Buyuk velî, fıkıh ve tasavvuf Ă‚limi. İsmi, Muhammed bin Mustafa, kunyesi MevlĂ‚nĂ‚ Ebû Saîd'dir. 1701 (H.1113) senesinde Konya'nın HĂ‚dim kasabasında doğdu.

MevlĂ‚nĂ‚ Ebû Saîd Muhammed HĂ‚dimî'nin dedeleri BuhĂ‚rĂ‚lıdır. Dedelerinden HusĂ‚meddîn Efendi, BuhĂ‚rĂ‚'nın tanınmış asîl Ă‚ilelerinden olup, Ă‚lim ve velî bir zĂ‚ttı. Anadolu'ya gelerek, HĂ‚dim kasabasında yerleşti. Muhammed HĂ‚dimî'nin babası Fahr-er-Rûm (Rûm diyĂ‚rının secilmişi, herkesin onunla ovunduğu) nĂ‚mıyla meşhûr Kara Hacı Mustafa Efendidir. Mustafa Efendi, tanınmış Ă‚limlerdendi.

Muhammed HĂ‚dimî, ilk tahsîlini babasından gordu. On yaşında Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberledi. Arabî ve FĂ‚risîyi oğrendi. Babasının emriyle Konya'daKaratay Medresesine yazıldı. Burada beş sene ilim oğrendikten sonra, hocası İbrĂ‚him Efendinin tavsiyesi ile İstanbul'a gitti. İstanbul'da zamĂ‚nın meşhûr Ă‚limlerinden KazĂ‚bĂ‚dî Ahmed Efendiden ilim oğrenerek icĂ‚zet aldı. Yirmi yedi yaşında yuksek tahsîlini bitiren Muhammed HĂ‚dimî, dort katır yuku kitapla HĂ‚dim'e dondu. Babasının boş bıraktığı HĂ‚dim Medresesinde ders vermeye başladı.

Kısa zamanda nĂ‚mı İstanbul'a kadar varan Muhammed HĂ‚dimî hazretleri, oncePĂ‚dişĂ‚h Ucuncu Ahmed Han, sonra da Birinci Mahmûd Han tarafından İstanbul'a dĂ‚vet edildi.

HĂ‚dimî hazretleri talebelere ders vermenin yanısıra, insanların hidĂ‚yete gelmesine, İslĂ‚m ahlĂ‚kını ve hukûkunu oğrenmesine vesîle olmak icin cok calıştı. Pekcok kitap yazdı. Bu eserlerden, İmĂ‚m-ı Birgivî hazretlerinin Tarîkat-ı Muhammediye isimli kitĂ‚bına yaptığı şerhi cok kıymetlidir. Bu şerhe Berîka ismini vermiştir. Muhtelif tĂ‚rihlerde sık sık basılmıştır.

Muhammed HĂ‚dimî hazretleri, eserlerine aldığı hadîs-i şerîflerin, sahih olup olmadığını iyice araştırırdı. Eğer şuphelenirse, bizzat Peygamber efendimizden sorup oğrenirdi. Medîne-i munevverede, Ravda-i mutahhera harem ağalığı vazîfesini yapan Beşir Ağa, bu mevzûu şoyle anlattı: "İstanbul'a gelmiştim. PĂ‚dişĂ‚h Birinci Mahmûd Han, Harem-i şerîften mĂ‚lûmĂ‚t almak icin beni huzûruna cağırmıştı. HĂ‚l hatır sorduktan sonra; "Haremeyn-i şerîfeynde nelere muttalî oldun?" diye suĂ‚l ettiler. Ben de gorduklerimi şoyle anlattım: "Hayretle gorduğum hĂ‚diselerden biri şudur: Ravda-i mutahherada (Peygamber efendimizin mubĂ‚rek kabr-i şerîflerinde) gece temizlik yapmak icin calışıyordum. Gece yarısına doğru CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚mın Resûlullah efendimizle goruşmek icin geldiği Cibrîl kapısı birden acıldı. Bu saatte gelen kimdir? diye kapıya koştum. Sakallı, nûr yuzlu biri ile karşılaştım. Bana selĂ‚m verdi. Selamı aldım ve; "Hoşgeldiniz efendim." dedim. Bana, gĂ‚yet sessiz bir şekilde cevap verdikten sonra, Peygamber efendimizin mubĂ‚rek kabrinin ayak ucuna doğru gitti. Arkasından bakakalmıştım. Orada bir muddet bekledi. Kabr-i şerîfe karşı bĂ‚zı şeyler soyledi. Cok dikkat etmeme rağmen anlayamadım. İşi bitince arka arka giderek huzurdan ayrıldı. Cok merĂ‚k etmiştim. Yanıma geldiğinde buyuk bir edeple; "Siz kimsiniz ve nerelisiniz?" diye sordum. O da; "İsmim Muhammed, DiyĂ‚r-ı Rûm'danım. HĂ‚dim'de ikĂ‚met ediyorum." dedi. Bu gece yarısı ziyĂ‚retinizin hikmeti nedir?" diye suĂ‚l edince de; "İmĂ‚m-ı Birgivî'nin Tarîkat-ı Muhammediye isimli kitabını şerh ediyorum. Bir hadîs-i şerîfin sahih olup olmadığında şupheye duştum. Hemen gelip gorduğunuz gibi, Resûlullah efendimizin huzûr-ı şerîflerinde, bunu suĂ‚l eyledim. Sahih olduğu buyruldu." dedi.

