Hz. Osman Bin Affan (r.a)
Peygamberimizin ucuncu halifesi, hay ve edep numunesi Hz. Osman, hayatta iken cennetle mujdelenen bahtiyarlardan biriydi. Hz. Ebû Bekir, ilk defa eski samimi dostlarını ziyaret ederek hak dini onlara anlatmaya başlamıştı. Bu dost*larından biri de Hz. Osman’dı. Hz. Osman yaradılıştan halim selim, iyi ahlaklı ve durust bir şahsiyetti. İslam’ı kabule musait bir mizaca sahipti. Hz. Ebû Bekir’i dikkatle dinledi ve anlattıklarına buyuk bir alaka duydu. Sonra da birlikte Re*sû*lul*lah’ın huzuruna gittiler.
Peygamberimiz (a.s.m.), Hz. Osman’a:
“Allah’ın ihsanı olan cennete rağbet et. Ben sana ve butun insanlara hidayet rehberi olarak gonderildim. Allah’tan başka hicbir ilah yoktur.” dedi. Kur’Ân-ı Kerim okudu.
Hz. Osman İlahî kelamın cazibesine kapıldı. Hemen Kelime-i Şehadet getire*rek Musluman oldu. Hz. Osman, daha sonraları bu hissiyatını şoyle dile geti*rir:
“Re*sû*lul*lah’ın lisanından duyduğum o ilk sozler, o kadar saf ve sade, o kadar tesirli idi ki, Âdeta Kelime-i Şehadet ihtiyarsız olarak dudaklarımdan dokuluverdi.”
Hz. Osman, İslam’la şereflendiği sırada 34 yaşında idi. Genc, nufuzlu bir tuc*cardı. HÂli vakti yerinde bir kimseydi. Musluman olduğunu oğrenen amcası Hakem bin Ebi’l-As ofkesinden cıldıracak gibi olmuştu. Osman’ı bir direğe bağladı ve:
“Bu dini terk etmedikce sana hic yiyecek vermeyeceğim!” dedi. Fakat olum pahasına da olsa, onun dininden donmeyeceğini anlayan diğer akraba*sı araya girerek serbest bıraktırdılar.[1]
İslamiyet gelmeden once Ebû Leheb’in oğlu Utbe, Peygamberimizin kızı Rukiyye ile evliydi. Utbe, Peygamberimizin yeni bir dini tebliğ ettiğini oğre*nince gelip Peygamber Efendimize (a.s.m.) hitaben:
“Senin kızını da, tebliğ et*tiğin dini de istemiyorum!” demiş ve Hz. Rukiyye’yi boşamıştı. Bunun uzerine Hz. Osman, Rukiyye’ye talip olmuş ve onunla evlenmişti.
Muşriklerin zulmunden dolayı Habeşistan’a hicret eden 15 kişilik kafile ara*sında Hz. Osman ve Rukiyye de bulunuyordu. Re*sû*lul*lah (a.s.m.), Hz. Os*man’ın herkesten once yola cıktığını duyunca şoyle buyurdu:
“Onların dostu ve hÂkimi Allah’tır. Osman, Lût’tan (a.s.) sonra ailesiyle bir*likte ilk hicret eden kimsedir.”[2]
Hz. Osman, bir muddet Habeşistan’da kaldıktan sonra tekrar hanımıyla birlik*te Mekke’ye dondu. Daha sonra da oradan Medine’ye hicret etti.
Hz. Osman’ın en bariz vasfı, edep ve hayÂsı idi. Hz. Âişe’nin rivayetine gore, bir gun Re*sû*lul*lah, uzerine bir ortu cekmiş olduğu hÂlde istirahat ediyordu. O sırada Hz. Ebû Bekir kapıya geldi, iceri girmek icin izin istedi. Re*sû*lul*lah tav*rında bir değişiklik yap*madan iceri girmesine izin verdi. Sonra soracağını sorup gitti. Daha sonra Hz. Omer geldi, ona da aynı şekilde hÂlini değiştirmeden izin verdi. Ondan sonra Hz. Osman, huzura girmek icin izin istedi. Bu defa Re*sû*lul*lah hemen doğruldu, toparlandı.
