Peygamberimiz (a.s.m.) doğmadan once babasını, altı yaşında da annesini kay*betmişti. Hem yetim hem de oksuz olarak buyudu. Fakat bircok kadın, bir anne şefkatiyle o Yuce Peygamber’i bağrına bastı. Ona annesizlik acısını hissettirme*mek icin ellerinden gelen gayreti gosterdiler.
İşte bu kadınlardan birisi de Ummu Eymen’di (r.anha). Peygamberimizin Ehl-i Beyt’ten saydığı ve “annemden sonra annem”[1]diyerek iltifat ettiği bu buyuk İslam kadınının asıl ismi, “Bereke bint-i SÂlebe” idi. Uzun yıllardan beri peygamber ocağının hizmetlerini goruyordu. Peygamberimizin babası Abdullah’ın vefa*tından sonra da aynı evde kaldı. Artık hem anne Âmine’nin hem de Peygambe*rimizin yardımcısıydı.
Re*sû*lul*lah (a.s.m.) altı yaşına geldiğinde, Hz. Âmine, yanına Ummu Eymen’i de alarak Medine’ye gitti. Niyeti hem oradaki akrabasını hem de kocası Abdullah’ın kabrini ziyaret etmekti. Bir ay Medine’de kaldılar.
Ummu Eymen (r.anha), Medine’deki bir hatırasını şoyle anlatır:
“Bir gun Yahudi Âlimlerinden ikisi yanıma geldi. ‘Bize Ahmed’i cıkar.’ dediler. Ben de onu dışarı cıkardım, iyice incelediler. Sonra da, ‘Bu cocuk, peygamberdir. Bura*sı da onun hicret edeceği yerdir. Bu memlekette buyuk savaşlar olacaktır.’ dediler.”[2]
Ummu Eymen (r.anha), onların bu konuşmalarından sonra cok korkmuştu, “sev*gili oğlu”na bir zarar vermelerinden endişe duyuyordu. Herhangi bir tehlikeye karşı onu korumak icin, Peygamberimizin yanından ayrılmamaya gayret gos*terdi.
Nihayet Mekke’ye hareket gunu gelmişti. Ummu Eymen buna cok sevindi. Artık Yahudilerin Re*sû*lul*lah’a bir zarar veremeyeceklerini duşunup rahatladı
Bu uc kişilik kafile Medine’den ayrıldılar. Mekke’ye doğru yola koyuldular. Neşeli bir şekilde yollarına devam ediyorlardı. Fakat biraz sonra beklemedikle*ri bir şey oldu. Hz. Âmine birdenbire rahatsızlandı. Hz. Âmine bu hastalıktan kurtulamayıp vefat edeceğini anlamıştı. Baş ucunda duran Peygamberimizin yuzune baktı, bir ruyasını hatırladı. Şoyle dedi:
“Şayet ruyada gorduklerim doğruysa, sen Celal ve bol ikram sahibi olan Al*lah tarafından Âdemoğullarına helal ve haramı bildirmek uzere peygamber gonderileceksin. Sen, teslimiyeti, ceddin İbrahim’in (a.s.) dinini yerleştirecek*sin. CenÂb-ı Hak seni devam edegelen putlardan, putperestlikten koruyacak*tır.
“Her yaşayan olur, her yeni eskir. Her yaşlanan zeval bulur. Evet, ben de ole*ceğim. Fakat devamlı anılacağım. Cunku temiz bir evlat dunyaya getirdim. Ar*kamda hayırlı birini bırakıyorum.”
