Yılmadan mucadelenin kazandırdıkları
Abdullah b. Mes’ud (radıy



— Ey genc! Susuzluğumuzu gidermek icin sutun var mı?
— Ben emanetciyim. Size sut veremem.
— Henuz ciftleşmemiş genc koyunun yok mu?
— Evet var.
— Onu buraya getir, buyurdu. İstediği gibi bir koyunu alıp yanına goturdum. Allah Resûlu (sav), koyuna celme takarak sırt ustu yatırdı. Memesine elini surup dua edince, bir anda memeleri sut ile doldu. Hz. Ebu Bekir (ra), hemen koşup biraz ilerde bulunan ici oyuk bir taşı alıp geldi. Allah Resulu (sav) koyunu sağıp sutunu icti. Onun ardından Hz. Ebu Bekir, sonra da ben ictim. Allah Resulu (sav) tekrar koyuna yoneldi, ‘Cekil!’ Buyurunca, koyunun sutu cekildi, memesi eski haline geldi.”(1)
Gorduklerinden cok etkilenen emin genc, Allah Resulu’nun (sav) anlattıklarını dinleyince, tereddut etmeden hemen oracıkta musluman oldu. İlk muslumanlardan olan Abdullah b. Mes’ud (ra), yıllar sonra o gunleri yÂd ettiğinde:
“O gun beni gorebilseydin, altı kişinin altıncısı olarak musluman olmuş gorurdun. O zaman yeryuzunde bizden başka musluman yoktu.” derdi.(2)
Bilal-i Habeşi’nin hidayeti
Abdullah b. Mes’ud’un İslÂm’a girişine benzer bir olay, BilÂl-i Habeşî’nin İslÂm ile şereflenmesinde yaşandı. Allah Resûlu (sav), yine baskılardan dolayı Mekke’den uzaklaşıp Hz. Ebu Bekir ile bir mağaraya sığınmıştı.
Vedi b. Ata (ra) anlatıyor; “Vahiy gelmeye başladıktan bir sure sonra, İslam’a davet mucadelesi başladı. Davet esnasında zaman zaman gerginlik oldukca yukselir, patlama noktasına gelirdi. Boyle zamanlarda, Allah Resulu (sav) Hz. Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den uzaklaşıp şehrin dışında bir mağaraya cekilir, bir sure gozlerden uzak kalırlardı.
Yine bir gun, Mekke’den ayrılıp şehir dışında bir mağaraya gitmişlerdi. Burada Rablerine ibadet edip olayların değerlendirmesini yapar, etrafın sakinleşmesini beklerlerdi.
Onlar mağarada bulunurken, Abdullah b. Cud’an’ın kolesi BilÂl-i Habeşî, her zaman olduğu gibi efendisine ait koyun surusunu otlatıyordu. Kendini bekleyen ve hayatını tamamen değiştirecek olan buyuk mucizeden habersiz olarak koyunlarını otlata otlata, Allah Resûlu (sav) ve Hz. Ebu Bekir’in bulunduğu mağaranın yanına kadar gelmişti.
BilÂl-i Habeşî’nin efendisi Abdullah b. Cud’an, Mekke’de doğup buyumuş olan onemli bir kole tuccarıydı. BilÂl-i Habeşî gibi tam yuz kolesi vardı. Hepsi harıl harıl calışarak, efendilerine hizmet ederlerdi. Kacan kolelere neler yapıldığını bildikleri icin kimse kacmaya yeltenmezdi.
Bu durumu cok iyi bilen efendisi, kolelerin dağlarda koyun otlatmasına izin verir, onlara guvenirdi. Bundan dolayı BilÂl-i Habeşî de efendisini cok fazla kaygılandırmadan, dağlarda koyunlarını rahatca otlatırdı. Şimdi yine dağlardaydı ve koyunları ile bir mağaranın onunden geciyordu. Onu goren Allah Resulu (sav) BilÂl-i Habeşî’ye seslenerek:
— Ey coban! Biraz sutun var mı?
— Yalnızca kendisinden yiyeceğimi temin ettiğim koyunun sutu var.
— Onu getirip bize satar mısın?
— Olur.
Koyunu surup Allah Resulu’nun (sav) yanına goturdu. Allah Resûlu (sav) ondan bir kap istedi. Bilal Efendimiz koşarak bir kap getirdi. Kabı alan Allah Resûlu (sav) onu dolduruncaya kadar sut sağdı. Kap dolunca, once kendisi kanıncaya kadar icti. Sonra kabı Hz. Ebu Bekir’e verdi. O da kanıncaya kadar icince, kalanı BilÂl-i Habeşi’ye verdi. Sut icme işi bitmişti. Sohbet etmeye başladılar.
Efendimiz ona kendisinin Allah’ın Resulu olduğunu soyledi. Kur’Ân okuyup İslam’ı anlattı. Allah’tan ve Resulu’nden bahsetti. Sonra, kendisini hayranlıkla dinleyen bu Habeşli koleyi İslam’a davet etti.
BilÂl-i Habeşî şaşırıp kalmıştı. İlk kez hur bir kişi, kendisine değer veriyor, kendisini muhatap alarak insan gibi davranıyordu. Allah Resulu’nun (sav) ona yaklaşımı, kole gibi değil hur bir insan gibiydi. Şaşkın ama bir o kadar da sevincliydi. Onu pur dikkat dinliyordu.
Davranışlarındaki asalet, sozlerindeki guzellik ve tatlılık, Hz. BilÂl’in dikkatinden kacmadı. Aslında, İslam’a girmesi icin bu kadarı bile yeterdi. Sozlerinin doğru olmasına bile gerek yoktu. Fakat onun anlattığı her şey, cok doğru ve bir o kadar da guzeldi. Cok etkilenmişti. Duşunmeye bile gerek duymadan, hemen oracıkta musluman oluverdi. Efendimiz ise onu duşunuyor, herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmaması icin:
— İslam’a girdiğini sakın kimseye soyleme, diye sıkı sıkı tembih ediyordu. Cunku ne onun, ne de başka bir sahabenin muşrikler tarafından eziyet gormesini ve hırpalanmasını istemiyordu. BilÂl-i Habeşi:
— Olur, diyerek, buyuk bir sevinc ve coşku ile oradan ayrıldı.
Koyunları toplayıp doğruca efendisinin evine geri dondu. O gunden itibaren koyunlar, her zamankinden cok daha fazla sut vermeye başlamıştı. Koyunların sutu, efendisinin dikkatini cekecek kadar coğalmıştı. Bu durumu şaşkınlıkla izleyen efendisi:
— Her halde guzel bir otlak buldun, koyunları orada otlatıyorsun.
— Evet, cok bereketli bir otlak buldum diyor, bunu soylerken icinden Allah Resulu (sav) ile tanışmakla ne buyuk bir berekete nail olduğunu duşunuyordu.
Rabbinin emirlerini oğrenerek onları yerine getirmeyi, yolunu aydınlatmayı isteyen BilÂl-i Habeşi, İslam hakkında daha fazla bilgi edinmek icin bir an once Allah Resulu’nun (sav) yanına gitmek istiyor, dort gozle sabah olmasını bekliyordu.
Gun ağarınca, koyunlarını alarak doğruca Allah Resûlu’nun (sav) bulunduğu mağaranın yanına gidiyor, akşama kadar orada Efendimizi dinliyor, onun ilminden ve feyzinden istifade ediyordu. Akşam olmasını hic istemiyor, havanın karardığını gorunce, mahzun bir şekilde mağaradan ayrılıyordu.
Ayakları gitmek istemiyordu, ancak nihayetinde, bir kole olduğunu, iradesini istediği gibi kullanamayacağını, istediği zaman istediğini yapamayacağını, eve donmeye mecbur olduğunu kalbi sızlayarak hatırlıyor, boynunu bukerek gul yuzlu sevgi sultanından ayrılıyordu. BilÂl Efendimiz, sessizce efendisinin evinin yolunu tutuyordu.
Bir omur karanlıklar icinde kalan Habeşli kole, aydınlığı fark etmiş, nicin hÂl doğmadı diye guneşe kızıyordu. Hava aydınlanmaya başlar başlamaz, hızla koyunlarını alıp doğruca mağaranın onune gitti. O gun de KÂinatın Efendisini dinleme ve onunla baş başa olma şerefini ve mutluluğunu doya doya yaşadı.
Allah Resûlu (sall