Bunun uzerine Hz. Âişe:
“Ey Allah’ın Resûl’u!” dedi, “Ebû Bekir ve Omer icin toparlanmadığınız hÂlde, neden Osman gelince hÂlinizi değiştirdiniz?”
Allah Resûlu şoyle cevap verdi:
“Cunku Osman cok hayÂlı birisidir. Kendisinden meleklerin bile hay ettiği bir kimseden ben hay etmeyeyim mi?!”[3]
Ebû Mûse’l-Eş’arî anlatıyor:
Re*sû*lul*lah ile birlikte bir eve gelmiştik. Bana:
“Kapıda dur ve kimseyi izinsiz iceri alma!” buyurdu.
Biraz sonra Ebû Bekir cıkageldi.
“Ey Allah’ın Resûl’u!” dedim, “Gelen, Ebû Bekir’dir.” Buyurdu ki:
“İceri al ve kendisini cennetle mujdele.”
Sonra Omer geldi. Ona da aynı şeyi soylememi emretti.
Daha sonra Osman geldi. Onun icin şoyle buyurdu:
“İceri al ve onu da başına gelecek belalardan dolayı cennetle mujdele!” buyurdu. Boylece, Hz. Osman’ın hem cennetle mujdelenenlerden, hem de ilerde başına pek cok musibet gelecek birisi olduğunu ifade etmiş oldu.[4]
Hz. Osman, butun arzusuna rağmen Bedir Savaşı’na katılamamıştı. Zira ha*nımı Hz. Rukiyye ağır hasta idi. Peygamber Efendimiz mazeretini kabul ettiği hÂlde, o, kalbinde Bedir’e iştirak edememenin uzuntusunu hissediyordu. Hz. Rukiyye yakalandığı hastalıktan kurtulamadı, vefat etti. Bedir’de Muslumanla*rın zaferi Hz. Osman’ın bu derin uzuntusunu sevince cevirdi.
Re*sû*lul*lah (a.s.m.), Bedir’den dondukten sonra Hz. Osman’a bir mujde daha verdi:
“Sen Bedir’e katılmadığın hÂlde bir şehit ecri aldın.”
Daha sonra Peygamberimiz, diğer kızı Ummu Gulsum’u de Hz. Osman’a nikÂhladı. Bundan sonra Hz. Osman “iki nur sahibi” manasında “Zinnûreyn” la*kabıyla anıldı.
Ummu Gulsum’un vefatından sonra da Peygamberimiz, “Eğer 40 tane kı*zım olsaydı, onları birer birer Osman’la evlendirirdim!” buyurarak, hay timsali olan damadını teselli etti.[5]
Uhud Gazası’na katılan Hz. Osman (r.a.), orada Peygamberimizin (a.s.m.) vefat haberinin yayılması uzerine duyduğu uzuntuyu zaman zaman hatırlar ve o sırada cektiği ıstırabın şiddetini dile getirirdi.
Hicret’in 4. yılında yapılan ZÂturrik Gazvesi’nde Peygamberimiz, kendisini Medine’de vekil olarak bırakmıştı. Bundan sonra yapılan butun gazalara katılan Hz. Osman, Hudeybiye Sulhu sırasında da Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından Kureyş’e elci olarak gonderilmişti. Hz. Osman, Mekke’ye gidip, geliş maksatla*rının sadece umre haccı yapmak olduğunu anlattıysa da, muşrikler direnmeye devam ediyor, şoyle diyorlardı:
“Git, seni gonderene soyle. O hicbir zaman Mekke’ye girip KÂbe’yi tavaf edemeyecek! Ama sen KÂbe’yi tavaf etmek istersen, edebilirsin.”
Hz. Osman ise onlara şoyle cevap vermişti:
“Ben Re*sû*lul*lah olmaksızın KÂbe’yi tavaf etmem!”
Kureyşliler, Hz. Os*man’ın bu sozunden cok rahatsız oldular ve bir muddet kendisini goz hapsinde tuttular.
Muşriklerin sozleri boşa cıkacak ve Re*sû*lul*lah cok kısa bir zaman sonra gele*rek KÂbe’yi tavaf edecekti.
