Hz.Pîr efendimiz İstanbul’un fethinden ucyuz sene evvel burada kendi tarîklerinin intişÃ‚r edeceğini haber vermişlerdir. Hz. Pîr’in hulefÂlarından Yakûb-u Kerraz hazretleri, Hazret’ten şu sozlerini naklediyor:
Ey Yakûb, Hakk SubhÂnehu ve TeÂl Hazretlerine kasem ederim ki, sÂlikÂn-ı tarîkatimden biri,gerek zÂhirî ve gerek bÂtınî bir ezÂya ducar olursa, bu ezÂdan derhal muteessir olurum ve ezÂyı kalbimde hissederim. HevÂ-i aşk-ı muhabbet her ne vakit Kostantiniyye uzerinden esecek olsa ,eserini omuzlarımın arasında bulurum. Azîz olan Rabbim ve TeÂl ve tekaddes hazretleri,tarîkime sulûk edenlerin cumlesini benden soracak; bana temessuk ve iltic eden, gerek benim,gerek zurriyetim ile muÂhadede bulunan fukarÂ-i tarîkattan yevm-i kıyamette indallah mes’ûlum”.
RıfÂiyye tarîki bize Sayyadiyye ve İzzeddînî kollarından intikal etmiş olup, bu bolumde sırasıyla bu iki kolu, bize intikÂllerini ve dolayısıyla tarîkin İstanbul’a gelişini anlatmaya calışacağız.
(Hz. SayyÂdi’nin Turbesi: Suriye)
1. Sayyadiyye Kolu ve bize intikÂli: Tarîkat-i Âliyye’nin sahibi CenÂbı Muhammed Mustaf SÂllallahu aleyhi ve Âlihi vesellem efendimiz hazretleri ve Ummetin İmÂmı CenÂbı Ali-yyel Murtez Kerremallahu vechehu ve aleyhissalÂtu vesselÂm efendimiz hazretledir. Bu tarîkat’in ismine Tarîkat-i Muhammediyye veya Tarîkat-i Âliyye veya Tarîkat-i Aleviyye denilmektedir.
Tarîkat-i Muhammediyye-i Aleviyye icinde mutlak muctehid olan zevÂt-ı kirÂma Pîr, Pîr’in ictihÂdına bağlı kalarak, kendisinden yeni bir ictihÂd zÂhir olmuş zevÂt-ı kirÂm’a da Pîr-i SÂnî yÂni ikinci Pîr denilir.
Tarîkat-i Âliyye-i RıfÂiyye’nin Pîr-i SÂnî’lerinden biri de Hazreti SayyÂdî efendimizdir. HÂl ehlinin kÂbesi, Allah ricÂlinin gavsı, zamanın kutbu ve irfan hazinesi olan Seyyid Ahmed İzzeddîn es-SayyÂdî efendimiz hazretleri, Hz. Pîr efendimizin kerîmeleri Seyyide Zeyneb vÂlidemiz hazretlerinin mahdûmudurlar. Pederleri Seyyid Abdurrahîm Hazretleri ile Hazreti Pîr efendimizin şeceresi Seyyid HÂzım hazretlerinde birleşir. Hazreti Pîr-i SÂnî SayyÂdî efendimiz anne ve baba tarafından Seyyid’dirler. Hazreti Pîr efendimizin torunu olan Hazreti SayyÂdî hicrî 574 senesinde dunyayı teşrif etmişlerdir. Buyuyunce kardeşi Ebu’l-Hasen Abdulmuhsin hazretlerinin terbiyesine girmiş ve onun sohbeti ile mezun olmuşlardır. Fıkıh ve hadîs ilmini “cin ve insanların muftusu” diye meşhur Şeyh Abdulmun’im VÂsıtî hazretlerinden almışlardır.
