Mekke’de zengin bir aile… Mus’ab bin Umeyr (R.A.), bu ailenin evladı. Şehrin en zarif, en narin ve en yakışıklı genci. Onune en leziz yiyecekler konuluyor, sırtına en guzel elbiseler giydiriliyor, anne ve babası uzerine titriyor. Mekke’liler ona gıbta ile bakıyor. Butun bunlara rağmen icinde buyuk bir boşluk hissediyor.
Cocukluğundan beri putlardan nefret eden genc Mus’ab, tek yaratıcıya, Allah’a cağıran Rasul-u Ekrem’i (A.S.) duyuyor. Annesinin, babasının ve akrabalarının hic hoşlanmayacaklarını, dunyayı ona zindan edeceklerini bildiği halde Erkam’ın evine gidiyor. Efendimizin saadetli huzuruna, rahmet soluklamak icin diz cokuyor. Evet Mus’ab musluman oluyor. Dunya butun cekiciliği ile onunde arz-ı endam ederken, herkes onun haline ozenirken o, elinin tersi ile hepsini bir kenara iterek Allah ve Rasulu’nu seciyor.
Mus’ab bin Umeyr’in (R.A.) musluman olması ile cileli gunleri başlıyordu. Ailesi tarafından gunlerce mahzene kapatılıyor, yakıcı col sıcağında guneş altında işkence yapılıyor ve her turlu hakarete maruz bırakılıyordu. Fakat o, imanından ve Efendimize (A.S.) sadakatinden zerre kadar taviz vermiyordu. Nihayet Habeşistan’a hicret edenlerle birlikte Mekke’den ayrıldı. Orada bir muddet kaldıktan sonra Mekke’ye, o eşsiz sevgiliye, Allah’ın Rasulu’ne dondu. Hz. Ali (R.A.), onu şoyle anlattı: “Rasulullah ile oturuyordum. Bu sırada Mus’ab bin Umeyr geldi. Uzerinde yamalı bir elbise vardı. Rasulullah onun bu halini gorunce, mubarek gozleri yaşla doldu. Cunku o musluman olmadan once servet icinde idi. Dini uğruna bunların hepsini terketti. Efendimiz (A.S.) onun hakkında şoyle buyurdu: “Kalbini, Allahu Teal*’nın nurlandırdığı şu kimseye bakın. Anne ve babasının onu en iyi yiyecek ve iceceklerle beslediklerini gordum. Allah ve Rasulu’nun sevgisi, onu gorduğunuz hale getirdi.”
Hayat butun cilelerine ve sıkıntılarına rağmen geciyordu. Diğer ashab gibi Mus’ab bin Umeyr (R.A.) de Efendimizin nazarında ve irfanında pişiyordu. Derken Medine’den gelen bir grup, Efendimiz (A.S.) ile Akabe’de buluştu. Birinci Akabe Bey’atı diye bilinen bu goruşmede Medineliler, kendilerine dini oğretecek bir eğitimci istediler. Hz. Peygamber (A.S.) bu iş icin Mus’ab bin Umeyr’i secti ve onlarla birlikte Medine’ye gonderdi. Bu, cok buyuk bir gorev idi. Cunku Medine, gelecekte butun muslumanların hicret edecekleri bir yurt olacaktı; Hz. Peygamber’in (A.S.) şehri, son dinin butun dunyayı kuşatacağı beşik olacaktı. Medine’de, İslam adına geleceğin temelleri atılacaktı. Mus’ab (R.A.), Allah Rasulu’nun elcisi olarak Medine’ye gidiyordu. O’nun adına konuşacaktı, O’nun adına tebliğde bulunacaktı, insanları O’nun adına eğitecekti. O’nun gibi sabırlı, O’nun gibi metin, O’nun gibi şefkatli olacaktı, hasılı O’nu temsil edecekti. Bu gercekten ağır ve cok şerefli bir gorev idi. Efendimiz (A.S.), Mus’ab’ı (R.A.) gorevlendiğine gore o, bu kıvama gelmişti. Bu, Allah’ın bir fazlı idi ve onu dilediğine verirdi. Mus’ab’ın, zamanında iradesi ile yapmış olduğu tercih ve sadakatini, Allah boyle mukafatlandırmıştı.
