Hz. Amine Annemiz

Hz. Amine Annemiz
DR. HALUK NURBAKİ
Sonsuz guzelliğinin, sonsuz enfuslerinde, kendi guzelliğinin aşkını yaşayan Rabbim. Hamd-u senalar olsun ki, sevgilinin annesini bize andırıyorsun. Ya AMİNE bizi affet. Biz sana layık değiliz, ama lutfettin, ihsan ettin, kendini anlatma fırsatı verdin. Selamun aleykum. Bugunu manadan seyretmeye gelen ruhlar ve siz sayın muminler! Allah hepinizden razı olsun.
Fahr-i Kainat Efendimizin yani Allah sevgilisinin dunyaya intikali Cenab-ı Hak'kın gonlunde murad edildiği zaman, butun ruhların icerisinde buyuk bir niyaz yarışması vardı. Acaba bu intikale vesile olacak anne kim olacaktı, bu manevi laboratuar icerisinde boyle bir secime kim layık olacaktı? Efendimize aşık butun ruhlar titreyerek bekliyorlardı. Cenab-ı Hak kimi tercih edecekti?
Cenab-ı Hakk'ın o akıl almaz sırrı ile gonul ozunde tesbit ettiği bir buyuk cevher vardı ki, Fahr-i Kainat Efendi¬mizin dunya mekanına intikalinde ancak o vazife alabilirdi ve Amine annemiz hilkatin (yaratılışın) şaheseri olarak o anda tesbit edildi. İnanır mısınız o yarışmada birinci, ikinci, ucuncu, dorduncu olabilmek sırrına ermek, Fahr-i Kainata hizmet fırsatı bulabilmek icin nice ruhlar cırıpındılar durdular.
Bu cırpınan ruhların icerisinde Hz. Âmine annelik makamını kaptı. Bize de biraz fırsat ver Yarabbi diye niyaz edenlerin icerisinde Hz. Halime, Hz. Şifa, Hz. Ubeyde ve Hz. Ummu Eymen ikinci derece ikramiyeleri kaptılar. Cunku inşaallah manada goreceğiz ki, değil Rasulullah'a bu kadar yakın olmak, uzaktan eteğinin tozuna bile sarılmak Allah sırrına yakın olmanın en buyuk hazzıdır.
Cenab-ı Hak'kın, Fahr-i Kainat Efendimizin etrafına ışık ışık sıraladığı bu galaksilerin oylesine sıradan bir gonul olma¬dığını ve her birisinin Allah'ın en buyuk sırrı olan gonle ait bir ışık yakacağını, bunun icinde mustesna imtihanlar vereceğini unutmamak gerekir. Hz. Amine de bu sır etrafında dunya platformuna geldiği zaman cok buyuk bir heyecan halinde sırasını beklerken Allah'ın buyuk bir komputur tezgahında dokuduğu ozel bir hikmet vardı. O hikmet neydi?YOLLAR AŞKINLA DOLSUN
Asıl olan Fahr-i Kainat Efendimizin gonlu, ruhu olmasına rağmen Cenab-ı Hak dayanılmaz bir aşkla sevdiği Fahr-i Kainat Efendimizin maddesini de cok ince mimari nakışlarla dokuyordu. Bunun icin de Hz. İbrahim'e, Hz. İsmail'e ceşitli imtihanlar vermiş onların kanallarından da nÂ-mutenahi analizler yapmış, hususi surette tercih ettiği nesli hazırlamak icin benim habibimin geldiği kanalların hepsi nurla dolsun, bizzat taa ezelden ebede kadar yollar ışıkla dolsun diye nÂ-mutanahi zarif insanları secmiş ve onları hazırlamıştır.
Bir aşık şair der ki, Hz. Adem, Fahr-i Kainatın kendi neslinden~geleceğini hissedince, cennetteki yasak meyveye koştu, onu yedi. Tek benim neslimden alemlerin kendisi icin yaratıldığı Hz. Muhammed (S.AV.) gelsin diye.
Mana aleminde Fahr-i Kainat Efendimizin oyle bir yeri vardır ki, tasavvur etmek mumkun değil. O cilenin icerisinde, o yaratılış senfonilerinin icerisinde Hz. İbrahim ayrı bir vazife aldı, onun cocukları ayrı bir vazife aldı. Zevkten, neşeden hazdan cıldıracak kadar mutlulardı. Allah bu mutluluğa, Efendimizin yeryuzune intişarına ve intikalline ne kadar onem verdiğini anlatmak icin Hz. İsmail'in oğluma ruyasında ozel bir mesaj ile Fahire isminde bir Arap hanımıyla evleneceksin diye emir verdi. Fahire'yi bulabilmek icin yıllarca colde aradı. Aslında Cenab-ı Hak isteseydi Fahire'yi en yakında bulundururdu ama taşıyacağı emanetin kutsallığını anlatabilmek icin taa kırk nesil once nasıl titizlendiğini, Fahire'yi bir koşeye, eşini ayrı bir koşeye koyarak bir araya getirmek icin bize gayreti ve zevki tanıtmak icin yaptı bunu. Yıllarca arattırdı ve o nesil ta ki Hz. Berre'ye gelene kadar.
Hz. Berre'nin soyu arına arına o doneme kadar geldi. Bir taraftan da Haşimi soyundaki nizamı ve hikmetleri duzenlyerek o iki yuce insanı karşı karşıya getirip bunları arasından Fahr-i Kainat'ın nurunu intikal ettirmek ici Cenab-ı Hak kader cizgisini cizmiştir.