Dedesi Ebu’l-Alemeyn Seyyid Ahmed er-RıfÂî efendimiz hazretleri bu Âlemdeki son demlerinde, hasta yatağında iken, Hazreti SayyÂdî’yi yanına cağırmış kendi başındaki takkeyi torunu Hz. SayyÂdî’ye tekbirlemiş ve ona hilÂfetnÂme vermişlerdir. Hazreti SayyÂdî efendimiz o sırada henuz 4 yaşında idi. Hazreti Pîr efendimiz onun hakkında mujdeler vermiş, ona ovgulerde bulunmuş ve kendisinden sonra arslanların (:buyuk zÂtların) onu ziyaret edeceğini belirtmiş,onun yuksek makam ve mertebesinden sitayişle bahsetmiştir. Kendileri esmer tenli, uzun boylu, guzel yuzlu, surmeli gozlu, geniş alınlı, zayıf, guzelb orunumlu idiler. Heybet ve vakar sahibi olup, nurÂniyyetinden ve heybetinden insanlar yuzune bakamazlardı. Yolumuzun meşÃ‚yihi ve o devrin Ârifleri ittifakla belirtmişlerdir ki: “Seyyid Ebu Ali Ahmed İzzeddîn es-SayyÂdî, Allahu TeÂlÂ’ya karşı olan hayÂsından dolayı goğe doğru bakışlarını hic kaldırmamıştır. Allahu TeÂlÂ’ya karşı cok huşû ve hay sahibiydi. Ağlaması cok,konuşması az idi. Sayyad Arapca’da avcı demektir. Hz. Pîr efendimizin mÂnevi hÂllerinden birine tevkir makÂmında mÂneviyat arslanlarının gonullerinin muncezib olacağı zÂtiyyet- olmalarına işÃ‚reten “SayyÂdî” mahlÂs-ı şerîfleri olmuştur. Amcası Seyyid AbdusselÂm hazretlerinin kerîmeleri Seyyide Rukayya hazretleri ile evlenmiş, bu evlilikten sadece Seyyid Abdurrahîm hazretleri dunyayı teşrif etmiştir. Daha sonra Seyyide Rukayya vÂlidemiz Hakk’a gocmuşler ve HazretiPîr-i SÂnî efendimizin bu hanımından başka cocukları olmamıştır. Daha sonraları Hazreti Seyyid Ahmed İzzeddîn es-SayyÂdî efendimizin şÃ‚nı her tarafa yayılıp, her tarafta kendisinden soz edilir olunca, şohret afetinden cekinerek hicrî 622 senesinde Irak’tan cıkarak Hicaz bolgesine gitmişlerdir. Ceddi Rasûlullah (S.A.V.) efendimiz hazretlerini ziyaret ettikten sonra hac ve umre yapmışlardır. 9 sene boyunca Medîne-i Munevvere’de kalmış,pek cok kerÂmetleri gorulmuştur. Medîne’de Sakîfetu’r-Rasas yakınındaki RıfÂî dergÂhını inşÃ‚ ettirmiştir. Hazreti Pîr-i SÂnî Ahmed İzzeddîn es-SayyÂdî efendimiz bir nutk-u şerîflerinde şoylebuyuruyorlar:
Ben Irak, Şam, Kerh ile Kirman ve Rey gibi beldelerin şeyhiyim. Ben kutupların gozdesi,mahlûkÂtın gavsıyım. Guneşte ve golgede delîlin ta kendisiyim. Ben Ali’nin oğlu Huseyn’in arslan yavrusuyum ve Ehlibeyt’in evlÂdıyım ki, onların zikri ile gucluk ve azgınlık yok olur. Ben o sayyÂdım ki (avcıyım ki) Ahmed er-RıfÂî’nin torunuyum. Delil olarak benim doğan kuşumun kalbi avlaması kÂfîdir. Benim silsilem en değerli insanların sulÂlesinden gelen ve cok azîz olan Hazreti Muhammed (S.A.V.)’e ulaşır.
Kendisinden tarîkat alanlar arasında şu isimler sayılabilir:
* GazÂlî Hz.’nin Şafiî fıkhına gore kaleme aldığı el-Veciz adlı esere yazdığı,Fethu’l-Aziz fî Şerhi’l-Vecîz adlı meşhur eseriyle tanınan İmÂm Abdulkerîm bin Muhammed RÂfiî Kazvinî Hazretleri.
*ŞÃ‚tıbiyye adlı (Kur’an kıraatıyla ilgili manzum) eseri ilk defa şerh eden ve (Zemahşerî’nin el-Mufassal adlı eserine yazdığı)el-Mufaddal adlı eserin sÂhibi Şeyh Alemuddîn bin Muhammed Sehavî hazretleri.
