Buyuk velîlerden. İsmi Saîd bin İsmĂ‚il Hîrî; kunyesi Ebû Osman'dır. Aslen Rey şehrinden olup, NişĂ‚bur'a yerleşmiştir. ZamĂ‚nının en meşhur rehberi ve bir tĂ‚nesi idi. 910 (H.298) senesinde vefĂ‚t etti. Horasan'da tasavvufun yayılması icin buyuk hizmetleri oldu. ZamĂ‚nın meşhur velîlerinden Cuneyd-i BağdĂ‚dî, Ruveym, Yûsuf bin Huseyin ve Muhammed bin Fadl gibi buyuklerin sohbetinde bulundu. Uc buyuk hocası vardır. Bunlardan ilk hocası YahyĂ‚ bin MuĂ‚z, ikincisi ŞĂ‚h ŞucĂ‚ KirmĂ‚nî, ucuncusu Ebû Hafs HaddĂ‚d'dır. Tasavvuf ehli zĂ‚tların sozlerini insanlara anlatması ve acıklaması icin NişĂ‚bur'da onun icin husûsî bir kursu kurulmuştur.

Ebû Osman Hîrî hazretlerinin tasavvuf yoluna girişi, şoyle anlatılır: Henuz kucuk yaşta olmasına rağmen, Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚n ettiği bir azimle yukseklikleri arar bir hĂ‚li vardı. Bir gun dort kişi ile mektebe gidiyordu. GĂ‚yet guzel bir elbise giymiş, başına da guzel bir sarık sarmıştı. Giderken harĂ‚be bir yerin onunden geciyorlardı. Bu harĂ‚be icinde sırtı yara olmuş bir eşek duruyordu. Bir karga bu hayvanın yarasını gagalıyordu. Hayvan Ă‚ciz ve cĂ‚resiz bir halde kargayı kovamıyordu. GĂ‚yet ızdıraplı ve perişĂ‚n bir halde acı icinde kıvranıyordu. Bu hĂ‚l Ebû Osman Hîrî'yi cok uzdu, kalbi sızladı. Hemen hayvanın yanına yaklaşıp, başındaki sarığı cıkardı. Hayvanın yarasını sarığı ile sardı. Sırtındaki kıymetli cubbeyi de uzerine orttu. Zavallı hayvanı icinde bulunduğu sıkıntıdan kurtardı. Bu hareketiyle kalbi rahatlamıştı. O gun daha eve donmeden icine evliyĂ‚nın feyzi ve sevgisi doğmuştu. Buyuk bir şevkle arayışı artmıştı. Kalbi yanık ve perişan bir halde zamĂ‚nın meşhur velîlerinden YahyĂ‚ bin MuĂ‚z hazretlerinin huzûruna gitti. Bu zĂ‚tın dergĂ‚hına girip talebesi oldu. Bir muddet sonunda ders ve sohbetlerinde olgunlaşıp, pişti. Ancak arayışı sona ermiş değildi. Bir gun dergĂ‚ha gelen bir grup misĂ‚fir, zamĂ‚nın meşhur evliyĂ‚sından olan hocaları ŞĂ‚h ŞucĂ‚ KirmĂ‚nî hazretlerinden bahsedip, onun hallerini anlatmışlardı. Anlatılanları dinleyince icine o zĂ‚tı gorme arzusu duştu. Bu sebeple Kirman'a gitti. Sohbetinde bulunmak icin musĂ‚de istedi. Ancak; "Sen recĂ‚yı, devamlı umitli olma hĂ‚lini, kendine huy edinmişsin. Umidi huy hĂ‚line getirmişsin. RecĂ‚yı taklid etmek benliktendir. Hocan YahyĂ‚ bin MuĂ‚z'ın recĂ‚sı hakîkî, seninki ise taklîdîdir." diyerek talebeliğe kabûl etmedi. Fakat, dergĂ‚hından ayrılmadı. Devamlı yalvardı. Bu yalvarma hĂ‚li yirmi gun devĂ‚m etti. Sonunda onu sohbetine kabûl edip, talebeleri arasına aldı. Şah ŞucĂ‚ KirmĂ‚nî hazretlerinin ders ve sohbetlerinden cok istifĂ‚de edip, feyz aldı.

