Hamiduddin Naguri
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●44 Görüntüleme
-
09-09-2019, 17:55:36
Muînuddîn-i Ceştî'nin talebelerinin buyuklerinden. İsmi Hamîduddîn, kunyesiEbû Ahmed, lakabıSultÂn-ı tÂrikîn'dir. Sa'îdî, NÂgûrî, ŞevÂlî diye de tanınır. Cennet'le mujdelenmiş Aşere-i mubeşşereden Saîd bin Zeyd'in soyundandır. Hind Âlimlerinin onde gelenlerindendi. Uzun bir omur surdu. "Delhî'nin fethinden sonra, orada muslumanların evinde ilk dunyÂya gelen benim." demiştir. HÂce Muînuddîn-i Ceştî'nin zamÂnından, NizÂmeddîn-i EvliyÂ'nın zamÂnına kadar yaşamıştır. 1274 (H.673) yılında vefÂt etti.Kabri NÂgûr'dadır.
Hamîduddîn Sûfî, dunyÂyı terketmede, Âhirete yonelmede pek gayretliydi. HÂce Muînuddîn-i Ceştî hazretlerinin sohbetlerinde ve derslerinde yetişti. MutevÂzî bir hayat surerdi. NÂgûr nÂhiyesinin SevÂl koyunde bir arÂzisi vardı. Burayı kendisi eker ve coluk cocuğunun nafakasını buradan temin ederdi. BehÂuddîn Zekeriyy MultÂnî ve Ferîduddîn-i Genc-i Şeker ile mektuplaşmıştır.
Bir gun Muînuddîn-i Ceştî, Hamîduddîn'e; "Sen duny ve Âhirette muazzez ve mukerrem olmayı ister misin?" buyurdu. Hamîduddîn; "Kulun isteği olmaz, MevlÂnın isteği olur." dedi. Ondan sonra HÂce Muînuddîn, HÂce Kutbuddîn'e de hitÂbla aynı sozleri soyledi. O da cevÂbında; "Kulun ihtiyÂrı, yÂni isteği yoktur, hukum olunan sizin ihtiyÂrınızdır." diye arz etti. Bunun uzerine Muînuddîn-i Ceştî buyurdu ki; "DunyÂyı terk eden, Âhireti duşunmeyen SultÂn-ı tÂrikîn, yÂni terk edenlerin sultÂnı Hamîduddîn Sûfî'dir." Bu gunden sonra lakabı, SultÂn-ı tÂrikîn kaldı. Hamîduddîn-i Sûfî, BehÂuddîn ZekeriyyÂ'ya yazdığı bir mektubunda buyuruyor ki: "Âlimlerimizin soz birliği ile, nassların ve hadîs-i şerîflerin beyÂnına gore, duny ve dunyÂlıklar Allahu teÂlÂnın rızÂsına kavuşmaya mÂnidir. Allahu teÂl ile kul arasında perdedir."
Hamîduddîn NÂgûrî'ye; "Duny nedir?" diye sorulduğunda; "Allah'tan gayri her şey dunyÂdır. Senin nefsin alcak ve aşağıdır. Nefsine yakın olan her şey dunyÂdır. Bugun, duny senin nefsine yakındır, yarın Âhiret. Bu mÂnÂda şoyle demişlerdir:
Bugun, akşam, dun ve yarın,
Dordu bir, siz yalnız varın.
Yarın, inanıyoruz ki bize meÂlen şoyle denecek: "And olsun, sizi, ilk def nasıl cırılcıplak yaratmışsak, onun gibi yapayalnız ve teker teker huzûrumuza gelirsiniz." (En'Âm sûresi: 94). YÂni mÂdem ki işin sonu bu olacaktı, onceden nicin bunu bilmediniz. Bunu bilip, tercihini bu yonde yapan ne bahtiyÂr kişidir. Zîr duny nefsin evidir ve dunyÂlıklar onun harb Âletleridir. O kendi evinde rahat durmakta, arkadaş ve dostlarından da yardım beklemektedir. Rûh ise bu Âlemde kendi arkadaş ve akrabÂlarından uzak kalmış, aslını unutmuştur. İlÂhî bir yardım gelmedikce, ondan bir iş, bir fayda gelmez." buyurdu.
"Din nedir?" diye sorulduğunda; "Bidayettekilerin dîni, kacmak ve yapışmaktır. Gunahlardan kacmak, tÂate, iyiliklere yapışmaktır. Ortadakilerin dîni, kesilmek ve rahatlamaktır. DunyÂdan kesilmek, Âhiretle rahatlamaktır. SÂbıkların dîni, teberrî ve tevellîdir. Allah'tan gayri her şeyden teberrî, yÂni uzak durmak ve Allahu teÂl ile tevellîdir, yÂni Allahu teÂlÂyı sevmektir. En'Âm sûresi 91. Âyetinde meÂlen; "Sen, Allah de, onları bÂtıl dedikodularında bırak, oynayadursunlar" buyruldu." cevÂbını verdi.
