Dokuzuncu yuzyılda Bağdat’ta yaşamış olan evliyÂnın buyuklerinden. İsmi, İbrÂhim bin İsmÂil el HavvÂs olup, kunyesi Ebû İshak’tır. Herkes tarafından medh edilmiş, tevekkul edenlerin, her işinde Allahu teÂlÂya guvenenlerin reisi diye anılmıştır. HavvÂs “hurma yaprağından zenbil dokuyucu” demektir. Bağdatlıdır. Doğum tÂrihi kesin olarak bilinmemektedir. 903 (H.291) senesinde Rey’de vefÂt etti.
Buyuk evliy Cuneyd-i BağdÂdî hazretlerinin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulunarak yukseldi. Tasavvuf yolunda buyuk evliy oldu. İnsanlara İslÂmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak, onların dunyÂda ve Âhirette saÂdete kavuşmaları icin calıştı. Guzel ahlÂkı ile pekcok kimsenin hidÂyete kavuşmasına vesîle oldu. Pekcok kerÂmetleri goruldu.
Bir defÂsında hacca gitmeye niyet ederek yola cıkmıştı. KÂbe-i şerîf tarafına gitmek istediyse de gayri ihtiyÂrî olarak ters istikamete doğru gidiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeye karar verdi.
İstanbul’a girdiği zaman yuksek bir koşk ve kapısı onunde toplanmış bir takım insanlar gordu.Yaklaşarak, “Nicin toplandınız?” diye sordu. Onlar da Rum Kayseri’nin kızı delirmiş, cÂre bulmak icin doktorları topladı.” dediler. İbrÂhim-i Havvas hazretleri, “Bunda bir hikmet vardır.” deyip iceri girdi. Odada Kayser’in kızını gordu. Kız; “Ey İbrÂhim-i HavvÂs! Hoş geldiniz.” dedi. İbrÂhim-i HavvÂs hayret ederek; “Beni nereden tanıyorsunuz?” diye sorunca; “Canımı cÂnÂna teslim etmek istedim ve Hak teÂlÂdan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyÂz ettim. Uzulme yarın İbrÂhim-i HavvÂs dostum sana gonderilir buyruldu.” dedi. Bunun uzerine İbrÂhim-i HavvÂs hazretleri, “Peki hastalığınız nedir?” diye sordu. Kız; “Bir gece dışarı cıkıp, ibret nazarı ile gokyuzune baktım. Allahu teÂl hazretleri beni benden aldı. Kendimden gectim. «L ilÂhe illallah Muhammedun Resûlullah» kelimesi dilime, mÂnÂsı kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden duşurmez oldum. Bu sebepten hÂlime delilik, bana da deli dediler.” diye cevap verdi. O zaman İbrÂhim-i HavvÂs hazretleri; “Bizim diyÂra gelmek ister misin?” diye sordu. O da, “Sizin diyÂrda ne vardır?” dedi. Mekke, Medine, Beytulmukaddes oradadır.” diye cevap verince kız; “Sağ tarafına bak.” dedi. İbrÂhim-i HavvÂs baktığı zaman bir duzlukte Mekke, Medine ve Beytulmukaddes karşısında duruyor gordu. Az sonra İbrÂhim-i Havvas’a; “Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı.” dedi ve Kelime-i şehÂdet getirip rûhunu teslim etti.
İbrÂhim-i HavvÂs hazretleri bir gun Bağdat’ta sÂlihlerden birkac kişiyle birlikte, bir yerde oturuyordu. O esnÂda yanlarına bir genc geldi. İbrÂhim-i HavvÂs hazretleri arkadaşlarına buyurdu ki: “Bu gencin Yahûdî olduğunu zannediyorum.” Arkadaşları, bu soze pek kulak vermediler. Genc gelip oradakilere sordu: “Bu zÂt benim icin neler soyledi?” Onlar da; “Senin Yahûdî olduğunu soyledi.” dediler. Genc, hemen İbrÂhim-i HavvÂs hazretlerinin ellerine sarılıp, Kelime-i şehÂdet getirerek Musluman oldu. İbrÂhim-i HavvÂs hazretleri Musluman olmasının sebebini sordu. Genc; “Efendim, biz kitabımızda şoyle okuduk ki: Sıddîk, yÂni hakîkî bir Muslumanın firÂsetinde yanlışlık olmaz. Kendi kendime Muslumanları imtihÂn etmek istedim ve dedim ki: Muslumanlar arasında sıddîk olanlar bulunabilir. Cunku onlar; «Biz Allahu teÂlÂdan başka her şeyi kalbimizden cıkarırız.» diyorlar. İşte bu duşunce ile sizin yanınıza geldiğimde, benim Yahûdî olduğumu hemen anladınız. Buradan sizin sıddîk olduğunuzu anladım. Bunun icin Musluman oldum.” dedi.
