
Allame Muhammed İkbal 132 yaşında
Doğu'nun sesi, Pakistan'ın fikir babası, alleme Muhammed İkbal 132. doğum yıldonumunde duzenlenen torenlerle anıldı
Salı, 10 Kasım 2009 15:00
Dunya Bulteni/Haber Merkezi
Hindistan'daki muslumanlara ozgurluk fikirleri aşılayarak Pakistan'ın kuruluşuna onculuk eden İslam duşunuru ve şair Muhammed İkbal 132 yaşında..
Pakistan devletinin fikir babası ve milli şairi Muhammed İkbal, 132. doğum yıldonumunde ulkede duzenlenen ceşitli etkinliklerle anıldı.
Pakistan'daki gazetelerin ozel allame İkbal sayılarıyla cıktığı gunde, buyuk şairin muslumanlar icin bağımsız bir ulke kurulması yolunda oynadığı rol ve hizmetleri ele alındı.
Pakistan İkbal Akademisi de buyuk duşunce adamını anmak icin "İkbal'in Sosyal Devlete Bakışı" başlığıyla bir konferans duzenledi.
Muhammed İkbal'in fikirlerini Kuran'a dayandırdığına dikkat cekilen konferansta, milli şairin muslumanları uyaran ve geleceğe hazırlayan duşuncelerine atıfta bulunuldu.
"Allame İkbal muslumanlara cesareti oğretti, ve İslam kulturune uygun bilginin takipcisi olmaları cağrısında bulundu" ifadesini kullanan Hamayun İkbal Şami, gunumuzde muslumanların buyuk şairin fikirlerini yeniden değerlendirmesi gerekliliğine dikkat cekti.
MUHAMMED İKBAL KİMDİR?
Muhammed İkbal, 1873 yılında Pencap eyaletine bağlı Siyalkut kentinde mutasavvıf bir anne babanın oğlu olarak doğdu.
İlk eğitimini evinde babasından aldı. Daha sonra Kur'an-ı Kerim'i okumak icin medreseye gitti ve Kur'an'ın buyuk bir kısmını ezberledi. Bu merhaleden sonra babasının arkadaşı Mir Huseyin'in gorev yaptığı bir okula gitti. Mir Huseyin Arapca ve Farsca hocası olarak İkbal'e İslam edebiyatını sevdirdi. Burayı bitirdikten sonra Pencap eyaletinin başkenti Lahor'a giden Muhammed İkbal, orada hukumete ait bir okula girdi.
Lahor'da felsefe ve İngilizceden oğretmenlik diploması alan İkbal, doğu dilleri fakultesine hoca olarak tayin edildi. İşte Muhammed İkbal bu devrede şiir yazmaya başlayarak yavaş yavaş ismini duyurdu.
1905 de Londra'daki Chambric Universitesi'ne girmek icin İngiltere'ye gitti. İkbal, oradan felsefe ve iktisat bolumunu derece ile bitirerek mezun oldu. Londra'da uc sene kadar kaldı. İkbal, burada Arap dili ve edebiyatı fakultesinde hocalık yapıyordu. Bu sırada bir taraftan da ceşitli İslami konularda bir dizi konferans verdi. Bu konferansları onun Londra'da daha cok tanınmasına vesile oldu.
Yine Londra'da kaldığı muddet icinde hukuk okuyan İkbal savcılık diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek Munih Universitesi'nde felsefe dalında doktora yaptı. 1908'de Hindistan'a donduğunde, yazı ve şiirlerine hayranlık duyanlar, onu buyuk bir coşkuyla karşıladı.
İkbal, Hindistan'daki calışma hayatına avukat olarak başladı. Daha sonra Lahor'da hukumete ait bir okulda, Arap dili ve edebiyatı bolumunde hocalığa başladı bilahare ayrıldı.
Hocalık gorevinden istifa edişinin sebebi kendisine sorulduğunda cevaben: "İngilizlere hizmet etmek zordur. Ben istediğimi insanlara anlatamıyordum. Şimdi ise hurum, dilediğimi soyler ve dilediğimi yaparım" diyordu.