Hz. Osman’ın goz hapsinde tutuluşu, Muslumanlara “şehit edildiği” şeklinde ulaştı. Bu*nun uzerine galeyana gelen Muslumanlar savaştan başka care gormuyorlardı. Heyecan son safhasındaydı. İlahî vahiy “Re*sû*lul*lah’a biat yapılması” şeklinde tecelli etti. Bu*tun Muslumanlar, Re*sû*lul*lah’a itaat edeceklerine, Al*lah ve Resûlu yolunda canlarını feda edinceye kadar savaşacaklarına soz verdi*ler. Re*sû*lul*lah bir eliyle kendisi icin, diğer eliyle de Hz. Osman icin biat alıyor*du. Bu biat, İslam tarihine “Rıdvan Biatı” olarak gecti.
Muşrikler bunu haber alınca endişeye kapıldılar ve Hz. Osman’ı serbest bı*raktılar. Bir muddet sonra Hz. Osman’ın cıkıp gelmesi Muslumanları cok sevin*dirdi. Kendisine, “Her hÂlde KÂbeyi tavaf etmişsindir” dediler. Hz. Osman’ın cevabı ise şu idi:
“Allah’a yemin ederim ki, Mekke’de bir yıl kalsaydım ve Re*sû*lul*lah da Hu-dey*bi*ye’de bulunsaydı, o KÂbe’yi tavaf etmedikce, ben yine tek başıma tavaf et*mezdim.”[6]
Hz. Osman daha sonra yapılan Hayber Gazası’na, Mekke’nin Fethi’ne ve Hevazin Harbi’ne iştirak etti. Huneyn Gazası’nda, etten bir kale gibi Re*sû*lul*lah’ı ko*ruyan ve mudafaa edenler arasında Hz. Osman da (r.a.) vardı.
Hz. Osman, Tebuk Gazvesi’nde 1000 dinar para, 50 at ve 100 adet deve yardı*mında bulundu. Peygamberimiz onun bu comertliği karşısında:
“Bundan sonra yapacağı hataların hicbirisi Osman’a zarar vermez.” buyurarak onu mujdele*di.[7]
Hz. Osman, zenginliğin şukrunu eda etmek icin muhtaclara bol bol ikramda bulunur, fakat kendisi gayet mutevazi yaşardı.
Medine’de kıtlık olduğu bir sırada Hz. Osman, Şam’dan 100 deve yuku buğ*day getirtmişti. Sahabe-i KirÂm, satın almak icin yanına koştular. Ancak o:
“Siz*den daha iyi alıcım var. Sizden daha fazla kÂr veren var.” dedi. Sahabiler bunu Hz. Ebû Bekir’e bildirip uzulduklerini ifade ettiler. Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman’ı herkesten iyi tanıdığı icin onlara şoyle dedi:
“O, Re*sû*lul*lah’ın damadı olmakla şeref kazanmıştır. Cennette de onun arkada*şıdır. Siz onun sozunu yanlış anlamışsınızdır. Buyurun, beraber gidelim ve du*rumu kendisinden oğrenelim.”
Hz. Osman’ın yanına vardıklarında Hz. Ebû Bekir:
“Ey Osman, sahabiler sozlerine uzulmuşler. Ne dersin? Meselenin aslı nedir?”
Hz. Osman şoyle cevap verdi:
“Ey Re*sû*lul*lah’ın halifesi! Onlardan daha iyi alıcı olan biri, 1’e 700 veriyor. Biz de buğdayı 1’e 700 verene sattık.”
Hz. Osman bu sozleriyle, kervandaki malını Allah yolunda sadaka olarak verdiğini ifade ediyordu.
Nitekim az sonra 100 deve yuku buğdayı Medine’de bulunan fakir sahabilere karşılık*sız olarak dağıtıverdi. Hz. Ebû Bekir buna cok sevindi ve Hz. Os*man’ı alnından optu.
