bin yıl suren ılık vahalar ve bunların icinde de onlarca ya da yuzlerce yıl suren gorece hafif, soğuklu sıcaklı bircok donem var. Kısacası dunya zaman zaman değişen surelerle hem ısınıyor hem de sonra yeniden soğuyor.
Kuresel ısınma nedir?
İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dunya yuzeyinde sıcaklığın artmasına kuresel ısınma deniyor. İklim sisteminde vazgecilmez bir yere sahip olan sera gazları, guneş ve yer radyasyonunu tutarak, atmosferin ısınmasında başlıca etkendirler. Sera gazlarının bulunmaması durumunda yeryuzunun sıcaklığının bugune gore 30 C daha soğuk olacağı hesaplanmıştır. Son yıllarda atmosferde ceşitli insan aktivitelerinden kaynaklanan nedenlerle karbondioksit, metan, ozon ve diazot monoksit gibi gazlardan oluşan sera gazları, yeryuzu sıcaklığında belirgin artmalara sebep oluyor. Sera etkisinin artması, troposferin ısınmasında, stratosferin de soğumasında en onemli etken olarak gosteriliyor

Kuresel Isınmanın Sebepleri:

Dunyanın Hareketleri:
1930'lu yıllarda Sırp bilim adamı Milutin Milankovic, Dunya'nın Guneş cevresindeki elips bicimli yorungesinin, 95 000 yılda bir basıklaştığını gosterdi. Bu periyod akla hemen, yuz bin yıllık buz cağlarını getiriyor. Yorungedeki bu değişimin yanı sıra Milankovic, Dunya'nın ekseninde de 41 000 yıllık periyodu olan doğrusal bir kayma ile 23 000 yıllık periyodu olan dairesel bir sapma daha olduğunu buldu. Gunumuz bilim adamları Dunya'nın bu hareketlerini bilmekle birlikte, bunların Dunya'nın değişken iklimiyle olan ilişkisini daha tam olarak kuramadılar.


Yeryuzu Hareketleri:
Kimi iklim bilimciler, kıta kayma hareketlerinin ve dağ oluşumlarının iklim değişimlerinde bir etkisi olabileceğini duşunuyor. Cunku bu tur hareketler okyanuslardaki akıntı sistemlerini ve atmosferdeki ruzgarları etkiler. Kimi bilim adamları da yanardağ etkinliklerindeki periyodik bir aşırılığın iklim sistemini etkileyebileceğini savunuyorlar. Yanardağ patlamalarıyla atmosfere cok buyuk miktarlarda toz yukselir. Bu tozlar, guneş ışınlarının gecişini engelleyen bir tabaka oluşturur ve boylece dunyanın sıcaklığı da duşer. 1991'de Filipinler'deki Pinatubo yanardağının patlaması yuzunden bir yıl boyunca dunyanın ortalama sıcaklığı 1°C kadar duşmuştu. Bunlardan başka Guneş lekeleriyle iklim olayları arasında bir ilişki arayan bilim adamları da var. Gercekten de Guneş'in manyetik alanındaki değişimler ve Guneş lekeleri, yayılan enerji miktarını etkiler. Bu da doğal olarak Dunya'nın aldığı enerji miktannın değişmesine yol acar.

Isınma ve buna bağlı olan iklim değişikliği doğal bir surecin sonucu iseler, sonucların etkilerini hafifletecek tedbirler uzerinde duşunmek gerekecekti. Oysa, onceleri dar bir bilimsel cevrede başlayan, daha sonra giderek bilimsel kanıtlarla beslenen olguya gore, ozellikle 20. yuzyılda gorulen ısınma artışının en onemli sebebi, insan faaliyetleri sonucu uretilen ceşitli gazların, atmosferdeki oranlarının beklenmedik olcude artmasıdır. Dolayısıyla, ısınmaya yol acan gazların salım kontrolunun insanın elinde olduğu anlaşılmış ve iklim değişikliğini onleme cabaları, soz konusu gazların cıkış kaynaklarını bulmaya ve denetim altına almaya yonelmiştir.
Bu gazların onemli bir kısmı, yer yuzunden atmosfere doğru yansıyan guneş ışınlarından, ozellikle ısıtıcı nitelikteki kızılaltı ışınlarının dışarıya kacmasını engellemekte, dolayısıyla yuzeye yakın bolgelerin ısınmasına yol acmaktadır. Bu fiziksel olay, seralarda kullanılan plastik veya cam ortulerin seranın icinin ısınması olayına yol acmasına benzediğinden, soz konusu gazlara "sera gazları" adı verilmektedir.
Sera gazlarının turleri, atmosferdeki artış oranları ve kaynakları aşağıda verilmektedir:
Karbon dioksit (CO2) gazı: CO2 gazının atmosferdeki derişimi 1750 yılından gunumuze kadar % 31 oranında artmıştır. Gunumuzde atmosferdeki CO2 miktarı son 420.000 yılda ve hatta son 20 milyon yılda hic bu kadar yuksek bir duzeye erişmemişti. Son 20 yıldır, atmosfere salınan insan kaynaklı CO2 gazının yaklaşık dortte ucu fosil yakıtların yanmasından, geri kalanı da arazi kullanımı değişikliği ve ozellikle ormanların yok edilmesinden kaynaklanmıştır. Son yirmi yılda, atmosferdeki CO2 gazının yıllık artışı % 0,4 olmuş, 1990’dan sonra ise yıllık artış % 0,2 ila 0,8 arasında değişmiştir.
Metan (CH4) ve karbon monoksit (CO) gazları: Metanın atmosferdeki miktarı 1750 yılından beri % 151 oranında artmıştır ve hÂl artmaya devam etmektedir. Son 420 000 yıldır, atmosferdeki bugunku metan derişimine erişilmemiştir. 1990’lı yıllarda metan gazı derişiminin yıllık artışında belirli bir yavaşlama gozlenmektedir. Metan gazı salımının yaklaşık yarısı, fosil yakıtların kullanımı, buyuk baş hayvan yetiştiriciliği, pirinc tarımı, atıkların gomulmesi gibi insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda, metan gazı artışına bağlı olarak karbon monoksit gazı salımı da tesbit edilmiştir.
Azot oksit (N2O) gazı: Azot oksitin atmosferdeki derişimi 1750 yılından beri % 17 oranında artmıştır ve artmaya devam etmektedir. Şu anki azot oksit derişimine son bin yıldır hic rastlanmamıştır. Azot oksit salımının yaklaşık ucte biri, tarıma acık topraklar, buyuk baş hayvan yemleri ve kimya sanayii gibi insan faaliyetlerinden ileri gelmektedir.
Halokarbon gazları: Hem ozon tabakasını zayıflatan, hem de sera gazı etkisi gosteren halojenli karbon (halokarbon) gazları salımında, Montreal Protokolunun uygulanmaya başlamasıyla, 1995 yılından beri cok az artış veya azalma gorulmuştur. Buna karşılık, sanayide soz konusu gazların yerine kullanılan ve sera gazı etkisine sahip diğer halokarbon gazlarında ise artış gozlenmektedir.