Nihayet Mekke'de Vehep isminde fevkalade zarif yapılı fevkalade cesur, cesur olduğu kadar merhametli bir zat, yine aynı derecede kıymetli Berre isminde bir annemizle tanışı evlendiler. İkisi birbirlerinin gozlerinin icine bakmaya dayanamıyorlardı. O kadar mutlulardı ki, her ikisi de her turlu şerden Âli idiler. Bu cok onemlidir. O gunun Mekke'sinde buyuk felaket ruzgarlarından o kadar uzaktaydı ki herkesin dikkatini cekiyorlardı.
Hz. Vehep ve Berre birbirlerine o kadar sıcaklık duyorlardı ki, adeta goruşsek de selamlaşsak diye hasret cekelerdi. İclerindeki manevi baskı, meydana gelecek buyuk İlÂhi nurun teşekkulu cazibe gibi cekiyordu onları.
HASRETLİ BEKLEYİŞ
Hz. Berre Hz. Veheb'in birbirlerini cok sevmelerine rağmen cocukları olmadı. Allah hazinesinden gelecek olan sır, cok intizarlar ve cok hasretle geldiği icin buyuk bir ibret olarak cocukları olmadı. Berre Sultanın o sonsuz guzelliği icerisinde nezaketi, merhameti, sabrı ve infakı cok meşhurdu. Elinde ne varsa dağıtan, her turlu hadisat karşısında fevkalade sabırlı, Allah'a isyan etmek şoyle dursun isyan goruntusu vermekten korkan fevkalade zarif bir hali vardı.
Hz. Berre Allah'a karşı o kadar nazikti ki, "BEN KUCUK COCUKLARI SEVMEZSEM, ALLAH'A KARŞI AYIP EDERİM. FAKAT FAZLA SEVERSEM ACABA BANA NİYE VERMEDİN DİYE ALLAH'A BİR SİTEM OLUR MU" diye duşunurdu. Hz. Amine annemizi doğurana kadar rahat cocuk sevemedi. Hz. Berre Allah'a karşı olan saygısında işte boyle bir hususiyet taşıyordu. Allah'ın kaderine karşı elbette ki onlar gibi hassas olamayız ama hic olmazsa sabırlı olmaya calışmalıyız.
COŞTURAN MUJDE
Hz. Berre ve Hz. Veheb her an Allah'ı konuşurlardı. Devamlı surette insanlara hizmet etmek isterler, devamlı surette infak ederlerdi. Nerede kimin ne derdi varsa mutlaka, Hz. Berre ve Hz. Veheb'in himayesini gorurdu. Yıllarca cocuk bekledikten sonra bir gun Hz. Berre mujdeledi, hamileyim dedi. Hz. Berre'nin hamile olması ile busbutun coştular. Hamilelik sona doğru yaklaşırken Hz. Berre'yi bir huzun kapladlı. Hz. Veheb "HASTAMISIN, BİR DERDİN Mİ VAR" diye sorduğunda; "İCİME BİR SIKINTI DUŞTU , YA KIZ DOGURURSAM" diye cevap verdi.
O zamanki Arabistan motifini duşunun. Doğacak cocuk mutlaka erkek bekleniyor. Kızın gelmesi sanki bir supruntu gibi mutalaa ediliyor. Hz. Veheb: "BUNCA SOHBETİMİZ, BUNCA GONULDAŞLIGIMIZA BEN BU SOZU AYKIRI BULDUM. KIZ, ERKEK BENiM İCiN FARK EDER Mi? İKİSİ DE ALLAH'IN EMANETİDİR, BENDE BİR FARK OLMAYACAĞINA DAİR ALLAH'A SOZ VERİYORUM" dedi.
İSMİNİ SEN KOY
Hz. Amine doğduğu zaman kendisine soluk bir sesle kızınız oldu dediklerinde "HEMEN KAZANLAR KURULSUN, BUTUN ARABİSTAN'A ZİYAFET VERİYORUM" dedi. Hemen cocuğu aldı, Abdulmuttalip Hazretlerine goturdu "EY DOSTUM BUNUN İSMİNİ SEN KOY" dedi. Kızı ile iftihar etmek, ziyafetler vermek o zamanki Arap ananelerine gore o kadar ters bir şeydi ki" Cenab-ı Hak'kın projektoru o anda ışık ışık Hz. Abdulmuttalip'in uzerine cevrildi. Hz. Abdulmuttalip: "BUNUN ADI AMİNE'DİR" DEDİ VE SONRA "EY KAVMİM, EY MEKKELİLER BEN VEHEB KADAR HAYSİYETLİ BİR ADAM DAHA GORMEDİM. KIZ COCUĞUNUN DOĞUMUNA ZİYAFET VERDİ. BU BİR REFORMDUR, BU CAG ATLAMAKTIR" dedi.
MARŞA BASMA
Hz. Amine annemiz yeryuzune teşrif ettiği zaman kadınlar, kadınlık cağ atladı. O zamana kadar doğunca uzuntu duyulan hatta diri diri gomulen kadınlık sistemini Hz. Amine'nin babasının o latif, o zarif gonlu bir anda değiştirdi. O andaki Arap kavminin ve Asr-ı Saadet cağında doğacak pek cok hanımefendinin babaları tarafından itibar gormesini sağladı. Bu, bir marşa basma olayıydı.
