Hz. Zeyneb'in Yezid'e Muhteşem Hitabı



Bağlanmış ve zincire vurulmuş halimizle huzurunda bizi el pence divan durdurmakla bizi zavallı tutsaklar durumuna duşurduğune ya da bu yolla bizim ustumuzde egemnlik kurduğuna mı inanıyorsun?


"Her şeyi bilen, her şeyi yaratan Allah'ın adıyla… Allah'ın selamı Resullerin guvencesi olan dedemin uzerinden eksik olmasın.

Allah aynen şoyle diyor: “Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve onlardan yuz cevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden yuz cevirenleri, yuz cevirmelerinden dolayı kotu bir azapla cezalandıracağız.” (E'nam: 157)

Ey Yezid!

Bizi ac ve sefil bıraktığına, bizim varlığımızı tehlikeye soktuğuna mı inanıyorsun gercekten? Bağlanmış ve zincire vurulmuş halimizle huzurunda bizi el pence divan durdurmakla bizi zavallı tutsaklar durumuna duşurduğune ya da bu yolla bizim ustumuzde egemnlik kurduğuna mı inanıyorsun?

Allah katında bizim itibarımızı yitirdiğimizi, gozden duştuğumuzu, buna karşılık sizin de yuceldiğinizi, şereflendirildiğinizi mi duşunuyorsun? Sizin dış gorunuşteki başarınızın yuce şerefinizden ya da ustun konumunuzdan ileri geldiğini mi sanıyorsun? Kibirli ve basiretsiz kılığına bakmadan buna mı dikmişsin gozunu? Dunya Âlemi elde ettiğine, butun cihan ustunde nufuz sahibi olduğuna mı inanmaya başladın yoksa? Dalavere işlerinizin duzluğe cıktığını ve kendini ulkenin efendisi, devletin de yoneticisi olduğunu mu sanıyorsun?

Bekle, bekle… Cahilin cuhelanın aklını celiyorsun. Allah'ın 'inkÂr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz surenin sakın kendileri icin hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, gunahları coğalsın diye sure veriyoruz Kucultucu azab onlaradır' (Âl-i İmran: 178) diyen buyruğunu nasıl da unutursun?

Ey ÂzÂd edilmiş kolelerin zurriyetinden olan!…

Sizin kadınlarınız perdelerin arkasında saklanacak da, Resûlullah'ın kızları, onlar hep tutsak edilecek ve pazar pazar, kapı kapı dolaştırılıp halka teşhir edilecek oyle mi? Bu mu sizin adaletiniz? Bizim hicaplarımızı actırmakla Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'inin masumiyetini gercekten ayaklar altına duşurdun.

Senin kaprislerin yuzunden kent kent dolaştırıldık. Dağlarda yaşayanların, yol kıyılarında, Pınar başlarında cadır acanlarıyla varlıklısıyla, yoksuluyla, şereflisiyle, ********iyle, yaşlısıyla genciyle herkes, binbir ceşit insan, uzak demeden, yakın demeden bizi seyretti.

Eli iş tutan bir erkeğimiz yok ki yardıma gelsin, bir yakınımız yok ki imdada yetişsin.

Yezid!…

Bu yaptıklarında Allah'a karşı kibirlilik davası guttuğunu en kesin bicimde kanıtladın. O'nun Rasulu'nu tanımamak. Kutsal Kitab'ın ilkelerini ve Allah'ın Resul'une indirdiği oğretiyi reddetmek… Ama bunlar ne diye garip karşılanacakmış ve ne diye şaşırtacakmış?

Kutlu bir soydan gelen ve Resûlullah'ın mubarek kurultayında terbiye goren ilk İslÂm şehidlerinin (Orneğin Hz. Hamza'nın) ciğerlerini dişleriyle yiyenlerin soyundan gelen birisi değil misin sen? Senin ataların değil midir ordular hazırlayıp da bizzat Resûlullah'ın kendisine kılıc cekenler? Boylesi adamların torunlarının zulumde, hilede ihanette, fitneye ve fesada yol acmakta, Allah'a ve O'nun Resûlu'ne karşı girişilen her hareketin başını cekmekte Araplar icerisinde şohret bulmaları oldukca doğaldır. Şunu bil ki senin bu Âdi, bu iğrenc, bu pis hareketlerin, sizin ruhunuza işlemiş olan inancsızlığınızın t Bedir Savaşı'ndan beridir kalbinizde alev alev yanan intikam hırsının dışa vurmasından başka bir şey değildir.