Selin Cavdar, Ankara Universitesi Ziraat Fakultesi Peyzaj Mimarlığı Bolumu

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

İklim değişikliği ; insanın bitmek bilmez istek ve gereksinimlerinin karşılanması icin farklı zamanlarda, farklı mekanlarda, farklı şiddette ama aynı nedenler sonucu ortaya cıkıyor. İklim artık, bir yerde uzun yıllar boyunca aynı karakteristik ozelliği gosteren hava durumu anlamına gelmiyor...
Ne yazık kibutanım, artık ilk ve orta okulda defalarca ezberletilen kitaplarımızda kaldı...Artık televizyondan hava durumunu daha ilgili takip ediyor, ertesi gun ne gibi bir surprizle karşılaşacağımızı kestirmeye calışıyor, “Antakya’da lapa lapa yağan kar” goruntulerine sevinme-şaşırma arası bir ifadeyle kilitleniyor ya da birden gelip kentleri yutmaya calışan sellere korku icinde bakıyoruz.
İzliyoruz...Siyasi yonetimler tarafından goz ardı edilen, kureselleştikce ısınan dunyamızı izliyoruz... magazin haberi olmak icin yapmayacağı şey kalmayan insancıklara benzeyen “kuresel ısınma” tehditine hergun sponsor oluyor, “uzerinde oturduğumuz dalı” kesmeye calışıyoruz...

İklim Değişikliğinin Seyri Uzerine
Dunya iklimi asırlardan beri bazen ısınma bazen de soğuma devrelerinden gecer.İcinde bulunulan donemde nispeten soğuma periyoduna girmiş olmalıydı. Ancak surdurulen bir dizi araştırma ve gozlemler sonucunda, dunya ikliminin soğuk bir doneme değil; aksine tehlike yaratacak olcude sıcak bir devreye girmiş olduğu anlaşılmaktadır. 1860 yılından gunumuze kadar yapılmış olan gozlem ve kayıtlar ortalama kuresel sıcaklığın, 0.5 – 0.8C kadar arttığını gostermiştir.
Sanayi devriminin başlangıcından ve ozellikle 20. yy. başıdan itibaren sera gazlarının atmosferdeki bulunma oranlarında surekli bir artış olduğu bilinmektedir. Bu artış doğal dengenin giderek bozulmasına neden olmaktadır. İklim değişikliğinin ana konusu bu gercekte duğumlenmektedir. Doğal olarak bulunması gereken duzeyden daha fazla mevcut olan sera gazları ( metan, su buharı, karbondioksit), olması gerekenden daha sıcak bir ortam yaratmakta ve boylece guneş ışınlarıyla ısınan ama icindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seralara benzeyen dunyada; doğal denge giderek bozulmaktadır.

