Yaratılmışlar icinde Allah'ın habibi Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz gibi sevilen, ozlenen, hurmet goren, hasretiyle gonulleri yakan başka kim olabilir? O sevgiden, sevgi de O'ndan hÂsıl olmuştur.

Cenab-ı Hakk'ın varlık Âlemindeki ilk tecellisine habibi Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz mazhar olmuştur. Yuce Allah ilk olarak habibinin nurunu ve ruhunu yaratmıştır. Bunu bir onceki yazımızda dile getirmiştik. Bu yazımızda O'nun başka bir ozelliğine, emsalsizliğine dikkat cekmek istiyoruz. Cenab-ı Hak kainatta O'nun bir dengini ve benzerini yaratmamıştır.

Âlemlerin Rabbi onun hakkında şoyle buyurmuştur: "Rasulum, biz seni, butun Âlemlere sadece rahmet olarak gonderdik." (Enbiya, 107)

O, yaratıldığı gunden itibaren Âlemlere rahmet olmaya başlamış ve bu sıfat ondan hicbir zaman alınmamıştır. O'nun rahmet oluşu dunyada olduğu gibi ahirette de devam edecektir.

O'nun hurmetine

Efendimiz'in Allah katındaki derecesine ilk olarak Hz. Adem a.s. şahit olmuştur. Hz. Adem, yaratılıp cennete yerleşince Arş'ta ve cennetin her kapısında "LÂ ilÂhe illallah, Muhammedu'r-Rasulullah" ibaresinin yazılı olduğunu gordu. İsmi Rabbi ile birlikte zikredilen o habibe hayran oldu, bu hale de hayret etti. Dunyaya gonderilince de, "Ya Rab, beni Muhammed'in hurmetine affet" diyerek onun ismini vesile edip affını istedi ve affedildi.1

Yuce Allah, habibini Hz. Davud a.s.'a da şoyle tanıtmıştır:

"Muhammed'i kendim icin yarattım. Adem'i Muhammed icin yarattım. Diğer butun varlıkları da Adem'in oğulları icin yarattım. Onlardan kim kendisi icin yarattığım şeyle (gonulden) meşgul olursa, onu kendimden mahrum bırakırım. Kim de benimle meşgul olursa, kendisi icin yarattığım varlıkları onun hizmetine veririm."2

Hz. İbrahim a.s., neslinden gelecek olan Hz. Rasulullah s.a.v. icin hep şu duayı yapıyordu:

"Rabbim, zurriyetimden onlara senin ayetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti oğretecek, kendilerini temizleyecek bir peygamber gonder." (Bakara, 129)

Hz. İbrahim'in zurriyetinden gelmesini istediği peygamber, Efendimiz s.a.v. idi. Bunun icin O'na "Bize kendinizden ve peygamberliğinizin başlangıcından bahseder misiniz?" diye sorulunca şu cevabı vermiştir:

"Adem daha yaratılış camuru icinde yoğrulurken, ben Ummu'l-Kitap'ta 'peygamberlerin sonuncusu' olarak yazılmıştım (ve Melekût Âlemi'nde ilan edilip tanıtılmıştım).

Ben babam İbrahim'in duası, kardeşim İsa'nın mujdesi ve annem Âmine'nin ruyasıyım. Annem bana hamile iken kendisinden bir nur cıkıp Şam'ın koşklerini aydınlatmıştı."3

Yuce Allah, onceki butun peygamberlere habibi Hz. Peygamber Efendimiz'i tanıttığı gibi ummetini de tanıtmıştır. (Fetih, 29)

Hz. Musa a.s. Tevrat'ta Hz. Rasulullah s.a.v.'in ve ummetinin sıfatlarını gorunce hayran olmuş ve "Ya Rabbi, beni de habibin Ahmed'e ummet eyle.." diye dua etmiştir.4

Hz. Suleyman a.s.'ın yuzuğunde, kendisine vahiyle bildirilen şu cumle yazılı idi: "EnallÂhu l ilÂhe ill ene. Muhammedun abdî ve rasûlî: Ben, kendisinden başka ilah olmayan Allah'ım. Muhammed benim kulum ve rasulumdur."5 Hz. İsa a.s. da, ummetine kendisinden sonra gelecek Ahmed ismindeki son peygamberi mujdeleyip duruyordu. (Saf, 6)

