Yaşadığı doneme fikirleriyle damgasını vuran unlu sufi.Halveti yolunun Mısriyye kolunun şeyhidir. Adı Muhammed olup babasınınki Ali Celebi'dir.
Mahlası "Niyazı"dir. Uzun bir donem Mısır'da kaldığı icin "Mısri" diye de anılır olmuştur.1617 yılında,Malatyada şimdiki adı Soğanlı olan "İşpozi"kasabası'nda doğmuştur.

NİYAZİ MISRİ DİVANI
1638 de Medrese tahsilini tamamlayarak icazet almış, bilhassa tefsir,hadis,fıkıh ve tasavvuf alanlarında yavaş yavaş adını cevresine duyurmaya başlamıştır.Tasavvufu daha başlangıcta iyi şekilde kavramasıyla yaptığı va'azları da o derece etkili oluyor ve buyuk ilgi topluyordu.Babasının bir Nakşibendi tarikatı mensubu olmasına rağmen,henuz 21 yaşında genc bir vaiz iken Halveti tarikatı şeyhi Malatyalı Huseyin efendiye intisab etmiş ve sonuna kadar bu tarikatta kalarak coşkun bir sofi olmuştur.

Huseyin Efendi'nin vefatından sonra seyahat etmeye karar verdi. Diyarbakır-Mardin yoluyla Bağdad'a gitti. Burada buyuk alimlerin, evliyanın ve Seyyid Abdulkadir Geylani'nin kabrini ziyaret etti.Hz.Huseyin'in kabrini de ziyaret eden Mısri, Bağdad'ta dort yıl ilim tahsil etti. Tahsilini tamamlayan Niyazi-i Mısri, Kahire'ye gitti.Şeyhuniyye denilen yerde, Kadiriyye Tarikatı buyuklerinden olan bir zatın dergahında misafir kaldı ve talebe oldu. Burada kendisini yetiştiren Niyazi-i Mısri, Camiu'l-Ezher'de dersler vermeye başladı. Ozel gunlerde vaaz ve nasihatta bulunurdu. Gayet guzel Arapca konuşurdu..
İlim ve marifet sahasında olgunluğa erişmek icin buyuk bir caba sarfe*den Niyazi-i Mısri'ye gunun birinde şeyhi: "Zahir ilim talebinden tamamen vazgecmedikce tarikat ilmi sana acılmaz".dedi. Bundan sonrasını kendisi şoyle anlatıyor:
"İlimden ayrılmam bana guc geldi. Ağlayarak tazarru ve niyaz ile Allah'a istihare ettim ve uyudum. Gordum ki guya ben buyuk bir şehirdeyim, sultana hizmet ediyorum. Sultan da Şeyh Abdulkadir Geylani (k. s.) imiş. Kendisinin, avlusu geniş bir sarayı var. Kendisi, nedimlerinden buyuk bir cemaat arasında bir tarafta abdest alıyor. Sanki ben de obur tarafında tereddut icerisinde duruyor, bana kızacağından korkuyorum. Oradan cıkacak bir yer de bulamadım. Beni gordu, cağırdı: 'Ey sufi!' Hemen kendisine dondum ve onunde durdum. Hadimlerinden birine.''Buna bir kese getir' dedi. Hizmetci cabuk cabuk birkac adım gidince 'gel' dedi, 'ona kendi cebimden vereyim.' Elini cebine soktu, bir kese cıkardı ve bana uzattı. Huzurunda keseyi actım. İcinde taze sikkeli dirhemler vardı. Başka bir kese daha gordum, onu da actım. Ondan da taze sikkeli dinarlar vardı. Ben.' 'Efendim, bu iki kesenin manası nedir?' diye sordum. Cevaben dedi ki.' 'Dirhemler zahir ilimdir, oğren ve onunla amel et. Dinarlar tarikat ilmidir, ona ancak sana takdir edilmiş bulunan kimsenin (murşidin) sayesinde kavuşabilirsin' ve bana: 'Senin şeyhin bu şehirde değildir.' diye işaret etti. Soylemeye muktedir olamayacağım bir ferah ve sevinc ile uyandım.
Ruyayı şeyhime soyledim. Bu ruya uzerine beni halife yapmak istedi. Dedim ki.' 'Efendim, benim kalbim hilafete kanmaz. Artık bundan sonra seyahat etmek istiyorum. Cunku hicbir yerde durağım kalmadı. Eğer bana izin vermezseniz helak olmaktan korkuyorum.'

