Mutasavvıfların, cok yonlu kişilikleri ile toplumun inşasına onemli katkı sağladıkları gorulur. Bu katkılar eğitimden iktisada, mimariden ilmî calışmalara kadar buyuk ceşitlilik gosterir. Cemal Halvetî k.s. de, II. Bayezid doneminde yaşamış cok yonlu mutasavvıflardan biridir.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra, şehri maddi-manevi her yonden imar etmek uzere calışmalara başlar. Fethin hemen sonrasında hızla camilerin, medreselerin inşa edilmesi bu calışmaların bir sonucudur. Ayrıca İslÂm coğrafyasından onemli alimler İstanbul’a davet edilmiş, ozellikle Maveraunnehir bolgesinden bircok alim İstanbul’a getirilmiştir. Meşhur alim Ali Kuşcu da boyle bir davet uzerine İstanbul’a gelmiştir.
Diğer taraftan o donemde İstanbul’u nufus yonunden yapılandırma calışmaları başlamış, Anadolu ve Balkanlardan ceşitli gruplar İstanbul ve civarına yerleştirilmiştir. Ticari hayatı canlandırmak icin de ceşitli meslek erbabına mensup zenaatkÂrların İstanbul’a gocmesi sağlanmıştır.
Fatih’in İstanbul’u her bakımdan imar gayretleri ve musluman bir kimliğe burundurme cabalarına oğlu II. Bayezid doneminde de devam edilmiştir. Bu donemde en cok dikkati ceken faaliyetlerden biri de tasavvuf erbabının davet edilerek şehrin manevi yonden olgunlaştırılmasıdır. Kendisi de sufi meşrep bir padişah olan II. Bayezid, İstanbul’da tekke ve dergÂhların kurulmasına buyuk onem vermiştir.
Celebi Halife
Cemal Halvetî k.s. 15. yuzyılın ikinci yarısında yaşamış onemli bir alim ve mutasavvıftır. Halvetî tarikatının Cemaliyye kolunun kurucusu olan Cemal Halvetî’nin asıl adı Muhammed’dir. Aksaray’da doğmuş, tahsil hayatını Karaman’da surdurmuştur. İlk şeyhi de Karamanlı Karabaş Veli k.s. hazretleridir. Kaynaklarda, zahir ilimlerde de yuksek mertebeye ulaştığı, muderrislik yaptığı belirtilir.
Celebi Halife namıyla meşhur olan Cemal Halvetî, II. Bayezid’in Amasya valiliği yaptığı şehzadelik yıllarında maiyetinde bulunan alimlerdendir. Daha sonra tahta gecen şehzade, Amasya’dan cok iyi tanıdığı Cemal Halvetî’ye bir mektup yazarak onu İstanbul’a davet eder ve burada bir dergÂh kurmasını ister. Bu davete icabet eden Cemal Halvetî k.s., 1485 yılında İstanbul’a gelir. Donemin sadrazamı Koca Mustafa Paşa tarafından onun icin cami, hankÂh, imaret, medrese ve hamam yapılır. İkameti icin de bir ev inşa edilir. Kaynakların belirttiğine gore II. Bayezid de iki kez dergÂhta kendisini ziyaret eder. Cemal Halvetî dokuz yıl ilim ve irşad faaliyeti yuruttukten sonra 1494 yılında vefat eder.
Cemal Halvetî, kurduğu Cemaliyye koluyla, yetiştirdiği halife ve talebelerle buyuk irşad hizmeti ifa etmiştir. Yine kaynakların kaydettiğine gore otuz beş civarında eseri vardır. Gunumuzde de bu eserlerin tamamına yakını elyazma eserler barındıran kutuphanelerde mevcuttur. Arapca, Farsca ve Turkce yazılmış olan bu eserler ceşitli tasavvufî konuları icerir. Ozellikle nefs tezkiyesi, kalp tasfiyesi ve zikrullahı anlatır.
