EvliyĂ‚nın buyuklerinden. Adı HĂ‚tim bin AnvĂ‚n bin Yûsuf el-Esam, kunyesi Ebû AbdurrahmĂ‚n'dır. Belh'te doğmuştur. Doğum tĂ‚rihi belli değildir. HĂ‚tim-i Esam, Şakîk-i Belhî'nin talebesi, Ahmed-i Hadraveyh'in hocasıdır. 852 (H.237) senesinde Belh'in bir nahiyesi olan MĂ‚hcer'de vefĂ‚t etmiştir.

Kendisine "Esam" (sağır) denilmesinin sebebi şudur: "Birisi onunla konuşurken kazayla yellendi. HĂ‚tim-i Esam o şahıs utanmasın diye;"Yuksek sesle konuş, ancak yuksek sesle konuşulanları duyabiliyorum" dedi ve bu hĂ‚lini o kişinin olumune kadar kırk yıl surdurdu. Bu yuzden ona Esam denilmiştir.

Âkıl bĂ‚liğ olduğu andan îtibĂ‚ren, Şakîk-i Belhî'nin sohbetlerine devĂ‚m etti. Onun talebesi oldu. Şakîk-i Belhî'den İslĂ‚m ilimlerini oğrenerek Ă‚lim oldu.

Bir gun Şakîk-i Belhî, HĂ‚tim-i Esam'a sordu: "Ne kadar zamandır buraya geliyor, beni dinliyorsun?" "Otuz uc sene." "Bu kadar zaman icinde benden ne oğrendin, neler istifĂ‚de ettin?" "Sekiz şey istifĂ‚de ettim." dedi. Şakîk, bunu duyunca; "Yazıklar olsun sana ey HĂ‚tim! Butun zamĂ‚nımı sana harcadım, senin ise, sekiz şeyden fazla istifĂ‚den olmamış." diye cok uzuldu. HĂ‚tim; "Ey hocam, doğrusunu istiyorsan, boyledir. Bundan fazlasını zĂ‚ten istemem. Bana bu kadar yetişir. Cunku, dunyĂ‚da ve Ă‚hirette felĂ‚ketlerden kurtulup ebedî saĂ‚dete kavuşmanın, bu sekiz bilgi ile olacağını iyi biliyorum." dedi. Hocası; "Soyle bunları ben de anlayayım." buyurunca;

HĂ‚tim; "Ey hocam! Birincisi, insanlara baktım, herkes bir şeyi secmiş, onu sevmiş gordum ve bu sevgilerin coğu, onlara olum yatağına kadar, bĂ‚zıları olduğu vakte kadar, bĂ‚zıları da mezara girinceye kadar, arkadaşlık ediyor ve sonra onları yalnız ve zavallı olarak bırakıp ayrılıyorlar. Onunla berĂ‚ber kimse mezara girmiyor, dert ortağı olmuyor. Bu hĂ‚li gorunce, duşundum ve kendime dedim ki, dunyĂ‚da oyle dost secmeliyim ki, mezara benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin. Aradım, taradım, Allahu teĂ‚lĂ‚ya yapılan ibĂ‚detlerden başka, boyle sĂ‚dık bir sevgili bulunmadığını gordum. Dost olarak onları sectim ve onlara sarıldım." dedi.

Şakîk, bunu duyunca, cok guzel yapmışsın yĂ‚ HĂ‚tim, cok doğru soyluyorsun, ikinci faydayı da soyle, anlıyayım dedi.