İzin verdi. Yuzunde ilim mukadder olan zatı bulmak arzu*suyla yola cıktım. Senelerce dolaştım. Arap ve Rum (Anadolu) şehirlerinde cok şeyhlerin sohbetine eriştim. Akıbet şeyhim, goz bebeğim, kalbimin devası Şeyh Ummi Sinan Elmalı (k. s.)'nın hizmetine ulaştım. Kalbimin şifasını onun hizmeti şerefinde buldum.

Mubarek nefesi kimyasıyla, bana Şeyh Abdulkadir Geylani (k.s.)'nin bahsettiği her şey hasıl oldu. Allah'a hamdolsun, Allah'ın lutfiyle telvin gitti, temkin hasıl oldu."
Elmalı'ya gidişi ve murşidi ile ilgili kanaatlerini manzum olarak şoyle ifade etmiştir:



Dost illerinin menzili ki ali gorundu

Derd-i dile derman olan Elmalı gorundu

Tutilere sukkar bağının zevki erişti

Bulbullere canan gulunun dalı gorundu

Mecnun gibi sahraları ağlayı gezerken

Leyla dağının lalesinin ali gorundu

Ten Yakub'unun gozleri acılsa acep mi
Can Yusufunun gul yuzunun hali gorundu

Kal ehlinin ahvalini terk eyle Niyazı

Şimden geru hal ehlinin ahvali gorundu.

*****

Kanı bir murşid-i kamil isteyen

Yetiş Elmalı'da Ummı Sinan'a

Gerci her koşede «Şeyhim" der coktur

Binde birinin de irfanı yoktur.

