Ahmet Nafiz YAŞAR kaleme aldı, Semerkand dergisi
Şeyh Şamil ve Barat Hacı... Onlar, bir asrı gecen bir zaman aralığıyla misafir olmuşlardı dunya gurbetine. İkisinin de hayatı zulme karşı direnmekle gecti. Dunya butun esbab-ı cefasıyla geldi uzerlerine ama onlar asla eğilmediler, kufur karşısındaki dik duruşlarını asla bozmadılar.

Biri Dağıstan’da Moskof mezalimine karşı bayrak acmıştı, diğeri Doğu Turkistan’da Cin mezalimine karşı... İnsanlar zahirde birine Şeyh Şamil, diğerine Barat Hacı dese de onların bÂtında Hz. Hamza r.a. olduğunu bilmişti bilenler. Bembeyaz, upuzun sakalları, iri yarı cusseleriyle oyle heybetli, oyle vakur, oyle kararlı; HamzanÂme’lerden cıkıp gelmişlerdi sanki. İkisi de ahir omurlerinde İstanbul’u ziyaret etmişti. Her vakit olduğu gibi ikisinin de istikameti KÂbe-i Muazzama idi. Farklı zamanlarda İstanbul’da bir muddet kalıp hac farizası icin yola koyuldular. KÂbe’yi doya doya tavaf eylediler, Hacer-i Esved’e yuz surduler, Arafat’ta vakfeye durdular, Mescid-i Nebevî’de uzun, beyaz sakallarını gozyaşlarıyla ıslata ıslata kırk vakit namaz kıldılar. Yorgun ve yaşlıydılar. Şeyh Şamil Medine’de 1871 Şubat’ında, Barat Hacı Mekke’de 2003 Şubat’ında Hakk’a yurudu. Şimdi biri Cennetu’l-Bakî’de, diğeri Cennetu’l-MuallÂ’da haşr’e uyanacakları gunu bekliyorlar. Bu iki mucahidin cihadını, hayat cizgisini, sîretini ve suretini birbirine benzeten ilÂhi takdir, adeta onların duruşlarındaki benzerliğin de tesaduf olmadığını ima ediyor bize. Onca eza cefaya rağmen bu iki yiğidin dik ve kararlı duruşlarında bir sır olduğunu fısıldıyor.

‘Namazı gecirdim mi yoksa?’

Yıl 1832. Kafkas muslumanlarının yirmi sene kadar once Şeyh Mansur onderliğinde başlattığı hurriyet mucadelesi butun şiddetiyle devam etmektedir. Car orduları, Şeyh Şamil’in de doğduğu koy olan Gimri’ye saldırmış, Gazi Muhammed komutasındaki Dağıstan mucahitleri Ruslarla amansız bir savaşa tutuşmuştur. İmam Gazi Muhammed’in şehit duştuğu bu savaşta Şeyh Şamil, kırılan koprucuk ve kaburga kemiklerine rağmen vuruşmaya devam ederken goğsunden girip sırtından cıkan bir Rus sungusuyle yere duşer, hareketsiz kalır. Arkadaşları onu hemen yakındaki bir mağaraya goturur, yaralarını sararlar. İki gun sonra Ruslar puskurtulunce alıp Unsokul koyune getirirler bu yiğitler yiğidini.

Yaraları cok ağırdır ve surekli baygın halde yatmaktadır. Halbuki butun bir Kafkasya’nın umididir o. İlmiyle, gozu karalığıyla, dirayetiyle eşine az rastlanır bu yiğidin yaşaması icin dualar edilir, turlu eczadan merhemler yapılır. Şeyh Şamil tam yirmi beş gun kendine gelemeden yatağa mahkûm kalır. Yirmi beş gunun sonunda uyanır, başucunda bekleyen anasını gorur. Telaşla iki yana bakınır sonra. Gozlerinde, anasının ilk kez şahit olduğu bir endişe vardır. Kendilerinden yuz kat daha kalabalık Car orduları karşısında bile boyle bir endişeye kapılmayan Şamil’e ne olmuştur acaba?