Emin olun Hz. Veheb olmasaydı Asr-ı Saadette doğanlar dahil kadın hala itilip kakılacaktı. İşte boyle cok zarif ve ince bir zat'ın kerimeleri annelerin annesi, kainatın maddede doğurucusu (o bing bang dediğimiz teori yıldızları doğurmuş) ama manadaki buyuk sırrın, Ruh-u Muhammed'in yeryuzune intikaline vesile olan buyuk doğum Hz. Amine'den olmuştur
BUYUK ŞAİR
Hz. Amine kucuk yaştan itibaren hem maddi, hem manevi guzelliğiyle herkesin dikkatini cekiyordu. Dort yaşından itibaren şiirler yazmaya başladı. Gelmiş gecmiş en buyuk şair Hz. Amine'dir. Her konuşmasını şiir şeklinde naklederdi. Başkalarıyla kıyas etmemek icin isim vermiyorum ama Hz. Amine'nin butun konuşmalarını toplasanız 10 ciltlik muazzam bir edebiyat hazinesi hasıl olurdu. Bu kendisinin elinde olan bir şey değildi. Gonlundeki zerafetten diline dokulen kelimeleri zarif cizgilere burumek sırrına sahipti.
Hz. Amine annemiz Hz. Veheb ve Hz. Berre'nin himayesinde yaşarken o kucuk yaşlarında butun cocuklardan farklı bir gorunumdeydi. Bu farklı gorunum guzelliğiyle beraber manasını da bir enerji gibi sarmıştı. Şoyle ki:
BAKANLAR HAYARAN OLUYORDU
Hz. Amine'nin cok guzel, cok akıllı, hali vakti yerinde biri olduğunu herkes bilirdi. O cağda, o ara kavminde boyle bir hanımefendiyle herkes evlenmek isterdi. Ona bakanlar hayran oluyordu ama kimse evlenme teklifi etmeye cesaret edemiyordu. Hatta dostluk bile teklif edemiyorlardı. Cunku Hz. Amine Allah'la beraberdi, cok ozel bir şey olmadıkca kimseyle konuşmak istemiyordu.
SECİLMİŞ KİŞİLER
Cok net, siyah, baktığı zaman yere duşurecek kadar guzel gozleri vardı. Yuzu, pembe soluk bir cehrenin icerisinde melek teni denen bir rengi temsil ediyordu. (Hz. Amine'nin teninin rengi meleklere nakşolmuştu yani melekler tenlerinin rengini Hz. Amine'den almışlardı.) Hz. Abdullah Efendimiz de tıpkı Hz. Amine annemiz gibi hesna-mustesna secilmiş bir kişiydi.
VAAD NE OLDU?
Hz. Abdullah Efendimiz, Hz. Amine annemizden dort yaş buyuktu. O da bir seckinlik ve dekor icerisinde yeryuzune intikal etmişti. Hz. Abdulmuttalip'in cocukları olmadığı icin "YARABBİ BANA ON TANE OĞLAN COCUK VER DE SANA BİRİNİ KURBANLAR KESEYİM" diye adak adamıştı. Cunku Kureyş'in liderliğini yapabilmek icin kuvvetli olmak lazımdı. Bunun icin de cocuğa ihtiyac vardı. Cenab-ı Hak Hz. Abdulmuttalip'e on tane yavru verdi. Kurban vaadini biraz ağırdan aldılar ve Cenab-ı Hak ruyasında emretti "KURBAN VAADİN NE OLDU?" dedi. Hemen cocuklar arasında kura cektiler Hz. Abdullah cıktı. Hz. Abdullah Hz. İsmail gibi "BABA NİCİN CANINI SIKIYORSUN. ALLAHIN EMRİ ŞU KOTU DUNYADAN DAHA MI ONEMLİ. BANA GORE HİC BİR ŞEY FARKETMEZ. SEN ALLAHIN EMRİNE UY" dedi. Ama ne Abdulmuttalip ne de Kureyş'in onde gelenlerinin yureği boyle bir şeye elvermiyordu. Bu kadar kahraman, bu kadar iyi yurekli birisinin kurban edilmesine razı değillerdi. Herkes bir akıl veriyordu ama verilen akıllar tutmuyordu. Allah'ın emrini geri cevirecek bir şey bulamıyorlardı.
KURRADA O CIKIYORDU?
İşte o sırada Hz. Veheb Hz. Abdulmuttalip' e geldi, "USTADIM BUNUN MUTLAKA BİR CARESİ VARDıR. BİR KAH İN KADIN VAR O BOYLE ŞEYLERE CARE BULUYORMUŞ" dedi. Hz. Veheb'in işaretiyle Hz. Abdulmuttalip kahini buldu. Kahin kadın: "SİZDE KAVGADA BİR ADAM OLDUĞU ZAMAN DİYET OLARAK NE İSTERLER" diye sordu. Hz. Abdulmuttalip: "ON DEVE İSTERLER" diye cevap verdi. Kahin: "O ZAMAN ON DEVE VE Hz. ABDULLAH'I KURAYA KOY ŞAYET KURA DEVELERE CIKARSA BU ABDULLAH'IN DİYETİDİR. ŞAYET" Kurada deve cıkmazsa her seferinde on deve artır dedi. Kurayı cektiler hep Hz. ABDULLAH cıkıyordu. Onuncusunda kurada deve cıktı. Boylece Abdulmuttalip yuz deveyi kurban edip etlerini insanlara ve hayvanların yemesi icin orada bıraktı.