Hukumetteki bu resmi gorevinden istifa etmesine rağmen, hic bir zaman eğitim ve oğretim işlerinden geri kalmamıştı. Devamlı olarak Lahor'daki İslÂm akademisiyle irtibat halinde olan İkbal orada dersler verirken, ceşitli universitelerde de ilmi konferanslar veriyordu. Bu arada Afgan hukumetinin daveti uzerine Afgan eğitim komisyonuna da iştirak etmişti.
Muhammed İkbal ulkesinin siyasetine de katılmış ve halkını bu konularda yonlendirmişti. Musluman Hintli mucahitler adıyla yazdığı şiirleri Hindistan'daki Muslumanların hareketlenerek İngiliz somurusune başkaldırmalarında buyuk tesiri olmuştu. 1926'da Pencap eyaletinden Hukuk Komisyonuna secildi.
1930'da Pakistan devletinin kuruluşu konusunda kendisine has goruşuyle insanların huzuruna cıkan İkbal, Hindistan'ın din, ırk ve dil esasına gore taksimini ongoruyordu. O zaman bu goruşunu daha sonra Pakistan devlet başkanı olacak olan ve 1934'te İkbal'in ısrarıyla Hindistan'a donup, Muslim League'in liderliğine secilen Muhammed Ali Cinnah'a anlatırken, şiir ve konuşmalarında bu duşuncesine oldukca fazla yer vermişti.
Daha sonra 1932 de Londra'da anayasa hazırlamak icin oluşturulan ve cok uzun munakaşalara sahne olan kongreye katılan İkbal, o sırada şiddetli ve uzun surecek bir hastalığa yakalandı. Doktorların gayretlerine rağmen bir turlu iyileşmeyen İkbal olumu tebessum ve rıza ile karşılayarak 21 Nisan 1938'de oldu.
Muhammed İkbal, İran, Pakistan ve Hindistan bolgesinde derin etkiler bırakmış olan değerli bir şair ve fikir adamıdır. Gunumuzde İran'da en buyuk Fars şairler arasında anılmaktadır. Muhammed İkbal, Pakistan'da ise Urduca yazan en buyuk şair olarak bilinmektedir. İkbal, ayrıca, Pakistan'ın milli şairi ve milli kahramanıdır. Hayatını kaybettiği ve gomulduğu şehir olan Lahor'daki uluslararası havaalanına, Muhammed İkbal'in adı verilmiştir.
MUHAMMED İKBAL'İN ESERLERİ
Cavidname: Farsca olarak yazdığı bu esere 1929 yılında başlayan İkbal, 1932 yılında yazımını tamamlamıştır. Eserde, Dante'nin İlahi Komedyası, Futuhat-ı Mekkiye ve Risaletu'l-Gufran gibi eserlerden yararlanılsa da, ana temel Hz. Peygamber'in Mirac mucizesidir. Eserde, İkbal Mevlana'nın refakatinde yolculuğa cıkarak, gezegenleri kat eder, cenneti gezer, her safhada ceşitli siyaset, fikir ve kultur adamları ile sohbet eder.
Eserin adı İkbal'in oğlu Cavid'in adını taşısa da 'cavid' kelime olarak ebedi, surekli, daimi anlamlarını da taşır. Bu sebepten eser, ebedilik mektubu anlamına da gelmektedir. Cavidname'nin bir diğer dikkat ceken yonu de İkbal'in kendi adını kullanmayıp, İsfahan'dan gecen meşhur bir Irmak olan "Zayenderud"a benzeyen "Zinderûd" mahlasını kullanmıştır.
İslam Felsefesine bir katkı: İkbal bu kitapta, İran felsefi duşuncesinin tarihi bir dokumunu sunmaktadır. Eser, İkbal'in duşunce sisteminin ilk bolumu olan fikri tekamul surecini yansıtır. İkbal, eseri, daha sonra tamamen reddedeceği "vahdet-i vucud" goruşune bağlı kalarak yazmıştır. Eserin, giriş bolumunde İbn-i Arabi'den ovguyle bahsetmesi ve kendisine ilerleyen yıllarda yol gosterecek Mevlana'dan hic bahsetmemesi dikkat cekicidir.