Hz. Osman, bir defasında Re*sû*lul*lah’ın evinde yiyecek kalmadığını haber almıştı. DerhÂl semiz bir koyun, bir miktar un ve yağ alarak Hz. Âişe’nin kal*dığı eve goturdu ve şoyle dedi:
“Ey muminlerin annesi! Re*sû*lul*lah’ın bunu diğer hanımları arasında pay*laştıra*ca*ğı*nı sanıyorum. Asla yapmasın. Cunku ben onlara da bunların aynı*sını gondereceğim.”
Peygamberimiz (a.s.m.) eve gelip durumu oğrenince:
“YÂ Rabbi! Osman’ın gecmiş, gelecek, acık ve gizli butun gunahlarını bağışla!” diye dua etti.
Hz. Ali, Hz. Fatıma’yla evleneceği zaman, duğun masrafı yapmak icin zır*hını satılı*ğa cıkartmıştı. Pazarda Hz. Osman’la karşılaştı. Hemen mujdeyi verdi. Sonra da me*hir parası icin zırhını satmak istediğini soyledi. Osman (r.a.) 480 dirheme zırhı satın aldı, parasını odedi. Sonra Hz. Ali’ye dondu ve şoyle dedi:
“YÂ Ali, Allah yolunda hizmet etmen icin bu zırhı sana duğun hediyesi olarak veriyorum. Bu zırh ancak senin gibi bir İslam kahramanına layıktır.”
Hz. Osman’ın en buyuk hususiyetlerinden birisi de comertliğiydi. Hz. Osman, servetini Allah yolunda harcamaktan cekinmezdi. Bir defasında Muslumanlar icecek su bulmakta sıkıntı cekiyorlardı. Rûme Kuyusu’nun suyundan başka tatlı su bulamıyorlardı. Bu kuyu ise bir Yahudi’ye aitti. Suyu Muslumanlara cok pahalı*ya satıyordu. Bu durum Peygamberimizi (a.s.m.) cok uzuyordu. Sahabilerle be*raber olduğu bir sırada:
“Rûme Kuyusu’nu kim satın alırsa, cennette de onun benzer bir kuyusu olacaktır.” buyurdu.
Hz. Osman da oradaydı. Hemen harekete gecti. Yahudi’yi buldu. Kuyuyu satın almak istediğini soyledi. Yahudi kuyunun tamamını satmaya yanaşmadı. Cok yuksek bir fiyata yarısını sattı. Hz. Osman sevincle Peygamberimizin huzuruna cıktı. Kuyunun yarısını satın aldığını ve Muslumanlara vakfettiğini soyledi. Re*sû*lul*lah (a.s.m.):
“Osman’ın hayrı ne guzel hayırdır!” buyurarak onu taltif etti. Hz. Osman bilahare kuyunun diğer yarısı*nı da satın alarak tasadduk etti.[8]
Hz. Ebû Bekir’in, halifeliği sırasında istişare ettiği ve goruşune başvurduğu sahabi*lerin başında Hz. Osman gelirdi.
Hz. Ebû Bekir olum doşeğinde iken, kendisinden sonra halife olacak zatın va*sıf*la*rı*nı Hz. Osman’a anlatıyordu. Hz. Osman da bunları kaydediyordu. Hz. Ebû Bekir, tarif ettiği zatın ismini anmadan bayılmıştı. Hz. Osman “vefat ettiği” zannıyla Hz. Omer’in ismini yazdı.
Biraz sonra Hz. Ebû Bekir ayıldı, kimi yazdığını sordu. Hz. Osman, “Ruhunu teslim ettiğini sanmıştım. Tefrika cıkmasından korktuğum icin Omer bin Hattab’ı yazdım, ey muminlerin emîri!” dedi.
Hz. Ebû Bekir, onun bu hassasiyetine cok sevindi ve memnuniyetini şoyle di*le getirdi:
“İslam’a ve Muslumanlara yaptığın bu iyiliğinden dolayı Allah seni hayırla mukÂfatlandırsın! Şayet kendini de yazmış olsaydın, yine isabetli hareket etmiş olurdun.”[9]
Hz. Osman, Hz. Omer devrinde de butun gucuyle ona destek olmuş ve onemli hizmetlerin tedvirinde gorev almıştı. Vefatını muteakip Hz. Omer’in tayin ettiği şûra meclisi, Hz. Osman’ı halife secti.
