(1831-1886 m.)
On dokuzuncu yuzyılda yaşamış Şark’ın buyuk alimlerindendir. Omrunun onemli bir kısmı Hizan’ın Tağ Koyunde gectiği icin Tağî (Tahî

Abdurrahman, 1831 yılında Şirvan’da doğdu. Babası Molla Mahmud Efendi, annesi Hz. Huseyin (ra) soyundan geldiği nakledilen MeyÂsin hanımdır. Hem annesi hem de babası mutedeyyin olup, Peygamber Efendimizin sunnetine son derece bağlı idiler. Daha kucuk yaşlardan itibaren anne ve babasının dikkatini ceken Abdurrahman’ın yetişmesi icin buyuk bir gayret gosterdiler. Bahusus dedesi Molla Muhammed de eğitimine ozel onem vererek ilmi ve manevi yonden iyi yetişmesini istedi. Torununa; ailemizde ilmin babadan oğula gecmesine rağmen, oğullarından hicbirisinin kendisindeki ilmi talep etmediklerini, ilmi acıdan varisinin kendisi olduğunu ifade etmiştir.
Abdurrahman, erken yaşlarda eğitime başladı. Ozellikle hadis, fıkıh, tefsir gibi ilim dallarında iyi bir eğitim gordu. Aldığı terbiyenin etkisiyle akranları arasından farklılığı ile dikkatleri uzerine cekti. Yaşıtları oyun oynarken, kendisi boş vakitlerini en guzel şekilde değerlendirmeye ve boş şeylerle meşgul olmamaya calıştı. On yaşında iken annesi vefat etti. Bundan sonra babası, kendisi ile daha cok ilgilenmeye başladı. kendisine Şafii fıkhı ve Arapca gramer dersleri verdi.
Abdurrahman, bolgenin onde gelen alimlerinden olan Molla Abdussamed’in yanına giderek kendisinden ders aldı. Bu hocasının vefatı uzerine Molla Ziyauddin Arvasi’nin yanına gitti. Yorenin unlu alimlerinden olan Arvasi’den ders alıp ona talebe oldu. Bu alim zatın hizmet ve sohbetinde bulundu. Kısa zamanda hocasının takdirini kazandı ve yanından hic ayrılmadı. Aradaki bağa dikkat ceken hocası, “Muhabbete denk olacak hicbir şey yoktur” değerlendirmesinde bulundu. Gerek bu hocasından ve gerekse diğer alimlerden aldığı derslerle eğitimini tamamladı ve akabinde mezun olup icazet aldı. Hocasının vefatından sonra, bir taraftan talebe yetiştirirken, diğer taraftan insanları Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasakları hakkında aydınlatmaya calıştı.
Maddiyata fazla onem vermeyen Abdurrahman, talebelerine de bunu aşılamaya calıştı. Allah’ın rızasını kazanmayı her şeyin uzerinde tuttu. Medresede talebelerine ders verirken, bazen onları alır, akarsu kenarlarına ve cicekli bahcelere, manzarası guzel olan tepelere goturerek buralarda ders verdi. Cenab-ı Hakk’ın kainattaki sanatları ve koymuş bulunduğu kanunlar hakkında bilgi vererek tefekkure ozel onem verdi. Cenab-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine işaret eden kainattaki yansımaları talebelerine izah etti.
İlimle uğraşma ve talebe yetiştirmeye her şeyden daha cok değer veren Abdurrahman, dunyevi makam ve maddi gelire ehemmiyet vermedi. Bulunduğu yerde nahiye mudurluğu, kadılık ve muderrislik verildiği halde bunlara iltifat etmedi. Bir ara Şeyh Abdulbari Carcahi’ye gidip talebe oldu. Hocası kendisinden oruc tutmasını, az yemek yemesini ve daha az uyumasınıı isterken, sık sık mezarlıkları ziyaret etmesi tavsiyesinde bulundu. Bu yuzden bazı geceler bir iki saat mezarlıkta kaldığı oldu. Bunun yanında Tahi Koyu mezarlığında acık bir mezarda sabahladığı da olurdu.