Mus’ab (R.A.) artık, Medine’de ve Medinelilerin reisi Es’ad bin Zurare’nin (R.A.) evinde. Burada hem Kur’an okuyor ve hem de İslam’ı anlatıyordu. Boylece bircok kimse musluman olmuştu. Medine’de bulunan kabile reislerinden Sa’d bin Mu*z ve Useyd bin Hudayr henuz musluman olmayanlardandı. Onların bu durumu diğer insanları da etkiliyor, İslam’ın hızla yayılmasını engelliyordu. Bir gun Mus’ab (R.A.), bir bahcede, etrafında bulunan muslumanlarla sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabilesinin reislerinden olan Useyd, elinde mızrağı ile cıkageldi. Sert bir şekilde konuşmaya başladı: “Siz bize nicin geldiniz? İnsanları aldatıyorsunuz! Hayatınızdan olmak istemiyorsanız hemen burasını terkedin!” dedi. Nice ağır hakarete ve işkenceye Allah ve Rasulu hatırına katlanmış ve Rasulullah’ın (A.S.) ozel terbiyesinde yetişmiş olan Mus’ab (R.A.) onun bu taşkın halini gayet sakin bir şekilde karşıladı ve şoyle dedi: “Hele biraz dur, buyur otur! Sozumuzu dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin. Beğenmezsen engel olursun.” Useyd, bu olgun teklif karşısında sakinleşip, “Doğru soyledin.” dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu. Mus’ab (R.A.) ona İslam’ı anlattı ve bir miktar Kur’an okudu. Allah’ın ayetlerinin eşsiz belagatı ve tatlı uslubu karşısında Useyd, kendini tutamayıp, “Bu ne guzel, ne iyi bir sozdur. Bu dine girmek icin ne yapmalı?” diye sordu. Mus’ab (R.A.), ona kelime-i şehadeti oğretirken oradaki muslumanların gozlerinin ici guluyordu.
Duşman olarak geldiği meclisten iman ederek kalkan Useyd (R.A.) sevincinden yerinde duramıyordu. “Ben gidip size birini gondereyim. Eğer o da imana gelirse, bu beldede iman etmedik kimse kalmaz.” diyerek oradan ayrıldı. Kısa bir zaman sonra Evs kabilesi reislerinden Sa’d bin Mu’az hiddetli bir şekilde geldi ve oldukca ağır ifadelerle hakarette bulundu. Mus’ab (R.A.), ona da gayet yumuşak konuştu ve oturup dinlemesini, beğenmediği taktirde kabul etmek zorunda olmadığını soyledi. Sa’d, bu nazik konuşma karşısında yumuşadı ve oturup dinledi. Mus’ab (R.A.) ona da İslam’ı anlattı ve bir miktar Kur’an-ı Kerim okudu. Sa’d’ın yuzu birden değişiverdi ve orada musluman oldu.
Sa’d b. Mu’az (R.A.), gonlunu dolduran imanın coşkusu ile kavminin yanına vardı ve onlara: “Ey kavmim! Beni nasıl biliyorsunuz?” diye seslendi. “Sen bizim liderimiz ve buyuğumuzsun.” cevabını alınca, “Oyle ise Allah’a ve Rasulune iman etmelisiniz… İman etmedikce sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun!” dedi. Onun bu sozu uzerine butun kavmi o gun musluman oldu. Peygamber şehri Medine’de İslam’ın hızla yayılıp her eve girmesine Allahu Teal*, Mus’ab’ı (R.A.) sebep kıldı.
Gunler, aylar gecti ve Allah’ın Rasulu (A.S.) Medine’ye hicret etti. Mus’ab (R.A.), gonuller sultanı, başların tacı Efendimiz ile tekrar birlikte olmanın, O’nunla birlikte secde etmenin, O’nunla birlikte ellerini Allah’a acmanın mutluluğunu yaşamaya başladı. Bedir harbine, O’nun onunde sancağı taşıyarak katıldı. Uhud harbinde de yine O’nunla birlikte idi. Sancak elinde savaşıyor ve her şeyini yoluna feda ettiği Alemlerin Efendisi’nin (A.S.) etrafından ayrılmıyordu. O’na yonelen saldırıları bertaraf ediyordu. O da Efendimiz gibi iki zırh giyinmişti. Efendimizin (A.S.) nazarları onunde İslam sancağını dalgalandırıyordu. Bir ara muşrik ordusundan İbn-i Kamia adında biri, Rasul-i Ekrem (A.S.) Efendimize saldırırken Mus’ab (R.A.) onun karşısına cıktı. Bu muşrik, bir kılıc darbesi ile Mus’ab’ın sağ kolunu kesti. O da sancağı sol eline aldı. İkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince sancağı kesik kollarıyla tutup goğsune bastırdı. Bu haliyle bile kendisini, Efendimize (A.S.) siper yapan Mus’ab bin Umeyr (R.A.) duşmanın fırlattığı mızrak darbesi ile yere yıkıldı ve şehit oldu.
Ashab-ı Kiram’dan Ubeyd bin Umeyr (R.A.) anlatır: Rasulullah (A.S.), şehadet şerbetini icen Mus’ab b. Umeyr’in (R.A.) başı ucunda dikilerek Ahzab suresinden “Muminlerden oyle yiğitler vardır ki, onlar Allah’a verdikleri sozde sadakat gosterdiler. Onlardan bazıları, şehit oluncaya kadar carpışacağına dair adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sozu asla değiştirmediler.” mealindeki 23. ayeti okudu.
Daha sonra şehitler defnedildi. Mus’ab bin Umeyr’e (R.A.) kefen olarak bir şey bulunamamıştı. Vucudu, uzerindeki yırtık elbisesi ile, acıkta kalan tarafları da otlarla ortulerek defnedildi.
İşte eğitimci ve işte eğitim…
Allah (C.C.), şefaatlarına nail etsin!..
__________________
Mus'ab bin umeyr
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●47 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Mus'ab bin umeyr