Şûra şu zatlardan meydana geliyordu:
Abdurrahman bin Avf, Sa’d bin Ebî Vakkas, Talha, Zubeyr, Osman ve Ali (r.a.)…
Hz. Omer’in oğlu Abdullah da bu heyette bulunuyordu. Hz. Omer, vefatını muteakip bu şûranın, iclerinden birisi*ni uc gun icinde halife secmesini vasiyet etmişti.
Hz. Omer’in techiz ve tekfininden sonra, heyet durumu iki gun boyunca muzakere ettiği hÂlde bir turlu karara varamadı. Ucuncu gun Abdurrahman bin Avf, altı adaydan ucunun adaylıktan cekilmesini, geri kalan ucu uzerinde tercih yapılmasını teklif etti. Bunun uzerine Hz. Zubeyr Hz. Ali’yi, Hz. Sa’d da Abdur*rahman bin Avf’ı, Hz. Talha ise Hz. Osman’ı aday gosterdi. Abdurrahman bin Avf (r.a.) adaylıktan feragat ettiğini acıkladı. Bunun uzerine secim Hz. Osman ile Hz. Ali arasında kaldı.
Daha sonra Hz. Abdurrahman her ikisiyle goruşmeler yaptı. Bu arada, sokak*taki adama, evdeki kadına ve mektepteki cocuğa varıncaya kadar herkesin goruşunu aldı Coğunluk Hz. Osman’ı tercih ediyordu.
Hz. Abdurrahman daha sonra halkı mescide davet etti. Halifeliğe Hz. Os*man’ı muna**sip gorduğunu acıkladı ve ona biat etti. Hz. Abdurrahman’dan sonra Hz. Osman’a biat eden ikinci şahıs Hz. Ali oldu. Bunları diğer Muslumanlar ta*kip etti. Hepsi de biat et**tiler. Hz. Osman boylece 644 tarihinde halife secildi.[10]
Hz. Osman’ın hilafetinin ilk altı yılı fetihlerle gecti. Bu zaman icinde Afri*ka’nın muhim bir kısmı fethedildi. İspanya’ya ilk Musluman akınları başlatıldı. Kıbrıs fethedil*di. Ayrıca Hz. Omer’in vefatını fırsat bilerek isyan eden Ermenis*tan ahalisi itaat altı*na alındı, Taberistan fethedildi. Bu yılın en muhim bir hadi*sesi, İslam donanmasıyla Bi**zans donanmasının Akdeniz’de karşı karşıya gelme*si ve İslam donanmasının 500 par**calık Bizans donanmasını bozguna uğratmasıdır. Bu zafer, Muslumanlara Akdeniz’de rahat manevra yapma imkÂnını ka*zandırdı. Muslumanlar, Malta ve Girit adaları*na cıktılar. Bu arada bir grup Mus*luman, Anadolu sahillerine cıkarken, diğer bir grup da İstanbul surlarına dayan*dı. Peygamber Efendimizin mujdesine layık olabilmek icin gayret gostermiş*lerdi.
Yine bu zaman zarfında idarede eyalet sistemi kokleştirildi. İslam ulkesi mulki ve idari olmak uzere iki sisteme ayrıldı.
* * *
Hz. Osman’ın gercekleştirdiği buyuk ve tarihî hizmetlerinden birisi ve en muhimi, şuphesiz “Kur’Ân-ı Kerim nushalarının coğaltılması” işidir. O sıralar Erme*nistan ve Azerbaycan fethine katılmış olan sahabiler arasında Kur’Ân-ı Kerim’i okuma hususunda bazı farklı goruşler ortaya cıkmıştı. Cunku Irak ordusunda bulunanlar İbni Mes’ud’dan, Şam ordusunda bulunanlar da Ubey bin KÂb’dan Kur’Ân okumayı oğrenmişlerdi. Aradaki kucuk farklılıklar sebebiyle Huzeyfetu’l-Yemanî, Hz. Osman’a gelmiş:
“Bu ummet, Yahudi ve Hıristiyanlar gibi ih*tilafa duşmeden once onların imdadına yetiş!” demişti.