1. ETKİLERİ
a)EKOLOJİK SİSTEMLERE ETKİLERİ

2100 Yılına Dair Felaket Senaryosu
Sıcaklık artışının yukarı enlemlerde ve kutup bolgelerinde,dunya ortalamasına oranla 2 katı kadar artması beklenmektedir.Felaketler zincirinin;
- Buzulların erimesi
- Deniz suyu seviyesinin 60cm kadar yukselmesi
- Taşkınlar, kıyı kesimlerde toprak kaybı
- Temiz su kaynaklarının denize karışması ve su sorunu
- Yuksek sıcaklık artışıyla gorulen aşırı buharlaşma ve kuraklık sonucu,yangınlar, gol ve ırmak sularında %20’lik azalma
- Bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan turlerinin yok olması ya da azalması
- Bazı bolgelerde aşırı ısınma nedeniyle virus turlerinde değişiklik olması ve salgın hastalıkların gelişmesi
- Oluşacak goc dalgasıyla, yerel ve global olcekte taşıma kapasitesinin aşılması ve bunun sonucunda sorunların yaygınlaşması şeklinde seyredeceği ileri surulmektedir.
Doğal peyzaj dokusu:

Doğal peyzaj dokusu; kır ekosistemini icerir ve doğal ekosistem de icinde bircok hayvan,mikroorganizma,bitki barındırır.Ceşitliliğin cok olduğu doğal ekosistemlerin iklim değişikliğine uyumu mudahale edilmiş(ciftlik,planlanmış orman vb.) ekosistemlere oranla daha zordur. Orneğin; iklim kaymaları bazı kuş turlerinin yaşama ortamlarını değiştirmelerine neden olmakta ve bu gocler, uygun ortam bulana dek ,yaşamlarını olumsuz etkilemektedir.
Doğal peyzajın adaptasyonu icin; yok olma tehlikesi altındaki turlerin yer değiştirmesi,koridorlara doğru itilmesi ve anahtar ekosistemdeki turlerin arasına girerek yoğunluğunun beslenmesi gerekmektedir. Ote yandan, taşıma kapasitesi kavramı yapılacak planlamalarda cozumler gerektiren bir başka sorundur.

Deniz ve sahil cevresi:
Sulak alan ve bataklıklar, ekolojik değerlerinden dolayı insanların surekli mudahalesi ve bunun doğal sonucu oluşan kirlilik nedeniyle; yoğun bir baskı altındadır. Kendi ellerimizle tahrip ettiğimiz,sera gazlarına boğduğumuz yaşam alanlarımız,kuresel ısınmanın etkilerine kendini bırakmış beklemektedir. Deniz suyu seviyesinin yukselmesi ile oluşacak taşkınlar,seller sulak alanların ve sahil cevrelerinin beklediği sorunların başındadır.
Orman ve bitki yonetimi:

Ağac ve bitki turleri kuresel ısınmayla gelen değişik koşullara hemen adapte olamazlar.Orneğin; orta cağ ormanları,iklim değişikliği nedeniyle ciddi risk altındadır.Genc ormanlar yerine yenileri konulabildiği halde, yaşlı ormanların kendilerini yenilemesi veya yaşlı orman varlığının korunması kolay değildir.
Kuresel ısınmayla gelen sel, kuraklık gibi felaketler bitki varlığını da tehlikeye atacak ,bir cok bitki turu yok olacaktır.

b) SOSYOEKONOMİK ve POLİTİK BOYUTU
· Su sorunu
· Tarım ve orman urunlerinde onemli azalış.
· Su kaynaklarının azalması sonucu enerji sıkıntısı.
· Turizm ve rekreasyon imkanları
Turizm ve rekreasyon alanlarının sorunlu bolgeler haline gelmesi,bir cok sektorun kapanması olasılığı
· Sorunlara karşı mucadeleci yaklaşım zorluğu
Yerleşimler ve sahil kenarındaki yapılardan kacmak yerine kent yeniden planlanmalıdır,ya da bina kodlarında değişikliğe gidilmelidir
· İnsan Sağlığı
- Bazı bolgelerde aşırı ısınma nedeniyle virus turlerinin mutasyona uğraması
o Su kaynaklarının kullanılamaz,onarılamaz hale gelmesi ve kirlenmesi
o Taşkın,sel vb. gibi olaylar sonucu hastalık oluşturan canlıların taşınması
o Besin maddelerindeki azalış
- Oluşabilecek ekonomik kriz vb. sonucu, kendini caresiz hisseden bireyde gelişecek psikolojik sorunlar kuresel ısınmanın insanlığa tehditleridir.
· Goc
Az gelişmiş ulkelerden gelişmiş ulkelere doğru bir goc dalgasının başlaması beklenmektedir.
· Politik Sorunlar
-Az gelişmiş ulkelerin hukumetlerinin politikasızlıkları(ekonomik,siyasal) ve gucsuz alt yapılarıyla halklarını kuresel ısınmanın olumsuz etkilerine karşı koruyamamaları,bunun sonucunda ulkelerde krizlerin baş gostermesi
-Ulkeler icindeki bu ic sorunlardan yararlanmak isteyen super guclerin rant planları geliştirmeleri beklenmektedir.
2)ULKELERDEN VE BOLGELERDEN ORNEKLER