HĂ‚tim dedi ki: Ey hocam! İkinci faydam; insanlara baktım, herkesi, arzûları, keyifleri peşinde koşuyor, nefsin istekleri arkasında yuruyor gordum ve şu Ă‚yet-i kerîmeyi duşundum: "Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkarak nefslerine uymayanlar, elbette Cennet'e gideceklerdir". Cok duşundum. Kur'Ă‚n-ı kerîmin baştan başa doğru olduğunu, bilgilerimle, tecrubelerimle, aklımla, vicdĂ‚nımla anladım ve tĂ‚m inandım. Nefsimi duşman bilerek, ona aldanmamaya, uymamaya karar verdim ve mucĂ‚deleye başladım. Nefsimin arzu ve isteklerini yapmadım. NihĂ‚yet teslim olarak, ibĂ‚detlerden kacan o nefsin, şimdi Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚ata koştuğunu, isteklerden vazgectiğini gordum. Şakîk bunları işitince, Allahu teĂ‚lĂ‚ sana iyilikler versin, ne guzel yapmışsın, ucuncu faydayı da soyle dinleyeyim dedi.

HĂ‚tim dedi ki, ucuncu faydam, insanların hĂ‚line baktım, herkes dunyĂ‚da bir sıkıntıya girmiş, boylece dunyĂ‚lık toplamağa uğraşıyorlar gordum, sonra şu Ă‚yet-i kerîmeyi duşundum: "DunyĂ‚ malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmıyacak, sizden ayrılacaktır. Ancak Allah rızĂ‚sı icin yaptığınız iyilikler ve ibĂ‚detler sizinle beraber kalacaktır." DunyĂ‚ icin topladıklarımı, Allah yolunda harcadım, fukarĂ‚ya dağıttım. YĂ‚ni bĂ‚kî kalmaları icin, Allahu teĂ‚lĂ‚ya odunc verdim. Şakîk bu sozleri işitince, ne guzel yapmışsın ve ne guzel soyluyorsun yĂ‚ HĂ‚tim, dorduncu faydayı da soyle dinliyeyim dedi.

HĂ‚tim dedi ki, dorduncu faydam; insanlara baktım, herkesin başkalarını beğenmediğini gordum. Buna sebeb, birbirlerine hased etmeleri, birbirlerinin mevkilerine, mallarına ve ilimlerine goz dikmeleri olduğunu anladım ve şu Ă‚yet-i kerîmeye dikkat ettim: "DunyĂ‚daki maddî, mĂ‚nevî butun rızıklarını aralarında taksim ettik." Herkesin ilim, mal, rutbe, evlĂ‚d gibi rızıklarının, dunyĂ‚ yaratılmadan evvel, ezelde taksim edildiğini, kimsenin elinde bir şey olmadığını ve calışmağı, sebeblere yapışmayı emrettiğinden, O'na itĂ‚at etmiş olmak icin, calışmak lĂ‚zım geldiğini ve hased etmenin buyuk zararlarından başka, zĂ‚ten luzumsuz olduğunu anladım ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın ezelde yaptığı taksime ve calışınca Rabbimin gonderdiğine rĂ‚zı oldum. Butun muslumanlarla sulh uzere olup herkesi sevdim ve sevildim. Şakîk bunları işitince, ne iyi yapmışsın ve ne iyi soyluyorsun; beşinci faydayı da soyle dinliyeyim yĂ‚ HĂ‚tim! dedi.

HĂ‚tim dedi ki: Beşinci faydam; insanlara baktım, bircoklarının insanlık şerefini, kıymetini, Ă‚mir, mudur olmakta, insanların kendilerine muhtĂ‚c olduklarını ve karşılarında eğildiklerini gormekte zannettiklerini ve bununla iftihĂ‚r ettiklerini, oğunduklerini gordum. BĂ‚zıları da, kıymet ve şeref, cok mal ve evlĂ‚d ile olur sanarak, bunlarla iftihĂ‚r ediyorlar. Bir kısmı da insanlık şerefi, malı, parayı, insanların hoşuna gidecek, herkesi eğlendirecek yerlere sarfetmektir sanarak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emrettiği yerlere ve emrettiği şekilde harc edemiyorlar ve bununla oğunuyorlar gordum ve şu Ă‚yet-i kerîmeyi duşundum: "En şerefliniz ve en kıymetliniz, Allahu teĂ‚lĂ‚dan cok korkanınızdır." İnsanların yanıldıklarını, aldandıklarını anladım ve takvĂ‚ya sarıldım. Rabbimin affına ve ihsĂ‚nlarına kavuşmak icin, O'ndan korkarak dînin dışına cıkmadım, haramlardan kactım. Şakîk bunları işitince, ne guzel soyluyorsun yĂ‚ HĂ‚tim, altıncı faydanı da soyle dedi.