Ondan sonraki gunlerde yine aynı saatlerde zaman zaman geldi. Geldiğinde odama goturur kısa bir sure de olsa sohbet ederdik. Artık onunla dost olmuştuk."

Beşir Ağanın konuşmasını hayretle dinleyen PĂ‚dişĂ‚h Birinci Mahmûd, HĂ‚dim'e bir haberci gondererek, Muhammed HĂ‚dimî'yi İstanbul'a dĂ‚vet etti. DĂ‚vetnĂ‚meyi bizzĂ‚t Konya VĂ‚lisi Ali Paşa, HĂ‚dim'e giderek takdim etti. O geldiği gun, PĂ‚dişĂ‚h ona simĂ‚ olarak cok benzeyen birkac kimseyi daha saraya getirtti. Maksadı Beşir Ağayı imtihĂ‚n etmekti. Beşir Ağayı da huzûruna cağırdı. MusĂ‚firlerin huzûra gelmesi bildirildi. Biraz sonra Muhammed HĂ‚dimî ve ona cok benzeyenler odaya girdiler. Beşir Ağa, girenlerin arasından Muhammed HĂ‚dimî'yi gostererek; "Bahsettiğim zĂ‚t işte budur." dedi. Birinci Mahmûd Han, HĂ‚dimî hazretlerine cok iltifĂ‚t edip ihsĂ‚nlarda bulundu.

Muhammed HĂ‚dimî'den Ayasofya CĂ‚misinde bir ders vermesi istendi. Derste pĂ‚dişĂ‚h, sadrĂ‚zam, HĂ‚dimî'nin hocası olan ŞeyhulislĂ‚m, Muderris KazĂ‚bĂ‚dî Ahmed Efendi ve diğer devlet ricĂ‚li de bulunacaktı. HĂ‚dimî, hocasının bulunduğu mecliste vĂ‚z edemeyeceğini edeple belirterek affını istedi. Ancak şeyhulislĂ‚m, irĂ‚de-i seniyye (pĂ‚dişĂ‚h emrinin) bulunduğunu, dersin mutlaka yapılması gerektiğini soyleyerek, onu mahşerî bir kalabalık ile dolu olan Ayasofya CĂ‚misinin kursusune cıkardı.

Sonradan bir risĂ‚le hĂ‚linde neşredilen FĂ‚tihĂ‚ Tefsîri'ni kursude buyuk bir vukufla ve şĂ‚hĂ‚ne bir hitĂ‚bet orneği hĂ‚linde takrîr edip anlatan HĂ‚dimî'nin bu dersi, hocası olan ŞeyhulislĂ‚mın sevincinden ağlamasına sebeb oldu. Bu takrirden sonra, Topkapı Sarayına cağrılıp tebrik ve taltîf edilen HĂ‚dimî'ye İstanbul'da kalması teklif edildi. Bu iltifĂ‚tlara teşekkur eden ve lisĂ‚n-ı munĂ‚siple HĂ‚dim'e avdet etmek istediğini arz eyleyen HĂ‚dimî, İstanbul'dan bĂ‚zı kitĂ‚plar satın alarak, bu defĂ‚ iki deve yuku kitapla HĂ‚dim'e dondu.