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, peygamberler vasıtasıyla onceki ummetlere tanıtılmış, hepsi onu kendi cocuklarını tanırcasına tanımışlardı. (Bakara, 146). Ayette belirtildiği gibi, savaşta başı sıkışan Ehl-i kitap (yahudi ve hıristiyanlar) onun ismini zikrederek Allah'tan yardım istiyorlardı ve yardım da goruyorlardı. Ancak Rasulullah s.a.v. Efendimiz saadetli vucuduyla Âlemi şereflendirip peygamberliğini ilan edince, yahudiler, beklenen peygamber Araplardan cıktı, bizden gelmedi diye haset ve inatla onu inkÂr ettiler.6

Ashabın aşkı

Butun Sahabe-i Kiram r.a., Hz. Rasulullah'ı sevmede eşsiz birer ornektiler. Onlar iclerinde gizledikleri ve halleriyle ispat ettikleri bu sevgilerini bazen edep icinde şu cumlelerle acığa vururlardı:

"Canım sana kurban olsun, anam babam sana feda olsun ya Rasulallah!" Allah icin her şeylerini feda edecekleri o sevgili de onlara sevgideki gayeyi şoyle belirtmişti:

"Bir mumin butun hevÂsıyla (duygu ve duşunceleriyle) benim getirdiğime tÂbi oluncaya kadar kÂmil mumin olmaz."7

Hz. Ali r.a.'a, "Allah Rasulu'nu ne kadar seviyordunuz?" diye sorulunca şu cevabı vermiştir: "Rasulullah s.a.v. bizlere mallarımızdan, cocuklarımızdan, anne ve babamızdan, susuzken ele gecirdiğimiz soğuk sudan daha sevgili idi."8

Abdullah b. Hişam r.a. anlatıyor:

Bir gun Allah Rasulu s.a.v. ile beraberdik. O sırada Peygamberimiz, Omer'in elinden tutuyordu. Omer, Allah Rasulu'ne:

- Ben sizi kendim haric, her şeyden cok seviyorum, dedi. Rasulullah s.a.v. Efendimiz:

- Beni kendinden de fazla sevmedikce bu iş tamam olmaz, buyurdu.

Omer sustu, gonlunu yokladı, niyetine baktı, aslında Allah Rasulu'nu her şeyden cok sevdiğini anladı ve samimi olarak:

- Sizi kendimden de cok seviyorum, diye itiraf etti. Rasul-i Kibriya Efendimiz:

- İşte şimdi oldu, buyurdu.9

On yaşından beri hayatını Allah Rasulu'nun hizmetinde gecirmiş olan Enes b. Malik r.a.:

"Sevgili peygamberimi gormediğim gece olmuyor." der, ardından hungur hungur ağlardı.10

Hz. Omer r.a. bir gece dışarı cıkmıştı. Işığı yanan bir ev gordu. İcerinden yaşlı bir kadının sesi geliyordu. Kadın bir yandan elindeki yunu eğiriyor bir yandan soyluyordu:

"Efendim Muhammed'e en hayırlı insanların salÂtı olsun. Ona en hayırlı en temiz kullar salÂt etsin.

Ey Muhammed! Sen geceleri ibadetle gecirir, seherlerde hep gozyaşı dokerdin.

Ah bilsem şu olum bana ne turlu gelecek. Acaba ahirette onunla birlikte olacak mıyım?"

Bunları işiten Hz. Omer r.a. oturup ağlamaya başladı.11

Abdullah b. Zeyd el-Ensarî r.a., Hz. Rasulullah s.a.v. vefat ettiği zaman bahcesinde calışıyordu. Oğlu gelerek vefat haberini soyleyince ellerini acıp: "Allahım benim gozlerimi al da O'ndan sonra hic kimseyi gormeyeyim." diye dua etti. O an gozleri kapanıp gormez oldu.