– Ana, diyebilir, halsiz ve kaygılı; namazı gecirdim mi yoksa?

Barat Hacı gibi namaza durmak

Yıl 1981. Cin hapishanelerinde aralıksız yirmi bir yıl cile ceken Barat Hacı salıverilmiş, memleketine, ailesine donmektedir. Hapishane hayatının onemli bir kısmını daracık bir beton hucrede elleri ayakları zincire vurulmuş bir halde tek başına gecirmiştir. Yirmi bir yıl boyunca akla hayale gelmez işkencelere maruz kalmış, yirmi bir yıl boyunca kendisine gunde tek oğun sadece bir parca mısır ekmeği verilmiştir. Bir gun yiyip bir gun oruc tutarak hayatta kalmaya calışır ama boylu poslu bu heybetli adam hapisten cıktığında otuz sekiz kiloya duşmuştur. Bu kadar zaman icinde ailesiyle goruşmeye bir kere izin verilmiştir. Cin hapishanelerinden sağ cıkan ender mahkumlardandır o. Şimdi yetmişini gecmiş, zayıf, halsiz bir ihtiyar olarak evine donmektedir.

Sabah namazına yakın bir vakitte ailesinin bulunduğu şehre girer. Bunca yıldır sevdiklerine doya doya sarılamamıştır. Bunca yıldır rahat bir uyku yuzu gormemiş, mısır ekmeğinden başka bir şey yiyememiştir. Ve artık butun bunlara hasret sona erecektir. Fakat o eve değil, şehrin girişindeki mescide yonelir. Arı sudan abdest alır, sabah namazının vaktini beklemeye koyulur. Abdesti, rukuu, secdeleri olan, cemaatle kılınan bir namazı oyle ozlemiştir ki... Gerci yirmi bir yıl boyunca bir vakit namazını bile gecirmemiştir. Ama coğu zaman teyemmumle kılmıştır. Daracık bir hucrede elleri ayakları prangaya vurulduğu icin gozleriyle kılmak zorunda kalmıştır namazlarını.

Cemaate karışır, saf tutar, tekbir alıp el bağladığında dunyalar onun olur. Barat Hacı namaza durmuştur. Yirmi bir yıl sonra ilk kez ağlamakta, gozlerinden sicim gibi yaşlar dokulmektedir.

Şeyh Şamil ile Barat Hacı’yı birbirine benzeten bu namaz hassasiyetidir işte. Sır budur. Siz namazı dosdoğru kılarsanız, namaz da sizi dosdoğru kılar. Siz namazı hakkıyla ikÂme ederseniz, namaz da sizi kÂim kılar, dik tutar. Butun ağırlığıyla ustunuze gelse de altında kalmaz, ustesinden gelirsiniz dunyanın. Tıpkı Şeyh Şamil gibi. Tıpkı Barat Hacı gibi.

Bu iki buyuk mucahidi unutmamak icin, aziz hatıralarıyla şuurumuzu tazelemek icin gelin kısaca tanıyalım.

Şeyh Şamil

1797’de Dağıstan’ın Gimri koyunde doğdu. Kucuk yaşlarda ilim tahsiline başladı. Bağdat’ta MevlÂna Halid Bağdadî k.s. Hazretlerine intisap ederek ondan hilafet yetkisi aldı. Kafkasya’ya donunce Ruslara karşı yurutulen cihada katıldı. 1835’te Hamzat Bey’in şahadetinden sonra Dağıstan imamı, yani devlet başkanı secildi. Bir taraftan Ruslara karşı hurriyet mucadelesini surdururken, diğer taraftan da Kafkas halklarını birleştirip aralarındaki nifaka son verdi. Dağıstan’ın askerî, idarî, siyasî yapısında cok onemli duzenlemeler ve yenilikler yaptı.