HĂ‚tim dedi ki, altıncı faydam; insanlara baktım, birbirlerinin mallarına, mevkilerine ve ilimlerine goz dikerek, fırka fırka, parti parti ayrılarak, birbirlerine duşmanlık ettiklerini gordum ve şu Ă‚yet-i kerîmeyi duşundum: "Sizin duşmanınız şeytandır. YĂ‚ni sizi, Allah yolundan, muslumanlıktan ayırmak icin uğraşanlardır. Bunları duşman biliniz!" Kur'Ă‚n-ı kerîmin doğru soylediğini bildim. Şeytanı ve onun gibi muslumanlarla uğraşanları duşman bilip, sozlerine aldanmadım, onlara uymadım. Onların tapındıklarına tapmadım. Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine itĂ‚at ettim. Ehl-i sunnet Ă‚limlerinin gosterdiği yoldan ayrılmadım. Kurtuluş yolunun, doğru yolun, yalnız Ehl-i sunnet yolu olduğuna inandım. Nitekim, Allahu teĂ‚lĂ‚ meĂ‚len; "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayınız. O sizin en belli duşmanınızdır, diye sizden soz almadım mı idi, bana itĂ‚at, ibĂ‚det ediniz! Kurtuluş yolu, ancak budur." buyuruyor. Onun icin muslumanları aldatmağa uğraşanları dinlemedim. Muhammed aleyhisselĂ‚mın yolunu gosteren Ehl-i sunnet Ă‚limlerinin kitaplarından ayrılmadım deyince, Şakîk; ne guzel yapmışsın ve ne guzel soyluyorsun, yedinci faydayı da soyle dedi.

HĂ‚tim dedi ki, yedinci faydam; insanlara baktım, gordum ki, herkes yiyip icmek, para kazanmak icin uğraşıyor. Bu yuzden harĂ‚m ve şupheli şeyleri de alıyorlar ve zillete, hakĂ‚retlere katlanıyorlar. Şu Ă‚yet-i kerîmeyi duşundum: "Allahu teĂ‚lĂ‚ tarafından rızkı gonderilmeyen yeryuzunde bir canlı yoktur." Kur'Ă‚n-ı kerîmin Allah kelĂ‚mı olduğunu ve elbette doğru olduğunu ve o canlılardan biri olduğumu bildim. Rızkımı gondereceğine soz verdiğine, elbette gondereceğine guvenerek, O'nun emrettiği gibi calıştım deyince, Şakîk, ne iyi yapmışsın ve ne iyi soyluyorsun, sekizinci faydayı da soyle! dedi.

HĂ‚tim, dedi ki, sekizinci faydam; insanlara baktım, herkesin, bir kimseye veya bir şeye guvendiğini, sırtını ona dayadığını gordum. BĂ‚zıları altınlarına, mal ve mulkune, bĂ‚zıları sanatına ve kazancına, bĂ‚zıları mevki ve rutbelerine, bĂ‚zıları da kendi gibi bir insana guveniyor. Sonra şu Ă‚yet-i kerîmeyi duşundum: "Allahu teĂ‚lĂ‚, yalnız kendisine guvenenlerin her zaman imdĂ‚dına yetişir." Her zaman ve her işimde yalnız Allahu teĂ‚lĂ‚ya guvendim. O emrettiği icin calıştım, sebeplere yapıştım. Fakat yalnız O'na guvendim. O'ndan istedim ve O'ndan bekledim.