Abdullah b. Zeyd'in sevgisi oyleydi ki, Rasulullah s.a.v.'in huzurundan ayrılıp evine gittiği zaman evde duramaz, geri gelip mubarek cemalini seyrederdi.12

Sevban r.a., bir gun mahzun ve boynu bukuk bir vaziyette Allah Rasulu'nun huzuruna girdi. Rasul-i Kibriya Efendimiz s.a.v., "Neyin var senin?" diye sordu. Sevban r.a.:

"Ey Allah'ın Rasulu! Ben sizi kendimden, cocuklarımdan, ailemden ve malımdan cok seviyorum. Evimde otururken sizi hatırlıyorum, duramıyorum, hasretinizden olecek gibi oluyorum. Derhal koşup sizi gormeye geliyorum." dedi ve ağladı. Rasulullah s.a.v. Efendimiz nicin ağladığını sordu. Sevban r.a. şoyle dedi:

"Sizin ve benim vefat edeceğimizi duşundum. Siz ahirette peygamberler ile yuksek makamlarda bulunursunuz. Ben cennete girsem bile aşağı makamlarda bulunurum, sizi goremem. Bunun icin ağlıyorum."

Efendimiz s.a.v. sukût etti. Biraz sonra, Cebrail a.s. şu ayeti indirdi:

"Kim Allah'a ve Rasulu'ne itaat ederse, işte onlar ahirette Allah'ın kendilerine ozel ihsanlarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaktır. Onlar ne guzel arkadaştır! Bu Allah'tan bir ihsandır. Her şeyi bilici olarak Allah kÂfidir." (Nisa, 70)
Rasulullah s.a.v. Efendimiz ona, "Mujde sana, sevin." buyurdu.13

Hurma kutuğu de O'na meftun

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, onceleri Mescid-i Nebevî'de hutbe okurken, mescidin icinde minber yerine bir hurma kutuğune dayanarak hutbe okurdu. Daha sonra bir minber yapıldı. Rasulullah s.a.v. Efendimiz kutuğu bırakıp minbere cıktı. O anda kutuk inlemeye başladı. Oyle ki mescitte olan herkes kutuğun iniltisini işitti.

Âlemlere rahmet Efendimiz minberden inip hurma kutuğunun yanına geldi, elini uzerine koydu, onu kucakladı. Hurma kutuğu sakinleşti, sustu. Rasulullah s.a.v. Efendimiz:

"Allah'a yemin olsun, eğer gelip onu kucaklamasaydım benden ayrılmaya dayanamaz, kıyamete kadar inlerdi." buyurdu. Daha sonra emretti, hurma kutuğu oradan cıkarılıp minberin altına gomuldu.14

Hasan Basrî rh.a., bu olayı anlatınca ağlar ve şoyle derdi:

"Ey Allah'ın kulları! Bir kutuk bile Hz. Peygamber'in Allah katındaki kıymetini bildiği icin onun hasret ve şevkinden boyle inledi. Siz O'na kavuşma arzusu ile daha cok yanıp tutuşmalısınız."15

Uhud dağının Hz. Peygamber s.a.v.'e olan aşkını da burada hatırlatalım. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bir seferden donerken Medine ve Uhud'u karşısında gorunce şoyle buyurmuştur:

"Burası Medine'dir. Şu da Uhud dağıdır. Uhud bizi sever biz de Uhud'u severiz."16

Sonrakilerin ozlemi

Tabiûn'dan Halid b. Ma'dan rh.a'in kızı şoyle anlatır:

"Babam yatağına yattığı zaman Rasulullah s.a.v. Efendimiz'e olan şevkiyle onu hatırlar, Muhacir ve Ensar'ı zikreder ve şoyle derdi:

'Onlar benim aslım ve her şeyim. Kalbim onları ozluyor. Onlara kavuşma şevkim coğaldı. Ya Rabbi canımı tezden al da beni sana ve onlara kavuştur.' Uykusu gelene kadar boyle inlerdi."17

İmam-ı Azam Ebu Hanife rh.a., Ravza-i Mutahhara'yı ziyaret ederken yaptığı munacatta Efendimiz'e olan muhabbetini şoyle dile getirmiştir:

"Duyduğum zaman ancak senden hoş sozleri duyuyorum, baktığım zaman da ancak seni goruyorum."