Bu muracaat uzerine Hz. Osman, hemen bir istişare meclisi topladı. Bu he*yet, yardımcılarıyla birlikte 12 kişiden muteşekkildi. İleri gelenleri Zeyd bin SÂbit, Abdullah bin Zubeyr, SÂid bin Âs ve Abdurrahman bin HÂris (r.a.) idi. Heyet, Hz. Omer’in evinde ve Hz. Hafsa’nın himayesinde olan Kur’Ân nushasını, Hz. Ebû Bekir zamanında toplatılan nusha esas alınarak beş (veya yedi) nus*ha olarak coğalttı. Coğaltılan bu nushalar Kûfe, Basra, Şam, Mekke, Yemen ve Bahreyn’e gonderildi. Bir nusha da Medine’de bırakıldı. Bu nushaya “imam” adı verildi.
* * *
Hz. Osman’ın halifeliğinin son donemi fitne ve karışıklıklarla gecmiştir. Hz. Osman (r.a.) ve daha sonra Hz. Ali (r.a.) devrinde meydana gelen uzucu fitne ve fesat hadiselerinin sebep ve amilleri olarak İslam tarihcileri ittifakla aşağıdaki hususları zikrederler:
1- İki Cihan Serveri Re*sû*lul*lah’a yetişme bahtiyarlığına erişerek ondan feyiz ve nur alan bahtiyar Sahabe neslinin muhim bir kısmının vefat etmiş olması, ge*ride kalanların da yaşlanarak kendi koşelerine cekilmek durumunda kalması. Bu itibarla idareye tam layık kimseler bulunamıyor, mevcutların ihmalleri ve dirayetsizlikleri de zamanla karışık*lıklara sebebiyet verebiliyordu. Şuphesiz ki, Sahabe-i KirÂm’dan feyiz alan TÂbiîn nes*li de insanlık tarihinin mumtaz ne*sillerinden birisiydi. Ancak onların, adalet, dirayet ve hakkaniyette sahabiler kadar hassas olduklarını soylemek mumkun değildi.
2- Cahiliyet devrinde en onemli gurur ve iftihar sebebi olarak kabul edilen ka*vim ve kabile duyguları, İslam’ın ilk devirlerinde kutsi emirlere sadakatle uyul*masından dolayı yerini ulvi seciye ve duygulara terk etmişti. Ancak Peygambe*rimizin vefatından sonra kazanılmış olan fetih ve zaferlerde Kureyş kabilesi genclerinin muhim payeler edinmiş olması, onların kabile gururlarını bir dere*ce uyandırmıştı. Kureyş kabilesine mensubiyet bir imtiyaz ve ustunluk vesilesi sayılmaya ve Muslumanlar arasında rahatsızlık meydana getirmeye başlamış*tı.
3- Fetihlerle İslam Devleti’nin hudutları bir taraftan Kuzey Afrika’da Mer’akeş’e, diğer taraftan Asya ortalarına Kabil’e kadar dayanmıştı. Bu durum, aynı zamanda muhtelif din, dil, ırk ve kabilelere mensup milletlerin ya Musluman olması veya Musluman*ların hÂkimiyeti altına girmesi demekti. Bu millet*lerden bazılarının, bilhassa İranlıların milli gururları fazlaca incinmiş olduğun*dan, merkezî İslam otoritesine karşı yavaş yavaş bir başkaldırma ve muhalefet hareketi baş gostermişti.
4- Hz. Osman’ın (r.a.) yaradılıştan yumuşak huylu, halim selim oluşu, insanları cezalandırmaktan ziyade affı tercih etmesi, bazılarının bunu istismar etmesi*ni netice vermiş ve bu da suiistimallere ve idarenin zaafa uğramasına sebebiyet vermişti. Zaafa uğrayan bir idarede ise, maksatlı kimseler fitne ve fesat hareket*lerine rahatlıkla devam edebilmişlerdir.