Bir gun, Abdullah b. Cud’an’ın evinin onunden geciyordu. Koyunlarının oldukca sutlenmiş olduğunu hemen fark etti.
— Gorduğum kadarıyla koyunlarınızın sutu bayağı bollaşmış. Bunun sebebi nedir? Diye sordu sinsice. Abdullah:
— Uc gundur koyunların sutu cok arttı. Nasıl oldu biz de anlamadık, dedi şaşkınca. Cok zeki biri olan Ebu Cehil, bunun sıradan bir durum olmadığını, olağanustu bir şeyler olduğunu hemen anladı. Allah Resûlu’nu (sav) iyi tanıyor, butun bunların onunla ilgili olduğundan hic şuphe etmiyordu. Abdullah’a manalı manalı baktı:
— KÂbe’nin Rabbine yemin ederim ki! Senin bu kolen, Ebu Kebşe’nin (Peygamberimizi kastediyor) yerini biliyor. Sakın tekrar aynı yere gitmesine izin verme, diye tembih etti. O sırada Allah Resulu (sav) Mekke’ye donmuş, BilÂl-i Habeşî icin herhangi bir tehlike kalmamıştı.”(3)
Gozlerden ırak kalma metodu
Mekke donemine baktığımızda, zaman zaman Hz. Hatice ve Ebu Talib’in, Allah Resûlu’nu (sav) uzun bir sure ortada goremediklerini, hatta hayatından endişelenip arattıklarını goruruz.
Yine oğle bir zamandı. Yakınları, Efendimizin hayatından endişe ediyordu. Onlardan biri de Zubeyr b. Avvam’dı.
Urve (radıy


Zubeyr b. Avam, uzun bir aramadan sonra, Allah Resulu’ne (sav) ulaştı. Efendimiz ona:
— Ne oldu ey Zubeyr?
— Yakalandığını duydum.
— Oğle olsaydı ne yapacaktın?
— Seni yakalayanları oldurecektim.
Allah Resûlu (sall

Bir ara, Mekkeliler adeta ateş topuna donmuştu. Allah Resûlu (sav) BilÂl-i Habeşi’yi yanına alarak, şehir dışına cıkmak durumunda kaldı. Otuz gun boyunca evine donemedi. O gunlerde yaşadığı sıkıntıyı hic unutamadı.
Enes b. MÂlik (radıy

Evet, İslam davet mucadelesinde, karşısındakileri asla kışkırtmayan Allah Resulu’nun (sav) tansiyon yukseldiğinde gozlerden ırak durma metodu, tarih boyunca bircok davetciye ornek oldu.
Notlar: 1-İbnu’l-Esîr, Usdu’l-GÂbe, 3177. 2-İbn Hacer, İsÂbe, 4955. 3-İbn-i Manzûr, Muhtasar, 5/203. Geniş bilgi icin bakınız: “Uc Bilal”. 4-İbn Manzûr, Muhtasar, 9/14. 5-Tirmizî, Sıfatu’l-KıyÂme, 34; İbn MÂce, Mukaddime, 11.
Alıntı
__________________