İmam Malik rh.a'in yanında Rasulullah s.a.v. Efendimiz anılınca ağlar ve inlerdi. Onun bu hali meclisinde bulunanlara ağır gelirdi. Bir gun durumu kendisine actılar. Şoyle dedi:

"Eğer siz benim gorduklerimi gorseydiniz bendeki bu hali yadırgamazdınız. Ben Muhammed b. Munkedir'i gordum. Ona ne zaman bir hadis sorulsa Allah Rasulu'nun aşkıyla ağlamaya başlardı. Oyle ağlardı ki biz kendisine acırdık."18

Hz. Ebu Bekir r.a.'ın torunlarından Abdurrahman b. Kasım rh.a., her ne zaman Rasulullah s.a.v. Efendimiz'i zikretse, kanı cekilmiş gibi olur, rengi değişirdi. Dili kurur, konuşmakta zorlanırdı.19

İmam Rabbanî k.s.'nin oğlu Muhammed Masum k.s. der ki:

"Hac ibadetimi tamamlamıştım; bana bir melek geldi, elinde bir yazı vardı, yazıda şoyle deniliyordu: 'Bu hac ibadeti Âlemlerin Rabbi tarafından kabul edildi.'

Daha sonra Medine-i Munevvere'ye geldim. Fahr-i KÂinat s.a.v. Efendimiz'in nurlu kabrinin yanında durdum. Âlemlerin Efendisi pak hucresinden cıkıp bana yoneldi. Ellerine sarılıp optum. Orada zat-ı Âlisiyle ozel bir buluşmamız oldu. O anda, yeryuzunden Arş-ı AlÂ'ya kadar her şeyin ic yuzu bana gorundu. Anladım ki butun varlıklar Muhammed Mustafa s.a.v. Efendimiz'den istifade etmektedir. O, mahbubiyet makamı icin gerekli olan butun kemali kendinde toplamıştır ve butun sevenlere tek tek feyz vermektedir."20

Seyyid Ahmed Rufaî k.s., hacdan sonra Âlemlere rahmet Rasulullah Efendimiz'i ziyaret icin geldi. Saaddetli kabrine yoneldi, onunde durdu, başını eğerek:

"Es-Selamu aleyke ey ceddim, efendim." dedi. Rasul-i Kibriya s.a.v. selama karşılık verip:

"Ve aleyke's-selam evladım." buyurdu. Bunu o anda mescidde bulunan herkes işitti. Sonra Rasulullah s.a.v., Seyyid Ahmed Rufaî'ye gozuktu. Seyyid Ahmed Rufaî, uzunca bir muddet ağlayıp inledi. Rasulullah s.a.v. Efendimiz'i ovdu, sonra şu beyitlerle hasretini dile getirdi:

Uzaktayken sana ruhumu gonderir dururdum,
Benim yerime senin ayağının toprağını opsun diye.

O hayalimi susleyen devlet şimdi onumde hazırdır,

Ey sevgili, uzat elini de dudaklarım opup nasibini alsın.

O anda Rasul-i Kibriya s.a.v., kabr-i şerifinden nurlu elini uzattı. Seyyid Ahmed Rufaî k.s. tam bir edep, hasret ve hurmet icinde o saadetli eli optu. Orada bulunan arif ve Âlimlerden pek cok kimse de bu keramete şahit oldular.21

Bu ummetin icinde Rasulullah s.a.v. Efendimiz'in her cinsten ve her yaştan aşıkları vardır. Aslında her gonul ondan ilÂhi aşkı oğrenmek icin yaratılmıştır. O, insanlığa Allah icin sevmeyi ve sevilmeyi oğretmiştir. Ondan sevgi dersi almayanların sevgisi yalandır. Olmeden once tevbe edip bizim icin yaratılmış o rahmetten payımızı almaya calışalım. Bu sevginin ve edebin sonu onunla ebedi Âlemde ebediyen komşu olmaktır. Bunun icin ne yapılsa değer.





Kaynak: semerkand
__________________