Bize karşı kin, garez ve intikam beslersin, Resûlullah'ın Ehl-i Beyt'ine karşı olan duşmanlığını acıkca ilan etmekten de cekinmezsin. Sen Resulullah'ı hice sayarsın ve damlara cıkıp goğsunu gere gere, ovunerek haykırırsın, dersin ki, “Bana Yezid derler, Resûlullah'ın oğlunun katili ve kasabı benim. Aile bireylerini tutsak eden benim.” Sen yaparsın bunu; sence bunun kotu bir yanı yoktur asla… Senin bu şeytanî başarını ataların gorebilseydiler, atılırlardı hemen ve 'Aferin sana Yezid. Bileğine kuvvet, intikamımızı iyi aldın' diyerek sana cesaret verirlerdi.

Yezid!

Şu meclisin huzurunda zevkten dort koşe olarak ve ağzın kulaklarına değerek, elinde asayla Ebu Abdullah el-Huseyiri'in dişlerine vuruyorsun. O dişlerin, o dudakların Resulullah'ın opup sevdiği dişler ve dudaklar olduğunu biliyor musun bari? Yemin ederim ki guzellikte Gencliğin Efendisi'ni, Resulullah'ın ve Ali'nin oğlunu, Abdulmuttalib sulalesinin nur sacan tek ışığını sondurmekle bizi derin bir eleme boğdun.

Yezid!

Otur da kendini dinle bir an. Son derece menfur ve dehşet verici olan şu işlerini şoyle bir gozlerinin onunden gecirmen bile kollarının bileklerinden kesilmesini candan istemene ya da anandan doğduğuna pişman olmana yetecektir, cunku duşunursen bir an, Allah'ın sana karşı gazaplandığını ve Resulullah'ın sana duşman kesildiğini kavrarsın.

Ey yuce Allah'ım!… Hakkımızı bize geri ver. Bize zulmedenlerden intikamımızı al ve kanımıza girenlerin, yeminlerini bozanların, butun erkeklerimizi kılıctan gecirenlerin ve masumiyetimizi kirletenlerin başlarına gazap yağdır.

Ey Yezid!

Sen ancak sizin o sulanmış kuş beyinlerinizin duşunebileceği bir şey işledin. Ama unutma ki, bu sucu işlemekle kendi derinizi dilmiş, kendi etinizi parca parca etmiş oldun. Gercekten cok kısa bir zaman sonra bu buyuk gunahınla birlikte, varisinin kanları henuz ellerinden silinmemiş olarak Resulullah'ın huzurunda bulacaksın kendini. Onların şereflerine ve manevî makamlarına karşı işlediğin suclar da cabası. Butun Peygamber sulalesinin bir araya toplanacağı ve onların duşmanlarına hukum bicileceği bir zamandır bu zaman.

Yezid!

Bu vahşi azgınlığın gunahı ustune, bu katliam ustune cumbuş yapma. Canlarım hak yolda sebil edenlerin, Allah'ın şanı uğrunda kurban olanların olduğunu sanmayasın sakın. Hayır, onlar diridirler. Allah'tan gıdalarını aktadırlar. Onlar, yaratıcıları tarafından kendilerine bağışlanan yuce şehadetin kutsallığıyla mest olmuşlardır.

Senin defterini durmek icin yalnızca Allah yeterlidir; davacınsa Resulullah olacaktır; ve sana karşı bizim yardımcımız, koruyucumuz da Cebrail olacaktır. Seni devlete başkan yapanlar ve Muslumanların sırtına zorba saltanatını yukletenler cok gecmeden gorecekler başlarına nelerin geldiğini. Mezalimin meyvesi ancak nefrettir ve her taşkınlığın ardında bir acı yatar, icinizden hanginiz fark edebilirsiniz, kimin azıttığını, kimin sapıttığını?