Yirmi beş yıl boyunca komuta ettiği mucahitleriyle kalabalık Car ordularını defalarca bozguna uğrattı. Topla tufekle saldıran işgalcilere karşı buyuk zaferler elde etti. Cesareti, kahramanlığı, mertliği, askerî dehası ve savaş hukukuna riayeti ile duşmanlarının dahi hayranlık ve takdirini kazandı. Ne var ki 1859’da yetmiş bin kişilik Car ordusuna karşı birkac bin muridiyle direnme cabası netice vermedi. Rusların, maiyetiyle beraber İstanbul’a gonderileceği sozune inanarak teslim oldu.

Ruslar Şeyh Şamil’e saygıda kusur etmediler ama sozlerinde de durmayıp bu buyuk mucahidi Kaluga’da on yıl tutsak olarak alıkoydular. Rus Carı, oğullarını rehin bırakması şartıyla 1870’te İmam Şamil’in hacca gitmesine izin verdi. Aynı yıl İstanbul’a gelen Şeyh Şamil, Sultan Abdulaziz ve İstanbullular tarafından buyuk bir hurmetle karşılanıp bir sure misafir edildikten sonra Abdulaziz’in hizmetine tahsis ettiği bir gemiyle hacca gonderildi. Uğradığı her yerde olduğu gibi Mekke’de de buyuk itibar ve hurmet goren Şeyh Şamil, hac farizasını yerine getirdikten bir muddet sonra Medine’de iken 1871 yılının Şubat ayında vefat etti. Cennetu’l-Bakî mezarlığına defnedildi.

Barat Hacı

Kaşgar’da 1910 yılında, bir berat gecesinde doğdu. Adı buradan geliyor. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra babasının yanında ticaretle uğraştı. Doğu Turkistan İslÂm Cumhuriyeti’nin kuruluşunu hazırlayan, Hoca Niyaz onderliğindeki mucadele başlayınca mucahitlerin safına katıldı, Cinli istilacılara karşı kahramanca savaştı. Doğu Turkistan 1937’de yeniden Cin işgaline maruz kalınca aile fertleriyle beraber hapse atıldı. 1942’de hapisten cıktı ve mucadelesine kaldığı yerden devam etti. 1945’te kurulan Doğu Turkistan Cumhuriyeti ordusunda binbaşı rutbesine kadar yukseldi.

Fakat bu cumhuriyeti tanımayan Cin, saldırılarını artırarak surduruyordu. Cinlilere karşı yaklaşık on yıl suren bu seferki direnişte Doğu Turkistanlı mucahitler ya olduruldu, ya da hapse atıldı. Barat Hacı da 1960’ta yakalanarak tutuklandı. 1981’e kadar aralıksız hapiste kaldı. Yıllarca seksen santim eninde, yuz elli santim boyunda beton bir hucrede, elleri ayakları zincirlenerek tek başına tutuldu, işkence gordu. İyice zayıflamış, takatten duşmuştu. Oleceğine kanaat getirildiği icin 1981’de şartlı olarak salıverildi.

Kendini toparladı, Kaşgar’da bir muddet komur ticareti yaparak sessiz sakin yaşamaya calıştıysa da ici rahat etmedi. Yaşlanmış da olsa boyle bir hayat bir mucahide uymuyordu. Cihat arzusu ağır bastı ve Doğu Turkistan’daki Cin zulmunu dunyaya duyurmak icin 1993’te İstanbul’a geldi. Burada ilerlemiş yaşına rağmen Cin’i protesto eden eylemler duzenledi, Doğu Turkistan davasını herkese duyurmaya calıştı.

Yıllardır ozlemini cektiği KÂbe’ye, hacca gitti. Hac gorevini yaptıktan sonra 2003 yılının Şubat ayında Mekke’de vefat etti. Mezarı Cennetu’l-MuallÂ’dadır.

Hak Teal her iki mucahide de rahmet eylesin, makamlarını Âlî kılsın.
__________________