Murşid-i kamilin tarıki Hak 'tır,
Yetiş Elmalı'da Ummi Sinan'a

Lillah fillah irşad yoluna girmiş ,

Yoluyla ehlinden usulun almış,

Sinesi hem nur-ı Hak ile dolmuş,

Yetiş Elmalı'da Ummı Sinan'a

Ayetin Hadıs'in sırrın anlayan

Daim tevhid ile gonlun eyleyen

Bicare Mısrı'nin sozun dinleyen

Yetiş Elmalı'da Ummi Sinan'a


İstanbul'dan Bursa'ya gidip orada Veled-i Enbiya Camii kayyimi Ali Dede'nin evinde ve Ulu Cami yakınındaki medresede oturan Niyazi-i Mısri,yine bir ruya uzerine Uşak'a giderek Halvetiyyenin Elmalı'lı Yiğitbaşı Ahmet Efendi kolundan ve Ummi Sinan Halifelerinden Şeyh Mehmed'e intisab edip tecdid-i biat eyler.Ummi Sinan ile Elmalı'ya giderek şeyhinin dergahında imamlık,hatiplik ve şeyhinin oğluna oğretmenlikte bulunur.Bir aralık İstanbul'a bir seyahat yapar. 1065 (1654-1655) te kırk yaşında kendisine Ummi Sinan tarafından hilafet verilmesine muteakip Uşak'a ve Kutahya'ya,Ummi Sinan'ın olumunden sonra tekrar Uşak'a dondu.Bu arada Cal'dan gelen bir heyet Mehmed Efendi'den kendilerine faydalı olabilecek bir şeyh istemişlerdi. Mısri, Cal'a gitti. Fakat bu beldenin insanları «talib-i dunya ve tarik-i ukba" yani dunyaya meyilli olan, bunun yanında ahiretten uzak olan insanlar olduklarından orada fazla kalamadı. Kutahya'da gorevlendirildi. Bir muddet burada kalan Mısri, Uşak uzerinden 1072/1661 yılında Bursa'ya geldi.oradan Bursa'ya gidip Hacı Mustafa adlı birinin kızı ile evlenir.Bir kız cocuğu olur.Abdal adlı bir tuccar, Niyazi'ye bir dergah yaptırır.Bu dergah 1080 (1669-1670) tarihinde merasimle acılır.Sadrazam Kopruluzade Fazıl Ahmet Paşa'nın daveti uzerine Edirne'ye giden Niyazi,fazla değer verdiği cifir(gizli ilimler)e dayanarak bazı sozler soylediğinden 1087 (1673) te Rodos'a surulur.Dokuz ay sonra affedilerek Bursa'ya doner.Tekrar vaazlarını yanlış anlayan cekemeyenlerin şikayeti uzerine 1676 tarihinde surulduğu Limni Adası'nda 1691 senesine kadar surgun hayatı yaşadıktan sonra affedilir. II.Ahmed devrinde Turk ordusunun Avusturya uzerine hareketine karar verildiği zaman Bursa'da oturan Niyazi-i Mısri,Allah rızası icin gazaya gideceğini bildirir. 1104 (1693) te muridlerinden 200 kişiyi etrafına toplar.Niyazi'nin ,Bursa'da yeni kaplıca civarındaki Bademli Bahce'de cadır kurdurup yola cıkmaya hazırlandığı duyulunca,muridleri, coğalan fetihlerin huruc davasına kalkıştıkları ve bu yuzden kan dokulduğu goz onunde tutularak kendisine Bursa'da kalıp hayır dua ile meşgul olması icin Hatt-i Humayun gonderilir.

Padişahın Niyazi'ye gonderdiği mektup aynen şoyledir: "Mısri Efendi,selamımdan sonra sefere kasd ve azimetiniz olduğu mesmu-i humayunum oldu.Sefere teveccuhunuzden ise halvetinizde duaya meşgul olmanız ensebdir.Mahallinizden harekete rızay-i humayunum yoktur.Huzur-i hatır ile zaviyenizde oturup asakir-i İslamiyye ve ğuzat-i mucahidine teveccuh-i tam ile mansur ve muzaffer olmaları duasında olmanız me'muldur vesselam."

Niyazi,padişahın bu isteğini kabul edemeyeceğini şu mektubu ile bildirir:

"Bismillahirrahmanirrahim.

Elhamdulillahi Rabbilalemin.Vassalatu vesselamu ala Seyyidina Muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain.Vesselamu ala halifeti'l Mehdiyyi.
"Padişahım, "İnne mesele isa kemeseli Adem" buyuruldu.Mumasili ilmul-esmada yığıldı.Kabul edene meslek dendi,kabul etmiyene şeytan dendi.Kazalik İsa,nuzulunde ilmu'l-esma ta'lim eyledi.Kabul edene melek ve mehdi dendi,etmiyene şeytan ve deccal dendi.Ondan nuzul-i İsa'ya gelince ne kadar enbiya ve rusul geldiyse anlara muhalefet eden padişahlardan kanğısı behremend oldu,muradına erdi? Cumlesi makhur oldular. "Padişahım,muhale ferman vermek akil işi değildir.Bir kevkebe tulu etmesun deyu ferman versen,yahut borusu (ağrısı) tutmuş avret doğursa padişaha asi olur mu?

