psikolojimerkezi.com/wp-content/uploads/2010/08/depresyon.jpg" width="204" />
Gecmiş yıllarda bir birey ne kendisi, ne de cevresindeki herhangi biri icin “ruh sağlığının bozuk” olduğunu ima eden bir ifade kullanmazdı. Cunku herhengi birinin ruh sağlığının bozuk olması deliliğe delalet idi. Oysa son yıllarda cevremizde “bu iş, bu ilişki veya bu durum ruh sağlığımı bozdu”, “ruh sağlığım gun gectikce bozuluyor”, ruhen sağlıklı olduğundan emin değilim” gibi ifadeleri sıklıkla duyar olduk. Hatta daha harcıalem ve cekincesiz bir tanım olarak algılanan ve kullanan “depresyon” kelimesi, tum bu ifadelerin yerini aldı. Artık 7’den, 70’e herkes, her gun, her an, her durumda “depresyona” giriyor. Daha bir gece once barda keyifle kahkalar atar bıraktığınız arkadaşınız ertesi gun telefonda “aşkımla tartıştık, oluyorum, bitiyorum” veya “indirimler başladı ama kredi kartlarımın limitleri dolu cok beğendiğim iki ayakkabıyı alamıyorum” ya da “bizim takım macı kaybetti” gibi nedenlerle depresyona girdiğini soyleyebiliyor. Gercekten depresyona girmek bu kadar sudan sebeplerle oluşabilecek, pek de ciddiye alınmaması gereken cunku kendiliğinden gecebilecek ve moralin bozuk olduğu her turlu durumu tanımlayan bir “şey” midir? Yoksa kendimize ya da başkasına “depresyon” teşhisi koymadan once bunu ruh sağlığının ciddi bicimde bozulması olarak gorup, tedavisi icin uğraşmak mı gerekir?
“ Ruh sağlığı; bireyin kendisiyle, cevresini oluşturan kişilerle ve toplumla barış icinde olması, surekli denge, duzen ve uyum sağlayabilmek icin gerekli cabayı surdurebilmesi” dir.
Ruh sağlığımız, genel sağlığımızın gostergesi ve ayrılmaz bir parcasıdır. Bedenimizdeki her turlu fizyolojik değişiklik beynimizi ve ruhumuzu; beynimizdeki ve ruhumuzdaki her turlu değişiklik ise fizyolojimizi etkiler.
Yaşam amacımız olan “mutluluğa ulaşma”, yaratıcı ve uretken bir birey olmayı; bunu başarmak ise bedenen sağlıklı olmanın otesinde ruhen de sağlıklı olmayı gerektirir.
Hepimiz zaman zaman duygu, duşunce ve davranışlarımızda tutarsızlık, uygunsuzluk ya da yetersizlik gosterebiliriz. Ancak bu durum surekli, şiddetli, tekrar eden, verimli calışmayı ve performansı olumsuz etkileyecek, kişiler arası ilişkilerin bozulmasına neden olacak bicim ve boyutta ise ruh sağlığımız bozulmuştur.
Dunyada 400 milyon civarında insan (Dunya sağlık Orgutu ve Sağlık Bakanlığı verileri 2004) Ulkemizde ise her dort kişiden biri ruhsal bozukluk ya da sorun yaşamaktadır. Gunumuz yaşam şartları ve zorluklar bu sayıyı her gecen gun daha da artırmaktadır. Ancak fizyolojik rahatsızlıkların, tanımlanıp, somut ve bilimsel bir temele dayandırılması kolaylıkla yapılmasına rağmen ruhsal sorunların soyut ve belirsiz kavramlar olarak algılanması devam etmekte, dolayısıyla teşhis ve tedavisi toplumda yeterince onemsenmemektedir.
En ufak fiziksel bir rahatsızlık belirtisinde gerek birey, gerekse cevresi endişeye kapılarak teşhis ve tedavi icin caba harcarken ruhsal sorun yaşayan cok az sayıdaki birey bunu bir rahatsızlık olarak algılayıp, tedavi olma gereğini duyar. Yaşadığı sorunlar, sıkıntılar nedeniyle calışma verimi, performansı duşmuş, kişilerle ilişkileri bozulmuş, yaşamdan tat alamayacak derecede mutsuz bircok kişi, bu durumunun tedavi edilebilir bir durum olduğunu aklına bile getirmez ve yaşamını, ustesinden gelinebilecek bir rahatsızlıkla surdurmeye calışır. Oysa ruhsal sorunların bircoğu, kalp, şeker ve hipertansiyon gibi tanımı, nedenleri, sureci, tedavisi ve sonucları belli rahatsızlıklardır.

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]