Şakîk bu sozleri işitince, yĂ‚ HĂ‚tim, Allahu teĂ‚lĂ‚, her işinde imdĂ‚dına yetişsin! hazret-i MûsĂ‚'nın TevrĂ‚t'ına, hazret-i ÎsĂ‚'nın İnciline, hazret-i DĂ‚vûd'un Zebûr'una ve hazret-i Muhammed aleyhisselĂ‚mın Kur'Ă‚n-ı kerîmine baktım. Bu dort kitabın bu sekiz temel uzerinde bulunduğunu gordum. Bu sekiz esĂ‚sı ezberleyip bunlara uyanlar, hayatlarını bunların uzerine kuranlar, bu dort kitaba uymuş, emirlerini yapmış olurlar dedi.

Birgun Belh'deki meclisinde; "YĂ‚ Rabbî! Bu meclistekilerden bugun kim gunah işlemiş, kimin defteri siyah olmuş, kim gunaha cesĂ‚ret etmiş ise onu bağışla" dedi. Orada mezar acıp, devamlı kefenleri soyan birisi vardı. Gece olunca, eskisi gibi kabristana gitti. Bir mezarı acarken mezarın icinden, "Utanmaz mısın ki, Esam'ın huzûrunda bağışlandın ve şimdi aynı gunahı işlersin." sesini duydu. Kalktı ve HĂ‚tim'in huzûruna geldi. Başından gecenleri anlattı ve tovbe etti.

Muhammed RĂ‚zî anlatır: "Senelerce HĂ‚tim-i Esam'ın hizmetinde bulundum. SĂ‚dece bir kere hĂ‚ric, hic kızdığını gormedim. O da, pazardan gecerken bir bakkal talebesini yakalamış; "Malımı alıp yedin, parasını ver." diyordu. HĂ‚tim bunu gorunce; "Ey Efendi! Biraz yardımcı ol, borcunu odemesi icin biraz muhlet tanı." dedi. Fakat bakkal "Olmaz" diye dayattı. Bunun uzerine cok uzulen HĂ‚tim-i Esam, yanında taşıdığı havlusunu yere vurdu. Bir anda pazarın ortası altınla doldu. HĂ‚tim-i Esam, bakkala; "Alacağın ne kadarsa onu al, fazlasını alma, sonra elin kurur." dedi. Bakkal alacağını aldı. Fakat para hırsından biraz daha almaya kalkınca eli kurudu ve colak oldu.

Birisi HĂ‚tim-i Esam'a; "Nasıl namaz kılarsın?" diye sordu. O da şoyle buyurdu:

"Namaz vakti gelince temiz bir kalb ile niyet ederek abdest alırım. Abdest uzuvlarımı yıkar, kalben de tovbe ederim. Sonra cĂ‚miye giderim. Mescid-i HarĂ‚m'ı gozumun onune getirir, MakĂ‚m-ı İbrĂ‚him'i iki kaş arasında tutar, Cennet'i sağımda, Cehennem'i solumda, Sıratı ayaklarımın altında, can alıcı meleği arkamda duşunur, kalbimi Allahu teĂ‚lĂ‚ya ısmarlar, sonra tĂ‚zimle Allahu ekber der, hurmetle kıyam, heybetle kırĂ‚at, tevĂ‚zuyla rukû, tazarrû ile (kendini alcaltarak) secde, hilm ile culûs (tehiyyattaki oturuş), şukurle selĂ‚mı yerine getiririm. Benim namazım boyledir."