5- Hz. Osman (r.a.), Musluman olmadan once de gayet zengin, iyiliksever ve comertti. Akrabasına duşkundu; onlara daima iyilik yapar, korur gozetirdi. Musluman olduktan sonra ise bu duyguları ve iyilikseverliği daha da inkişaf et*miş ve akrabasını cok*ca gozetir olmuştu. Onun kendi malından ve kesesinden yaptığı yardımlar hazineden imiş gibi gosterilerek aleyhinde propagandalar yapılmış ve bu şekilde fitne ve fesat koruklenmiştir.
6- Hz. Ebû Bekir ve Omer (r.a.) zamanlarında idareciler gayet dirayetli ve oto*riter, zemin ise fitne ve fesat hareketlerinden uzaktı. Hz. Osman (r.a.) ise şartların hassasiyeti do*layısıyla kimseye itimat edemez olmuş ve muhim idarecilikle*re, her zaman iyilikleriy*le kendisine bağlamış olduğu akrabasını getirmeyi tercih etmişti. O boyle hareket et*mekle otoriteyi sağlamaya calışıyordu. Şuphe*siz ki bu idareciler de gayet liyakatli ve du*rust kimselerdi. Ancak bu durum, mu*halifler tarafından, “akrabanın kayırılması” ve “muhim idareciliklere akrabanın getirilmesi” şeklinde propaganda edilmiştir.
7- Fetihlerle birlikte Arap toplumu değişik milletlerle munasebetler icine gir*miş, bu şekilde kurulan evliliklerle ya yeni Musluman veya henuz Hıristiyan ve Yahudi ailelerinden meydana gelen cocuklar ahlakta ve dinde zayıf yetişmiş*tir.. Bu da fitne ve fesat icin musait bir zemin teşkil etmiştir.
Butun bu sebeplere, Yahudi asıllı Abdullah ibni Sebe’nin de gayretleri ekle*nince, onu alınamaz bir fitne ateşi ortaya cıkmıştı.
Nihayet Hicret’in 35., Hz. Osman’ın hilafetinin de 12. yılında Kûfe, Basra ve Mısır gibi bolgelerden gelen bozguncular, Hz. Osman’ın evini muha*sara altına aldılar. Başta Hz. Ali olmak uzere ileri gelen sahabiler muhasarayı kaldırmak icin gayret gosterdiyse de, buna bir turlu muvaffak olamadılar. Ka*der hukmunu yerine getirecekti. Bozguncular bu edep ve hay abidesi, masum ve mazlum halifeyi şehit etmeye kararlıydılar. Hz. Osman, gozu donmuş cani*lere son defa hitap ederek şoyle dedi:
“Beni nicin oldurmek istiyorsunuz?! HÂlbuki ben, Re*sû*lul*lah’ın şoyle buyur*duğunu işitmişim: ‘Şu uc hÂlin dışında Musluman’ı oldurmek haramdır: Evliy*ken zina eden, kasten adam olduren, Musluman olduktan sonra dinden donen…’ Allah’a yemin ederim ki, ben ne Cahiliye doneminde, ne de Musluman olduk*tan sonra zina etmedim. Hic kimseyi oldurmedim. Musluman olduktan sonra da bu dinden asla ayrılmadım… O hÂlde beni neye dayanarak oldurmek istiyorsu*nuz?!”[11]
Fakat fitne ağları orulmuş, tahrikler yatıştırılamayacak noktaya varmıştı. Hz. Ali (r.a.), iki oğlunu, Hasan ve Huseyin’i halifeye nobetci bırakmıştı. Abdullah bin Omer ve bazı sahabiler de aynı şekilde halifeyi bekliyorlardı. Bu arada bozgun*culara karşı koyacak kuvvet vardı. Abdullah bin Zubeyr, Zeyd bin SÂbit, Ebû Hureyre (r.a.) ve diğer sahabiler, Allah’ın dinine yardım etmeye hazır oldukla*rını, halife izin verirse bozguncularla savaşmak istediklerini soylediler. Fakat Hz. Osman, Musluman kanı akmasını asla istemiyordu. Bu istekleri hep geri ce*viriyordu:
“Ben hicbir zaman ‘Musluman kanı doken bir halife’ olarak anılmak istemem. Tek bir kişinin kanının dokulmesinden bile Allah’a sığınırım! Ben savaşsam on*lara galip geleceğimi gayet iyi biliyorum. Fakat ben onları da, onları aleyhimde kışkırtanları da Allah’a havale ediyorum…”[12]
Edep, hay ve fazilet timsali, İslam’ın ucuncu halifesi, şehadetinden bir gun once ruyasında, Peygamber Efendimizle (a.s.m.) birlikte Hz. Ebû Bekir ve Hz. Omer’i gordu. Peygamberimiz kendisine hitaben:
“Biz orucluyuz, seni de iftara bekliyoruz.” buyurmuştu. Hz. Osman uyandıktan sonra o gece hemen oruca ni*yet etti.
