Ebu’l-Hasan-ı Şazilî
(1196-1258)

On ucuncu asırda yaşamış buyuk İslam alimlerindendir. Once fen bilimlerine merak salmış ve bu alanda onemli bir birikime sahip olmuş, daha sonra tasavvufa yonelmiştir. Kuzey Afrika'da yaşamıştır, muntesipleri cok geniş bir alana yayılmıştır. Şazili tarikatının kurucusu olarak kabul edilmektedir. Soyu, Peygamber Efendimizin (asm) torunu Hazreti Hasan'a (ra) dayandırılmaktadır. Asıl adı Ali'dir. Kendisine Nureddin lakabı da verilmiştir. Kunyesi Ebu'l-Hasan Ali bin Abdullah bin Abdulcebbar Şazili şeklindedir. RisÂle-i Nur'un muhtelif yerlerinde ismi, imamlar ve aktablar arasında zikredilmekte, insanlık alemini nurlandıran mumtaz şahsiyetlerden biri olarak telakki edilmektedir.
Ali, 1196 yılında Tunus'un Şazile kasabasında doğdu. Doğduğu şehre nisbeten Şazilî unvanıyla meşhur oldu. Eğitimine kucuk yaştan itibaren memleketinde başladı. Fen ilimlerine ilgi duyarak bu alanda eğitim gordu. Ozellikle kimya ile ilgili bilgiler uzerinde yoğunlaştı ve bu alanda onemli bir birikime sahip oldu. İlmi tahsil noktasında onemli bir gayret gosterdiği gibi, daha fazla bilgi sahibi olmak icin Cenab-ı Hakk'a dua ve niyazda bulundu.
Muspet ilimlere ilgi duyan ve bu alanda yetişen Ali, bir sure sonra tasavvufa merak salmaya başladı. Dini ilimler alanında da kendini yetiştirmek icin bir cok seyahatte bulunarak muhtelif ilim merkezlerini dolaştı. Dini ilimlerden tefsir, fıkıh, hadis, usul, nahiv, sarf ve lugat ilimlerini tahsil etti. Gittiği yerlerde bulunan alimlerden dersler aldı. Bu cercevede Irak'a bir seyahatte bulundu. Burada bulunan Ebu'l-Feth Vasıtî'nin sohbetlerine katılarak ilminden istifade etmeye calıştı. Burada bir sure kaldıktan sonra hocasının tavsiyesiyle memleketine dondu.
Tasavvuf alanında Şerif Ebu Muhammed Abdusselam İbn Meşiş-i Hasenî'den buyuk olcude istifade eden ve onun etkisinde kalan, ona intisab eden Ebu'l-Hasan, burada da ilmi ve ameli eğitimini devam ettirdi. Tam bir teslimiyetle hocasına bağlandı. Hocası, diline ve kalbine sahip olma, takva sahibi olmayanlara benzememe konusunda telkinlerde bulundu. Farzlarını yerine getirmeye devam etmesini tembihledi. Her hal ve hareketiyle İslamiyet'e uyma telkininde bulundu. Kasabasına dondukten sonra cok buyuk sıkıntılarla karşılaşacağını ve asla Cenab-ı Hakk'ı unutup gaflete dalmaması ikazında bulundu. Cenab-ı Hakk'a kulluk vazifesini yerine getirmenin dışında halka, başka hicbir şeyi hatırlatmasına gerek olmadığını soyledi.
Ebu'l-Hasan Ali, memleketine dondukten sonra oğrendiklerini insanlara anlatmaya ve onları doğru yola davet etmeye calıştı. Kısa zamanda şohretinin yayılması ve cevresinde buyuk toplulukların oluşmaya başlamasına paralel olarak buyuk baskılara maruz kalmaya başladı. Buyuk sıkıntılar cekti. Bir sure sonra da memleketini terk etmek zorunda kaldı ve Mısır'ın İskenderiye şehrine hicret etti. Halk arasındaki itibarı giderek arttı. Bircok tanınmış alim kendi ilminden istifade etmek ve kendisiyle goruşmek icin yanına geldi.
Ebu'l-Hasan, talebelerine ders verirken; gizli veya acıktan fiillerinde her zaman Allah'tan korkmalarını, her hal ve hareketlerinde, ibadetlerinde Peygamber Efendimizin (asm) sahabelerine gosterdiği istikamete uyup, bida ve sapıklıklardan sakınmalarını, bollukta ve darlıkta insanlardan bir şey beklememelerini, kanaatkÂr olmalarını, hem sevincli hem de kederli gunlerinde Cenab-ı Hakk'a sığınmalarını tembihledi.