Kuresel ısınmanın etkileri, şimdiden Bangladeş,Maldiv Adaları,Pakistan ve Endonezya’da toprak kayıplarıyla kendini gostermektedir.
Kuresel ısınma sonucu; Pasifik Okyanusu’nda ,Kiribati Bolgesine ait , Tebua Tarawa ve Abanuea adlı iki adanın okyanus suları altında kaybolduğu bildirilmiştir. Guney Pasifik Bolgesel Cevre Programı Kurumu(SPREP) tarafından yapılan acıklamada, Kiribati ve komşu ada ulkesi Tuvalu'da başka adalar da kaybolmak uzere olduğu belirtilmiştir.Hint okyanusundaki Maldiv adalarında da aşağı yukarı durum aynıdır.
· İnsan yerleşimi olan 200 adanın ucte birinde kumsallar, dalgalara
kapılıp yokolmaya devam etmektedir. .
Yerleşim bolgesi olan adalarda da sıkıntılar başlamıştır.Bu yıl Kiribati, Tuvalu ve Marshall adalarının buyuk sel felaketleriyle karşılaştığı bildirilmiştir. Mendirekler,kopruler yıkıldı, yollar,evler,ekili alanlar harabolmuş, bunun yanında Tuvalu’da yukselen deniz suyunun toprağı zehirlediği gorulmuştur. Marshall adaları cevresindeki mercanadaları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.Majuro mercan adasında, 2. Dunya savaşından kalma mezarların sular altında kaldığı ve yuksek duvarlarla korunan havaalanının da bir cok kere sel felaketine uğradığı bilinmektedir.
· Dunyadaki her on buzuldan birine ev sahipliği yapan Peru’da, kuresel ısınmanın etkileri belirgin olarak gozlenmektedir.Peru buzullarının dortte biri yok olmuştur.Ozellikle; Rio Santa bolgesinde nehir suyunun yetersizliği nedeniyle, enerji sorununun ortaya cıktığı bunun yanında tarlaları sulamak icin su taşındığı bildirilmiştir.
· Alaska’da araştırma yapan bilimadamları kuresel ısınma yuzunden bolgede yeni bitki oluşumları ve tundralar gorulduğunu bildirmişlerdir Havadan cekilen fotoğraflara gore, yeşil alan oranı son 50 yılda iki katı arttı. Uzmanlar kuzeyde coğalan yeşilliğin,
tropik bolgelerin de colleşmesi anlamına geldiğini soylemektedirler.
· Afrika’daki Klimanjaro dağlarını orten buzullar erimektedir.
Bilimadamlarına Gore...
· Japonya plajları ve endustrisi de ,deniz suyu seviyesinin yukselmesiyle, sel riski altındadır.
· Almanya , Hollanda ,Ukrayna kıyılarındaki deltalar ile KuzeyAfrika’daki Nil Deltası sel ve erozyon tehlikesi altındaki yerlerdir.
· Yerleşim ve sanayinin hızla deniz seviyesine kaydığı, Batı ve Orta Afrika’nın alcak seviyeli Angola,Kamerun,Nijerya,Senegal gibi ulkeleri kıyı sel ve erozyonu tehditi altındadır.
· Fransa: Aşırı sıcak nedeniyle pek cok nukleer enerji santralı,
soğutma sistemi icin gerekli suyun kıtlığı nedeniyle yaz boyunca
devreden cıkarılacaktır.Belli bolgelerde somon balığı populasyonu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
· İngiltere: Kış aylarında ılık havaların ardından şiddetli yağmur ve seller gelmesi; her uc yılda bir yaz aylarında kuraklık yaşanması beklenmektedir. Tarımda , uzum ve soya fasulyesi gibi yeni urunlere yonelinecektir.
· İtalya:Kuzey bolgelerde şiddetli seller , guney bolgelerde ise kuraklık gorulecektir
· Yunanistan: Sıcak ve bunaltıcı yaz aylarının turizme darbe vurması,
su sıkıntısı yaşanması, orman yangınlarında artış gorulmesi beklenen sonuclardır.
· Akdeniz: Deniz seviyesi yarım metre yukselecek, kuşların yaşam alanı tahrip olacaktır.
· Alpler:Yuksek yerlerdeki bitkiler olecek, buzullar ve buz tutmuş goller eriyerek bazı zirvelerin cokmesine yol acacaktır.Pek cok bolgede kayak yapmak imkansız hale gelecektir.


Turkiye’ye Dair...
Turkiye icin geliştirilmiş iklim modellerine gore; beklenen en onemli sorun “su” sorunudur.Akdeniz ikliminin uzun sureli kuraklığına ek olarak, kış aylarında yağış miktarında azalmalar beklenmekte,aşırı kuraklıkların;
- 3 yanı denizlerle cevrili,ortalama engebenin 1.100m olduğu Turkiye ‘de cok sayıda alt iklim tipleri oluşmuş boylece sebze,meyve ve tarım urunlerinde biyolojik ceşitlilik gozlenmiştir. CO2 konsantrasyonunun artması, guneş ışınlarının cok kullanılması ve yavaş terlemeyle bazı bitkilerde tarım urunu miktarı artmasına rağmen,tarım ve orman urunlerinde onemli azalışa,
o Su kaynaklarının azalması sonucu enerji sıkıntısına ,
- Kıyı kesimlerden ic kısımlara doğru nufus hareketine neden olması beklenmektedir.
Son yıllarda Turkiye ormanlarında artış gosteren ağac kurumaları ve zararlı bocek salgınlarının asıl nedeninin kuraklık olduğu ileri surulmektedir.