EMANETCİLERE FATİHA
Bunları anlamadan Hz. Abdullah'ın gonlundeki hikmetleri, kerametleri anlamak mumkun değil. Bakın hic bilmediğimiz yeni bir veliyi tanıyoruz. Ben okuyucularımdan rica ediyorum. Hz. Veheb ve Hz. Berre'ye uc ihlas bir fatiha okumadan yatmayın. Bu insanlar kimin emanetcileridir? Bizi olumden, yokluktan, ahmaklıktan, şeytan la dans etmekten, kurtaran, kainatın kor insanının gozunu acan yuceler yucesi Fahr-i Kainatın emanetcileridir? O yolda cile ceken insanların ruhlarına okumayı hic ihmal etmeyiniz.
Bu hadiseden sonra Hz. Veheb'le, Hz. Abdulmuttalip'in dostluğu daha da sıcaklaştı. Ancak Hz. Abdullah kucuk yaşta Hz. Amine'yi gormesine rağmen, ondan sonraki yıllarda bir turlu rastlaşamadılar. Cunku Arap geleneklerine gore birbirleriyle dostluk yapmalarına imkan yoktu. Hz. Amine'nin bir huyu vardı. Yururken yere bakmazdı ama insanlara da bakmazdı.
GONLE SAPLANAN HANCER
Takdir gunu geldiği zaman yolda yururken Hz. Abdullah'ı gordu. Hz. Amine'nin gonlune bir hancer saplanmış gibi kaldı. İlk defa gonul nazarıyla farketti ve Hz. Abdullah Efendimize hayran oldu, şaşırdı kaldı. Cunku Hz. Abdullah Efendimizin guzelliği o kadar meşhurdu ki, dillere destandı. Hatta kendisine pek cok evlenme teklifi yapılırdı. Bunu din kitapları alnındaki nurdan dolayı koşarlardı, talip olurlardı diye yazar. Aslında guzelliği nuru Muhammedi’den geliyordu ve cok etkiliydi.
BUYUK HEYECAN
Hz. Abdullah o zamana kadar hic bir kadınla evlenme arzusu duymamış, hic bir kadın gonlune hitap etmemişti. Eve doner donmez babasına "BUGUN BİR KIZ GORDUM, ONUNLA EVLENMEK İSTİYORUM" dedi evlerini tarif ettiği zaman Abdumuttalip ağlamaya başladı. “O BENIM AZİZ DOSTUM VEHEB'İN Kızı, İSMİNİ KOYDUGUM AMİNE'DİR" dedi. Hz. Abdullah ve Hz. Abdulmuttalip'in geldiğini goren Hz. Amine annemiz yolda gorduğu gonulden sezdiği insanın Abdulmuttalip'in oğlu olduğunu o an farketti. Acaba dunur meselesi icin mi geldiler diye heyecandan kalbi durmak uzereydi.
O zamanki Arap geleneklerine gore zifaf kadının evinde olurdu. Yani nikahtan sonra evlilik formasyonu uc. gun sureyle kadının evinde surerdi. Bu, genc kızın evliliğe alışması, evliliğe uyum sağlaması ve kendisini yabancı hissetmemesi icindi.
BUYUK MUJDENİN DUYURUSU
Hz. Veheb'in evinde evliliğin ikinci gecesinde bir hadise oldu. Allah butun meleklere emretti. "MUJDEYİ VERİN SEVGİLİMİ AMİNEYE İNTİKAL ETTİRDİM" buyurdu. Ve butun melekler kainatın her noktasında (her noktasında derken aklınızda kısa tutmayın, bir yıldız bir guneş meselesi değil her atomun cekirdeği dahil) "MUHAMMED İNTİKAL ETTİ" diye bağırıyorlardı. Butun alemler sevindi ve o andan itibaren Hz. Amine Hz. Abdullah'tan gelen acaib bir guzelliğe burundu. Evlendiğinin ikinci gunu zuhur eden bu hadise ucuncu gune intikal ederken Hz. Veheb ve Hz. Berre kızlarındaki yepyeni cehreye baktılar, şaşırdılar. Cizgilerde Allah Resulunun guzelliği belirmeye başlamıştı
AŞKIN ZİRVESİNDE
Boyle bir motif icerisinde Hz. Âmine annemiz bir kadının kocasıyla anlaşmakta ve mutlu olmakta yaşadığı saadetin zirvesindeydi. Hicbir kadın kocasını bu kadar sevemez, hic bir erkek karısını bu kadar sevemez. Hicbir kadın kocasına Hz. Âmine gibi aşık olamaz, hic bir erkek de karısına Hz. Abdullah gibi aşık olamaz. Bu oyle bir İlahi cereyan cakışması idi ki, adeta hamurlaşıp tek insan oldular. Bu kadar şiddetli bir şefkat, bu kadar şiddetli bir aşk. Ama bu aşkın mimari catısının altında bir Nur-u Muhammedi var ki, bu Nur-u Muhammedi başka bir sevginin motifine tahammul edemez.
EMANETİN TESLİMİ
Cenab-ı Hak evliliğin ikinci ayında, o en mukemmel, en zevkli zamanında Hz. Abdullah'ı kervanın başında ticaret icin Şam'a seyahate cıkardı ve emanetini teslim aldı. Hz. Abdullah'ın vefatı Hz. Abdulmuttalip'e intikal ettiği zaman yıkıldı, perişan oldu. Bunu Hz. Âmine'ye nasıl soylerdi? Bu mutluluğun sonuna bir nokta konup her şey bitmişmiydi? Bu laf Hz. Âmine'ye nasıl soylenirdi?