Padişahım,ben seni esirgerim,sana benim su-i kasdım yoktur.Senin hayırhahınım.Senin duşmenim,beni sana yanlış bildirir.Bu dahi malumun ola ki enbiyada ve evliyada kizb ve hilaf ve mudahene olmaz.Bizim sana su-i kasdımız yoktur.Dediğimize itimat edin ve nudemadan birisini şunu azl veya katleyle demem.Bu senin hizmetine layık değildir.Ancak umum uzre adleyle deyu nasihat ederiz,kabul edersen senin izzetin ziyade olur; aziz olursun; kabul etmezsen zararı kendinize edersiniz.İsa nuzul etmesun deyu ferman verup geru reddedemezsin.Ancak bir miktar ta'ciz edersen,me'yus olunca sonra nazarı Hak erişup ol me'yusa necat verir.. "el-Hasıl enbiyaya muhalefette olmaktan men ederim. Nasihati kabul edersen, tahtında sabitkadem olursun. İsa Aleyhisselam, kendi hakkında ala mele'innas haza mehdiyyuzzeman deyu şehadet eder.Şehadetini Allah taala kabul eder, cumle halk dahi kabul eder.Ve illa muhalefetin zararı kenduye aidolur, bilursun. Nasihatim budur. Bu mektubu kendu şeyhine gosterme ve re'yiyle amil olma. Şeyhu-l İslama ve ulemaya goster, anların re'yiyle amil ol.Alim kavli şeyhulislamı muşirdir. Anların işaretleriyle amil ol Ahmed adedidir 254 Vesselamu ala men ittebe'a'l-huda".

Niyazi, Padişahın emrine kulak asmıyarak Tekfur Dağına kadar gittiği gibi, yapılan te'kide de ehemmiyet vermemiş idi (Silahtar, tarih, II,704).Hadiseyi duyan padişahın, şeyhe mahsus bir kocu araba, dervişler icin de para gonderdiğine ve onu Tekfur Dağında karşılattığına bakılırsa Niyazi'yi cok saydığı anlaşılır. (Reşid, tarih, II,216). Niyazi-i Mısri'nin Edirne'ye yaklaşması ve padişaha, iş başında bulunan hainleri keramet ile birer birer haber vereceği şayiası, pek cok kimselerin de şeyhi sabırsızlıkla beklemeleri devlet adamları arasında telaş uyandırır.Sadrazam Bozok'lu Mustafa Paşa, Mısri Efendi'nin duasını almak istiyen ve sonra sefere cıkılmasını munasip goren Ahmed II yi, bu zat geldiği takdirde buyuk bir fitne zuhur edeceği yolundaki telkinleriyle fikrinden vazgecirdi. Niyazi, 26 Şevval, 1104 (30 Haziran 1693) Salı gunu Edirne'ye gelip va'zetmek uzere Selimiye Camiine indiği zaman, halk caminin etrafını almış, kalabalıktan iceriye girilemez olmuş idi.

Bu durum karşısında Sadrazam, Mısri Efendi eğer derhal surgun edilmezse buyuk bit karışıklık cıkacağını padişaha telkin ederek Şeyhin Limni'ye gonderilmesi hususunda bir ferman alır. Şeyh Efendi hemen Tahtırevana bindirilip Boğazhisarındaki Kaptan Paşa'ya sevk olunarak Limni'ye gonderilir.

Limni Adasına goturen gemi Anadolu kıyılarından acılınca goz yaşları icinde:

“Osmanlı sulÂlesinin inkirazı icin dorduncu semÂya bir kazık caktım! Bu kazığı benden başka kimse cıkaramaz!” demiştir..
20 Recep 1105 (16 Mart 1694) Carşamba gunu Limni'de irtihal-i dar-i beka eyler....






Ey carh- ı dûn nittim sana hic vermedin rÂhat bana,
Guldurmedin onden sona ah mihnet vah mihneta
Bendinden Âzad etmedin, feryÂdıma dÂd etmedin.
Bir dem beni şÃ‚d etmedin ah veylet vah veyletÂ.

Erişmedi dosta elim RahmÂna varmadı yolum
Cıkmadı başa menzilim ah gurbet vah gurbetÂ.

KÂrım durur derd ile gam gitmez başımdan hic elem,
Gulden cud bir bulbulum ah firkat vah firkat .
Mecnûn veş Âh edeyim FerhÂd veş vÂh edeyim,
Bu virdi her-gÂh edeyim ah hasret vah hasretÂ.

Var mazsa yolum Şeyhime, sarmazsa merhem yÂreme,
Olmazsa cÂre derdime ah hayret vah hayretÂ.
Yanar NiyÂzî derd ile hic kimse yok hÂlin bile,
NÂlÂn olup girdi yola Âh rihlet vÂh rihletÂ.