Şah ŞucĂ‚ KirmĂ‚nî, bir gun Ebû Osman Hîrî ile birlikte zamĂ‚nın meşhûr velîlerinden Ebû Hafs HaddĂ‚d'ın ziyĂ‚retine gitmişti. Ebû Hafs HaddĂ‚d'ın sohbetinde bulunmaya can atıyor, ona talebe olmayı cok arzu ediyordu. Ancak hocası Şah ŞucĂ‚'dan da musĂ‚de istemekten cekiniyordu. Allahu teĂ‚lĂ‚ya duĂ‚ edip o zĂ‚tın yanında kalmayı nasîb etmesini istedi. MisĂ‚firlikleri sırasında bir gun Ebû Hafs HaddĂ‚d gĂ‚yet neşeli bir hĂ‚lde Şah ŞucĂ‚ KirmĂ‚nî'ye; "Bu genci burada bırak. Bu bizim hoşumuza gitti, onu sevdik." diyerek Ebû Osman Hîrî'yi istedi. Hocası onu kıramayıp kabûl etti. Onu bırakıp, memleketine dondu. Artık Ebû Osman Hîrî, Ebû Hafs HaddĂ‚d'ın talebesi oldu. Bir muddet ders ve sohbetlerine devĂ‚m etti. Bir gun hocası ona huzûrundan ayrılıp gitmesini soyledi. "Bir daha yanımıza gelmeni istemiyorum!" dedi. Ebû Osman Hîrî bu cetin imtihan karşısında edeple yerinden kalktı, bir şey soylemeden ve hocasına sırtını donmeden geri geri yurudu. Hocası gozden kayboluncaya kadar bu halde yuzunu donmeden geriye doğru hem yurudu hem de gĂ‚yet icli bir şekilde ağladı. DergĂ‚hın eşiğine yakın bir yere bir cukur kazıp icine girmeyi ve buradan hocasını seyretmeyi, hocası emretmeyince bu cukurdan cıkmamaya karar verdi. O boyle Ă‚şık ve yanık bir halde kıvranırken, hocası Ebû Hafs HaddĂ‚d onun hĂ‚lini muşĂ‚hede edip yanına cağırdı. Yakın talebeleri arasına aldı. Ayrıca kızını verip kendine dĂ‚mĂ‚d yaptı. Ebû Osman Hîrî bu hocasının yanında kemĂ‚le erip buyuk bir velî ve meşhûr bir murşid-i kĂ‚mil, yetişmiş ve yetiştirebilen bir rehber oldu. Yaşayışı, sohbetleri, vĂ‚z ve nasîhatlarıyla insanlara Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarını anlattı. İnsanların dunyĂ‚ ve Ă‚hiret saĂ‚detine kavuşmalarına vesîle oldu. DergĂ‚hında pek cok kıymetli Ă‚lim yetişti.

Ebû HuseyinVerrĂ‚k şoyle demiştir: "Biz tasavvufta ilk talebeliğimiz sırasında Ebû Osman Hîrî'nin dergĂ‚hında şu hususlara dikkat ederdik. Bize haberimiz olmadan ihsĂ‚n edilen, verilen şeyleri ihtiyĂ‚cımız olsa bile severek muhtac birine verirdik. Yanımızda yiyecek bulundurmadan gecelerdik. Yanımızda tutmaz, ihtiyĂ‚cı olanlara verirdik. Bize kotuluk yapanlardan aslĂ‚ intikam almaz, hattĂ‚ onları mĂ‚zur gorup, alcak gonulluluk gosterir ve ozur dilerdik. HakĂ‚ret gorduğumuz kimseye iyilik yapardık. İcimizdeki kotu duşunceler yok oluncaya kadar ona ihsĂ‚nda, ikrĂ‚mda bulunurduk."