Hz. Âmine bitmiş bir vaziyette, zor yuruyen bir halde geldi. "KOTU BİR HABER Mİ VAR BABA" dedi. Hz. Abdulmuttalip alıştıra alıştıra soylerken Hz. Âmine "BENİM ALLAH'A NE KADAR SICAK OLDUĞU MU BİLSE HİC KORKMAZDI. BİR HAVADİS NE KADAR KOTU OLURSA OLSUN BENİM ALLAH'A OLAN SICAKLIGIMI BİLSEYDİ KORKMADAN SOYLERDİ" diye duşundu. Ama buna rağmen Hz. Abdullah'ın manaya intikalini oğrendiği zaman gonlunden buyuk bir darbe yemiş oldu.
EN BUYUK HAYRIN GELİŞİ
Cunku cok hassas bir insandı. Cok duygusal bir yapısı vardı. Ve hayatta kendisini anlayan, seven, delice aşık olduğu eşiyle evliliği sıradan bir evlilik değildi. Bir anda sanki aşkı yok olmuş, gonlu cendereler arasında eziliyormuş, etine asit dokulmuş gibi ızdırap duydu. Hz. Abdulmuttalip'i yaşlı haliyle daha fazla uzmemek icin "NE YAPALIM BABA TAKDİR BOYLEYMİŞ" dedi ama icinde muthiş bir yanardağ patlıyormuş gibiydi. Hemen o gece ruyasında "SAKIN.UZULME SEN KAİNAT A EN BUYUK HAYIRI GETİRİYORSUN" dediler.
Sanki Abdullah, kurban olmaktan bu gaye icin kurtulmuştu. Bu insanlık tarihinin en yuce şahsiyetinin dunyaya gelmesi icin Âmine ile evlenmek.
YAVRUYA İMAN VE AŞK
O sıralarda alemlerin nuru iki aylık bir vaziyette annenin rahmindeyken Regaip dediğimiz gunde Muhammedin intikal ayına rastlıyordu. Efendimiz anne rahmine intikal eder etmez evvela Amine Annemizin gonlundeki huznu cekti aldı. Cunku var olacağı dunyaya itikal edeceği bir mekanın devamı o huznun alınmasıyla mumkundu. O huzunle bir hafta bile yaşayamazdı. Cenab-ı Hak'kın takdiri saniyesi sani¬yesine işliyordu. Ruhun gonderileceği zamandan bir hafta once alıyor Hz. Abdullah'ı. Ki, ancak Fahr-i Kainatın ruhu geldikten sonra Hz. Amine'nin gonlundeki o huznu cekti aldı. Sevday-i Muhammedi'yi ilk defa buraya aşıladı. Bu bakımdan ilk mumine Hz. Amine'dir. Cunku karnındaki yavruya iman etti. Karnındaki yavruya aşık oldu. Allah onun yuzu suyu hurmetine hepimize Sevda-yı Muhammedi'yi nasip etsin.
Hz. Amine annemiz bu sır icerisinde bir taraftan beşeri sıfatıyla her an Hz. Abdullah'a ovguler doker ve onun hatırasına şiirsel niyazlar yaparak onun ruhunu serinletirken, bir taraftan da beşeriyetin en yucesini taşıma mes'uliyeti icerisindeydi. Gonlu bu iki carpışmanın arasında kalmıştı. Gonuldeki aşkın silinmesi cok zordur. Bunu yalnız Hz. Amine başarmıştır. Yavrusuna olan muhabbeti dolayısıyla gonlun¬deki huznu Sevday-ı Muhammedi ile yok etmiştir.
RUYA SIRRI
Cunku Hz. Amine annemizin beşeri bir nitelikten sıyrılması gerekiyordu. Karnında Allah'ın en kıymetli sevgilisini taşıyan ve onu maddeye yansıtarak Rasûlullah’ı meydana getirecek bir laboratuar haline gelmişti. Onun icin Hz. Amine’nin bir erkekle birlikteliğine imkan yoktu. Onun icin Cenab-ı Hak, verdiği kaderle Hz. Abdullah'ı manaya aldı. Bundan da yarı bir incelik, zarif bir biyolojik nezaket vardır. Efendimizi taşıyan Amine annemizin artık beşer vasıflardan uzaklaştırılması olayıdır ki, ondan sonra da biliyorsunuz Amine annemiz kısa suren hayatının sonuna kadar bir nevi bakirelik, maddi ayrıcalık icerisinde yaşamıştır. Fahr-i Kainat Efendimiz anne rahmindeyken "SEN EVRENLERE BUYUK BİR HAYIR GETİRİYORSUN" şeklinde verilen mesajdan sonra hamileliğin altıncı ayında "SEN MUHAMMED'İ TAŞIYORSUN. KAİNATIN EN YUCESİ SENDEN DOGACAK AMA BU RUYALARIN SIRRINI KİMSEYE ACMA" şeklinde bir mesaj geldi. Butun bunlar Sevday-ı Muhammedi'nin Hz. Amine'ye intikali, Hz. Amine’nin de bu sevdayı taşıyarak onun kanındaki hikmetlerin desteğiyle moral dopingi almasına neden oluyordu. Cunku insanın morali bozulduğu zaman yaktığı kan değişir. Allah'ın buna rızası olmadığı icin Muhhammed kelimesini mujdeledi. Fahr-i Kainat Efendimizin yeryuzune teşrifi nasıl bir olay?
NAZAR-I MUHAMMEDÎ
Efendimiz anne rahmine duştuğu gun melekler munadi oldular yani ozel cağrı sistemlerine girdiler ve butun kainata haber verdiler.. Kainatta maddede ve manada her şey bu anıbekliyordu. Nasıl olacak yeryuzune teşrif? O gozler acılıp dunyayı gorduğu zaman dunyanın yapısı değişecek, Nazar-ı Muhammedi dunyaya değdiği an dunyanın yapısı değişecek.