Hz. Âmine bundan sonra ciğerparesini Ummu Eymen’e emanet etti. Ona iyi bakması ricasında bulundu. Cok gecmeden de ruhunu teslim etti. O sırada 30 yaşında bulunuyordu. Peygamberimiz boylece altı yaşındayken oksuz kalıyor*du. CenÂb-ı Hak, sevgili Resûlune, kucuk yaşından beri her turlu acıyı tattırıyor ve onu kemale erdiriyordu ki, ummetine tam ornek olabilsin; ona iman edenler, peygamberlerinin cektiği sıkıntıyı hatırlayarak teselli bulsunlar, karşılaştıkları musibetlere sabretsinler…
Ummu Eymen’in sırtına artık ağır bir yuk yuklenmişti. Ağlamak hıckırmak istiyor, fakat Peygamberimizin uzuleceğini duşunerek vazgeciyordu. Kendini toparladı. Bundan sonra ona annesinin yokluğunu hissettirmeyecekti. Bunun icin de elinden gelen fedakÂrlığı gostermeye calışacaktı. Oz evladıymış gibi mubarek yavruyu bağrına bastı. Sonra da onu şoyle teselli etti:
“Uzulme, ağlama canım Muhammed’im! İlahî kadere karşı boynumuz kıldan incedir. Can da O’nun, mal da… Hepsi bize emanet. O, emaneti nasıl vermişse oy*le alır.”
Sevgili Peygamberimizin gozu yaşlıydı. Artık hem yetim hem de oksuz kal*mıştı. Babasının yuzunu hic gormemişti. Bundan sonra annesinin de yuzunu goremeyecekti. Gozyaşları arasında, “Ben de biliyorum. O’nun hukmune her zaman boyun eğerim. Fakat anne yuzu unutulmayacak bir yuzdur. O yuzu tek*rar goremem diye uzuluyorum!” dedi. Fakat kendisini toparlamakta gecikmedi. Annesine karşı son vazifesini yerine getirmek istiyordu. Yaşından beklenme*yen bir olgunluk icerisinde dadısına şoyle dedi:
“Haydi. O, emaneti sahibine teslim etti. Biz de onun naaşını toprağa teslim edelim de rahat etsin.”
Biraz sonra annelerin en şereflisini, en bahtiyarını birlik*te defnettiler.
Artık Re*sû*lul*lah’ı Mekke’ye goturme vazifesi Ummu Eymen’e kalmıştı. Pey*gamberimizi deveye bindirdi. Birlikte yola cıktılar. Beş gunluk meşakkatli bir yolculuktan sonra Mekke’ye ulaşdılar. Ummu Eymen gozyaşları arasında Pey*gamberimizi, dedesi AbdulmuttÂlib’e teslim etti. Fakat gerek dedesinin yanında bulunduğu sıralarda, gerekse onun vefatından sonra amcası Ebû TÂlib’in hima*yesinde iken, Peygamberimizin hizmetinde bulunmaktan geri durmadı. Bunu kendisi icin buyuk bir şeref saydı.
Aradan yıllar gecti… Peygamberimiz 25 yaşına gelmişti. Herkes onu seviyor, “Mu*hammedu’l-Emîn” diye tanıyordu. O sırada kendisinden 15 yaş buyuk, dul, fakat Mekke’nin en şerefli kadını Hz. Hatice ile evlendi. Hatice validemiz zen*gindi. Butun servetini sevgili beyinin emin ellerine teslim etti.
Peygamberimiz, bir anne şefkatiyle kendisini bağrına basan, ancak bir anne*nin yapabileceği kadar fedakÂrlık gosteren sevgili dadısını unutmamıştı. Ona her turlu maddi yardımda bulunuyor, bir evladın annesine duyabileceği saygı kadar hurmet gosteriyordu. Bu arada sevgili dadısının bir yuva kurmasını temin etti. Onu Ubeyd bin Zeyd ile evlendirdi.
Peygamberimiz 40 yaşına geldiğinde, CenÂb-ı Hak onu kendine muhatap secti ve peygamberlikle vazifelendirdi. Cocukluğundan beri kendisine sadakat elini uzatan Um*mu Eymen, başından beri onun muhim bir şahsiyet olacağını tahmin ediyordu. Cunku gerek doğumunda gerekse doğumundan sonra bircok harika hÂline şahit olmuştu. Bu sebeple onu hicbir zaman yalnız bırakmadı. Devamlı yanında yer aldı. Davete başladığı zaman da onu yalnız bırakmadı. Te*reddutsuz iman ederek Re*sû*lul*lah’ı sevindirdi.