Esrar ve Rumuz: İkbal'in Farsca olarak yazdığı ilk eserdir. Esrar ve Rumuz, İkbal'in en onemli eserlerinden biri olup, İslam'ın ruhundaki faziletleri anlatır ve yurttaşlarını esaretten kurtarmak isteyen bir fikir adamının actığı bayrak niteliğini taşır.
Armağan-ı Hicaz: İkbal'in vefatına yakın yazdığı şiirlerden oluşur. Farsca ve Urduca yazılmıştır. İkbal, Hacc yolunda, collerde deve uzerinde yol alırken, bu eserini kaleme almıştır.
Gulşen-i RÂz-ı Cedîd: İkbal, bu eserini, Şeyh Mahmud Şebusteri'nin meşhur eseri Gulşen-i RÂz'a nazire biciminde yazmıştır.
BendegînÂme: Kolelik ve esarete karşı bir savaş ilanı niteliğindedir. İkbal, giriş bolumunde koleliğe değinir, ilerleyen bolumlerde esir milletlerin guzel sanat dallarındaki gelişimini inceler ve ozgur insanların mimari eserlerinin anlatıldığı bolumle eser son bulur.
Darb-ı Kelîm: İkbal'in Urduca yayınlanan son şiir dergisidir. İkbal, bu eserini yanında kaldığı Nuvvab Hamidullah Han'a teşekkur etmek maksadıyla yazmıştır.
PeyÂm-ı Maşrık: Alman şair Goethe'nin Doğu-Batı Divanı eserine cevap olarak yazılmıştır. Goethe'nin Batı'ya yonelttiği eleştirilere benzer bir tarzda, Avrupa'ya, Batı insanına ahlaki değerler uzerine tavsiyelerde bulunmuştur.
ŞİİRLERİNDEN
Benlik
Benliğinizi altın gumuş karşılığında satma,
Kıvılcım karşılığında alev vermezler.
Surmesinden acemin gozu ince goruşlu olan
Ve hakikatleri goren Firdevsî şoyle der:
Para uğruna kotu ve alcak tabiatlı olma!
Para olmasa da iyi huyunu terkedenlerden olma! '.
Cev.Yusuf Salih Karaca
.....
Kurtuba Camii
Gece ile gunduz zinciri, hadiselerin gorunuş tablosudur,
Gece ile gunduz zinciri, hayat ile olumun aslıdır.
Gece ile gunduz zinciri iki renkli ipek ipliğidir sanki,
Bunlardan orer zat-ı ilahî kendi sıfatlarının elbisesini.
Ezel sazının tellerinden cıkan feryattır gece ile gunduz zinciri,
Bunlarla yapmakta Allah teala tiz ve pes perdelerini.
Bu beni de seni de kontrol etmektedir,
Gece ve gunduz zinciri, kÂinatın sarrafıdır.
Senin ayarın duşuk, benim de ayarım bozuksa eğer;
Olum senin fermanındır, benim de fermanımdır.
Allah'ım, senin gece ile gunduzunun aslı astarı nedir?
Gecesi ve gunduzu olan bir zaman akışı değil midir? ..
Gecicidir sanatın da tekniğin de butun harikaları,
Yoktur, yoktur dunya işlerinin kalıcılıkları.
Her şeyin onu de sonu da zahiri de batını da fÂnidir,
Yapılan eski de olsa yeni de olsa son durağı yine fÂniliktir.
Buna rağmen Allah dostlarının eseri olan eşyada,
Bir olumsuzluk bir ebedîlik vardır adeta!
Allah dostlarının her işinin olgunluğa gidişi aşktandır.
Aşk hayatın ta kendisidir, olum ona haramdır.
Gerci zamanın akışı pek hızlıdır her şeyi silip goturmektedir;
Ama aşkın kendisi diğer selleri durduran bir buyuk seldir.
