
MEHMED ZÂHİD KOTKU (RH.A) HAZRETLERİ
(1897 - 1980)

Tevelludu 1315 hicrî kamerî (Rûmî: 1313, MilÂdî: 1897) yılında Bursa şehrinde, kale icinde TurkmenzÂde Cıkmazı'ndaki baba evinde vaki olmuştur.
a. Ailesi
Baba ve annesi Kafkasya'dan 1297'de goc eden muslumanlardandır. Dedeleri Kafkasya'da Şirvan'a bağlı eski bir hanlık merkezi olan Nuha'dandır ki burası dağ eteğinde, ipekcilikle meşhur, ahalisi musluman, halen Azerî Turkcesi konuşulan bir yerdir.
Babası İbrahim Efendi Bursa'ya 16 yaşlarında iken gelmiş, Hamza Bey Medresesinde tahsil gormuş, muhtelif yerlerde imamlık yapmış, Hazret-i Peygamber (SAS) sulÂlesinden bir Seyyid'dir; 1929'larda 76 yaşlarında iken Bursa ovasındaki İzvat Koyu'nde vefat etmiş ve oraya defnolunmuş, ehl-i tarîk bir kimsedir.
Annesi Sabire Hanım, Mehmed ZÂhid Efendi 3 yaşlarında iken vefat etmiş, Pınarbaşı Kabristanı'na gomulmuştur.
Bu anne ve babadan doğma ağabeyi Ahmed Şakir (1308-1335) subaylık yapmış, Kudus'te Canakkale'de bulunmuş, siperlerde hastalanmış ve 28 yaşlarında iken vefat edip Soğutluceşme'ye defn olunmuştur. Aynı anneden bir kucuk kardeşi daha olmuşsa da cok yaşamamış birkac aylık iken vefat etmiştir.
Babasının ikinci evliliği yine Dağıstan muhacirlerinden, Fatma Hanım'la olmuştur. Ondan doğma uc kız kardeş halen hayattadırlar. Bunlardan Pakize Hanım'ın efendisi de, Bursa Ulu Cami imamlarından ve İsmail Hakkı Tekkesi şeyhlerinden merhum Ahmet Efendi (K.S)'dir.
b. Tahsili, Askerliği
Mehmed ZÂhid Efendi (Rh.A) ilk mektebi Oruc Bey İbtidaisinde okudu, Maksem'deki İdadiye devam etti. Sonra Bursa Sanat Mektebine girdi. Bu esnada Birinci Cihan Harbi dolayısıyla 18 yaşlarında askere celb olundu. 14 Nisan 1332'de asker oldu, senelerce askerlik yaptı, cok tehlikeli gunler gecirdi, hastalıklar atlattı. Ordunun Suriye'den cekilmesinden sonra, binbir guclukle İstanbul'a dondu.

c. Tasavvufî Yetişmesi ve Dinî Hizmetleri
İstanbul'da bulunduğu esnada ceşitli dini toplantılara, derslere, camilerdeki vaazlara devam etti. Bilhassa Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi'yi cok sevdiği anlaşılıyor. Bu arada 16 Temmuz 1336 Cuma gunu namazı Ayasofya camii'nde edadan sonra Vilayet onunde bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gumuşhaneli Tekkesi'ne giderek Şeyh Omer ZiyÂeddin Efendi'ye intisÂb eyledi. Gunden gune ahvalini terakki ettirdi.
Bu zÂt-ı şerifin, 18 Kasım 1337 Cuma gunu vefatından sonra postnişin-i irşÃ‚d olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi'nin yanında tahsil-i kemÂlÂta devam etmiş, muteaddit defalar halvete girmiş, 27 yaşlarında hilÂfetnÂmeyi aldıktan sonra ondan RÂmuzu'l-Ehadis, Hizb-i A'zam ve DelÂilu'l-hayrÂt icÂzetnÂmelerini de almış, Bayezit, Fatih ve Ayasofya camii ve medreselerinde derslere devam etmiş, bu esnada hafızlığını da tamamlamıştır. Bu aralarda hocasının işareti uzere muhtelif kasaba ve koylerde dini hizmet if etmiştir.
Tekkelerin kapatılmasından sonra Bursa'ya donmuş, evlenmiş, 1929'da vefat eden babası yerine Bursa ovasındaki İzvat koyunde 15-16 sene kadar imamlık ettikten sonra Uftade Cami-i Şerifi'nin imam-hatipliğine tayin edilerek şehirde hisar icindeki baba evine yerleşti. Burada 1945-46'dan 1952'ye kadar hizmet eyledi.
1952 Aralığında Gumuşhaneli DergÂhı postnişini ve eski tekke arkadaşı Kazanlı Abdulaziz Bekkine'nin vefatı uzerine, İstanbul'a nakl olarak Fatih'te bulvara nazır Ummu Gulsum Mescidi'nde vazife gordu.