Menkıbeleri pek coktur. Talebelerinden Ebû Amr adında bir zĂ‚t şoyle anlatmıştır: "Ebû Osman Hîrî hazretlerini tanıyıp sohbetlerinde bulundum. Onceden icinde bulunduğum kotu hallerimi terkettim. Gunahlarıma tovbe edip bir daha işlememeye karar verdim. Ancak bir muddet sonra yine gunaha başladım. Uygunsuz hallerim oldu. Bu sebeple hocamın huzûruna cıkamıyordum. Gorunmemek icin kacıyordum. Bir gun yolda karşılaşıverdik. Bana şefkat ve merhĂ‚metle yaklaşıp; "EvlĂ‚dım! Duşmanlarınla gunahlardan ve kusurlardan uzak olmadıkca oturma. Eğer onlarla gunahlara batmış bir halde goruşursen senin bu hĂ‚line sevinirler. Sen gunahsız temiz olduğun zaman ise uzulurler. Eğer gunah işlemen gerekiyorsa bizim yanımıza gel ki, biz sana katlanalım! Boylece duşman arzusuna kavuşamasın." dedi. Bana bu sozleri soyleyince kalbimden gunah işleme duşuncesi silindi. Gercek bir şekilde tovbe ettim."

Bir gun yolda yururken ayyĂ‚ş, derbeder ve elinde saz bulunan bir genc, Ebû Osman'ı gorunce sazını abasının icine sakladı. Ebû Osman'ın kendisine bu yaptıklarının kotuluğunu anlatacağını zannetti. Fakat Ebû Osman onun yanına şefkatli bir şekilde giderek, direk sozle ayıplayıp sakındırmadan onun anlayacağı ve kabûl edeceği bir tarzda; "Hic cekinme, zîrĂ‚ insanların hepsi birdir, talebelerin hepsi aynıdır." dedi. Genc onun boyle merhametli davranışından, kendisinin kurtuluşunu cok arzu ettiğini anladı ve yaptığı işlerden ziyĂ‚desiyle pişmanlık duyarak tovbe etti. Ebû Osman Hîrî hazretleri onun bu hĂ‚lini memnuniyetle karşıladı. Gidip gusul abdesti almasını ve tekrar yanına gelmesini soyledi. Genc gidip gusul abdesti alıp gelince, huzûruna oturtup, şoyle duĂ‚ etti: "Ya Rabbî! Bana duşen vazîfeyi yaptım. Gerisini sana havĂ‚le ediyorum." DuĂ‚nın hemen ardından genci iyi bir hal kapladı. Gencin bu hĂ‚line şaşan birine ise, bu, Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nıdır demek isteyerek; "HĂ‚le hĂ‚kim olan Allahu teĂ‚lĂ‚dır." dedi.

Ebû Osman hazretlerine talebe olup sohbetlerinde bulunan biri, bir gun huzûrunda eski hallerini hatırladı. Onceden tanıyıp goruştuğu bir kadını duşunmeye başladı. Bu hĂ‚li kerĂ‚metiyle anlayıp, o talebeye bakarak; "Utanmıyor musun?" diyerek îkĂ‚z etti. Talebe toparlanıp kendine geldi.

