Selman-i Farisi hazretleri, esbabi kiramin buyuklerinden ve meshurlarindandir. Silsilet-uz Zeheb diye bilinen "Altun silsilenin" (Buyuk veliler silsilesinin) ikinci halkasidir. Aslen Iranli olup, isfehan yakininda bir koyde dogup, buyudu. Gencliginde Mecusi iken, Hiristiyan rahipleriyle tanisip, Mecusiligi terk etti. Kiliseye girip hiristiyan oldu. Cok ilim ogrenip Âlim oldu. Sonra da uzun yillar degisik yerlerde kaldi.

Nihayet Medine'ye gelip Peygamber efendimiz (aleyhisselam) hicret edince maksadina kavusup musluman oldu ve Ehl-i beytten sayildi.

Musluman olmadan once, ismi Mabeh idi. Musluman olunca, Peygamberimiz O'na Selman ismini verdi, Iran'li oldugu icin de Farisi denildiginden ismi Selman-i Farisi olarak meshur oldu. Nesebi ise; Mabeh bin Buzahsah bin Mursilan bin Behbudah bin Firuz'dur. Lakabi Selman-ul Hayr, kunyesi ise Ebu Abdullah'tir.

Ebu'l-Ferec buyurdu ki: Abdullah ibn-i Abbas'in yaninda idim. Bana Selman-i Farisi'nin bir gun hayatini soyle anlatti:

Selman dedi ki: "Ben Faris (Iran)'in, Isfahan sehrinin Cey koyundenim. Babam koyun en zengini olup, arazimiz ve malimiz coktu. Ben babamin tek cocugu idim. Beni herkesten cok severdi. Bunun icin beni kiz gibi yetistirdi. Evden cikmama izin vermezdi. Babam Mecusi (atesperest) oldugu icin Mecusiligi de bana evde tam bir sekilde ogretti. Evde devamli bir ates yanar biz ona tapar secde ederdik. Babamin mali ve mulku cok oldugu icin beni bir ara disariya cikardi ve dedi ki: "Yavrum ben oldugum zaman bu mallarin sahibi sen olacaksin, onun icin git mallarini ve arazilerini tani".

Ben de "peki" deyip bahcelerimizi dolastim. Bir gun tarlalara bakmaya gittigimde bir Hiristiyan kilisesine rastladim. Onlarin seslerini isittim, gidip baktim ki, icerde ibadet ediyorlar. Ben daha once oyle bir sey gormedigim icin cok hayret ettim. Zira bizlerin ibadeti bir miktar ates yakar ve ona secde ederdik. Fakat onlar gorunmeyen bir Allah'a ibadet ediyorlardi ve kendi kendime dedim ki, bunlarin dini haktir ve bizimki batildir. Onun icin aksama kadar onlari seyrettim. Tarlalarimiza gitmedim, aksam oldu. Onlara dedim ki: "Bu dinin asli nerededir?" Bana, "Bu dinin asli Sam'dadir" dediler, "Peki dedim. Ben de Sam'a gitsem beni de bu dine kabul ederler mi?" "Evet kabul ederler" dediler. "Sizlerden yakinda Sam'a gidecek kimseler var midir?" diye sordum "Bir muddet sonra bir kervanimiz Sam'a gidecektir." Diye cevap verdiler (Isfahan’daki bu Hiristiyanlar, Isfahan’a Sam'dan gelmislerdi ve sayilari da az idi.)

Selman-i Farisi (r.a) hazretleri olum dosegine yattigi vakit agladi. Sebebini soranlara "Dunyadan ayrildigim icin aglamiyorum.

Ancak Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz; "Dunyadan ayrilirken sermayeniz bir yolcunun yol azigindan fazla olmasin" buyurmustu, iste buna agliyorum" dedi. Halbuki oldugu vakit biraktigi malin kiymeti on dirhem civarinda idi.