Bundan sonra, okuyup araştırma ve eğitimin yanısıra, eser yazmaya da başladı. Kur'Ă‚n-ı kerîm sûrelerinden bĂ‚zılarının ciltler hĂ‚linde tefsîri olan ilk eserlerini, talebeleri temize cekip coğaltarak, kitap hĂ‚line getirdiler. Medresesinde Arabî, FĂ‚risî, usûl-i fıkıh, fıkıh, tefsîr, hadîs, kelĂ‚m, edebiyĂ‚t gibi dersler okuttu. Pekcok Ă‚limin yetişmesine vesîle oldu. Bunların icinde başta oğulları Saîd, Abdullah, Emîn, NûmĂ‚n gelmekteydi. Ayrıca "Ayaklı KutuphĂ‚ne" lakabıyla anılan MuftîzĂ‚de Muhammed AntĂ‚kî, İsmĂ‚il Gelenbevî, Mehmed Kırkağacî, HĂ‚fız Osman Uskubî, Ahmed Urgubî, Konyalı İsmĂ‚il Hakkı, Hacı İsmĂ‚il Kayserî gibi Ă‚limler meşhûr oldular.

Muhammed HĂ‚dimî hazretleri, 1762 (H.1176) senesinde HĂ‚dim'de, son hastalığına yakalanmıştı. Cocuklarını, talebelerini ve dostlarını cağırıp herbiriyle helallaşıp, vedĂ‚laştı. Cocuklarına ve talebelerine vasiyetini bildirdikten sonra; "VefĂ‚t ettiğimde, daha once vasiyet edip anlaştığım kimse gelene kadar beni soyup gaslimi yapmayın." buyurdu. O gece sabaha karşı, talebelerinin YĂ‚sîn-i şerîf kırĂ‚atları arasında mubĂ‚rek rûhunu teslim eyledi. Kuşluk vakti sıralarında daha once anlaştığı Trabzonlu Hacı Mehmed Efendi gelip, gasil, techîz ve tekfîn işlerini yaptı. Kabrini babası Mustafa Efendinin yanında kazdırdı ve oraya defni yapıldı. Âşıkları, uzak yakın yerlerden gelerek kabrini ziyĂ‚ret etmektedir.

Mezar taşında şunlar yazılıdır: "Butun dînî bilgileri kendisinde toplayan ve TĂ‚rîkat-i Muhammediye kitabını şerheden, Ă‚riflerin kutbu, Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuşmak isteyenlere yardım eden Ebû Saîd Muhammed HĂ‚dimî'nin rûhuna FĂ‚tiha."

HĂ‚dimî'nin oğluna yaptığı vasiyeti şoyledir:

Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd, Habîb-i ekremine, Ă‚l u eshĂ‚bına ve O'nun sunnetlerine tĂ‚bi olan ve yolunu sevenlere salĂ‚t ve selĂ‚m olsun.

Ey nasihat kabûl edici, pek aziz oğul Saîd! Allahu teĂ‚lĂ‚ seni uzun omur icerisinde sevdiği ve rĂ‚zı olduğu şeylerle azîz eylesin. ZiyĂ‚de ilmin hĂ‚sıl edeceği takvĂ‚, istikĂ‚met, korku ile mesûd kılsın.

İmĂ‚m-ı GazĂ‚lî'nin de buyurduğu gibi, nasihat etmek kolaydır. Zor olan, onu yerine getirmektir. Cunku nefsin fıtratında, yaratılışında nefsĂ‚nî arzu ve istekleri sevmek vardır. Yine nefsin fıtratında, yaratılışında hep kendi temenni ve arzu ettiklerine meyletme vardır. Kişi, sevdiğinin aybına karşı kordur ve kişinin duşmanı, kendi evinin icindedir. BinĂ‚enaleyh o duşmanın zarĂ‚rından ve hîlesinden emin olmak zor ve guc olur. Nefsin kılıcından ve oklarından, ancak kendi Rabbine ve nefsinin Rabbine yalvararak kurtulabilirsin.