* Şeyh Ârif-i billah TÂcuddîn Ebideri
* Şeyh Seyyid Sadreddin Ali ve daha bircokları…
Hazret hicrî 638 senesinde Mısır’a gitmiş ve orada Mescid-i Huseynî’yi yapmıştır.
İnsanlar huzuruna yonelmişler, Âlimler, şeyhler, eşraf ona murid olmuşlardır. Onun meclisine ve zikir halkasına CemÂleddîn Ebu Amr ibnu’l-Hacîb de iştirak etmiştir. Kendilerine bircok kişi intisab etmiş ve onun icin Mısır’da Mahalletu’s-SibÂ’da buyuk bir dergÂh bina etmişlerdir.
Melik-i Efdal (yani: Nureddin Ali bin Yûsuf bin Eyyub ki, Salahaddin Eyyûbî olarak tanınan buyuk hukumdar) ailesinden olan Durriye Hatun hazretleri ile evlenmiş ve Mısır’da iki sene ikÂmet etmiştir. Sonra hanımı Durriye HÂtun hazretleri hÂmile iken kendileri oradan hicret etmişlerdir. O sene Durriye HÂtun hazretlerinden Ebu’ş-ŞubbÂk er-RıfÂî hazretleri diye bilinen Seyyid Ali adındaki oğlu dunyayı teşrif etmiştir. Ebu’ş-ŞubbÂk hazretleri, dayıları yanında yani Melik-i Efdal ailesi yanında kalmıştır. Mısır ve civarında RıfÂiyye tarîki Hazreti SayyÂdî efendimizin bu oğlu vasıtası ile yayılmış ve bugune kadar muntesipleri devam etmiştir. Hazreti SayyÂdî Mısır’dan ayrıldıktan sonra Yemen’e seyahat etmiş, ardından Şam’a giderek Dımeşk’a yerleşmiştir. Orada bugun ZÂviyetu’r-RıfÂî diye bilinen bir zÂviyeyi MeydÂnu’l-HısÂ’da inşÃ‚ ettirmiştir. Daha sonra oradan da ayrılarak Metkin’e gider. Metkin,Haleb’e bağlı Ma’arratu’n-Nu’mÂn’ın bir koyudur. Metkin’i teşrifleri hicrî 643 senesi bir Perşembe oğleden sonradır. O zamanlar Metkin’de sÂlih, zÂhid ve sûfî, Şeyh Abdurrahman bin Ulvan bulunuyordu. Pîr-i SÂnî bu zÂtın kızkardeşleri Hadr Ummu’l Hayr ile evlenirler. Hazreti SayyÂdî efendimizin bu eşinden gelen temiz zurriyeti bugun Şam civarında hÂlen mevcuttur.
Buyuk Şeyhimiz SayyÂdîzÂde Seyyid Abdullah el-HÂşimî efendimiz hazretlerinin de şeceresi Hazreti SayyÂdî efendimizin bu hanımından olan evlatlarıdır. Hazreti Pîr-i SÂni Sultan Seyyid Ahmed İzzeddîn es-SayyÂdî er-RıfÂî efendimiz Şam’da,Humus’ta bir cok zÂviye ve dergÂhlar yaptırmıştır. Humus’u muridi olan Şeyh CemÂleddin bin Muhammed Emir hazretlerine teslim etmiştir. Ondan tarîkat alanlar arasında Haleb’de mukîm Seyyid, Şerîf, Gavs İmÂmuddîn bin Seyyid Şerefiddîn Şerefî-Huseynî-HarrÂnî de vardı. Irak’tan, Mağrib’ten Hicaz ve Yemen’den insanlar Hazreti SayyÂdî’nin yanına gelmişler ve intisab etmişlerdir. Kendileri dunya hayatında iken muridleri 200.000’i aşmıştır. Hazreti Allah onunelinden cok kerÂmetler ve hÂrikalar izhar etmiştir. Orneğin insanlar kuraklığa maruz kalınca,onun vesilesiyle yağmur icin dua ederlermiş ve onun bereketiyle yağmur yağarmış. Hicrî 670 senesinde 99 yaşında oldukları halde Âlem-i CemÂl’e gocmuşlerdir. Turbeleri bugun kendi isimleri ile anılan Suriye’de SayyÂd kasabasındadır. Kaddesallahu sırrahulazîz.