Cemal Halvetî k.s. eserlerinde Ehl-i Sunnet yoluna buyuk onem verir. “Hz. Ebubekir r.a. Hakkında Yuz Soz” ve “Hz. Ali r.a. Hakkında Yuz Soz” gibi eserleri bu onem cercevesinde duşunulebilir.
Şair Cemal Halvetî
Cemal Halvetî aynı zamanda bir şairdir. Şiir mecmularında yirmi beş şiiri tespit edilmiştir. Ayrıca onun mesnevi tarzında yazdığı altı tasavvufî eseri vardır. Bunlar; Cevahiru’l-Kulûb, Sûfiyye, Fakriyye, Teşrihiyye, EtvÂr-ı Seb’a ve Ceng-nÂme risaleleridir.
Sûfiyye ve Fakriyye adlı eserlerinde sufilik ve fakr (Allah’a muhtac olma, kanaat) kavramı, nefs tezkiyesi ve kalbin manevi hastalıklardan arındırılması konularını işlemiştir. EtvÂr-ı Seb’a’da ise sufinin yapması gereken zikirleri ve nefsin yedi halini anlatır. Teşrihiyye risalesi İnşirah suresinin tasavvufî bir tefsiri mahiyetindedir. Ceng-nÂme ise insanın bezm-i elestte başlayan seruvenini anlatan sembolik-alegorik bir eserdir.
Mufessir ve Muhaddis Cemal Halvetî
Aksaraylı Cemal Halvetî’nin tefsir ve hadis şerhleri de vardır. Tefsirleri gelenekte olduğu gibi Kur’an-ı Kerim’i baştan sona tefsir eden eserler değil, daha cok bazı ayetler ve kısa sureler uzerinedir. Bu tefsirlerin kıymeti, ozgun işarî acıklamalar icermesindendir. Bunlar Tefsîr-i Sûre-i FÂtiha, Tefsîr-i Âyete’l-Kursî, Tefsîr (Sûre-i Duha’dan Âhir-i Kur’an’a Kadar) gibi eserlerdir.
Hadis şerhleri ise Şerh-i Hadis-i Erbaîn-i Kudsî, Şerh-i Hadîs-i Erbaîn-i Nebevî ve bir diğer Şerh-i Hadîs-i Erbaîn gibi eserlerdir.
Bunun dışında, bazı beyit ve rubailerin acıklandığı eserler ve bazı meşhur kitaplar uzerine yazdığı şerhler de eserleri arasındadır. Ayrıca abdestin sırlarını anlatan bir risalesi vardır.
Risale-i Sûfiyye’den
Cemal Halvetî k.s., Risale-i Sûfiyye adlı manzum eserinde sufilikle ilgili onemli tespitlerle birlikte tasavvufun yuz civarında farklı tarifini yapar. Yine aynı eserde on uc menkıbe verir ve bu menkıbeleri ozgun bir şekilde tevil eder. Risale-i Sûfiyye’nin Milli Kutuphane’de bulunan nushasından sadeleştirerek ve nesre cevirerek aşağıya aldığımız bolum, kitabın giriş bolumunun bir kısmını oluşturmaktadır.
Sufilik nedir?
“Şimdi dinle sufilik uzerine birkac soz soyleyeyim. Gerci sufiliğin manası acıktır fakat herkes o manayı ele geciremez. Bu fakir de onu nasıl acıklasın! Bu bir okyanustur, kimsenin boyu yetmez. Burada acıkladıklarım da ancak Allah TealÂ’nın lutfu ve feyziyledir. Sufilik aydınlıktır karanlık değil. Tasavvuf yolu kişiye zorluk getirmez. Bir şeyhe sordular: “Zuhd ehli kimdir?” Dedi: “Zahid kimse fakr ehlidir, kanaat ehlidir, gittiği yoldan emindir.” Yine soruldu: “Peki fakr ehli kimdir?” Cevap olarak “sufidir” dedi. Yine donup “Sufi kimdir?” denildi. Dedi: “Sufi daima Allah der.”