1.10.1958 tarihinde Fatih İskenderpaşa Camii Şerifi'ne nakloldu ve vefatına kadar bu vazifede kaldı.
d. Vefatı
Mehmed ZÂhid Efendi Rahmetullahi Aleyh omrunun son yıllarında rahatsız idi; ayakta gezmesine rağmen; şiddetli ağrılarından muzdaripti. 1979 yazında uzun zaman kalmak uzere gittiği Hicaz'dan, ağır hasta olarak 1980 Şubatında donmek zorunda kalmıştı. 7 Mart 1980'de ameliyata girdi ve midesinin ucte ikisi alındı.
Ameliyattan sonra tedricen duzeldi, hatta 1980 Ramazanında hic aksatmadan oruc tuttu. Hatimle teravih kıldı, vaaz etti, yazın Balıkesir Ilıca'ya, Canakkale Ayvacık sahiline ağrıyan ayakları icin goturuldu, hac mevsimi gelince de Hicaz'a gitti. Fakat ameliyata sebep olan rahatsızlığı nuks etmiş ve ağrılar tekrar başlamıştı. Haccı guclukle ifadan sonra, 6 Kasım 1980'de cok ağır hasta olarak İstanbul'a dondu. Tam bir hafta sonra 13 Kasım 1980'de (5 Muharrem 1401) Perşembe gunu oğleye yakın, dualar, yasinler, tesbih ve gozyaşları ile uyur gibi bir halde iken ahirete irtihal eyledi.
Cenaze namazı 14 Kasım 1980 Cuma gunu İstanbul Suleymaniye Camii'nde muhteşem, mahzun, vakur ve edepli bir cemm-i gafir tarafından kılınarak, mubarek vucudu, Kanûnî Suleyman Turbesi arkasında, kendisinden feyz aldığı hocaları ve ustadlarının yanındaki istirahatgÂhına defnolundu.
Bu esnada Suleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih ve cevrelerinde trafik durmuş, Suleymaniye'nin ici ve avlusu kÂmilen dolduğu gibi, cemaat sokaklara taşarak Esnaf Hastahanesi'nin yanına kadar uzanmıştı. Vefatını duyanlar icinde Anadolu'nun en uzak şehirlerinden olduğu kadar Avrupa'dan gelenler de vardı. Uzakta bulunan muhiblerinden coğu da vaktinde haber alamama yuzunden cenazesine yetişememişlerdi.
Vefatı İslÂm Alemi'nde de buyuk uzuntuye yol acmış, Suudi Arabistan'da, KÂbe'de, Kuveyt'te ve daha başka şehirlerde gıyabında cenaze namazı kılınıp, dualar edilmiş, ajanslar bu elim vefat haberini yayınlamışlardı.
Vefat tarihi olan 13 Kasım 1980 tarihli takvim yapraklarında tevÂfukan cok mÂnidar ibareler yer alıyordu. Mesel bunların birindeki şu parca ne kadar şayÂn-ı taaccubdur:
ARKAMDAN AĞLAMA!

Olduğum gun tabutum yuruyunce
Bende bu dunya derdi var sanma.
Bana ağlama, "yazık yazık!" "Vah vah!" deme.
Şeytanın tuzağına duşersen vah vahın sırası o zamandır.
Bende bu dunya derdi var sanma.
Bana ağlama, "yazık yazık!" "Vah vah!" deme.
Şeytanın tuzağına duşersen vah vahın sırası o zamandır.
Yazık yazık asıl o zaman denir.
CenÂzemi gorduğun zaman "elfirak, elfirak!" deme.
Benim buluşmam asıl o zamandır.
Beni mezara koyunca elved demeğe kalkışma
CenÂzemi gorduğun zaman "elfirak, elfirak!" deme.
Benim buluşmam asıl o zamandır.
Beni mezara koyunca elved demeğe kalkışma
Mezar Cennet topluluğunun perdesidir.
Mezar hapis gorunur amma,
Aslında canın hapisten kurtuluşudur.
Batmayı gordun ya, doğmayı da seyret
Mezar hapis gorunur amma,
Aslında canın hapisten kurtuluşudur.
Batmayı gordun ya, doğmayı da seyret
Guneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batma gorunur amma
Aslında o doğmadır, parlamadır.
Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi?
Sana batma gorunur amma
Aslında o doğmadır, parlamadır.
Yere hangi tohum ekildi de yetişmedi?
Neden insan tohumu icin
Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına duşuyorsun?
Hangi kova suya salında da dolu olarak cekilmedi?
Can Yusuf'un kuyuya duşunce niye ağlarsın?
Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına duşuyorsun?
Hangi kova suya salında da dolu olarak cekilmedi?
Can Yusuf'un kuyuya duşunce niye ağlarsın?
Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta ac!
Cunku artık hay-huy'un,
MekÂnsızlık aleminin boşluğundadır.
e. AhlÂk ve ŞemÂiliCunku artık hay-huy'un,
MekÂnsızlık aleminin boşluğundadır.