Ferganalı bir zĂ‚t her sene nĂ‚file hac yapardı. Yolu NişĂ‚bur'a uğradığı ve Ebû OsmĂ‚n Hîrî hazretlerinin şohretini duyduğu halde sohbetine gitmemişti. Bir seferinde ise huzûruna varıp selĂ‚m vermişti. Hic cevap vermemişler. Kendi kendine, selĂ‚m verdiğim ve hal hatır sorduğum halde cevap verilmiyor? Bu nasıl iştir?" diye duşunurken, Ebû Osman Hîrî hazretleri soze başlayıp; "Hic boyle hac yapılır mı? Anne hasta bir halde bırakılıyor. RızĂ‚sı alınmadan yola cıkılıyor?" dedi. Gelen kimse diyor ki: "HatĂ‚mı anladım, buyuk bir pişmanlık icinde annemin yanına dondum. Anneme hizmet ettim. VefĂ‚t edinceye kadar hizmetine devĂ‚m edip, yanından ayrılmadım. Annemin vefĂ‚tından sonra, hac icin yola cıktım. Ebû Osman Hîrî hazretlerine uğradım. Beni buyuk bir alĂ‚ka ile karşıladı. Artık onun talebesi olmak icin hizmetine girmeyi cok arzû ediyordum. Kabul buyurunca talebeleri arasına girdim. Bana dergĂ‚hta hayvanlara bakma işini verdiler. Uzun muddet sohbetlerinde bulunup, verilen vazîfeyi yaptım."

Bir kimse; "Efendim dilimle Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikrediyorum ve kalbimle yapamıyorum. Ne yapayım!?" diye sorunca; "Şukret, hic olmazsa bir organın, dilin itĂ‚atkĂ‚r oluyor. Senden bir uzva bu iş icin yol acılmış inşĂ‚allah bir gun kalp de ona uyar." buyurdu.

Akıllı bir kimse kendine zulmeden birini mĂ‚zur gorebilir mi? diye sorduklarında; "Tabi mĂ‚zur gorebilir. Fakat zulmedeni Allahu teĂ‚lĂ‚nın gonderdiği bir musîbet olarak kabûl etmek (imtihan edildiğini, gunahları sebebiyle veya yuksek dereceye kavuşturulması icin) şartıyla." dedi.

Buyurdu ki: "Reddedilmemek icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚ate devĂ‚m etmek, saĂ‚detin; tovbesinin kabûl olunacağını umarak, tovbe etme umidiyle isyĂ‚nda ısrar ve gunaha devĂ‚m etmek, şekĂ‚vetin alĂ‚metidir."

"Uc şey duşmanlığa sebeb olur: Mala tamahkĂ‚rlık, insanların ikrĂ‚mlarına duşkunluk gostermek, insanların gostereceği îtibĂ‚ra onem vermek!"

"Korku, Allahu teĂ‚lĂ‚nın adĂ‚letinden; umid ise lutfundandır."

"İnsanlar isteklerine karşı cıkılmadıkca, bulundukları ahlĂ‚k uzere halim selîmdirler. İsteklerine karşı cıkılınca iyi gorunen insanlar hemen kotu ahlĂ‚klı kesiliverirler. Gercekten iyi insanlar isteklerine karşı cıkılınca da değişmezler."

"Akıllı, korktuğu şey başına gelmeden once, onun cĂ‚resine bakandır."

"Allah korkusu, seni O'na ulaştırır ve kendini beğenmekten uzaklaştırır."

"DunyĂ‚yı sevmek, Allah sevgisini kalpten goturur. Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkasından korkmak, Allah korkusunu kalpten cıkarır; Allah'tan başkasından istemek, Allahu teĂ‚lĂ‚ya olan umidi kalpten uzaklaştırır."

"Zenginlerle sohbet ederken azîz, fakirlerle sohbet ederken alcak gonullu ol. Zenginlere karşı izzetli davranman tevĂ‚zu, fakirlere karşı alcak gonullu olman şereftir."

"EvliyĂ‚nın sohbetine kavuşan kimse, Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuşturan yolu bulur."

"Nefsine Ă‚it bir şeyi guzel goren kimse ayıplarını ve kusurlarını gormez. Her hususta nefsini itham edenlerden başkası, kendi kusurlarını goremez."