Sonra bil ki, ben gunahkĂ‚rım, hatĂ‚lı nefsime, sana ve butun kardeşlerime, bilhassa talebelerime ve sevdiklerime, Ă‚lemlerin rabbi olan Allahu teĂ‚lĂ‚nın peygamberlerine, evliyĂ‚sına ve butun kullarına yaptığı tavsiyeyi yaparım. CenĂ‚b-ı Hak NisĂ‚ sûresi 131. Ă‚yet-i kerîmesinde meĂ‚len şoyle buyurmuştur: "Sizden once kitap verilenlere ve size emrettik ki Allahu teĂ‚lĂ‚dan ittikĂ‚ edin (korkun, takvĂ‚ sĂ‚hibi olun)..."

İmĂ‚m-ı Nevevî, El-MinhĂ‚c kitabında buyuruyor ki: "Eğer Ă‚lemde takvĂ‚dan başka hayrı daha cok toplayan, sevĂ‚bı daha buyuk olan, ubûdiyette, kullukta daha yuksek, kemĂ‚le erdirmekte daha evlĂ‚, dilekleri daha cok birleştiren bir haslet olsaydı, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu tavsiye ve emrederdi. Cunku O, kullarına en merhametli, en şefkatli olan ve en cok nasihat edendir."

İşte bunun icin Peygamber efendimizin sevdiklerinden birine yaptığı bir vasiyetinde; "Sana Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmayı (takvĂ‚yı) tavsiye ederim. Cunku o her şeyin başıdır." buyurmuştur.

TakvĂ‚, dunyĂ‚ ve Ă‚hiretin hayırlarını toplayan butun muhim işlere kĂ‚fi gelen, insanların ulaşabilecekleri en yuksek derecelere ulaştıran, uzerine ilĂ‚ve yapılamayacak vazgecilmeyen bir esastır. Hadîs-i şerîflerde buyruldu ki: "O koku sĂ‚bit, dalları semĂ‚da olan guzel bir ağactır." ve; "Cirkin bir soz de yerden koparılmış, koku olmayan kotu bir ağaca benzer." TakvĂ‚ her turlu kotuluğu zorluğu ve zihni bulandıran, sarhoş eden şeyleri kokunden sokucudur. Allahu teĂ‚lĂ‚ Kur'Ă‚n-ı kerîmde meĂ‚len buyuruyor ki: "Allahu teĂ‚lĂ‚ muttakîlerle (takvĂ‚ sĂ‚hipleri ile) berĂ‚berdir."

O halde sen, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rĂ‚zı olmadığı şeylerden uzuvlarını koruyarak, cenĂ‚b-ı Hakk'ı ululayıp, tesbîh ederek, her turlu noksan sıfatlardan uzak bilerek kalbini aydınlat. Butun gayretini harcayarak ve butun gucunu sarf ederek onun en ust makĂ‚mını elde etmeye, ihtimĂ‚m gostermeye calış. Bu konuda dikkatli ol ve sıkı sıkıya ona bağlan.

Bu ise ancak, yapılması mahzurlu olan şeylere duşmemen ve yapılması mahzurlu olmayan, fakat terki daha iyi olan şeyleri terk etmen sûretiyle mumkun olur. Bu da ancak inanılacak esaslar, amel edilecek hususlar, normal işler ve muĂ‚melĂ‚tta (gunluk işlerde) zarûrî bir sebeb olmaksızın, ruhsatlardan kacınman ve İslĂ‚miyetin azimetlerine sarılmaya devĂ‚m etmenle mumkundur.

Bu da, dunyĂ‚ ehlinden kacmakla hĂ‚sıl olur. Cunku dunyĂ‚ya duşkun insanlarla berĂ‚ber olmak, tecrube edilmiş bir zehirdir. Onlarla haşır neşir olmak, kesici bir oktur. Onlardan cekin ve hîlelerine karşı muteyakkız, uyanık ol. Onlarla berĂ‚ber olmak bulaşıcı, tabiat da onu bulaştırıcıdır. DĂ‚vetlerine mumkun mertebe gitme. Onları dost edinmekten yuz ceviren biri demiştir ki: "Onların zararlarının en azı, kendilerine yaptığın ziyĂ‚retler sebebiyle, vakitlerini calmalarıdır." Vakit de senin malının sermĂ‚yesidir. Ondan bir an gecer de, omrun muddetince, askerleriyle birlikte meliklerin hazinelerini sarf etsen bile, onu tekrar ele gecirmek mumkun değildir.