Ceddi Ârifler SultÂnı Ebu’l-Alemeyn Seyyid Ahmed er-RıfÂî efendimiz hazretlerinden şu sozu nakl etmişlerdir: “Biz Ehlibeytiz (yani o soydan gelen ev halkıyız). Bizim etlerimiz zehirlidir. Kim koklarsa hastalanır, kim ısırırsa olur”
İmÂm Abdulkerîm Rafi’î SevÂdu’l Ayneyn adlı muhtasar eserinde şoyle der: Şeyh Ebû Zekeriyy CemÂleddîn Hımsî bana anlattı ki, onun şeyhi Ârif-i billah delîl ve İmÂm Seyyid Ahmed İzzeddîn es-SayyÂdî, dedesi Sultan Seyyid Ahmed er-RıfÂî’nin Ummu Abîde’de vaaz kursusunde iken şoyle buyurduklarını nakletmiştir:
Benim sohbet ve vaaz meclislerimin sona erme zamanı artık yaklaşmıştır… Dikkat edin ve iyi dinleyin. Burada hazır olanlar burada bulunmayanlara haber versin ki: Kim ki bu yolda (tarîkatte)kendi hevÂsı ve aklına dayanarak tarîkatte olmayan yeni şey ihdÂs ederse, dinde aslı olmayan yeni işler cıkarırsa, vahdet meselesini bir kuru dava haline getirirse, kendisini halktan ustun gorerek yalan soylerse, yapmacık şekilde şatahatlarda bulunursa, mutasavvıflardan nakledilen aslını bilmediği kelimelerle uğraşıp durursa, bir yalancı olarak hoşnud olursa veya boyle yalancıları hoş karşılarsa, hic bir şer’î delil ve ozur olmaksızın yabancı bir kadınla yalnız kalırsa, başkalarının namuslarına ve mallarına goz dikerse, velîler arasında kendi kısa aklına dayanarak ayırımda bulunursa, şer’î bir yon olmaksızın bir muslumana buğuz ederse, bir zalime yardımcı olur, birmazlumu yardımsız bırakırsa, bir doğruyu yalanlar, bir yalancıyı tasdik ederse, sefih (duşuk karekterli) kişilerin amelleriyle amel ederse ve onların sozlerini soyler ve goruşlerini takib ederse,işte o kişi benden değildir. Ben ondan berîyim (uzağım). Allah da ondan berîdir. Ve Allahu TeÂl bu soylediklerimize vekîldir ve şÃ‚hittir.
******
**Seyyid Ahmed İzzeddîn es-SayyÂdî hazretleri Mısıra gittiğinde oradaki mescitin birinde ikame ediyor ve gunlerce orada zikir ve tefekkur ediyor.
Mısırın meliki nin kızı, o sıralarda aylarca baygın bir sekilde hasta olarak yatıyor.getirtmediği hekim kalmıyor.fakat hic bir hekim kızının derdine care bulamıyor.bu vaziyette mısır kralı caresiz bir şekilde beklerken veziri diyor ki:
-Sultanım filan mescitte garip bir derviş var.dua ederken ağzından nurlar cıkıyor.cağırsak dua etse belki şifa olur diyor.
Melik getirin diye emir veriyor.
Vezir adamlarıyla mescide giderek Seyyadiye hazretlerini,Melik in davet ettiğini soyluyor.Sayyadiye hazretleri hic istifini bozmadan bizzat Melikin kendisinin gelip sıkıntısını anlatmasını istiyor.
Vezir bu duruma cok şaşırıyor,bunun mumkun olmayacığını soylesede,Seyyidin cok ciddi olduğunu gorunce mecbur saraya geri donuyor ve durumu Melike anlatıyor.Cok sinirlenen Melik derhal kellesinin alınmasını istiyor.Fakat bilge olan Vezir diyor ki:
-Sultanım bu işde bir hikmet olsa gerek.kızınızın şifası icin yapmadığınız iş kalmadı.kızınız icin sabredin,gidelim derviş dediği gibi,sozunde iddialı değilse o zaman kellesini alırız.