"VerĂ‚, şupheli şeylerden sakınmak nedir?" diye sorulunca; "EbĂ‚ SĂ‚lih Hamdûn KassĂ‚r, can cekişen bir dostunun karşısında bulunuyordu. O kimse vefĂ‚t etti. Hamdûn KassĂ‚r odada yanan lambayı sondurdu. Lambayı nicin sondurdun, diye sorulunca, lambanın icindeki yağ şimdiye kadar vefĂ‚t eden bu kişiye Ă‚itti. O vefĂ‚t edince mîrascılarına kaldı. Başka yağ bulunuz." cevĂ‚bını verdi.

"Her ceşit uzuntu fazîlettir, mumin icin derecede ziyĂ‚deliktir. Fakat uzuntunun sebebi gunah olan şeyler olmamalı. Bunları yapamadım diye uzulmemeli. Her ceşit uzuntunun fazîlet olması, uzuntunun insanın derecesini yukseltmese bile gunahlarının silinmesine, affedilmesine sebeb olmasıdır."

"Bir murşide, rehbere talebe olan kimsenin, samîmî değilse, gunden gune betbahtlığı artar."

"Tasavvufta yetişmek isteyen murid, talebe, tasavvuf erbĂ‚bı olanların ilminden bir şey işitir ve bu işittiği şeyle amel ederse, bu husus kalbinde omrunun sonuna kadar istifĂ‚de edeceği bir hikmet olur. İşitip amel etmeyen kimse icin ise, işittiği şey ezberlenen bir hikĂ‚ye gibi akılda kalır ve zamanla unutulup gider."

Hocası Ebû Hafs vefĂ‚t edeceği sırada, bir nasîhatta bulununuz da bize yĂ‚digĂ‚r kalsın demişti. Bunun uzerine; "İşlenen kusur ve hatĂ‚lara butun kalbinizle kırgın ve uzgun olunuz. Bu soz size nasîhatim olsun." buyurmuştur.

"Kim sozuyle ve işiyle sunneti nefsine hĂ‚kim kılarsa, sunnete uyarsa hikmetle konuşmuş ve yapmış olur. Kim nefsine ve arzusuna gore iş yaparsa ve konuşursa bid'at işlemiş olur."

"İnsanların icine nereden geldiği bilinmeyen keder nasıl coker?" diye sorulunca; "Ruh, insanın işlediği gunahları ve kotulukleri unutmaz. Nefs ise bunları unutur. Ruh, nefsin mahvolduğunun farkına varır ve bu sebeple insanın icine bir keder coker. İnsan bunun sebebini anlayamaz."

"Kul icin guzel edepten daha iyi mertebe goremedim. Cunku aklın hayĂ‚tı edeptir. İnsan edep ile dunyĂ‚ ve Ă‚hirette yuksek derecelere kavuşur."

"Kim nefsini terbiye ederse, herkes ondan terbiye oğrenir. Edep ehline aykırı hareket eden, yasaklara dalar ve kendisine tĂ‚bi olanlar yoldan saparlar."

"Edep iki kısımdır: BĂ‚tının edebi, zĂ‚hirin edebi. BĂ‚tının edebi, kalbin temizlenmesi; zĂ‚hirin edebi ise uzuvları kotuluk yapmaktan ve gunahlardan korumaktır."

"İbĂ‚detin tadını alan kimse ibĂ‚detten usanmaz. Usanan kimse, Allahu teĂ‚lĂ‚yı az tanıdığı icin usanır. Peygamber efendimiz o kadar cok namaz kılardı ki, mubĂ‚rek ayakları şişerdi."

"Allahu teĂ‚lĂ‚nın mĂ‚rifetle aziz kıldığı bir kimseye yaraşan, gunah işleyerek kendini zelîl etmemesidir."

"Zuhd; dunyĂ‚dan el etek cekmek ve dunyĂ‚ kimin eline gecerse gecsin kaygılanmamaktır."

"Durust, gercek ve doğru korku, acık ve gizli gunahlardan buyuk bir dikkatle sakınmaktır."