Hazret-i Ali'den gelen bir sozde denilmiştir ki: "AhĂ‚lisi senden şikĂ‚yetci olan bir beldede oturma. ZîrĂ‚ sen onlarla berĂ‚ber olmakla kuculursun." AhlĂ‚kı ve sireti guzel, salĂ‚h ve tevĂ‚zuu gorulen kimse ile arkadaşlık etmek cok guzel olduğu gibi, bu kotuluklere karşı keskin bir panzehirdir ve muazzam bir iksirdir. Sen boyle bir kimsenin sohbetinde hattĂ‚ mumkunse hizmetinde bulun. Sen onlardan olmasan da, ahlĂ‚kıyla ahlĂ‚klanmak, gidişĂ‚t ve hikmetlerini anlamak maksadıyla sĂ‚lihleri sev.

Haramlardan cekindiğin gibi şuphelilerden de uzak dur. Cunku haramlar, şuphelilerle sĂ‚bit olur. Nitekim: "Kim şupheli şeye duşerse, harama da duşer." hadîs-i şerîfi bunu gostermektedir. Kimin soylediğine bakma, ne soylediğine bak. DunyĂ‚dan az bir şeye kanĂ‚at et. Cunku kimin gĂ‚yesi, kendisine kĂ‚fi gelecek şey olursa, o hususta olanın en azı bile kendine yeter. Eğer gĂ‚yesi zengin olmak ise, onu ihtiyacsız kılmak mumkun değildir, vĂ‚diler altın olsa, başka bir vĂ‚di ister.

Dedenin vefĂ‚tından sonra, ruyĂ‚da tavsiye ve nasihat isteyen babana yaptığı vasiyeti al. O şoyle demişti:

Şunlar sana nasihat olarak kĂ‚fidir. Bak benim yanımda dunyĂ‚ malından bir şey var mı? DunyĂ‚ya kıymet verme. Ona ve dunyĂ‚ ehline ihtiyacını acma. İhtiyac gosterirsen, her şeye muhtac olmaktan kurtulamaz, omrun boyunca duşkun ve aşağı olursun ve hicbir şey elde edemezsin. İhtiyĂ‚cını yalnız Rabbine ac ve dĂ‚imĂ‚ O'nun emrine uy. İşte o zaman her şey sana muhtĂ‚c olur ve her şey hattĂ‚ pĂ‚dişĂ‚hlar senin peşine duşer. Bunlar nasihatların anasıdır, onlarla amel edersen hic bir şeye muhtĂ‚c olmazsın."

Kalk git. Omrunu seni ilgilendiren faydalı şeylerde harca. Fırsat varken, seni ilgilendirmeyen mĂ‚lĂ‚yĂ‚ni şeylerde zĂ‚yi etme. Şu hadîs-i kudsîye sarıl: "Ey dunyĂ‚, bana hizmet edene, sen de hizmet et. Sana hizmet edeni ise yor." Kim dunyĂ‚ya tĂ‚bi olursa, felĂ‚h bulamaz. Âhirette ise kurtuluşa eremez. DunyĂ‚dan ve ona duşkun olanlardan, arslandan kactığın gibi kac. En yuksek olanı, en alcak olanla ifsĂ‚d etme. SermĂ‚yeni bĂ‚ki zillette olan amellere harcama. Resûlullah efendimizin şu hadîsini duşun; "DunyĂ‚ icin, orada kalacağın kadar calış. Âhiretin icin de orada kalacağın kadar amel et. Allahu teĂ‚lĂ‚ icin, O'na ihtiyĂ‚cın miktarınca amel eyle. Cehennem icin, ona sabredebileceğin kadar gunĂ‚h işle. Dilediğin gibi yaşa; muhakkak ki sen oleceksin. Dilediğini sev, muhakkak ki ayrılacaksın. Dilediğini yap, muhakkak sûrette sen onun karşılığını goreceksin."