NiyÂzî Mısri Uskudarda oturdukları sırada kendisine man Âleminden bizzat Resûlullah (S.A.V) seyr-i sulûk ettirdi. Bazen İmÂm-ı Hasan ve İmÂm-ı Huseyin efendilerimiz dahi gelip tevhid makÂmlarını gosterirler idi. Bir sÂlik sıdkiyle sulûk ederse, cem-ul- cemde Resûlullah efendimiz ana gelir. Bilhassa “ Ahadiyet makÂmı “ nı bizzat Resûlullah efendimiz telkin ederler. Zir bu makÂmın sÂhibi ancak odur,başka kimse telkin edemez. İşte bir kimsenin meyl ve muhabbeti olduğu vakit son nefeste olsun ana sulûk gosterilir, anı CenÂb-ı Hak kabul eder ve sÂlik ise makÂm gosterilir.Bir sÂlik tevhîd makÂmlarından ilki olan “ Tevhid-i Ef’al “ gorup de Şeyhi vefat etse , gerek bu Âlemde ve gerek Âhiret Âleminde, yani kabirde, haşirde neşirde ana tekmil-i makÂmat ettirilir.Bunu ya Şeyhi vey diğer Veliler yaparlar. Hazret-i İbrahim (A.S) tevhîdin babası olması itibariyle bu gibi sÂliklere en once kendisi makÂmları gosterir, sonra diğer Velileri tayin edip o sÂlikin makÂmını tamamlatır.




*************************************

EvliyÂdan biri ruyÂsında kendisini Medine-i Munevverede İbni Abbas kubbesi altında oturur gorur. MubÂşir kılıklı biri gelir. “ Seni beldenin hÂkimi istiyor “ der. Bu zat :” Benim beldenin hÂkimi ile işim yoktur.” diyerek geleni yanından kovar. Sonradan duşunur, bu beldenin hÂkimi Resûlullah efendimizdir, hemen kalkıp Harem-i şerifte Şebeke-i Resûle gider.Orada zayıf bir adam oturur gorur. Şebeke-i Resûlden nid gelir : “ Senin hakkında davÂcı var.” Bu defa zayıf adama : “Nedir davÂn soyle” buyururlar. “ Efendim, bu zat beni doyurmaz, su vermez beni ac bırakıyor, beni oldurecek “ deyince o zat bu zayıf adamın kendi nefsi olduğunu anladı.”Ya Resûlallah , sen buyurdun size nefsiniz yeteri kadar duşmandır,ondan korunun, eğer ben bunu aşırı derecede beslersem, sonra bana uymaz,beni tehlikeye kor”. Bunun uzerine Resûlullah buyurdu: “ Aferin benim hadisimle Âmil olmuşsun “. Bu defa nefis : “Y Resûlullah buyurdun nefis sizin binek atınızdır, ona iyi bakın ,bu zat beni oldurecek”. Bunun uzerine Resûlullah efendimiz : “Haydi o bilir seni oldurmiyecek kadar bakar “ buyurdular.

*********************

Essel her kim gelur bazÂr-ı aşka esselÂ,
Essel her kim yanarsa nÂr-ı aşka esselÂ.
Essel dÂr-ı Enel-Hak’da bugun Mansûr olup,
Can-u bÂşından gecen berdÂr-ı aşka esselÂ.

İbn-i Edhem gibi tÂc-u tahtını terk eyleyup,
Soyunup abdÂl olan hunkÂr-ı aşka esselÂ.
Kendini odlara atan şol HalilullÂh gibi,
CÂn-ı dilden bulbul-i gulzÂr-ı aşka esselÂ.
Varlığı dÂğın delup Şîrin iline yol eder,
Ey NiyÂzî soyle ol mi’mÂr-ı aşka esselÂ.