Ey Yezid!…

Konuşmam sırasında butun kotuluklerini sayıp doktum, gelecekte seni nelerin beklediğini tum berraklığıyla ortaya sererek yaptıklarına lanet okudum. Muslumanları facialarla bunaltıp onların gonlunde onulmaz yaralar actığından dolayı bir anlık pişmanlık duyacağını ummak boşunadır. Bunu duşunmek bir hayalden ibarettir; cunku sen kalpleri katılaşmış; fıtrattan kokuşmuş, tipleri bozulmuş olanların ve varlıkları hem Allah'ın hem de Resulunun gozunde hic bir değer taşımayanların takınmadansın. Senin gibilerin kalbine şeytan yuva yapmıştır da murdar yumurtalarını hep oraya yığıp durmaktadır. Gercekten de senin karakterin Şeytanın en cirkin eserlerindendir.

Resullerin torunlarının ve Resullerin varislerinin ve ihlÂslı insanların, alcak kolelerin ve hainlerin ve munkirlerin torunları tarafından kılıctan gecirildiğini gordukce, bunların ellerinin onların kanıyla boyandığını gordukce, doğrusu insanın kucuk dilini yutası geliyor.

Onların kutsal ve pak bedenlerinin oklarla delik deşik edilişlerini, ateş gibi kumların uzerine seriliverişlerini, linc edilmiş halleriyle oracıkta kabirsiz ve gomulmemiş olarak terk edilişlerini duşunmek ne kadar zor geliyor insana…

Yezid!

Bu aşikÂr kepazelikleri hala savunacak kadar korsun. Unutma ki, Duruşma Gunu'nde bu kepazeliklerin cezasını mutlaka cekeceksin. Allah, kullarına asla zulmetmez, biz ancak O'na dayanmaktayız. O'na inanmaktayız. Bizi korumaya Allah tek basma yetecektir; tek sığmağımız O'dur bizim, butun umudumuz O nadir.

Gercek cehreni saklamak istediğin icin istediğin kadar hileye başvur. Kitabını bize indiren Allah uzerine yemin ederim ki, siz bizim sahip olduğumuz şeref ve mertebeye asla ulaşamayacaksınız. Ne bize bırakılan mirası ortadan kaldırmaya, bizim ışığımızı sondurmeye gucun yetecek, ne de bize karşı giriştiğin iğrenc ve alcakca hareketlerinle kendi hesabınıza kaydettiğiniz rezaletleri silip yok etmeye gucun yetecektir.”

Konuşmasının burasında susar Zeyneb… Meclistekiler de, Yezid ve cevresinde bulunanlar, sanki kafalarında kuş oturmuşcasına hareket etmeksizin susuyorlardı. Meclis'te oturanlardan birisi, yaşlı bir adam, Yezid'in hala, elindeki değnekle Hz. Huseyin'in kanlı başıyla ve dişleriyle oynadığını gorunce bağırdı:

“Yezid, Allah'tan kork, senin bu ağacla vurduğun yeri ben defalarca Hz. Peygamberin koklayıp optuğunu gordum. Oteki Dunyada O'nun şefaatcisi Hz. Peygamber olacak. Senin ki de İbn-i Ziyad, bunu bil.”

Canı iyice sıkılmış olan Yezid adamlarına bu adamı Meclis'ten atmalarını buyurdu. Zeyneb'in konuşmalarına bozulmuştu Yezid. Cevredeki havanın değiştiğini de hissediyordu. O sırada Ali İbn-i Huseyin'i zincirlere vurulmuş halde iceriye getirdiler. Ali haykırdı:

“Eğer Allah'ın Resulu beni boyle zincirlere vurulmuş gorseydi, hemen serbest bırakılmamı isterdi.”

Yezid, aklı hÂl Zeyneb'in konuştuklarına takılı cevapladı:

“Doğru soyluyorsun.”

Ve Eli ibn-i Huseyin'in zincirlerinin cıkarılmasını emretti. O'nu yanına cağırdı, sonra;

“Ey Huseyin'in oğlu!

Goruyorsun ki, baban ailelerimiz arasındaki bağı iyice kopardı ve bana ait hakları tanımamakta direndi. Benim hukumetime karşı savaş actı ve bunun icin de Allah O'na gorduğun sonu hazırladı.”

Ali İbn-i Huseyin de:

“Biz hukmu yerde ve gokte cÂri olan ilÂhî kazadan başka bir şey gormedik.”