İbrÂhim-i HavvÂs hazretlerinin konuşmaları hep hikmet doluydu. Seferleri meşhurdur. Defalarca Mekke-i mukerremeye ve Medine-i munevvereye giderek hac vazifesini yerine getirdi ve sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîfini ziyÂret etti. Sefere cıkacağı zaman ve başka zamanlarda yanından iğne, iplik, makas ve su kabını eksik etmezdi.
Cağırılan butun dÂvetlere sunnet olduğu icin giden İbrÂhim-i HavvÂs hazretleri gittiği yerde coğu zaman bir şey yemezdi. İnsanlara nasihat ederdi. DÂvetten sonra hemen evine donerdi. Evinde yenecek bir şey bulunmaz, bu sebeple ne yiyip, ne ictiği bilinmezdi. Onun sohbetlerinde pekcok kimse evliyÂlık derecesine kavuştu. Ebû CÂfer Huldi ve SurvÂn-ı Kebîr onun huzûrunda yetişen kimselerdendir.
İbrÂhim-i Havvas vefÂtından once hastalandı. İshale yakalanmıştı. Ustu cok fazla kirleniyordu. Temiz olarak olmek istiyordu. Bunun icin her abdesti bozulduğunda gusul abdesti alıyor, iki rekat namaz kılıyor tekrar abdesti bozuluyordu. O gun altmış def gusul abdesti aldı. 903 (H.291) senesinde Rey CÂmiinde vefÂt etti. Gasl ve tekfînini Yûsuf bin el-Huseyin yaptı. VefÂtından sonra onu ruyÂda gorenler; “Allahu teÂl sana nasıl muÂmele eyledi.” dediler. O da; “Yaptığım ibÂdetler ve gosterdiğim tevekkul, bana verilen nîmetlere karşı yetmedi. Ancak dunyÂdan goceceğim sıralarda gusul abdesti alarak temizlenmem, Allahu teÂlÂnın katında makbûle gecmiş. Bu temizlik sebebiyle Cennet’te en yuksek makamlara cıkardılar ve şoyle bir ses; «Ey İbrÂhim! Sana yapılan bu ikrÂm, huzûrumuza temiz olarak geldiğindendir. Burada temizler icin, fevkalÂde buyuk mertebeler, makamlar vardır.» diyordu.”
İbrÂhim-i HavvÂs buyurdu ki:
“Esas Âlim, ilmi ile amel edendir.”
“Kalbin ilÂcı beştir: Kur’Ân-ı kerîm okumak ve Kur’Ân-ı kerîme bakmak, mîdeyi boş tutmak, gece kalkıp ibÂdet etmek, seher vaktinde ağlayıp sızlamak ve iyilerle berÂber bulunmaktır.”
“Bir Musluman, Allahu teÂlÂnın emir ve yasaklarına ne kadar dikkat edip tatbik ediyorsa, Allahu teÂl da onu o derece azîz eder. Diğer Muslumanların kalbine de onun sevgisini verir.”
“SÂdık kimseyi ya uzerine farz olan bir ibÂdeti yaparken veya nÂfile bir ibÂdetle meşgul olurken gorursun. Bunun dışında başka bir halde gormezsin.”
“Bir kimse, baş olma sevdÂsına kapılırsa, artık ibÂdetten, ihlÂstan sıyrıldı, demektir.”
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
__________________
İbrahim Havvas Hz.
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●41 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- İbrahim Havvas Hz.