Baran Bozoğlu, ODTU Cevre Muhendisligi Bolumu


COZUM ONERİLERİ

A) TEKNİK COZUMLER

İnsanoğlu yuzyıllardan beri doğaya hakim olma ve yonetme isteğiyle doğayı kendi cıkarları doğrultusunda duşuncesizce tahrip etmektedir. Bu tahrip; devlet cıkarları, sistemsel cıkarlar ve sermaye cıkarları sebebiyle inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır. İşte bu tahribat, sonucunda her problemde oldugu gibi sistemler kendilerini bu sorunlardan arındırabilmek icin cozumler uretmek zorundadırlar.
Kuresel ısınma cozumleri iki ana başlıkta toplanmaktadır:
· Enerji
· İnsan Populasyonu
· ENERJİ:


Teknoloji cağında olan dunyada cevre sorunlarının sebeplerinin en başında enerji uretimi sonucunda oluşan kirlilik yer alıyor. Ve bu konu ulkelerin kalkınma planlarının merkezini olusturuyor. Enerji uretiminde, cevre kirliliğinin onlenmesi icin calışmalar 3 temel uzerinde:
a) Endustriel enerji yonetimi
b) Alternatif yakıt
c) Yenilenebilir enerji kaynakları

A) Endustriyel enerji yonetimi:

Enerjinin buyuk oranda tuketildiği ana mekanlardan birisi ve en onemlisi endustriyel alanlardır. Buradaki enerji problemlerinin onlenmesi icin;
- Enerji kaybının onlenmesi
- Geridonuşumun geliştirilip kullanımının arttırılması
- Uretilen mallarda kullanılan enerjinin azaltılması
- Daha az enerji kullanarak daha cok guc uretilmesi
gereklidir.

B) Alternatif yakıt:

Dunya uzerinde yaşayan insan sayısını duşununce kullanılan yakıt miktari ciddi sorunlara neden oluyor. Doğaya dost yakıtlar kullanmak da kuresel ısınma probleminin cozumlerinin başında geliyor.
- Biyokutleden elde edilen methanol: gasolinle calışan aracları methanolle calışan araclara cevirerek
- Fosil olmayan yakıttan hidrojen: fosil olmayan yakıt kullanan generatorler kullanarak (hidrojenle calışan araclar)
- Solar enerji: taşıma araclarında
- LPG: Araclarda LPG kullanımı

C) Yenilenebilir enerji kaynakları:

Devletlerin en stratejik problemi enerji kaynaklarıdır. Yıllardan beride sadece devletlerin enerji kaynaklarına hakim olma cabaları sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Enerji gunumuzde bir guc gostergesidir ve bu guc gostergeside petrolle tanımlanmaktadır. İşte bu noktada sera etkisinin temeline baktığımızda ve dunya uzerinde enerji uretimin en buyuk kaynağının petrol olduğu goz onune alınınca sera etkisinin en buyuk sebeplerinden birisinin de petrolden uretilen enerjinin olduğu anlaşılmaktadır. Teknolojik ve ekonomik yonden gelişmiş ulkeler de bu konu uzerinden calışmalarını surdurmektedirler. Ve yenilenebilir, doğaya dost enerji uretimi yolunu aramaktadırlar, bu konuda ciddi bir ilerleme soz konusudur. Yenilenebilir, doğaya dost enerji kaynakları;
- hidroelektrik
- jeotermal
- biyokutle
- solar
- ruzgar

· İNSAN POPULASYONU


Bugun dunya nufusu 7 milyara giderek yaklaşıyor ve bu buyume oranı 1.7/yıl olarak hesaplanıyor.
Nufusun artması demek insan ihtiyaclarını dolayısıyla da tuketimin artması demektir. Aslında insanların urun tuketiminin artması sadece nufus artışıyla da bağlantılı değildir. Orneğin, ABD ve İngiltere gibi ulkelerde cok hızlı bir nufus artışı olmamasına rağmen, tuketime donuk, hatta gereksiz tuketime donuk bir toplum yapısına sahip olduklarından dolayı tuketim miktarları cok yuksektir. Oyle ya, fakir ulkeler nasıl tuketsin ki?(!)
Dunya uzerinde insan miktarı arttıkca; giysi, otomobil, besin v.b gibi insanoğlunun yaşamında yer alan urunlerdeki uretim de artar ve uretim mekanizmalarında doğaya atıklar bırakılır. İşte bizim uzerinde durduğumuz konu bu atıkların sera etkisi yapan gazları icermesidir.
Demek ki, sera etkisini azaltıp iklim değişikliğindeki anormallikleri bir olcude engelleyecek temel cozum de nufus artışının kontrol altına alınmasıdır. Tabii bu gelişmemiş ulkelerde ciddi bir problemdir ve oncelikli olarak cozulmelidir. İnsanlar bu konularda bilinclendirilmeli ve uluslararası onlemler alınmalıdır.

Karbon dioksit yonetimi:

Karbon dioksit yonetiminde başarılı olunabilmesi icin;
· Cevre koruma amacını temel unsur olarak kabul etmek
· Durgun, uzun sureli karbon dioksit saklanmasını sağlamaya calışmak
· Yeterli maddi kaynağı sağlamak ve bunu başarılı şekilde kullanmak

Karbon dioksitin yok edilmesi:
a) Karbondioksitinyeraltınaverilmesi
b) Karbon dioksitin okyanuslarda depolanması
c) Karbon dioksitin biokutlede ( fotosentez ) ve toprakta saklanması
Karbon dioksitin biokutlede saklanabilmesi icin oncelikle ormanlarin yok edilmesinin onlenmesi ve ormanlaştırma calışmaları yapılması gerekmektedir.