GUNEŞİN KALBİ
Fahr-i Kainat Efendimiz yeryuzune teşrif edeceği zaman guneşin kalbi durmak uzereydi. O anı yaşayabilmek, o ana erişebilmek icin ya omrum yetmezse diye buyuk bir heyecan icindeydi. Ya bu ışıklardan rahatsız olursa, yahut istediği sıcaklığı veremezsem diye muthiş bir telaş icindeydi. Bu, maddenin en basit misalidir. Allah ondan razı olsun Suleyman Celebi'nin cok guzel nefis bir şekilde anlattığı gibi butun hazırlıklar Fahr-i Kainat Efendimizin yeryuzune teşri¬fini sembolize edecek, evrendeki buyuk ihtişam duğununu haber verecek şekilde hazırlanmıştı.
Artık Hz. Amine'nin evinin, muhitinin etrafında butun manevi cereyanlar hazırlanmıştı. Atmosferin en seckin molekulleri oraya gonderilmişti. Fahr-i Kainata anne secilirken nasıl buyuk bir yarışma olduysa, onun soluyacağı molekuller arasında da buyuk bir yarışma vardı. Fahr-i Kainatın ciğerine girecek o molekuller ne kutsal bir molekuldu ki, onun maddesel hayatında vazife gorecekti.
Bu kadar ince cizgilerle hazırlanmış bir haldeyken Hz. Amine'yi bir an manevi cizgiye aldılar mekanını zaptettiler. Cunku Fahr-i Kainat alemlere teşrif ediyordu. Ruh aleminden madde goruntusuyle alemlere teşrif ediyordu. Butun alemlerde ne varsa her şey donmuş, beklenen hadisenin muhteşem gorkemli sırrını seyretmeye hazırlanıyordu. O nasıl gelecek? Nasıl oksijen alacak? Guneş ona nasıl vuracak? O ne yapacak?
KUTLU AN
Efendimiz, Hz. Amine'nin lisanıyla LAİLAHE İLLALLAH diyerek nur sactı. İlk doğduğu anda birinci sırrı . ALLAH demek, ikinci sırrı da UMMETİM NEREDE demek oldu. Cok muthiş bir olay bu. Allah emretti butun ummetini gosterdi. İşte o anda manevi aleme alınmasının sebebi o. Amine annemiz: "BİR ANDA NURLARIN İCERİSİNDE KENDİME GELDİGİM ZAMAN YALNIZ PARMAĞIYLA ALLAH DEDİĞİNİ GOSTERDİLER AMA BİR AN KENDİMİ KAYBETTİM" diye anlatıyor. İşte o anda butun ummetiyle karşılaştırdılar. Bunu butun doğudaki ve batıdaki inananların tanıştırılması şeklinde anlatırlar ama gelecekteki ummetinin tumuyle tanıştırılmıştır.
O, manevi bloka alındığında zaman duzlemini, mekan duzlemini atlamıştır. Ona sevdayla bağlanan herkese, Efendimiz lutfetmiş, kerem etmiş nazar etmiştir. O motif itibariyla gozunu dunyaya actığı zaman kendisine ileride manen bağlanacak, aşkla bağlanacak butun ummetini seyretmeden cocukluğa donmemiştir. İnşaallah bizler de kıyısından, koşesinden o sevgiden zerre almışızdır.
İSMİ MUHAMMEDDİR
Efendimiz yeryuzune teşrif ettikleri zaman Hz. Abdulmuttalip'in onune isim koyması icin goturuldu. Hz. Amine usulca, kimse duymadan ismi MUHAMMED'DİR, dedi. Hz. Abdulmuttalip de bunun ismi MUHAMMED'DİR dedi. Herkes şaşırdı. O zamana kadar Arabistan'da duyulmamış bir isimdi. Ve o zaman arıladı ki, Hz. Amine cok esrarengiz bir mesajla ismi aldı. Yavrusunu karnında nasıl taşıdıysa, uc ay da isiminin gizliliğini yureğinde taşıdı.
GONLE YANSIMA
Bu tablo icerisinde artık Amine normal beşeri vasıfların biraz dışına sıcramış oldu. Bir veli kelimesi kullanmak lazım gelirse, artık tam bir velayetin, mucizenin temsilcisi oldu. Artık Hz. Amine’nin yapacağı işler, ondan zuhur edecek kelimeler normal duzeyden, beşeri sıfatlardan cıktı. Cunku Fahr-i Kainat Efendimizin nazarlarında eridi. Doğan cocuğun o manevi perdenin altından madde dunyasına getirildiği zaman onu ilk sezen, onu cok yakın bir muhabbetle yakalayabilen sırra sahipti. Ceryan-ı Muhammedi bu kez tamamen Hz. Amine'nin gonlune yansımış oldu. Bunu nasıl anlıyoruz?