O devirde Musluman olmak, akıl almaz işkenceleri peşinen kabul etmek de*mekti. Ummu Eymen de (r.anha) bu acı işkencelerden hissesini aldı. Fakat imanın*dan zerre kadar taviz vermedi. Cunku bu yolda olmeyi buyuk bir şeref sayıyor*du. İşkenceler tahammul edilemeyecek bir duruma geldiğinde once Habeşis*tan’a, sonra Medine’ye hicret etti. Boylece “iki hicret” sevabı birden alıyordu.[3]Ummu Eymen (r.a.), Mekke’de olduğu gibi Medine’de de Re*sû*lul*lah’ı bir an ol*sun yalnız bırakmadı. Hizmetinden geri durmadı.
Peygamberimizin bahtiyar dadısı mutevekkil biriydi. En zor durumlarda bile Ce*nÂb-ı Hak’tan umidini kesmez, O’nun yardım edeceğine inanırdı. Bu teslim ve tevekkulunun mukÂfatını bazen peşin olarak gorurdu.
Hicret ederken, Revha yakınlarında gecelemişti. Cok susamıştı. Yanında bir damla dahi su yoktu. Hic telaşlanmadı. Cunku kullarına karşı son derece mer*hametli olan Rabb’inin, kendisini gorduğune ve durumunu bildiğine inancı son*suzdu. Susuz ve bitap duşmeyeceğinden emindi. Nitekim CenÂb-ı Hakk’ın yar*dımı gelmekte gecikmedi. Semadan beyaz bir urgana bağlanarak sarkıtılmış bir kova gordu. CenÂb-ı Hakk’a hamd ve şukr ederek kalktı, kovanın yanına gitti. İci tamamıyla berrak ve buz gibi bir suyla doluydu. Kana kana icti. Tamamen su*suzluğu gecti ve rahatladı. Bu vakayı nakleden Ummu Eymen (r.anha) şoyle der:
“Artık bundan sonra bir daha hic susamadım.”[4]
Ummu Eymen’in bir diğer vasfı da, gozu pek bir iman fedaisi olmasıydı. İslam davası uğruna hayatını ortaya koymaktan hicbir şekilde cekinmezdi. Uhud Savaşı’nda bir an icin mucahitler bozulmuş, hatt savaş devam ederken bazı sahabiler Medine’ye kadar gelmişlerdi. Ummu Eymen (r.anha) buna cok uzuldu. Onların, Peygamberimizi cephede duşman karşısında bırakıp paniğe kapılmalarından cok rahatsız oldu. Cepheyi terk eden birine şoyle cıkıştı:
“Burada oreke [iğ] var! Bari onu al da iplik buk! Kılıcını da getir, bana ver. Kadınlarla birlikte Uhud’a gidip, ben carpışayım.”
Ummu Eymen daha fazla du*ramadı. Bir kadın olarak kendisinin de orada yapabileceği bir şeyler elbette var*dı. Birkac kadınla birlikte Uhud’un yolunu tuttu. Oraya vardığında hemen Re*sû*lul*lah’ın durumunu sordu. Onun sağlık haberini alınca da ferahladı. Diğer ka*dınlarla birlikte yaralıları tedavi etti. Mucahitlere su dağıttı.[5]
Butun sahabiler gibi Ummu Eymen de (r.anha), Peygamberimizi cok severdi. Hayatını Peygamberimize feda edebilecek bir imana sahipti. Re*sû*lul*lah’ı de*vamlı sevincli gormek ister, onun uzulmesine hic tahammul edemezdi. Re*sû*lul*lah ile birlikte sevinir, onunla birlikte uzulurdu. Bir gun Peygamberimiz (a.s.m.) hasta bir cocuğu kucağına al*mıştı. Cocuk hastalığın tesiriyle inliyordu. Peygamberimiz şefkatinden ağladı. Re*sû*lul*lah’ın ağladığını goren Ummu Eymen de (r.anha) ağlamaya başladı. Peygamber Efendimiz, “Re*sû*lul*lah yanındayken nicin ağlıyorsun?” diye sordu. Ummu Eymen (r.anha) ona olan sevgisini şoyle ifade etti:
“Re*sû*lul*lah ağlarken ben nasıl olur da ağlamam?!”[6]
Ummu Eymen (r.anha), kocası Ubeyd bin Zeyd ile (r.a.) mesut bir hayat yaşıyordu. Hz. Ubeyd, Huneyn Savaşı’na katıldı. Kahramanca mucadele etti ve şehadet mertebesini kazandı. Ummu Eymen (r.anha) bu haber karşısında hic metanetini bozmadı. Şehit hanımı olmayı kendisi icin buyuk bir şeref saydı ve Allah yo*lunda karşılaştığı bu musibete sabretti.