B) DEVLET POLİTİKALARI

Kuresel İklim Sisteminin Korunması Cabalarının Tarihsel Gelişimi:

Bu konuyla ilgili bir cok konferans duzenlenmiştir.
İlk ciddi adım, Dunya Meteoroloji orgutu(WMO)’nun onculuğunde 1979 yılında duzenlenen Birinci Dunya İklim Konferansında konunun onemi dunya ulkelerinin dikkatine sunulmuş ve ozetle; Ana enerji kaynağı olarak fosil yakıtların kullanılmasının ve ormansızlaşmanın gelcektede surmesi halinde atmosferdeki karbon dioksit miktarının buyuk olcude artabileceğine dikkat cekilerek bunun sonucu olarakda iklim değişikliklerinin olacağı ve bu değişikliklerin sonuclarının uzun bir sure etkili olacağı belirtilmiştir.

Konu hakkında calışmalar arttıkca cok sayıda bilim adamının katıldığı dunyada cok az gorulen bilimsel bir uzlaşma ortamı oluşmuştur.
· 1985 ve 1987 yıllarında Villach’ta (Avusturya) ve 1988 de Toronto’da duzenlenen toplantılar, dikkatleri ilkkez iklim değişikliği karşısında siyasal secenekler geliştirilmesi konusu uzerinde toplanmıştır. 1988 yılında duzenlenen ‘Değişen Atmosfer’ konulu Toronto konferansında, uluslararası bir hedef olarak, kuresel karbon dioksit emisyonlarının 2005 yılına kadar %20 azaltılması ve protokollerle geliştirilecek olan bir cerceve iklim sozleşmesinin hazırlanması onerilmiştir.
· Aralık 1988 de Malta nın girişimiyle, BM gelen kurulu ‘ İnsanoğlunun Bugunku ve Gelecek Kuşakları icin Kuresel İklim Korunması’ konulu kararı kabul etmiştir. Kararda, kuresel iklimin insanoğlunun ortak mirası olduğu ve ortak sorun olduğu belirtilmiştir.
· Kasım 1989 da, Hollanda’da yapılan balkanlar konferansına ise ABD, Japonya ve eski Sovyetler Birliği dışındaki ulkelerin coğu, kardon dioksit salınımlarının %20 oranında azaltılmasını desteklediklari halde, azaltmaya ilişkin ozel bir hedef yada takvim belirlenememiştir.
· 29 Ekim – 7 Kasım 1990 tarihlerinde Cenevre’de yapılan İkinci Dunya İklim Konferansı kuresel bir anlaşmaya yonelik sondan bir onceki adımdır. İklim değişikliği ve sera gazları temelinde oluşturulan İkinci dunya konferansı BakanlarDeklarasyonu, aralarında Turkiyeninde bulunduğu 137 ulke tarafında onaylanmıştır.
· Sera gazlarının belirlenen bir yıl duzeyde tutma ya da belirlenen bir yıla kadar istenen oranda azaltma girişimlerinin sonuncusu ve en onemlisi Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Cerceve Sozleşmesidir(İDCS). Yuruluğe girmesi icin enaz 50 ilkenin imzasının gerektiği sozleşmeye 180 ulke ve Avrupa Topluluğu imzalamıştır.
· 28 Mart – 7 Nisan Tarihlerinde Berlinde yapılan toplantıda ozellikle gonullu cevre kuruşullarınca kuresel ısnmayı onlemeye yonelik onemli ve aynı zamanda tarihsel bir fırsatın kacırıldığı bir toplantı olarak nitelendirilmiştir.

Kyoto Protokolu:

1997 yılında Japonyanın Kyoto kentinde toplanan ve 160 ulkeden gelen 10000 civarında bilim adamı, uzman ve hukumet yetkililerinin katıldığı uluslararası konferansta iklim değişikliği ile ilgili konular butun acıklığı ile gundeme gelmiştir. Konferans sonunda kyoto protokolu olarak adlandırılan bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma hukumlerine gore; gelişmiş ulkeler, başta karbon dioksit ve metan olmak uzere sera gazı uretimlerini, 2012 yılına kadar, 1990 yılı duzeylerinin enaz %5 i oranında azaltacaklarıdır. Tek başına dunya sera gazı uretiminin dortte birini atmosfere yayan ABD icin, bu oran % 8; Japonya icin %6 olarak belirlenmiştir. Kyoto protokolune gore, soz konusu anlaşmanın yururluğe girebilmesi icin , enaz 55 ulke parlementosunun anlaşma maddelerini kabul etmesi gerekiyordu. Mayıs 2000 tarihine kadar ancak 22 ulkenin Protokolu kabul ettiği bildirildi. Gelişmiş ulkelerin yanında gelişmekte olan ulkelerde sanayileşme arzusu icinde olduklarından ortaya onemli bir tartışma konusu cıkmakta. “ Kim sorumlu ise o tedbir alsın “ denmektedir. 1990 yılı rakamlarına gore, Guney Kore, Hindistan, Brezilya ve Cin gibi gelişmekte olan ulkeler, aynı yıl atmosfere bırakılan toplam 6 milyar ton karbon dioksitin yaklaşık % 36 sını paylaşmaktadırlar. Hazırlanan projeksyonlara gore, 2015 yılına gelindiğinde gelişmekte olan ulkelerin bacalarından cıkan karbon dioksit, 4 milyar ton olacaktır. Bu değer, butun karbon dioksit miktarı olan 8 milyar tonun yarısı kadardır.
Sonuc olarak, iklim değişikliğinin ve olası etkilerinin onlenmesi acısından Kyoto’dan beklenenler gercekleşmedi. Kuresel ısınma sisteminin korunması icin bilimsel olarak saptanmış gerekli azaltma oranları kabul edilmedi. Bu sonuc, insan kaynaklı salınımların, gelecekte daha fazla azaltılması gibi zor bir yukumluluğun uygulanmasına neden olabilecektir.