Yezid:

“Sen, Allah tarafından oldurulenin oğlusun” diyerek, tıpkı Ibn-i ZiyÂd gibi sucunu Allah'ın iradesine yıkmak istedi. Ali İbn-i Huseyin yine karşı cıktı ve dedi ki:

“Ben, senin tarafından zulumle oldurulenin oğluyum.”

Yezid bir an ne diyeceğini şaşırdıysa da, Ali İbn-i Huseyin'in yanında susarak etrafındakilere kucuk duşmek istemediği icin aklına gelen bir Ayet-i Kerime ile karşılık vermek istedi hemen:

“De ki: Allah'ım, hukumranlık Senin icindir. Dilediğine verirsin hukumranlığını ve dilediğinden alırsın.” (Kur'an-ı Kerîm)


Ancak hemen susmak zorunda kaldı Yezid… Cunku iceriden kadınların ağlayışları, feryatları geliyor, bunlar gittikce yukselerek kulakları tırmalıyordu. Toplantının fazla uzaması mumkun değildi.

Zaferim ve ustunluğunu kutlamak icin etrafına topladığı adamları nasıl dağıtacağını bilemedi Yezid. Ezici askerî başarısı olarak gostermek istediği olay gittikce kendi aleyhine donuşmekteydi.

Halk vicdan azabı duyuyor, Hz. Huseyin'in başına gelenlerden dolayı kendilerini sorumlu tutuyor ve bu olayın baş musebbibi olarak gordukleri Yezid'e karşı bir tavır almaya doğru gidiyordu.

Muaviye'nin yakınmalarından, o gunlerde gerek Kufe, gerek Şam ve oteki şehirlerde Hz. Huseyin'in başına gelenlere ağlamayanın kalmadığı soylenir nitekim. Uc gun surdurulur bu yas.

Yezid, olayın geniş boyutlara ulaşmasının onune gecmek ister ve esirler kervanını Medine'ye gondermek icin harekete gecer. Bu sırada Yezid'in duygularının nasıl olduğunu kestirmek zor.

Ancak Yezid'in esirler kafilesi yola cıkmadan once Ali îbn-i Huseyin'e, soylediği şu sozler dikkate değer:

“Allah Mercane'nin oğluna lanet etsin. Allah'a yemin ederim ki babanın karşısında ben olsaydım, her ne isteseydi verirdim O'na ve butun gucumle olumu O'ndan uzaklaştırmaya calışırdım.

Keşke cocuklarımın bazıları olseydiler bunun icin… Ama bil ki bunların hepsi Allah'ın istekleri doğrultusunda olmuştur.” Ve ekler Yezid; “Benden her ne istersen, cekinmeden isteyebilirsin.”

Ne isteyebilirdi Ali îbn-i Huseyin? Babasının, kardeşlerinin, yakınlarının geri gelmesi mumkun muydu? O isteyeceklerini ancak Allah'tan isteyebilir ve bunun icin dua ederek Allah yolunda calışarak ferahlayabilirdi artık.

Dunyevi herhangi bir dilek kandıramazdı cocuk ruhunun aclığını, susuzluğunu. Yezid de bunu biliyordu ya, karşısında gittikce buyuyecek bir muhalefet cephesine şimdiden dostca yaklaşmak mı istiyordu, kim bilir?

Sozleri bir bakıma pişmanlığını ifade ediyordu ama, halkın buyuyen ofkesi karşısında bir uzlaşma sağlama umudu da olabilirdi onu boylesine konuşturan.

Esirler kafilesi Medine'ye doğru yol alırken, Yezid evine yollanıyor ve kulaklarında Zeyneb'in sozleri cınlıyordu hala… Bu sozler, etrafını ceviren dalkavukların ona yaptığı tum işleri haklı gosteren riyakÂrlıklarından ote bir gerceği yansıtıyordu.

Artık Yezid de anlıyordu sonuna değin dilediğince ve olcusuz davranmasının mumkun olamayacağını.

Şam'da, Yezid'in camide duzenlediği toplantıda Kerbel cephesinin ikinci mucadelesi başarıyla sona ermişti. Yezid'in gonlune kuşku duşmuş, bu kuşku O'nu, dilediğince davranma hususunda tedirgin etmiş, esirler kafilesi,

Zeyneb ile Ali başkanlığında yeni bir yolculuğa, yeni mucadelelere doğru yola cıkmıştı. Bir başlangıctı Kerbel ve son bulmayacaktı yankıları…
__________________