Aşk takviminde gecip giden asırlardan,
Başka zaman mefhumları da vardır adı olmayan!
Aşk Cebrail'in nefesi, aşk Mustafa'nın kalbidir,
Aşk Allah'ın kelÂmı, aşk Allah'ın Peygamberidir! ..
Topraktan olan insan aşkın cezbesinden canlıdır,
Aşk katıksız bir şarap, aşk comert bir şarap bardağıdır!
Aşk KÂbe'nin fakihi, aşk orduların onderidir,
Aşk binlerce uğrak yeri olan bir gezgindir.
Hayat sazından gelen nağme aşk mızrabının vuruşundandır,
Hayatın nuru saadeti aşktan, ateşi alemi yine aşktandır.
Ey Kurtuba Camii senin varlığın aşktandır,
Aşk busbutun devamlılıktır, onda fÂnilik yoktur.
Renk ya da taş tuğla, saz ya da kelime ve ses olsun hepsi bir,
Sanatın harikalığı ciğer kanından meydana gelmesidir! .
Ciğer kanıyla taş sutunları gonul olur,
Ciğer kanından ses yanış, neşe ve nağme olur.
Ey Kurtuba! fezan gonul acıcı, şiirim goğus yakıcıdır,
Senden gonullere huzur, benden de heyecan ve yanış vardır.
Arş-ı AlÂ'dan daha kısa değildir, insanoğlunun goğsu imanla dolarsa;
Her ne kadar bu topraktan yaratık gok kubbe ile bağlanmışsa da! ..
Melekler daima secdede bulunuyorlarsa ne var sanki?
Onların nasiblerinde secdelerin yanış ve yakılışları yok ki!
Hintli bir kÂfirim, aşkıma ve cezbeme bak benim,
SalÂt ve selÂma durmuştur kalbim ve dilim!
Aşk dilimdedir benim, aşk uflediğim ney'imdedir benim,
«Allah hu» nağmesi kanımda, damarımdadır benim.
Ey Kurtuba! Guzelliğin ve azametin kahraman bir insanın Âlametidir,
Sen guzel ve azametlisin, seni yapan da guzel ve azametlidir.
Senin mimarin ebedî, sutunların sayısızdır,
Sanki Şam yaylasında hurma ormanı gibidir.
Senin catı ve kapına Sina colunun ışığı vurmuştur sanki,
Yuksek ve guzel minaren Cebrail'in tecelli yeridir sanki.
İslÂm milleti hicbir zaman yok olmayacaktır,
Cunku ezanlarında Musa ile İbrahim'in sırrı tecelli etmektedir.
Onun vatanı sınırsız, butun dunya onun ufku gediksizdir,
Denizin dalgaları Dicle, Nil ve Dinyeper nehirleridir.
Ne hayret vericiydi o muslumanların devri;
Medeniyetleri inanılması guc bir efsane gibiydi.
Kohne devirlere goc emrini verdiler.
Manevî zevk sahiplerine neşe cezbe vermiştiler.
Ve aşkın savaş meydanlarında onlar muthiş suvarilerdi,
Onların şarapları tertemiz, kılıcları cok keskindi.
Zırhları da «la ilahe illallah» olan erlerdi.
Kılıcların golgesinde sığınakları yine tevhid idi.
Ey Kurtuba! sırrı seninle aşikÂr olmuştu mu'min'in,
Gunduzlerinin vecd, geceleri yanış ve yakılış dolu olduğunu gosterdin!
Yuksek olduğunu makamının, ulvî olduğunu hayalini,
Aşkını, neşesini naz ve niyazını sen gosterdin.
Allah dostlarının eli, Allah'ın elidir;
İş becerir iş yapar işi halleder ve galip gelir.
İlahî sıfatları kuşanan kul, insan gorunuşlu melektir,
İki dunyada da kimseye minnet etmez, tok gonulludur.
Arzuları azdır onun, gayeleri cok yuksektir,
Bakışları gonul okşayıcı, tavırları buyuleyicidir.
Onun konuşması sıcak kanlı, hakkı arayışta heyecanlıdır,
Sohbet meclisinde de savaş meydanında da mu'min iyi kalbli ve iffetlidir.