Turkiyenin girişimleri ve bugunku durum:

İklim değişikliğine konu sera gazı salımlarının giderek buyumesinin ana nedeni, cevresel politikalar ile ekonomik politikaları birbiriyle butunleyemeyen kalkın(ama)ma politikalarıdır. Ulkenin enerji ve sanayi gibi iki temel sektoru, cok bağlantılı olmakla birlikte, buyuk olcude cevresel ilkelerden bağımsız politikalarla yurutulmektedir.
Turkiye icin temel sorunlar, kuresel değişiklik sorununun kontrolu icin izlenecek politikaların oluşturulması, onlemlerin alınması ve uygulanmasıyla ilgili yada onlardan tam anlamıyla sorumlu bir kurumun henuz belirlenememiş olmasıdır. Cevre Bakanlığının, konunun tum ayrıntılarını icerecek bicimde guclendirilmesi en uygun cozum olarak gorulmektedir.

Turkiye’nin Yapabileceği Calışmalar:

a) İklim değişikliği konusunda, oğretim ve halkın bilinclendirilmesi proglramlarının geliştirilmesi ve surdurulmesi;
b) Halkın, iklim değişikliği ve etkileri konusunda bilgiye ulaşması;
c) Halkın, iklim değişikliği, etkileri ve yeterli karşı onlemlerin geliştirilmesi konularına katılımı;
d) Bilimsel, teknik ve idari personelin eğitimi.
Ulkemizde neyazıkki bugune kadar iklim değişikliğine ilişkin konularda – bazı hizmet ici eğitim programları dışında – sistematik bir eğitim ve bilinclendirme programı uygulanmamıştır.

C) CEVRE ORGUTLERİ NELER YAPABİLİR:

İnanılamaz boyutlara ulaşan teknolojik gelişmeler devletlerde de kacınılmaz değişikliklere yol acıyor. Tabii bu gelişmelere ayak uydurmaya calışmak beraberinde cok ciddi problemlere sebep oluyor. Bu problemlerin cozumlerinde genel olarak temsili demokrasi zayıf kalıyor. Ve katılımcı demokrasinin onemi artiyor. İşte bu noktada STK lar katılımcı demokrasinin temelleri haline gelip, gerek ‘ kuresel ısınma ‘ probleminin cozumunde olsun gerek diğer sorunlarda olsun halkın goruşlerini belirterek, yapilan calışmalara katınılınmasını, desteklenilmesini, yonlendirilmesini hatta ve hatta engellenilmesini sağlıyor.
STK lar kuresel ısınma konusunun ciddiyetini algılamalı ve bu konuyla ilgili enazından kendisinin ilgi alanına giren kısmıyla ilgili calışmalar yapmalı, alt birimler oluşturmalıdır.
STK lar sivil yapılarından dolayı halka daha kolay ve doğrudan ulaşabilmektedirler, bu sebepten halkı kuresel ısınma konusunda bilinclendirmeli, iklim değişikliğinin sonuclarını anlatmalı, kullandıkları mallar ( parfum v.b.) konusunda bilinlendirmeli, doğaya dost urunler kullanmaları konusunda yonlendirmelidirler.
STK ların diğer onemli pozisyonuda devlet politikalarını yonlendirme gucudur. İktidarların oy kaygıları onları halkın isteklerine yoneltmelidir. İşte STK lar bu kozu iyi kullanmalı ve hukemete baskı unsuru olup, kuresel ısınma konusunda yonlendirmelidirler. Hatalı gordukleri calışmaları eleştirmeli ve tepkilerini eylemselliğe dokmelidirler.



























1992’de Rio de Janeiro’da gercekleştirilen Dunya
Zirvesi’nden bu yana kuresel ısınma konusunda gelişen politik
olaylar:.




1992:
Haziran-
Dunya liderleri Rio de Janeiro’daki Dunya Zirvesi’ni,
cevresel yıkımları onleme ve yoksulluğu azaltma vaatleriyle
bitirdiler. Dunya Zirvesi’nin en buyuk başarısı, ısıyı
atmosferin icinde hapseden ve kuresel ısınmanın bir nedeni
olduğuna inanılan sera gazlarının yayılmasını
azaltma
anlaşmasıydı.
Uluslar bu zirvede, sera gazı yayım seviyelerini 1990 yılının
seviyelerine indirmeye karar verdiler.
30 Eylul - Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA,
Antarktika’nın uzerindeki ‘ozon deliği’nin 1992 yılında
yuzde 15 oranında buyuduğunu ve neredeyse butun Kuzey
Amerika kıtası buyukluğunde olduğunu bildirdi. İlk kez 1985
yılında fark edilen Antartika ozon deliği, kloroflorokarbon (CFC)
gibi insan urunu kimyasalların dunyayı koruyan ozon
tabakasının inceltmesiyle oluştu.