HĂ‚tim-i EsĂ‚m israf konusunda cok titiz idi. Bir Ă‚limin cok israf ettiğini duydu. Onun evine giderek; "Ben Acemli bir kimseyim, bana dînimi oğret." dedi. "Once ne oğrenmek istiyorsun?" diye sorunca, HĂ‚tim-i EsĂ‚m; "Bana abdest almayı oğret." dedi. O zĂ‚t butun uzuvlarını sırayla ve uc defa yıkadı. Abdesti tamamlayınca HĂ‚tim-i Esam; "Ben senin huzûrunda bir abdest alayım da, benim yanlışlarımı duzelt." dedi. HĂ‚tim-i Esam abdest alırken kollarına gelince dorder defĂ‚ yıkadı. Bunun uzerine o zĂ‚t; "Suyu israf ettin." deyince, HĂ‚tim-i Esam "Ben nerede israf ettim?" dedi. O zĂ‚t da; "Kolunu uc kere yıkayacağın yerde dort defĂ‚ yıkadın." dedi. HĂ‚tim-i Esam da; "Ben bir avuc suyu israf ettim. Sen ise cok ve guzel şeyleri israf ediyorsun." dedi. O zĂ‚t anladı ki HĂ‚tim-i Esam dînî bilgi oğrenmeye değil, ders vermeye gelmiş. Evine girdi ve kırk gun kimsenin yuzune bakmadı.

Nukteli ve hikmetli sozler soyleyen Allah dostu HÂtim-i Esam buyurdu ki:

"Duny icin uzulmen kotu, Âhiret icin uzulmen iyidir."

"Tovbe; gafletten uyanmak, gunahı hatırlamak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın lutfunu, hukmunu zikretmektir."

"TovbekĂ‚r dort şeyi yapar: LisĂ‚nını gıybetten, yalandan, hasedden, boş sozden korur. Kotu arkadaşlardan ayrılır. Gunahını hatırladığı zaman, Allahu teĂ‚lĂ‚dan hayĂ‚ eder. Olume hazırlanır. Boyle olup da Allah'ın rızĂ‚sı dışında iş yapmayan kimseyi, Allahu teĂ‚lĂ‚ sever. Şeytandan korur ve Cehennem'den emin kılar."

"Her soz icin doğruluk, her doğruluk icin iş, her iş icin de sabır gerekir."

HĂ‚tim-i Esam hazretlerine; "Bizden bir kimse nasıl ve ne zaman dunyĂ‚ya ibret gozu ile bakanlardan olabiliriz?" diye sorduklarında; "DunyĂ‚da her şeyin sonunun harap, herkesin gideceği yerin de toprak olduğunu gorduğumuz zaman! Bir kimsenin evinden veya yakınından bir cenĂ‚ze cıkar da o kimse bundan ibret almazsa, ona ne ilmin, ne hikmetin, ne de vĂ‚z ve nasîhatın bir faydası olur."

"Ey kul! Allahu teĂ‚lĂ‚ya isyĂ‚n ettikleri icin insanlara buğzettiğin halde, kendin Allahu teĂ‚lĂ‚ya isyĂ‚n edince, kendi nefsine buğzetmeyişin sende insĂ‚fın olmayışındandır."

Bir kimse HĂ‚tim-i Esam hazretlerinden nasîhat istedi. Bu kimseye nasîhat olarak şoyle buyurdu: "Eğer dost istersen Allahu teĂ‚lĂ‚ kĂ‚fi, yol arkadaşı istersen KirĂ‚men kĂ‚tibîn melekleri yeter. Eğer arkadaş istersen, Kur'Ă‚n-ı kerîm yeter. Eğer iş istersen, Allahu teĂ‚lĂ‚ya ibĂ‚det etmek yeter. Eğer vĂ‚z, nasîhat istersen, olum yeter. Eğer bu soylediklerimi kabullenmemiş isen sana Cehennem yeter." buyurdu.

"Dilinle doğru soylemeye ve gozunle (haramdan sakınıp, Ă‚leme) ibret nazarı ile bakmaya dikkat et! Allahu teĂ‚lĂ‚ya sığınarak kendine sĂ‚hib ol."

Bir zĂ‚ta HĂ‚tim-i Esam; "Nasılsınız." dedi. O da; "SelĂ‚met ve Ă‚fiyetteyim." deyince, buyurdu ki: "SelĂ‚met ancak Sırat koprusunu gectikten sonra olur. Âfiyet ise Cennet'te bulunmandır."