Sevincliydi. Cunku artık Allah ve Resûl’une kavuşma gunu gelmişti. O gun cuma idi. Kur’Ân okumaya başladı. Bozgunculardan birkacı tam bu sırada fırsat bulup iceri daldılar ve Hz. Osman’ı şehit ettiler. Hz. Osman’dan akan kanlar, okuduğu Kur’Ân’ın uzerine damladı. Boylece, Peygamber Efendimizin istikbale ait bir mucizesi daha gercekleşmiş oluyordu. Cunku onun “haksız yere şehit edi*leceği”ni haber vermişti.
Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle alakalı olarak Bediuzzaman Hazretleri’nin, “Neden Sahabiler veli oldukları hÂlde bu fitneleri keşfedip, cıkaranlara karşı tedbir almadılar?” şeklindeki suale verdiği cevap, aynı zamanda bu cinayetin se*beplerine de ışık tutmaktadır: “O hadisata sebebiyet veren ve fesadı ceviren birkac Yahudi’den ibaret değil*dir ki, onları keşfetmekle fesadın onu alınsın… Cunku pek cok milletlerin İslamiyet’e gir*meleriyle birbirine zıt ve muhalif cok cereyanlar ve efkÂr karıştı. Bahu*sus bazıların gurur-u millileri Hz. Omer’in darbeleriyle dehşetli yaralandığın*dan, seciyyeten intikama fırsat beklerlerdi. Cunku onların hem eski dini iptal edilmiş, hem medar-ı şerefi olan eski hukûmeti ve saltanatı tahrip edilmiş. İnti*kamını bilerek veya bilmeyerek hÂkimiyet-i İslamiyeden almaya hissen taraftar bir suret almış. Onun icin Yahudi gibi zeki ve dessas bir kısım munafıklar, o hÂlet-i ictimaiyeden istifade ettiler, denilmiş. Demek o hadisatın onunu almak o vakitteki hayat-ı ictimaiyeyi ve muhtelif efkÂrı ıslahla olurdu. Yoksa bir iki mufsidin keşfedilmesiyle olmazdı.”[13]
* * *
Hz. Osman, Re*sû*lul*lah’tan 146 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan Ahmed bin Hanbel’in “Musned”inde yer alanlarından bazıları şunlardır:
“Kabir, ahiret yurtlarının ilkidir. Bir kimse eğer orada kurtuluşa ererse ondan sonrası daha kolaylaşır. Eğer orada kurtuluşa eremezse, ondan sonrası daha da zorlaşır.”
“Bir Musluman, yolculuk veya başka bir maksatla evden cıkar ve ‘Allah’a iman ettim. Allah’a dayandım. Allah’a tevekkul ettim. Allah’ın guc ve kuvveti dışında hicbir guc ve kudret yoktur.’ diye dua ederse, evden bu şekilde ayrılışı iyiliklere kavuşmasına vesile olduğu gibi, kotuluklerden de uzaklaşmasına se*bep olur.”
“LÂilÂhe illallah gerceğini bilerek ve ona inanarak olen kimse cennete gi*der.”
“Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılan kimse, butun geceyi ibadetle gecir*miş olur.”
“Kim guzel bir şekilde abdest alır, mescide girer ve namazını kılarsa, diğer namaz vaktine kadar arada gecen gunahlarını Allah affeder.”[14]
__________________
Hz. Osman (ra)
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●48 Görüntüleme