Peygamber efendimizin şu hadîsine de dikkat et: "DunyĂ‚da sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol." O halde omrunu boş şeylerle zĂ‚yi etme. TĂ‚atlere, ibĂ‚detlere devĂ‚m et. Ozellikle tefekkur, duşunme, tecvid ve edeple Kur'Ă‚n okuma gibi en fazîletlilerini yap. Şuphesiz ki bu, Allahu teĂ‚lĂ‚ ile konuşma gibidir.

(Farzlarla berĂ‚ber) nĂ‚filelere devĂ‚m et. Teheccud namazını kıl. Allahu teĂ‚lĂ‚ Kur'Ă‚n-ı kerîmde meĂ‚len şoyle buyurmaktadır: "Şuphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir." Yine meĂ‚len buyuruyor ki: "Ey Muhammed! Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. TĂ‚ ki Rabbin (Ă‚hirette) seni ovulecek bir makĂ‚ma yukselte."

BĂ‚zı Ă‚limler demişlerdir ki: Geceleri ihyĂ‚ etmek, Allahu teĂ‚lĂ‚nın aşağıdaki Ă‚yet-i kerîmesinde işĂ‚ret buyrulan hakîki saltanat ve mulktur: "Ey Muhammed! De ki! Mulkun sĂ‚hibi olan Allah'ım! Mulku dilediğine verirsin, dilediğinden cekip alırsın. Dilediğini azîz kılar, dilediğini alcaltırsın. İyilik elindedir. Doğrusu sen, her şeye kĂ‚dirsin."

İnsanlara davranışın, hilm, sevgi, merhamet, şefkat, rıfk, yumuşaklık, tevazu ve kotuluğu affetme gibi guzel ahlĂ‚kla olsun. Sevgili Peygamberimiz; "Fazîletlerin en ustunu, senden kesilene gitmen, seni mahrûm bırakana vermen, sana zulmedeni affetmen, sana kotuluk yapana iyilik etmendir." buyurmuşlardır.

Sukûtu tercih et. Cunku guzel huyların efendisi, Ă‚limin zîneti, ibĂ‚deti yukseltendir. Dilini sana lĂ‚yık olmayan şeylerden koru. Sana iyi davranmayanları bırakıp, kendine lĂ‚yık bir arkadaş sec. Gaybleri bilen Allahu teĂ‚lĂ‚nın nazargĂ‚hı olan bĂ‚tını, kalbi harĂ‚b edecek şekilde, zĂ‚hirinin zînetlenmesi icin calışma.

Vaktin darlığı bu kadarla yetinmeyi îcĂ‚b ettirdi. Eğer daha fazla bilgi almak istersen selefin nasihatlarına murĂ‚caat et. İmĂ‚m-ı A'zam'ın birinci talebesi ve Hanefî mezhebinin ikinci imĂ‚mı olan Ebû Yûsuf'la yaptığı ve El-Eşbah ven-NazĂ‚ir kitabının sonunda yazılan nasihatlar, İmĂ‚m-ı GazĂ‚lî'nin Eyyuhe'l-Veled kitabındaki nasihatları İmĂ‚m-ı Suyûtî ve diğer Ă‚limlerin nasihatları gibi. Eğer tevfik yetişirse, inşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚ gerisi tamamlanır.

Bu vasiyeti, bereket kazanmak icin nasihat kitabı yap. Her şeyin ustunde tut. Ona tekrar bak. Umulur ki, onunla nefsini tezkiye eder, temizler, bize diri iken de, olu iken de duĂ‚ edersin. Allahu teĂ‚lĂ‚, bizi mĂ‚rifetini tatmakla rızıklandırsın ve o şekilde oldursun. Sen, Allahu teĂ‚lĂ‚nın, en ustun Nebîsine kĂ‚mil olarak tĂ‚bi olmalısın. O'na ve tĂ‚bilerine en ustun tehiyye ve selĂ‚m olsun."