Sufi, butun varlığıyla Allah’a yonelir, kalbini O’nun huzurunda tutar. Sufi belalara sabreder, nefsini baki olan mulke yonlendirir.
* * *
Sufi kotu ahlÂkı terk eder. Sufi dunyada Hak ile olur ve Allah da onu emniyete alır. Allah’ın nuru sufinin elbisesidir. Sufi, Allah’ın cemalini gorebilmek icin canını mutlak dost olan Allah’a teslim eder. Sufi alcak gonullu olur, kanaatkÂr olur. Omrunu sadece dunyalık yığmakla gecirmez. Sufi Allah’ın nuruna gark olabilmek icin daima Allah’ın rızasını gozetir. Sufi nefsine hukmeder, onu alcaltır. Olmeden once olur ve dunya hapsinden kurtulur. Sufi kalbi selim olan kişidir; ahlaklıdır, merttir. Sufi mana ehlidir, tevekkul sahibi olur ve boylece ebedi sırra erişir. Sufi kişi cevresine zarar vermeyendir, her turlu zarardan arınmıştır.
* * *
Sufi bedenini ve kalbini temiz tutar. İbadetlerini aksatmaz. Sufi kalbini temiz tutarsa, Hakk’ı gozuyle goruyormuş gibi kulluk etmeye başlar. Sufi seyri suluk ettikce dunyanın susu haline gelir. Sufi irfan ehlidir, yolda kalmış kişiye rehberdir. Sufi bu dunyada cok sıkıntılar cekse de bundan şikayet etmez, ‘Garibim’ demez. Sufi daima hak yol uzere olur, gece gunduz Allah’a yonelir. Sufi comert olur, nefsini de boylece teskin eder. Sufi Hak kelamını işitir, emrolunana kulak verir. Onu Allah’ın selamı olarak bilir ve boyle karşılar. Sufi muradını dunyaya bağlamaz, dunya gelip gecicidir. Onun maksadı ilÂhi nura erişmektir. Sufi hikmet kaynağıdır, hikmet ehlidir.
Hikmet muminin yitiğidir
Ey sufi soyle! Senin bu dunyaya gelişin niye? Sen hikmet arıyorsun. Onu kaybettin. Peki, nedir kaybettiğin biliyor musun? Ayrıca ‘ben hikmet arayan biri değilim’ dersen yalancı olursun. Yalan ise seni ateşe goturur. Sen kaybettiğin şeyi uzakta arama! Zaten uzakta arayanlar hep kaybetti. Hikmet kendi bedenindedir, ruhundadır. Arayarak bu hikmete ulaş ve kaybettiğin neymiş anla. Gonlunu, dilini haramdan uzak tut. Denilir ki sufi bu yolda baş koyandır. Sen de Allah’ın hukumlerine itaat et, eksiksiz uy. Kaybeden olma!
Yoldaş olamadıysan bari muhip ol!
Ey sufi bunun gibi kÂr azdır, herkesin eline gecmez. Calış cabala, elde et. Hak yol uzere olmadan, calışıp cabalamadan kendine sufi dedirme. Kim kalbini kotuluklerden temizlemeden kendine sufi dedirirse yarın ona cok yazık olur. Sufi Hak yol uzere olandır, bu yolda seyri sulukla yurunur. Sufi kibirli değildir, yaptıklarını riya icin de yapmaz. Sen de gel, bu yola gir, nefsini teskin et, arzularından arındır. Sufiye yoldaş ol, muhabbet denizine gir. Eğer yoldaş olamadıysan bari muhip ol! Onlara karşı kalbinde bir sevgi barındır. Bundan da sana bir yol acılır. Cunku onları sevmek, gercekte Hakk’ı sevmektir. Bu yolda calış cabala. Boylece gonul sarayında, o yuce sultanı, Allah’ı misafir edersin. Cunku kalbin asıl sahibi Allah’tır ve orada O’nu konuk etmek gerekir.”
Abdullah GOKMEN – Semerkand Dergisi , Ocak 2010.
__________________