Abdurrahman, yine bolgenin buyuk alimlerinden ve sevilen simalarından olan Sıbgatullah Arvasî’nin yanına gidip kendisinden ders aldı. Burada bir sure kaldıktan ve eğitim gordukten sonra hocasının tavsiyesi ile İsparit’e (Ispahart) gidip buranın kadılığını yapmaya başladı. Bu gorevi ifa ederken insanlara guzel ahlak ve hoşgoru ile yaklaştı. Hocası ile irtibatını devam ettirip arada bir ziyareti ve sohbetine gitti. İki yıl kadılık yaptıktan sonra bu gorevden ayrılıp hocasının yanına geri dondu. Dokuz yıl boyunca hocasının hizmetinde bulunduktan sonra, insanlara Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını anlatmak, doğru yola yonelmelerine vesile olma hususunda icazet aldı.
Bir ara hac farzını yerine getirmek uzere Hicaz’a gitti. Medine’yi ziyaret ettiği sırada burada bulunan İmam Rabbani hazretlerinin torunlarından olan Muhammed Mazhar ile goruşup, sohbetinde bulundu. Hac donuşu hocasının da tavsiyesi ile Bitlis’in Nurşin nahiyesine yerleşerek burada iman hizmetinde bulunmaya başladı. Bediuzzaman, Risale-i Nur’da, Abdurrahman Taği’nin yapmış olduğu buyuk hizmete dikkat cekmekte ve şu ifadelere yer vermektedir:
“...nahiyemiz olan Hizan kazasına tÂbi İsparit'te (Ispahart), birden bire, meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahman-ı TÂğî himmetiyle o kadar cok talebeler ve hocalar ve Âlimler cıktılar ki, butun Kurdistan onlarla iftihar eder bir şekil aldığı zaman, iclerinde munazara-i ilmiye ve pek buyuk bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat icinde oyle bir vaziyet hissediyordum ki, guya rû-yi zemini fethedecek bu hocalardır ... Âlimler, ilimde, dinde buyuk bir futuhat yapmışlar gibi vaziyet alıyorlardı. Bir talebenin bir parca ziyade zekÂveti olsaydı, buyuk bir ehemmiyet verilirdi. Munazarada, bir meselede birisi galebe calsa buyuk bir iftihar alırdı. Ben de hayret ediyordum, o hissiyat bende de vardı. Hatt tarikat şeyhleri ve dairelerinde medar-ı hayret bir musabaka, hem nahiye, hem kaza, hem vilayetimizde vardı. O hÂletleri başka memleketlerde o derece goremedim.” (Emirdağ Lahikası, 1997, s. 49)
Abdurrahman Taği’nin ismi, Bediuzzaman’ın ders aldığı hocaları arasında da zikredilmektedir; “Molla Said Şark'ın buyuk ulema ve meşÃ‚yihinden olan Seyyid Nur Mehmed, Şeyh Abdurrahman-ı TÂğî, Şeyh Fehim ve Şeyh Mehmed Kufrevî gibi zevat-ı Âliyenin her birisinden ilim ve irfan hususunda ayrı ayrı derslere nail olduğundan, onları fevkalÂde severdi. Ulemadan Şeyh Emin Efendi, Molla Fethullah ve Şeyh Fethullah Efendilere de ziyade muhabbeti vardı.” (Tarihce-i Hayat, 1996, s. 41)
Meşhur Tağ Medresesinde ders veren Abdurrahman-ı Tağî’den ders almak icin gelen Nurs’lu oğrenciler de bulunmaktaydı. Hocanın, oğrencilerine sık sık şu oğudu verdiği nakledilmektedir. “Bu Nurslu oğrencilere iyi bakın. Bunlardan biri İslÂm dinine buyuk hizmetler yapacak. Fakat hangisi olduğunu şimdilik bilemiyorum.” (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, C. I. s. 26; Aralarında, henuz dokuz on yaşlarında olan Bediuzzaman’ın da bulunduğu Nurs’lu talebelere ozel ilgi gosteren Taği, geceleri yatarken bu talebelerin uzerlerini orttuğu ifade edilmiştir.
Abdurrahman Taği, yaklaşık yirmi yıl kaldığı Nurşin’de, insanları Hakk’a davet etmek icin buyuk bir gayret gosterdi. Vefatından evvel ağır bir hastalık gecirdi. Buna rağmen hicbir sunnet namazını ihmal etmeden hepsini ayakta kıldı. Gece ibadetlerini de ihmal etmedi. 1886 yılında Nurşin’de vefat etti ve buraya defnedildi.
Kaynak: Risale-i Nur Enstitusu
__________________