"Cennet ve Cehennem'in ne oldukları sorulduğunda; "Cennet ve Cehennem, senin amellerindir. Zilzal sûresinin 7 ve 8. Âyetlerinde meÂlen; "Zerre kadar iyilik eden onun mukÂfÂtını gorecek; zerre mikdÂrı kotuluk işleyen de, onun cezÂsını gorecektir." buyruldu. Bugunku amelinden, yarın sana şekiller verilecek. İyi ameller etmişsen, onlara uygun iyi sûretler onune getirecekler." cevÂbını verdi.
"Mulkun sÂhibi nerededir ki, kalb yuzunu O'na cevirelim?" denildiğinde; "Nerede değildir ki? "Nereye yonelirseniz, Allah'adır" Âyet-i kerîmedir. Duny ve Âhiret nasîbinden vaz gecip mert olmak ve nefsin lezzetlerini terk etmek lazımdır ki, nerede bulunursa, O'nunla olsun. Nereye giderse, O'nunla gitsin. Ne soylerse O'nunla soylesin, ne ararsa O'nunla arasın. Sakın, O'nun senden uzak olduğunu sanma! Belki sen O'ndan uzaksın. Sen, sensiz sende yok olursan, başkasına acılmıyan kapı sana acılır ve sana, seninle maksad gosterilir." buyurdu.
Peygamber efendimiz; "Olum keffÂrettir." buyurdu. Olum gunahlara keffÂret olunca, Âhiret rusvÂlığının mÂnÂsı nedir? diye sorulduğunda; "Gunah vardır, olumle affedilir. Gunah vardır, kabirde kalmakla affedilir. Gunah vardır, kabir azÂbı ile affolur. Gunah vardır, Cehennem ateşini gormedikce ve Cehennem ateşi onu yakmadıkca hicbir şeyle affolmaz. Buradan o kadar nûr goturmelidir ki, bu nûr, Cehennem ateşini sondursun ve; "Gec ey mumin, nûrun ateşimi sonduruyor." desin, cevÂbını verdi.
HAKK'A YONELENLER
Hamîduddîn-i Sûfî buyuruyor ki:
Yuzunu yuce makÂma cevirenler, Allahu teÂlÂya yonelenler uc sınıftır.ÊFÂtır sûresi 32. Âyetinde meÂlen; "Kullarımızdan sectiklerimizin kimi nefislerine zulmedicidir, kimi kotuluğu ve iyiliği musÂvî gidendir, kimi deAllah'ın izniyle iyiliklerde ileri gecenlerdir." buyruldu. YÂni ozurluler, şukurluler ve fÂnîler. Ozurluler, hastalar, Allah'a îmÂn ve tevhîdi ikrÂr ettikten sonra, huzûra hÂzır olarak gelmemiş, gelmişse gec ve yavaş gelmişlerdir. Acele edin hitÂbından gÂfillerdir. Şukurluler, îmÂn ve ikrÂrla berÂber gelmişlerdir. FÂnîler, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitÂbını hatırında tutup, cevÂbında; "Evet dediler." hitÂbını unutmayanlardır. Bu Âlemde dÂvetten once ezelî hitÂb hukmune, Hakkın cevÂbına icÂbet etmiş, başlangıcta nihÂyetteki sırlara tÂlib olmuşlardır. Bunlardan cokları, gizli gitmişlerdir. Kimse onların nÂmını ve nişÃ‚nını bilmemiştir. Birkac kişi bilmişlerse, Resûl-i ekrem efendimizin bildirmesi ile bilmişlerdir. Yoksa onların nÂmını ve nişÃ‚nını kimse bilemezdi. Bilinenlerden biri Emîr-ul-muminîn hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'tır. Biri, Emîr-ul-muminîn Ali MurtezÂ'dır ki, bÂliğ olmadan once dÂveti kabûle elverişliydi. Biri de Uveys-i Karnî idi. Eğer Resûl-i ekrem bildirmeseydi, onun ismi hicbir kitapta bulunmaz, nişÃ‚nı hicbir deftere yazılmazdı. Biri de SelmÂn-ı FÂrisî'dir.
1) AhbÂr-ul-AhyÂr; s.35
2) Sefinet-ul-EvliyÂ; s.94
3) Siyer-ul-Evliya; s.156
4) Hazînet-ul-Asfiya; c.1, s.308
5) Persian Literature; c.1, s.6
6) İslÂm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.265
ALINTI
__________________