"Sabırlı kimseler, sıkıntılara katlanmayı huy edinenlerdir."

"TevĂ‚zuun kaynağı şunlardır: İnsan cehĂ‚letini hatırında tutmak, işlediği gunahı unutmamak ve Allahu teĂ‚lĂ‚ya devamlı muhtĂ‚c olduğunu hic aklından cıkarmamak."

"Arzu ve isteklerinin peşinde koştuğun muddetce zindanda gibisin. İşi, Allahu teĂ‚lĂ‚ya havĂ‚le edersen, rĂ‚hata ve selĂ‚mete erersin."

EY OBUR!

Ebû Osman Hîrî, oyle mubĂ‚rek bir zĂ‚ttı ki, rastladığı iyi veya kotu davranışlar karşısında takındığı tavırla muhĂ‚tap olduğu kimselere faydalı olur, onların kurtulmasını duşunurdu. Bir gun onu iyi tanımamış ve kabullenememiş olanlardan biri onu yemeğe dĂ‚vet etti. DĂ‚veti kabûl ederek gitti. Adam kapıdan ona; "Ey obur! Yiyecek bir şey yok, geri don!" dedi. Ebû Osman geri donup giderken tekrar cağırdı ve; "Bir şeyler yiyebilmek icin ne kadar ciddî davranıyorsun. Yiyecek hicbir şey yok." dedi. O yine geri dondu. Fakat adam tekrar cağırdı ve; "Kopek var yersen ye, yoksa hemen git."dedi. Bu hal defĂ‚larca tekrarlanmasına rağmen Ebû Osman hic incinmedi, hic kırılmadı. En sonunda adam onun olgunluğunu, tevĂ‚zuunu, kibirden ve kızmaktan uzak olduğunu gordu. Bu halin ancak evliyĂ‚da bulunacağı kanĂ‚atına vardı. Ozur dileyip talebesi oldu. "Sen nasıl bir kişisin ki, sana defĂ‚larca hakĂ‚ret ettim ve kovdum. Ama sende hic kırılma ve incinme belirtisi gorulmedi." diye sordu. O da cevap olarak; "Kırk yıldan beri, Allahu teĂ‚lĂ‚ beni hangi hal icinde bulundurursa bulundursun, hic hoşnudsuzluk duymadım." dedi.

EDEB NASIL OLUR?

Ebû Osman Hîrî hazretleri buyurdu ki: "Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı edep, O'ndan devamlı korku uzere bulunmak ve O'nu murĂ‚kabe uzere olmaktır. Resûlullah'a karşı edeb, sunnet-i seniyyeye yapışmakla; evliyĂ‚ya karşı edeb, ona hurmet etmek, hizmetlerinde bulunmakla; coluk-cocuğa karşı edep, onlara guzel ahlĂ‚k ile muĂ‚mele etmekle; arkadaşlara ve dostlara karşı edep, onlara guler yuzlu olmakla; cĂ‚hillere karşı edep, onlara duĂ‚ ve merhĂ‚met gostermekle olur."

1) Hilyet-ul-EvliyÂ; c.10, s.244
2) TabakÂt-ul-KubrÂ; c.1, s.86
3) VefeyÂt-ul-A'yÂn; c.2, s.369
4) TĂ‚rih-i BağdĂ‚d; c.9, s.99
5) Tezkiret-ul-EvliyÂ; s.259
6) Keşf-ul-Mahcûb; s.222
7) TabakĂ‚t-us-Sûfiyye (Sulemî s.170
8) KıyĂ‚met ve Âhiret (5. baskı); s.333
9) Sıfat-us-Safve; c.4, s.94
10) CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ; c.2, s.26
11) Meşreb-ul-ErvĂ‚h; s.17, 61
12) Hazînet-ul-AsfiyĂ‚; c.2, s.173
13) TabakĂ‚t-ı EnsĂ‚rî; s.198
14) Sefînet-ul-EvliyĂ‚; s.139
15) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.157


__________________