1993:
20 Mayıs
- Amerikalı bilim adamları kuresel ısınmanın ekinler
ve ormanlar uzerindeki etkisini tahmin edebilen bir bilgisayar modeli
geliştirdiklerini acıkladılar. Bitkilerin buyume oranlarının
havadaki karbondioksit, topraktaki nitrojen oranlarından ve kuresel
ısınmanın neden olduğu nem değişikliklerine bağlı olduğu
ifade edildi.
20 Ekim -ABD başkanı Bill Clinton kuresel ısınmayla savaşmak
geliştirilen planı acıkladı. Ekonominin butun sektorlerini
etkileyecek bu plan, ABD’nin sera gazı yayım oranlarını 1990
seviyelerine indireceğini ongoruyordu.


1994:
1 Haziran
- Uluslararası cevre orgutu Greenpeace “İklim Saatli
bombası” adlı raporunda, kuresel ısınmanın ciddi iklim
değişikliklerine ve cevre felaketlerine neden olduğunu bildirdi.


1995:
3 Şubat
-Bilimsel araştırmalarda soz sahibi olmak isteyen
Accu-Weather adındaki ticaret ortaklığı, son 100 yıl icinde
sadece hafif kuresel ısınmanın meydana geldiğini ve bu
ısınmanın daha fazla kasırga ya da buyuk iklim
değişikliklerine yol acmayacağını ifade etti.


1996:
20 Şubat
- Dunyanın onde gelen ekonomik guclerinin cevre
bakanları, Paris’te iki gun suren Ekonomik İşbirliği ve
Geliştirme Organizasyonu’nun goruşmelerinde, butun ulkelerin
kuresel ısınma ve ozon tabakasını incelten kimyasalların
kullanımının onune gecmek icin daha fazla caba gostermesi
konusunda karara vardılar.
18 Temmuz - Buyuk endustriyel guclerin, yağ ve komurun
yaydığı sera gazlarını azaltma konusunda bulundukları vaatler
buyuk destek gordu ve Cenova’daki BM İklim Konferansı’nın
resmi kayıtlarına girdi.


1997:
22 Ekim
- Clinton, gelişmiş ulkelerin sera gazı salınımlarını
2008-2012’ye kadar 1990 yılı seviyeleriyle sınırlamalarını
gerektirecek bir anlaşma teklifinde bulundu.
11 Ekim - Japonya, Kyoto’daki uzun goruşmelerden sonra dunyadaki
ilk sera gazlarını azaltma anlaşması acıklandı. Kyoto
Anlaşması, gelişmiş ulkelerin 2008-2012 yılları arasında sera
gazı salınımlarını 1990 seviyelerinden yuzde 5.2 oranında
azaltmalarını gerektiriyor.


1998:
Kasım
- 170 ulke Buenos Aires’teki kuresel ısınma
konferansında toplanarak 2008-2012’ye kadar sera gazı
salınımlarını azaltmanın yollarını tartıştılar.
ABD ve Kanada’dan uzmanlar, kuresel ısınmanın dunyanın mercan
kayalıklarını ve onların koruduğu deniz hayatını
oldurduğunu acıkladılar.


1999:
4 Kasım
-174 ulkeden cevre bakanları, Bonn’daki goruşmelerini
bircok zor konuyu cozumlendirmeden bitirdiler. Bu konulardan biri
kirlilik hedeflerine ulaşamayan ulkelerin odeyeceği cezalardı.
Diğer bir konu ise, ulusların kendi adlarına olan kirliliği
azaltmaları icin diğer ulkelere ne kadar odeyebileceğiydi.


2000:
9 Nisan
- G-8 ulkelerinin cevre bakanları, kuresel ısınmanın
ulkelerde gosterdiği farklılıklar hakkındaki konuşmalarını
sona erdirdiler, ancak sera gazlarını azaltma konusundaki
farklılıkların goruşulmesine devam edildi.
8 Eylul - NASA şimdiye kadar ortaya cıkan en buyuk ozon
deliğinin Antartika uzerinde oluştuğunu ve yıllar once yayılan
sera gazlarının etkisini asıl şimdi gosterdiğini bildirdi.
25 Kasım -Lahey’deki iki hafta suren BM iklim toplantısı, Avrupa
Birliği ve ABD arasında sera gazları salınımının azaltılması
konusunda cıkan tartışmalar nedeniyle başarısızlıkla
sonuclandı.


2001:
28 Mart
-ABD, kuresel ısınmayla savaşan 1997 Kyoto
Anlaşması’ndan cekildiğini acıkladı. Başkan George Bush,
ABD’nin ekonomik cıkarlarına uymadığı gerekcesiyle anlaşmaya
karşı cıktı.
26 Nisan -Avrupa Konseyi Parlamenter Assamblesi ABD’nin kararını
eleştirdi ve Washington’ın kuresel bir ortak olarak
guvenilirliğine golge duşurduğunu soyledi.
5 Temmuz -Japon Cevre Bakanı Yoriko Kawaguchi goruşmelerin bir
sonraki ayağında buyuk bir başarının olası gozukmediğini,
ama Kyoto Anlaşması’nın kuralları hakkındaki son kararın Ekim
ayı sonunda Marakeş’teki BM goruşmelerinde alınması
gerektiğini ifade etti.












__________________