"Eğer sizde şu uc şey varsa ne Ă‚lĂ‚! ŞĂ‚yet bu uc şey sizde yoksa, hĂ‚liniz harap, cĂ‚resiz Cehennem'de yanarsınız. Birincisi, elinizden kacmış olan gecmiş gunlerinizin hasreti icinde olmayınız. Cunku gecmiş gunlerinizde yapmış olduğunuz ibĂ‚detlere ne ilĂ‚vede bulunabilirsiniz, ne de gunahlar icin bir bahĂ‚ne ve mĂ‚zeret bulabilirsiniz. ŞĂ‚yet bugun gecmiş gunleriniz icin mĂ‚zeret aramakla meşgûl olursanız bugunun hakkını ne zaman odeyeceksiniz. Bugun dunu duşunmek dunu zĂ‚yi etmek olmaz mı? İkincisi; bu gunu ganîmet bilip calışmak mumkun olduğu kadar tĂ‚at ve ibĂ‚det yapmak, haksızlık yapılmış olan hasımları hoşnut etmek. Ucuncusu; acabĂ‚ yarın kurtulacak mıyım yoksa mahv mı olacağım diye korkup endişelenmek."

"Şu uc halde iken seni olumun yakalamasından sakın! Kibir, hırs ve boburlenme halleri. Cunku Allahu teĂ‚lĂ‚ kibirlenen kimseye en miskin kimseden gelen bir zillete duşurmeden, gururlanan kimseyi ac ve susuz bırakmadan, yemek istediği bir şeyin boğazından gecmesine mĂ‚ni olmadan, hırslı kimseyi de idrĂ‚r ve necĂ‚setin icinde bırakmadan bu dunyĂ‚dan ayırmaz."

"Beş turlu kalp vardır. Kalp vardır oludur, kalp vardır hastadır, kalp vardır gĂ‚fildir, kalp vardır muhurludur, kalp vardır sapasağlamdır. KĂ‚firin kalbi oludur. GunahkĂ‚rın kalbi hastadır. Nasîbsiz kimsenin kalbi gĂ‚fildir. Kalbimizde perde vardır diyerek fenĂ‚ iş yapanın kalbi de muhurludur. Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkup dĂ‚imĂ‚ ibĂ‚dette bulunan kimsenin kalbi de sağlam olan kalptir."

"İnsanlara ilim oğretip, insanlar ondan oğrendikleri ilim ile amel ettikleri halde kendisi amel etmeyen kimse, kıyĂ‚met gunu pişmanlığı en cok olan kimsedir."

"Dort şey olmadan, dort şeyi iddiĂ‚ eden yalancıdır. 1) Allahu teĂ‚lĂ‚nın haram kıldığı şeylerden sakınmadan, Allahu teĂ‚lĂ‚yı sevdiğini iddiĂ‚ eden, 2) Fakirleri yoksulları aşağı gorerek, Resûlullah efendimizi sevdiğini iddiĂ‚ eden, 3) Elinden geldiği halde fakirlere sadaka vermeyerek, Cennet'i sevdiğini iddiĂ‚ eden, 4) Gunahlardan sakınmadığı halde, Cehennem ateşinden korktuğunu iddiĂ‚ eden yalan soylemiştir."

Cimri birinin hastalandığı zaman sadaka dağıttığını gorunce; "Allah'ım bu kulunun hastalığını devĂ‚m ettir. Cunku bunun boyle sadaka dağıtması, kendi gunahları icin keffĂ‚ret, fakirler icin de daha faydalı olmaktadır." diye duĂ‚ etti.

"Şu uc halde kendine dikkat etmeyi vazîfe bil: Bir iş yaptığında Allahu teĂ‚lĂ‚nın seni gorduğunu aklından cıkarma. Bir şey soylediğin zaman, Allahu teĂ‚lĂ‚nın duyduğunu hic unutma. Sukût ettiğin zaman da Allahu teĂ‚lĂ‚nın senin halini ve nasıl sukût ettiğini bildiğini dĂ‚imĂ‚ hatırında tut."