Melik biraz duşunuyor ve kabul ediyor.Hep beraber mescide gidiyorlar.
Mescid de Seyyidin yanına gelerek soruyor Melik:
-Siz kimsiniz adınız nedir?
-Seyyid Ahmed İzzedin Sayyadiyye adım diyor. Melik:
-Ne demek Sayyadiye?Ne iş yaparsınız Seyyid:
-Avcı demek,av avlarım diyor.
-Ne avı ne avlarsınız
- Arslan avlarım diyen Seyyide Melik ve adamları gulerek,biraz da kucumseyerek,adamlarında biri Melike:
-Sultanım bu garip adam sizinle dalga geciyor.vuralım kellesini derken, Melik :
-Nasıl avlıyorsunuz arslanı diye soruyor..Seyyid elini cubbesinin icine sokarak,koltuğunun altından cıkarırken, koca bir arslan da beraberinde cıkarak mescidin icinde koca bir arslan dolaşıyor,herkes korku icinde kalınca Seyyid,arslana emir vererek ekrar eliyle tutup cubbesinin icine sokuyor.
Bu durumdan oldukca korkarak etkilenen, Melik ve adamları saygı ve sevgi ile bu sefer Seyyide durumu anlatıyorlar.Seyyid ise kızına nikah kıyma şartı ile sıkıntısını cozeceğini soyleyince Melik:
-Kızım hasta,bu haliyle nasıl nikah olur.diye sorunca Seyyid kabul ediyorum ben bu haliyle diyerek orada nikahı yapıyorlar ve beraber hasta kızın yanına gidiyorlar.Seyyid kızın odaya girince:
-Esselamu aleyke ya zevcim, Ali'nin annesi deyince ,baygın bir şekilde yatan kız birden ayağa kalkarak:
-Aleykume selam Ya Seyyid Ahmed İzzeddin Sayyadiyye,Ali'nin babası deyince,bu durumu goren Melik şaşkın bir vaziyete kızına sorar:
-Kızım sen nerden tanıyorsun bu zatı deyince kızı:
-Baba ben hasta yatarken .Peygamberimiz geldi.Kızım yanına şimdi benim evladım olan ,Seyyid Ahmed İzzeddin Sayyadiyye geliyor.Onunla nikahınızı kıydım ve sizden evladım Ali dunyaya gelecek.yanına geldiğinde selamını al ve ayağa kalk buyurdular.deyince babası ağlayarak şukrediyor ve duğunlerini yapiyor.
Oğulları Seyyid Ali hazretleri dunyaya gelmeden,Seyyid Ahmed İzzeddin Sayyadiyye hazretleri kağıta silsileyi yazarak hanımına veriyor:
-Oğlum sana babasının sorarsa bu silsileyi ver ve kimin oğlu olduğunu bilsin..diyor.
Daha sonra Şam a gidiyor.aradan 6 sene geciyor ve Seyyid Ali bir gun annesine babasını soruyor ve gormek istediğini soylecince annesi kendisine verilen silsileyi oğluna veriyor.
Bu arada Seyyid Ahmed İzzeddin Sayyadiyye hazretleri Şamda kursude vaaz ederken,elini uzatarak Mısır daki oğlu Seyyid Ali 'yi yanına getiriyor.
Cemaat o anda kursude nur icinde birini goruyor ve Seyyid Ahmed İzzeddin Sayyadiyye hazretleri cemaate:
-Bu gorduğunuz benim oğlum Seyyid Ali Sayyadiyye dir.diyerek oğlunun Mısır da cok buyuk irşatlar yapacağını soyluyor.
Annesi birden kaybolan oğlunu gorunce cok uzuluyor,başına bir şey geldi diye ağlarken,Şam dan tekrar Mısıra Seyyid Ahmed İzzeddin Sayyadiyye hazretleri oğlunu geri gonderiyor...
__________________
SEYYİD, AHMED İZZEDDİN SAYYADİYYE Hayatı
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●37 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- SEYYİD, AHMED İZZEDDİN SAYYADİYYE Hayatı