Bir gun yaninda misafiri oldugu halde Medayinden cikip bir yere gidiyorlardi. Yolda karinlari acikti, yiyecek bir seyleri de yoktu. Orada geyikler vardi ve suvari atiyla dahi onlara yetisemezdi. Kuslar vardi. Fakat avcilar onlari vuramazlardi. Zira uzaktan hemen kacarlardi. Selman-i Farisi (r.a) hazretleri bir geyik ile bir kusu yanina cagirdi, ikisi de yanlarina geldi. Onlara "Bu kimse benim misafirimdir. Sizi ona ikram etmek istiyorum" buyurdu. Geyik ve kus hic itiraz etmediler. Onlari kesip yediler. O zat bu ise cok hayret etti ve "Ey efendim, geyik ve kusu cagirdiniz hic kacmadan yaniniza geldiler, ben buna hayret ettim" dedi. Hz. Selman (r.a) buyurdu ki "Bunda hayret edilecek bir sey yok. Bir kimse Allahu teÂlÂ'ya itaat eder ve O'na hic gunah islemezse, her sey ona itaat eder."

"Allahu teÂl mu'minin hastaligini ona kefaret yapar ve gunahlarinin affina sebeb olur. Fasikin hastaligi ise, sahibi tarafindan baglanan devenin hali gibidir. Daha sonra salindiginda nicin baglandigini ve neden salindigini bilmez."


Selman-i Farisi (r.a) hazretlerinin, Peygamber (s.a.v)´imizden rivayet ettigi hadis-i seriflerden bazilari sunlardir:

"Insanlar ilim ogrenip, ameli terk ettikleri, dil ile sevisip kalbten dusmanlik besledikleri ve sila-i rahmi (akraba ziyaretini) terk ettikleri zaman, Allah onlara lanet eder, kulaklarini sagir (hakikati dinlemez), gozlerini kor (dogruyu goremez) eder."

"Allahu teÂlÂ'nin yuz rahmeti vardir. Bunlardan yalniz birini dunyaya indirdi. insan ve cin, kus ve butun hayvanlar, bu bir rahmetin tesiriyle birbirine acir ve birbirlerine merhamet ederler. Diger doksandokuz rahmeti Ahirete birakti. Onlar ile de kullarina merhamet edecektir."

"Muhakkak ki sizin Rabbiniz haya ve kerem sahibidir. Kullari, ellerini kaldirip kendisinden birsey istedikleri zaman, onlari bos cevirmekten haya eder."

Hz. Selman (r.a); "Resul-i Ekrem (s.a.v), bizde olmayan seyi misafir icin almak suretiyle kulfete girmememizi ve mevcut ile yetinmemizi bizlere emretmistir" demistir.

"Dunya malindan nasibiniz, yolcunun azigi gibi olsun"

"Maliyla Allahu teÂlÂ'ya itaat eden ve malinin zekatini veren mal sahibi, kiyamet gunu serveti ile beraber gelir.

(Sirat koprusunden gecerken) her ne zaman Sirat onune dikilirse, mali, "gec, gec zira sen Allahu teÂlÂnin bende olan hakkini odedin" der. Sonra da malindaki Allahu teÂlÂnin hakkini odemeyen gelir. Mali yaninda Sirat koprusu onune cikinca, mal, "Yazik sana, neden Allahu teÂlÂnin bende olan hakkini odemedin?" diye onunla alay eder durur. Ta ki adam "Vay bana, ben ne yaptim" deyinceye kadar. Sirati gecip Cennete kavusamaz"

"Misafir icin kulfete girmeyin; misafir buna uzulur. Kim ki misafiri kustururse, Allahu teÂlÂyi kusturmus olur. Allahu teÂlÂyi kusturene de Allahu teÂl bugz eder."

"Dunyada iyilik isleyenler, ahirette yaptiklari iyiliklere kavusurlar."

Sahabeler hayatından tablolar kitabından derleme..

__________________