GUZEL KILINAN NAMAZ

RebĂ‚h bin el-Hirevî şoyle anlatır: ÎsĂ‚ bin Yûsuf, bir mecliste konuşan HĂ‚tim-i Esam'a uğradı ve şoyle sordu: "Ey HĂ‚tim! Sen namazını guzel kılıyor musun?" HĂ‚tim, "Evet" dedi. O; "Nasıl kılıyorsun?" diye sordu. HĂ‚tim şoyle buyurdu: "Emre uyuyorum, korku ile yuruyorum, niyetle giriyorum, buyuk bilip tekbir alıyorum, tertil ve tefekkurle okuyorum, huşû ile rukû ediyorum, tevĂ‚zu ile secde ediyorum, tam teşehhud icinde oturuyorum, sunnete gore selĂ‚m veriyorum ve selĂ‚mı Allah'a hĂ‚s kılarak veriyorum. Namazımın kabûl olunmayacağından korkarak, korkuyla nefsime donuyorum. Olene kadar onu muhĂ‚faza ediciyim." Bunun uzerine ÎsĂ‚ bin Yûsuf; "Sen namazını guzel kılıyorsun." buyurdu.

UC ŞARTIM VAR

Şoyle naklederler: "Birisi bir gun HĂ‚tim-i Esam'ı evine dĂ‚vet etmişti. Fakat kabûl etmedi. IsrĂ‚r edince ona: "Gelirim ama uc şartım var. Nereye istersem oraya otururum. İstediğimi yerim. Ne dersem onu yapacaksınız." dedi. Adam kabûl etti. HĂ‚tim-i EsamdĂ‚vet edenin evine gitti ve ayakkabıların konulduğu yere oturdu. Senin yerin orası değil dediklerinde, "Ben onceden şart koştum." dedi. Sofra gelince, yanında getirdiği ekmeği cıkarıp yedi. Efendim buradan yiyin dediklerinde; "Ben ne istersem onu yerim diye şart koşmuştum." dedi. Sofra kalktıktan sonra hizmetciye; "Demir tavayı ateşte kızdır getir." dedi. Hizmetci soyleneni yaptı. HĂ‚tim-i Esam demir tavanın icine ayağını koydu ve; "Somun yedim." dedi. Sonra oradakilere;"Yarın kıyĂ‚met gunu yaptığınız her işten ve yediğiniz her şeyden Allahu teĂ‚lĂ‚nın sizden hesap soracağına inanıyor musunuz?" diye sorunca, oradakiler "Evet." dediler. "Diyelim ki, burası Arasat meydanı, her biriniz sırayla gelip şu tavaya ayağınızı koyarak, burada yediklerinizin hesĂ‚bını veriniz." dedi. Bunun uzerine oradakiler; "Buna gucumuz yetmez." dediler. "Yarın kıyĂ‚met gunu Allahu teĂ‚lĂ‚ya nasıl cevap vereceksiniz. Arasat meydanının kızgın zemini uzerinde nasıl duracaksınız? Halbuki Allahu teĂ‚lĂ‚ meĂ‚len; "Her nîmetin şukrunden muhakkak sorulacaksınız." (TekĂ‚sur sûresi: 8) buyurmaktadır." dedi. Bunun uzerine orada bulunanların hepsi ağlamaya başladılar."

1) TabakĂ‚t-us-Sûfiyye; s.91
2) Hilyet-ul-EvliyÂ; c.8, s.73
3) NefehÂt-ul-Uns; s.108, 116
4) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1084
5) SıfĂ‚t-us-Safve; c.4, s.134
6) Hak Sozun Vesîkaları (2.baskı); s.332
7) Tezkiret-ul-EvliyÂ; c.1, s.221
8) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.185
ALINTI#

__________________