Muhammed HĂ‚dimî hazretlerinin muhurlerinde şu yazı vardı:

"Ey bĂ‚r-i HudĂ‚ be Hakkı hestî,
Şeş cîz merĂ‚ medet firistî,
İlim u amel, ferağ-ı destî.
ÎmĂ‚n u emĂ‚n, ten durustî.
Mezhebi Nu'mÂn, Es-Seyid Muhammed."

MĂ‚nĂ‚sı: "YĂ‚ Rabbî! Varlığın hakkı icin şu altı şeyi bana ihsĂ‚n eyle: ÎmĂ‚n, vucûd sıhhati, ilim, amel ve ihlĂ‚s, comertlik ve emirlerini yapabilmek. Hanefî mezhebinden Seyyid Muhammed."

Muhammed HĂ‚dimî hazretlerinin insanlığın saĂ‚deti icin hazırladığı eserleri pek coktur. Bunlardan bĂ‚zıları şunlardır:

1) El-Berîkat-ul-Mahmûdiyye fî Şerhi Tarîkat-il-Muhammediyye, 2) Durer HĂ‚şiyesi, 3) HĂ‚şiyetun alĂ‚ Tefsîr-i Sûret-in Nebe' lil-BeydĂ‚vî, 4) RisĂ‚letun fî Sulûk-in-Nakşibendiyye, 5) RisĂ‚let-ul-Huşû'i fis-SalĂ‚ti, 6) RisĂ‚letun fî Hakk-ıl-Istihlaf, 7) ArĂ‚yis-un-NefĂ‚isi fî İlm-il-Mantık, 8) MenĂ‚fî-ud-DekĂ‚ik fî Şerhi MecĂ‚mi-ul-HakĂ‚ik. Bu eseri Mecelle'nin kullî kĂ‚idelerine kaynak olmuştur.

İŞTE BENİ GORUYORSUN YA

Muhammed HĂ‚dimî, Rum diyĂ‚rının secilmiş Ă‚limlerinden olan mubĂ‚rek babası Mustafa Efendinin kabrini ziyĂ‚rete gitmişti. Kabrinin başında YĂ‚sîn sûresini okuyup sevĂ‚bını, Peygamber efendimize butun peygamberlere (aleyhimusselĂ‚m), EshĂ‚b-ı kirĂ‚ma (radıyallahu anhum) ve butun ehl-i îmĂ‚nın rûhlarıyla birlikte, babasının da rûhuna hediye etti. Sonra murĂ‚kabeye dalmış halde beklerken, Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle babası Ă‚niden mezarından kalktı. Cok heyecanlandı. Onu bu şekilde ilk defĂ‚ goruyordu. Sessizce bir muddet bekledikten sonra, ondan nasihat istedi. "İşte beni goruyorsun ya. DunyĂ‚nın sebep ve alĂ‚kalarından hicbir şey fayda vermiyor. Gecim husûsunda hırs ve kotu emelden sakınarak, cenĂ‚b-ı Hakk'a tevekkul et ve O'nun verdiklerine rĂ‚zı ol! DunyĂ‚da sebeplerini yaratanı unutup, ihtiyĂ‚cını, gorunuşte buna sebeb olan kula bildirirsen, cenĂ‚b-ı Hak seni elinden bir şey gelmeyene muhtĂ‚c eder. Eğer ihtiyĂ‚cını herkese soylemeden sĂ‚dece Allahu teĂ‚lĂ‚ya arz edersen, dunyĂ‚ bile sana muhtac olur." dedi.

1) TabakĂ‚t-ul-Usûliyyîn; c.3, s.116
2) Osmanlı Muellifleri; c.1, s.296
3) El-A'lÂm; c.7, s.68
4) EsmĂ‚-ul-Muellifîn; c.2, s.313
5) Mu'cem-ul-Matbûat; s.808
6) Mu'cem-ul-Muellifîn; c.11, s.301
7) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1080
8) Rehber Ansiklopedisi; c.7, s.17
9) İslĂ‚m AhlĂ‚kı
10) İslĂ‚m ÂlimleriAnsiklopedisi; c.16, s.334
11) Osmanlı TĂ‚rihi Ansiklopedisi; c.3, s.138
12) HĂ‚dimî ve HĂ‚dimîler; s.85
13) El-Mecmû fil-Meşhûd; s.46


ALINTI#

__________________