Peygamber Efendimiz, kendisine annelik yapan, imanı uğrunda her turlu yokluk, cile ve ıstıraplara goğus geren, hatt bunun icin işkencelere maruz ka*lan fedakÂr dadısını tek başına bırakmadı. Bir gun AshÂbına hitaben, “Cennet ehlinden bir kadınla evlenmek isteyen, Ummu Eymen’le evlensin.” buyurdu. Boylece onun cennetlik bir kadın olduğuna işaret ediyordu. Ummu Eymen, Re*sû*lul*lah’ın kendisi hakkındaki bu sozunu duyunca sevincten ne yapacağını şa*şırdı. Oyle ya, bir Musluman icin bundan daha buyuk bir saadet duşunulebilir miydi?
Re*sû*lul*lah’ın davetine ilk icabet eden, evlatlığı Zeyd bin HÂrise (r.a.) oldu. Hz. Zeyd genc bir sahabiydi. Ummu Eymen gibi yaşlı bir kadınla evlenmeye sırf Allah’ın Resûl’unu memnun edebilmek icin talip olmuştu. Peygamberimizin rı*zasını dunyevi lezzete tercih etti. Bundan sonra Re*sû*lul*lah (a.s.m.) bu buyuk sahabisi ile sevgili dadısını nikÂhladı. İşte, babası gibi buyuk bir sahabi olan İslam kumandanı UsÂme bin Zeyd (r.a.) bu evlilikten dunyaya geldi.[7]
Ummu Eymen’in (r.anha) Peygamberimizin yanında ayrı bir yeri vardı. Bazen latifede bulunarak onun gonlunu alırdı. Fakat Peygamber Efendimiz latife ya*parken bile doğru soyler, hakikati ifade buyururdu. Muhatabını incitmeden se*vindirir, neşelendirirdi. Hz. Ummu Eymen bir defasında Re*sû*lul*lah’ın huzuruna girerek, “Bana bir binek temin ediniz.” diye ricada bulundu. Re*sû*lul*lah (a.s.m.), “Seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim.” buyurdu. Ummu Eymen (r.anha), Re*sû*lul*lah’ın nuktesini anlamadı. “Ey Allah’ın Resûl’u, yavrunun beni taşımaya gucu yetmez. Hem ben deve yavrusu istemiyorum ki!” dedi. Peygamberimiz so*zunu tekrarladı: “Seni ancak dişi bir devenin yavrusuna bindireceğim.” buyur*du.[8]Boylece Yuce Peygamberimiz, şaka yaparken dahi hakikati beyan ediyordu. Her deve, dişi bir deveden doğması sebebiyle dişi devenin yavrusu değil miy*di?
Ummu Eymen (r.anha), Peygamberimizin vefatında yanında bulundu. Gozyaş*larını tutamıyordu. Ona, “Nicin bu kadar ağlıyorsun?” dediler. “Ben vahyin ke*silmesine ağlıyorum!” cevabını verdi.
Bu buyuk İslam kadınına Peygamberimizden sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Omer de layık olduğu hurmeti gosterdiler. Cunku Re*sû*lul*lah’ın değer verdiği kimseler sahabile*rin yanında da kıymetliydi. Bu sebeple zaman zaman ziyare*tine giderler, varsa ihtiyaclarını gorurlerdi. O da dua ederdi.[9]
Yaşı bir hayli ilerleyen Ummu Eymen (r.anha), Hz. Osman’ın halifeliğinin ilk yıllarında vefat etti. Onun rivayet ettiği bir hadis-i şerif şoyledir:
“Hicbir farz namazı kasten terk etme. Kim namazı kasten terk ederse, Allah ve Resûl’unun koruma ve teminatından mahrum kalır.
__________________
Ummu Eymen (r.anha)
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●43 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Ummu Eymen (r.anha)