Allah ehlinin gercek imanı, Hakk'ın bu dunyaya aksedişidir,
Yoksa bu dunya bir efsane, vehim ve sahte oluştan ibarettir.
Mu'min kul, aklın uğrak yeri aşkın ta kendisidir,
KÂinat dizisinde meclisin ateşi ve hareketidir.
Ey Kurtuba Camii! Sanat Âşıklarının KÂbe'si, İslÂm'ın azÂmetisin,
Endulus toprağı harem mertebesine cıkmıştır varlığınla senin! ..
Eğer yeryuzunde varsa bir benzerin,
Muslumanın kalbindedir o da bulunamaz başka yerde eşin.
Ah! O hak yolcularına; Asil İslÂm izindeydiler,
Onun yuce ahlÂkının, doğruluğunun ve imanının orneği idiler.
Şu sade hakikati ortaya koymuştur onların hukumdarlığı;
Krallık değil fakirliktir, gonul ehlinin saltanatı.
Doğuyu ve batıyı onların goruşleri terbiye etmiştir,
Avrupa'nın karanlık cağında onların aklı yol gostermiştir.
Bugun bile İspanyalılar onların kanının geliştirdiğindendir,
Hoş gonullu tatlı hareketli acık ve temiz kimselerdir.
Bugun bile o memlekette ahu gozluler pek coktur,
Ve gozlerin okları bugun bile tam yureğe dokunur! ..
Endulus'un havasında hÂl Yemen'in kokusu var,
Onun şarkılarında hÂl Hicaz ahengi var!
Ey Kurtuba! Yıldızlara gore senin zeminin gok kubbe gibidir,
Binlerce ah! ki asırlardır senin fezan ezansız beklemektedir.
İslÂm'ı tekrar buraya getirecek aşkın tufan gibi ordusu sert canlı,
Hangi duraklarda, hangi konaktadır, nerede kaldı? ..
Almanya dinde reform hareketini, inkılÂbını gordu,
İnkılÂp ki kohne devrin butun izlerini silip supurdu...
Hıristiyanların papasının gunahsız olduğu iddiası curutuldu;
Bu cok nazik fikir gemisi aldı yurudu.
Fransa'nın da gozu o muthiş inkılÂbı gordu,
O inkılÂp ki Avrupa dunyasını başka bir cehreye dondurdu.
Gelişen İtalyanlar da kohne fikirlere tapmaktan vazgecti,
Yenilik lezzetinden o da tekrar gencleşti.
Musluman ruhunda bugun o devrimlerin dalgalanması vardır,
Lisan izah edemez; bu Allah'ın bir sırrıdır.
Denizde tufan kopmak uzere derinliklerden ne cıkacak bakalım,
Gok rengini değiştirecek mi, bekleyip anlayalım!
Dağ yamaclarında bulut gurubun kurnazlığına boğulmuş,
Guneş sanki Bedahşan yakutundan bir yığın alev koymuş.
Koylu kızın şarkısı sade ve yıkıcıdır,
Genclik devri gonul gemisi icin bir sel gibidir.
Ey Kurtuba'nın onunden akıp giden Kebîr Irmağı, kenarında senin,
(İkbal diye) Biri oturmuş ruyasını gormektedir bir başka devrin.
İstikbal henuz mukadderat perdesi altında gizlidir,
Gozlerimin onunde onun seheri perdesizdir.
Eğer fikirlerimin uzerinden perdeyi kaldırırsam gorulecektir,
Avrupa benim kehanetlerime tahammul edemeyecektir.
Kendisinde devrim olmayan hayat olum demektir,
Milletlerin hayatı devrim cırpınışlarını gerektirir.
Kendini kontrol edebilen her millet hayatta kalabilir,
Kaza ve kader elinde keskin bir kılıc gibidir.
Ciğer kanı olmadan her iş eksik ve bozuktur,
Ciğer kanı olmadan şairlik de sevdaların en boşudur.
Cev.Yusuf Salih Karaca
__________________