Hafızası cok kuvvetli idi, konuşması tatlı ve safiyÂne idi. Cok kere halk telÂffuzu kullanır, karşısındakine soz fırsatı tanır; kesinlikle bildiği bir şeyi bile sanki ilk duyuyormuş gibi yumuşak bir tavırla dinler, mÂnÂlı ve nukteli cevap verirdi. Sohbetleri hoş, hutbeleri fevkalÂde celÂlli olurdu. Hutbe esnasında sesini yukseltir, ordu onundeki bir komutan gibi celÂdetle ve irticÂlen konuşurdu.
Ozel hayatında ev halkına karşı muşfik ve lÂtifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile soyler, anlaşılmazsa sabrederdi.
FevkalÂde mutevÂzi idi. Kerametleri zÂhir ve şohreti alemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvÂnı arasında lÂlettayin bir fert gibi gorur, makamını ve kemÂlini buyuk bir maharetle gizlerdi.
Kendi ustadlarına fevkalÂde saygılı ve bağlı idi. Tekke arkadaşları olan yaşlılar, ustadının meclisine gittiğinde diz ustu oturup, baş eğip hic ayak değiştirmeden edeple oturduğunu anlatırlar.
Cok uzun ve derin duşunurdu, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mumkun olmazdı. Bir ayetin, bir hadisin uzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu.
Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar buyuk bir sabırla calışırdı. İlk zamanlarda kusurlarına musamaha ederdi. Yıllarca calışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı.
Dostlarına vefÂsı emsalsiz idi; onları ziyaret eder, arar sorardı. Akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez ve onlara her turlu yardımı esirgemezdi.
Cok acık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu. Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu. Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretcilere guleryuz gosterir, kapısını her zaman acık tutmağa calışırdı.
Gece ve sabah ibadetlerine cok riayet eder, talebelerini de bunlara teşvik eylerdi. İnsanın kalbinden gecirdiğini bilir, gelenin sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyac sahibinin muhtac olduğu şeyi bağışlardı. Gonullere ve ruyalara tasarrufu vardı. Bereket gittiği yere yağar; bolluk onunla beraber gezer, en hucrÂ, en kıtlık yerde o gelince nimet dolardı. Beraberinde seyahat edenler, tevafuklara, tecellilere, maddî ve mÂnevî hallere ve ikramlara şaşar, hayretlere duşerler, parmaklarını ısırırlardı.
Allah-u TeÂl ve Tekaddes Hazretleri derecatını uly eyleyip, biz Âciz u nÂcizleri de fuyûzat ve şefaatından feyz-yab u nasibdar buyursun... Amin. Bi-hurmeti Seyyidi'l Murselîn (SAS) ve Âlihî ve sahbihî ve men tebiahum bi ihsÂnin il yevmi'd-din ve'l-hamdu lillÂhi rabbi'l-Âlemîn.
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
f. Eserleri:
1. Tasavvufî AhlÂk (5 Cild)2. Cennet Yolları
3. Mu'minlere Vaazlar (2 Cild)
4. Ehl-i Sunnet Akaidi
5. Ana Baba Hakları
6. Hadislerle Nasihatlar (2 Cild)
7. Nefsin Terbiyesi
8. Tezkiretul-Evliy Tercumesi
9. RisÂle-i Hàlidiyye Tercumesi
10. EvrÂd-ı Şerif
11. Faydalı Dualar ve 32 Farz Mecmuası
12. Yemek ÂdÂbı
Konuşmalarından Hazırlanan Kitaplar
1. Zikrullahın Faydaları
2. Ozel Sohbetler
3. Peygamber Efendimiz
4. Tenbihler

dervisan.com
__________________