İbn Arabi, Mevlana ve Yunus Emre duşuncesinin 17. asırdaki takipcilerinden olan Mısri, adeta bu uc buyuk zatın duşuncelerinin harmanlandığı bir terkip niteliğindedir. Cok sayıda eseri ve şiirleri bulunan Mısri'nin bu şiirlerinden yaklaşık 250 tanesi ilahi olarak bestelenmiştir.

Mısri bazı ledunni duşunceleri acığa cıkardığı ve devrin bazı siyasilerini eleştirdiği icin bir defa Rodos adası ve iki defa da Limni adasına olmak uzere uc defa surgune gonderilmiş ve hayatının 16 yılını kalebend olarak zindanlarda veya gozaltında gecirmiştir. Devrin siyasilerinin luzumsuz ve vehmi korkuları, Mısri hakkında iftiralara sebep olmuş ve bu buyuk veli hic hak etmediği cezaları cekmek zorunda kalmıştır.

Duşunce ve oğretilerinin cevresinde etkili olmasından rahatsız olan devrin siyasi figurleri "Mısri huruca kalkışacak" endişesiyle sun'i bir yaygara koparıp, ihtiyar halinde onu ayağına bukağı vurdurarak, adi bir suclu gibi Limni adasına surdurmuşlerdir. Mısri uzun surgun hayatının hitamında 76 yaşında ayağında bukağı olduğu halde vefat etmiş ve 17 kilogramlık bukağısıyla defnedilmiştir. Limni'nin 1912 yılında Turklerin elinden cıkmasından sonra Turkiye'de tedricen unutulan ve yakın zamana kadar hatırlanmayan Mısri'nin medfun bulunduğu yerin uzerinden bugun cadde ve kaldırım gecmektedir.

BULAN OZUNU

Bulan ozunu goren yuzunu
Bir yuzu dahi gormek dilemez
Vuslatta olan hayrette kalan
Aklın diremez kendin bulamaz
Her şam u seher odlara yanar
Her benzi solar ağlar gulemez
Aşık olagor sadık olagor
Cehd eylemeyen menzil alamaz
Meftun olalı mecnun olalı
Bu Mısri dahi akla gelemez.

****************



YA MUHAMMED

Yine dil naatını soyler Muhammed
Dil u can mulkini toylar Muhammed

Sen ol sultan-ı kevneynsin ki mahluk
Senun medhinde acizler Muhammed

Giyup hil'at-i levlaki boyuna
Duşuptur saye serviler Muhammed

Alur şems u kamer nurı yuzunden
Sacun "velleyli" yeldalar Muhammed

Kaşundur "Kabe Kavseyn ev-edna"
Terundur acılur guller Muhammed

Boyun eğmiş dudur ceşmune hayran
Cemen sahnında sunbuller Muhammed

Lebun la'li dehanun madinudur
Lisanun vahy-i Hak soyler Muhammed

Şu vaktin kim cıkup gezdun semayı
Bulup Hazrette rifatler Muhammed

Kamu ervah-ı peygamber hem emlak
Seni iclale gelmişler Muhammed

Seni şah-ı ilm kılup ol anda
Kamusı ummet oldılar Muhammed

Nicin olmayalar ummet ki Hakkun
Rızasın sende buldular Muhammed

Ne noksan ire cahına kılursan
Niyazi'ye şefaatler Muhammed



********************



BİR ENİSİN YOK

Bir enisun yok aceb hayrettesun
Rahatı terk eyledun mihnettesun

Gice gunduz bilmeyup hayrettesun
Ya senun leyl u neharun kandedur

Ne gorindi gule karşı gozune
Ne yurundi bakduğunca ozune

Kimse mahrem olmadı hic razuna
Bilmediler şehsuvarın kandedir

Gokte ucarken seni indirdiler
Car unsur bendlerine urdılar

Nur iken adun Niyazi virdiler
Şol ezelki itibarun kandedur

*******************



CAN GOZU

Derviş olan aşık gerek,yolında hem sadık gerek
Bağrı onun yanık gerek,can gozleri acık gerek

Alcaktan alcak yuruye,toprak icinde curuye
Işk ateşinde eriye,altun gibi zarmak gerek