HASRETE RIZA
Bakın, bir anne duşunun ki, yavrusu karnında iki aylıkken sevdalısı bu dunyadan ayrılmış. Butun gucunu -toplamış yavrusunu doğurmuş ama aynı yıl Cenab-ı Hak'kın bir cilvesi Mekke'de aşın sıcak cıkmış. Bundan kurtulması icin Mekke'yi terketmesi lazım. Buna Hz. Amine'nin yureği nasıl dayanır? Hz. Abdullah'ı kaybetmekten yureği paramparca olmuş. Hasretle beklediği yavrusu gelmiş ama şimdi de Allah diyor ki, "BU İKLİM UYGUN DEGİLDİR, BURADA OLMAZ. VER BAKALIM YAVRUNU BİR SUT ANNEYE" Bir an tereddut etmedi. Yavrusunu Hz. Halime'ye teslim ettikten sonra iki yıl hasret duydu. Yepyeni bir aşkla yepyeni bir niyaza burunduğu halde iki yıl hasretle yaşadı. Size daha enteresanını soyleyeyim. İki yıl sonra Hz. Halime, Hz. Abdulmuttalip'e gelip: ACAİP BİR ŞEYLER OLUYOR, YURURKEN TEPESİNDE BİR BULUT GEZİYOR. BEN KORKUYORUM. BU BENİM KALDIRAMAYACAĞIM BİR YUK" dediğinde, Hz. Abdulmuttalip, Hz. Amine'ye gelip: "MUJDELER OLSUN, DAVULLAR CALSIN İŞTE YA VRUNA KAVUŞTUN" dedi. Bunun uzerine Hz. Amine annemiz "HAYIR. EGER ONUN SAĞLlĞI İCİN GEREKLİYSE İKİ SENE DEGİL İKİYUZ SENE HASRET CEKMEYE RAZIYIM. CUNKU O ALEMLERİN SIRRINI TAŞIMAKTADIR. ANALIK HASRETİ FEDA OLSUN. BENİM GONLUM PARCA PARCA OLSUN AMA MUHAMMEDİMİN USTUNE BİR TEK GOLGE DUŞMESİN" diye cevap verdi
COCUĞA ZARAR
Boyle muthiş bir teslimiyetle Allah'a teslim olabilmek ancak Nazar-ı Muhammedi ile buyuk bir velayet makamına intikalle mumkun olunur. Yani hic bir annenin, hele Hz. Amine gibi şair ruhlu bir annenin, gonlu pınar gibi devamlı surette akan bir annenin boyle yakıcı bir hasrete dayanması duşunulemez. Hz. Halime "ACABA BU GORUNTULER SİHİR ZANNEDİLİR DE COCUGA BİR ZARAR GELİR Mİ" diye sorduğunda Hz. Amine annemiz "KORKMA ONLARIN HEPSİ SİHİR DEGİL RAHMETTİR. SENİN GORDUGUN ŞEYLER CİN DE ŞEYTAN DA OLAMAZ. ANCAK MELEK¬LERİN HİMA YESİ OLUR dedi.
Hz. Amine bu hasretin akıl almaz dayanılmaz sıkıntılarına, gonlunde yanan Muhammedi ateşle dayanmayı başardı. Hz. Amine annemiz "SEVDA ODUR Kİ UGRUNA HER şEYİ FEDA EDECEKSİNİZ" diyor. Cunku o eşini feda etmiş, annelik hasretini feda etmiş, cocuğunu gormeyi feda etmiş. Bunları hep Sevday-ı Muhammedi uğruna yapmış. Tek o yaşasın, tek o ışık yansın diye.
AŞKA DAİR SOZLER
Aşka dair soylenen sozlerin pek cokları Hz. Amine'nin şiirlerinden gelmiştir. Mesela Turkceye bile intikal eden "TEK .ŞEN MUTLU OL DA BEN YANAYIM" gibi sozler. Hz. Amine'nin şiirlerinden gelmiştir. "SEN SAGLIKLI OL DA BEN HASRETİMDEN YANAYIM YA MUHAMMED" diyor. Hz. Amine'nin Sevday-ı Muhammedinin ışığı altında surdurduğu huzun dolu hayatına, bu kadar uzuntu altında ezilmesine Cenab-ı Hak daha fazla dayanamadı ve emanetini aldı.
DUNYANIN DEGİŞİMİ
Hz. Amine Medine'ye akrabalarının yanına gitti. Yolda geri donerken dunyasını değiştirdi. O zamanlar Efendimizi sadece Abdulmuttalip biliyordu. O donemde yaşayan bazı kahinleşmiş şairler de bunu mujdeliyordu. O donemde Hz. Amine annemiz muhteşem bir şiir soyledi. Bu şiir cok meşhurdur.
Her doğan olecek, her yeni eskiyecek
Her acan cicek solacak, butun zahirde
Var olan şeylerin hepsi Allah'a donecek
Ben de oleceğim ama ben ebediyen kalacağım
Cunku Kainatın gozlerini acacak nur'u
Doğurmak şerefeni verdi Allah bana
İnanınız ki insanların yaşaması, insanların Allah'a gidebilmesi icin acılan bu caddenin tek sahibi Muhammed'dir. Benim namında ebedileşecektir . Yoksa bir varlık olarak ben de diğer varlıklar gibi ecele muhkumum diye sozlerini bitirdi. Bu şiirin hemen arkasından dudağındaki son kelime "BEN MUHAMMEDİ BIRAKTIM" anlamına gelen MUHAMMED kelimesi oldu. Amine annemizin dudaklarındaki son kelime Kelime-i şahadetin cok muthiş bir yansımasıdır.
Allah kimi isterse onunladır. Hz. Amine'ye buyuk bir ziyafet vermiştir. Fahr-i Kainat Efendimize anne olma şerefine ermiştir. Onun dudağını MUHAMMED kelimesiyle kapatırken, cennetteki ebedi noktadaki en guzel zirveye goturme sırrı ile kapatmıştır.