Şazili tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Ebu'l-Hasan Ali'nin tarikat kurmak amacıyla hareket ettiğine dair kesin bilgiler mevcut değildir. Kendisi, tabi olanlarına ve ilminden istifade etmek isteyenlere, dunyevi işleriyle dini ibadetlerini mezc edecek ve birlikte surdurecek tarzda telkinlerde bulundu. Dunyevi işlerini tamamen bırakıp hizmetinde olmak ve surekli yanında bulunmak isteyenlere, eskisi gibi dunyevi işlerini surdurme telkininde bulundu. Maddi yardımlardan mumkun mertebe sakındığı gibi, idarecilerin dergahlarına yardım etme tekliflerini de kabul etmeyerek geri cevirdi.
Ebu'l-Hasan Ali, muntesiplerine sunnete sıkı sıkıya bağlanmaları konusunda telkinlerde bulundu. Hal ve hareketlerine sunnete zıtlık teşkil etmeyecek şekilde yon vermelerini ve aykırı duşmemelerini tembihledi. Kendilerine ilham olunsa bile, bu duruma aykırı duşecek her turlu faaliyetin sunnete uygun hale getirilmesini istedi.
Ebu'l-Hasan Ali'nin ismi Risale-i Nur'un muhtelif yerlerinde zikredilmektedir. Kendisi Kur'an-ı Kerim'in tilmizleri arasında sayılmakta ve talebeleriyle yaptıkları virdlerine işaret edilmektedir. Bu virdlerinde kÂinattaki mevcudatı virdlerine katarak Cenab-ı Hakk'ı zikr ve tesbih ettikleri belirtilmektedir (Lem'alar, s. 123). Ebu'l-Hasan insanlara, Cenab-ı Hakk'ın emir ve yasaklarını anlattığı vakitler dışında arta kalan zamanlarını ibadet ederek gecirirdi. Hizbu'l-Bahr adlı tesbih ve dua kitabını okur veya okuturdu. Bunu okumanın dertlerden ve sıkıntılardan kurtulmaya vesile olduğunu belirtirdi. Yine ismi aktablar ve imamlar arasında zikredilerek, bunların keşfiyat ve muşahedatlarıyla ummete gosterdikleri harika irşat ve kerametleriyle, aynı zamanda Peygamber Efendimizin (asm) hakkaniyetine, doğruluğuna şahitlik edip imza bastıkları hatırlatılmaktadır (Şualar, s. 542). Bu alimler, her biri birer nurani yıldız gibi insanlık alemini nurlandırmışlardır (Mesnevi-i Nuriye, s. 281).
Ebu'l-Hasan Ali'nin değindiği hususlardan birisi Adem Aleyhisselamın Cennetten ihracı konusudur. Bilindiği gibi, bu durum şeytanın desisesi ve yasak meyvenin yenmesinden sonra gercekleşmiştir. Ebu'l-Hasan bu konuda, "Ne şerefli bir gunah ki, sahibini halifelik makamına eriştirmiş ve kıyamete kadar gelecek insanlara tevbenin meşru kılınmasına sebep olmuştur" ([Uye Olmadan Linkleri Goremezsiniz. Uye Olmak icin TIKLAYIN...]) ifadelerine yer vermektedir. Zaten Cennetten cıkarılmanın hikmeti insanoğlunun dunyaya imtihan edilmek uzere gonderilmesidir. Adem Aleyhisselamın Cennetten ihracı ile ilgili meseleye acıklık getiren Bediuzzaman, bunun bir vazifelendirme olduğunu, insandaki kabiliyetlerin gelişmesinin sağlandığını, Cenab-ı Hakk'ın isimlerine ayna olan insandaki kabiliyetlerin inkişafları olcusunde buna hizmet ettiğini, dunyanın insanın kabiliyetlerinin inkişaf etmesine uygun bir şekilde yaratıldığını belirtilerek, konuyu acıklığa kavuşturmaktadır (Mektubat, s. 46-49).
Ebu'l-Hasan Ali tarafından kurulduğu kabul edilen Şazili tarikatı Mısır ve Tunus'ta yayıldı. Bu tarikatın muntesiplerinin Suriye'de de onemli bir sayı teşkil ettikleri aktarılmaktadır. Daha sonra Cezayir'in batı bolgesinin tamamına yayıldığı belirtilmektedir. Ebu'l-Hasan Ali defalarca Hacca gitti. Yine bu gaye ile cıktığı 1258 yılındaki yolculuğu sırasında Mısır'da bulunan Hamisre'de (Homaysira) vefat etti.
Kaynak: Risale-i Nur enstitusu

__________________