Zikr-i Hakka meşgul ola,yana yana ta kul ola
Her kim diler makbul ola,tevhide boyanmak gerek

Eyven kişi yol alamaz,maksudunu tiz bulamaz
Yok olmayan var olamaz,varını dağıtmak gerek

Dervişlerin en alcağı,buğday icinde burcağı
Bu Mısri gibi balcığı,her bir ayak basmak gerek

İster isen bulasın cananı sen
Gayre bakma sende iste sende bul



**********************

DİVANE

Padişah'a aşkını humhane kıl
Masiva'yı aşkına bigane kıl
Zikr u fikrinle beni pur nur idup
Mest u medhuş eyleyup divane kıl
Benliğimdir senden ayıran beni
Varlığım şehrini yık virane kıl
Murg-i ruhum meylini kes gayrıdan
Şol cemalin şem'ine pervane kıl
Gonlumu mir'at-ı vech-i zat idup
Ol tecelli'le beni mestane kıl
Cezbe-yi feyz'in şerabın doldurup
Bu Niyazi bendeni meyhane kıl



******************



UYAN GOZUN AC

Uyan gozun ac durma yalvar guzel Allah'a
Yolundan izin ayırma yalvar guzel Allah'a
Her geceyi kaaim ol her gunduzu saim ol
Hem zikr ile daim ol yalvar guzel Allah'a
Bir gun bu gozun gormez hem kulağın işitmez
Bu fırsat ele girmez yalvar guzel Allah'a
Aslığı ganimet bil her saati nimet bil
Gizlice ibadet kıl yalvar guzel Allah'a
Omrunu hice sayma kendini oda yakma
Her şam u seher yatma yalvar guzel Allah'a
Hey nice yatırsun dur olma bu safadan dur
Bahr-ı keremi boldur yalvar guzel Allah'a
Her vakt-i seherde bir lutfu gelir Allah'ın
Ol vakt uyanır kalbin yalvar guzel Allah'a
Allah'ın adın yadet,can ile dili şadet
Bulbul gibi feryat et yalvar guzel Allah'a
Gel imdi Niyaziyle Allah'a niyaz eyle
Hacatı dıraz eyle yalvar guzel Allah'a



**************************

HUDA DAVET EDER

Huda davet eder elhamdulillah
Bu can dosta gider elhamdulillah
Hakikat Şehrine Cun rihlet oldu
Gonul durmaz uyar elhamdulillah
Duyaldan can u dil vaslı habibi
Hem okur hem yazar elhamdulillah
Yakın geldi tulua Şems-i ruhum
Bugun kevnim doğar elhamdulillah
İlim dedikleridir halveti yar
Kamu ağyar gider elhamdulillah
Şehadet mansıbıdır ali mansıb
Bize veriliser elhamdulillah
Gorude mani yuzunden cemali
Bozuldu hep suver elhamdulillah
Biliştik bunda hem ihsanlar etti
Nasibimiz kadar elhamdulillah
Ne gam giderse dunyadan Niyazi
Visaline erer elhamdulillah

*********************

ALLAH HU DİYEN

Tende canım canda cananımdır Allah Hu diyen
Dide sırrım serde subhanımdır Allah Hu diyen
Dest-i kudretle yazılmış yuzune ayat-ı Hakk
Gonlumun tahtında sultanımdır Allah Hu diyen
Cumle azadan gelir zikr-i ene'l Hakk haresi
Cism icinde zar-ı efganımdır Allah Hu diyen
Giceler ta subh olunca inletir bu dert beni
Derdimin icinde dermanımdır Allah Hu diyen
Yere goğe sığmayan bir muminin kalbindedir
Katremin icinde ummanımdır Allah Hu diyen
Kisve-i tenden muarra seyreder bu gokleri
Cark uran abdalı uryanımdır Allah Hu diyen
Her kişiye kendinden akrab olan dost zatıdır
Ey Nİyazi dilde mihmanımdır Allah Hu diyen
__________________