Her yetim yeryuzune ışık sacmak uzere o cetin yolculuğu tek başına yapmıştır. Mekke'ye donunce Sırr-ı İlahi onu himayesine almış anne ve babadan tecrit edilmiştir. Allah "SEVGİLİMİ BEN KENDİM YETİŞTİRECEGİM" demiştir. O sevgi Fahr-i Kainatı Abdulmuttalip'e, Ebu Talip'e himaye ettirmiştir
Cenabı Allah, Hz. Muhammedi ileride cihanşumul bir aileye reis olması icin, ailesinden koparıp terbiyesini bizzat urerine almak istemiştir. Kur'an-ı Kerim bunu: "O, bir yetim olduğunu bilip, seni barındırmadı mı?" (Duha Suresi, 6) şeklinde ifade eder. Hz. Peygamber de "Beni Rabbim terbiye etti, ne guzel terbiye etti." diye buyurarak aynı gerceği dile getirir.
Hz. Amine annemizi anlarken bir şeyi daha anlayacağız ki . biz Efendimiz hakkında yarım yamalak bir şeyler biliyoruz. Efendimiz hakkında yarım yamalak bir sevgiye sahibiz. Onu anlamakta acz icindeyiz.
ALEMLERE TANITIM
Hz. Amine gordu ki, Fahr-i Kainat daha doğduğu gun butun alemlere tanıtıldı. Butun maddi manevi varlıklara ışık tuttuğunu seyretti. Cunku Efendimizin ilk yirmidort saatinin icerisinde intikal etmediği evren zerresi yoktu. Bir başka mirac yaşadı. Efendimiz manadan gelip madde miracı yaşadı. Bu cok muthiş bir olaydı Hz. Amine annemiz bu olayın icerisinde bulundu.
Hz. Amine annemiz gonlundeki huzunler, yorgunluklar, tahammul edilmez dunya hadiselerinin karşısında yavrusunun sırrıyla bizlere bir mesaj bıraktı. Hayatta neyle karşılaşırsanız karş1laşın, ne kadar zorda olursanız olun hic bir şey Hz. Amine'nin huznunu temsil edemez. "BOYLE BİR HUZNE RAC$MEN BEN BİR NOKTA OLSUN CENAB-I HAK'TAN GAFİL KALMADIM. ALLAH BANA BİR ŞAİR GONLU VERDİĞİ İCİN COK MUTLUYUM. COK İNCE GERGEFTE İŞLENMİŞ BENİM GONLUM. BU GONLULLE FAHR-İ KAİNAT HATIRI İCİN HER ŞEYE GUZEL BAKMASINI BİLİRİM. EGER SİZ HAKİKATEN BENİM NAZLI YAVRUMU ANLAMAK İSTİYORSANIZ ONUN SEVDASI GONLUNUZDEYKEN HİC BİR ŞEYE ELEM DUYMAYIN, HUZUN DUYMAYIN. BİLİNİZ Kİ FAHR-İ KAİNAT VAR, MUHAMMED VAR. HİC BİR ŞEYE HUZUN,. YOK. VARSIN KAFİRLER PATLASIN, CATLASIN, MUSLUMANLARLA ALAY ETMEYE KALKSIN . VARSIN İSLAMİYET YAŞAMAZ BİZ ONU DUNYANIN HER TARAFINDA BOĞARIZ DİYE NARALAR ATSIN, AĞZINDAN KOPUKLER SACSIN. AMA HZ. MUHAMMED'İ UNUTMAYIN. HİC BİR ŞEY FAHR-İ KAİNATIN SIRRINI YENEMEZ O SIR MUTLAKA VAR OLACAKTIR, O IŞIK MUTLAKA YANACAKTIR VE ALEMLERİ AYDINLATMA YA DEVAM EDECEKTİR. EGER SİZ GONLUNUZDE FAHR-İ KAİNA T SIRRINI BULABİLİRSENİZ İŞTE O ZAMAN GONLUNUZUN MEKKESİNİ FETHEDERSİNİZ PUTLARI YIKARSINIZ. BAŞKALARININ HAZİN HALİNE BAKARAK SİZE ŞER VERECEKLERİNDEN KORKMAYIN. BUNLARIN HEPSİ GOLGEDİR. FAHR-İ KAİNAT GONULLERDE YAŞADIGI MUDDETCE HİC KİMSE BU SALTANAT-I İLAHİYE GOLGE DUŞUREMEZ." demek istemektedir.
Hamd-u senalar olsun ki İstanbulumuz Fahr-i Kainat Efendimizin meth-u senası dolayısıyla cok ozel bir mevkiye sahip olmuş ve yine Efendimizin bir ozel sırrı bu memlekette İslam annelerinin anılmasına fırsat vermiştir. Ne ben konuşmacı olarak, ne de sizler dinleyici olarak nede kendimizi bir iş yapıyoruz sanmayız. Allah musaade etmiştir.
Allah Hz. Amine'ye cennette oyle bir makam, mana aleminde oyle bir mevki vermiş ki bizim konuşmamız boş. Allah mu'minleri sevdiği anda onları tanıtıyor, Allah mu'minleri sevdiği an bu ışıktan nasiplendiriyor.
En huzunlu zamanlarınızda Hz. Amine annemizin sırrını gonullerinizde yaşatın. Bu şehr-i İstanbul'u Allah'ın izniyle . Fahr-i Kainatın o guzel nazarlarıyla seyrettiği İstanbul haline getirin. Bu gonullerdeki coşkuya bağlıdır. Bu coşkuyu Allah, bu milletten almasın. Bu coşkuyu bu gonullerden almak isteyenleri Allah kahretsin.
Hz. Amine annemizin ruhuna EL- FATİHA

__________________