Atike binti Zeyd radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimize ilk bey’at eden hanım sahÂbîlerden... Aşere-i mubeşşereden Saîd ibni Zeyd (r.a)’ın kız kardeşi... Mersiyeleriyle meşhur bir şÃ‚ir hanım... Hz. Ebû Bekir (r.a)’ın oğlu Abdullah (r.a)’ın hanımı...
O, Mekke’li olup Kureyş kabîlesine mensuptur. Babası Zeyd İbni Amr İbni Nûfeyl’dir. Hayatında hic putlara tapmayan ve onlar adına kesilenleri yemeyen bir insan. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimize vahiy gelmeden once Mekke civarında Beldah vÂdisinde karşılaştıklarında muşriklerin ikram ettiği yemeği putlar adına kesildiği icin yemeyen Sevgili Peygamberimize tÂbî olan ince duşunceli, yufka yurekli, şahsiyetli bir insan.
Cahiliye doneminin vahşetinden kız cocuklarını kurtarmak icin gayret gosteren şefkatli bir baba. Kucucuk yavruları diri diri gomulmeğe goturulurken Âilelerinden isteyerek alan ve onları buyutup tekrar anne-babasına teslim eden sevgi dolu bir baba.
O, urumuş toplumu ıslah icin gayret etti. Hak dini aramak uzere Şam’a gitti. Hanif dinini oğrenmek uzere Hristiyan Âlimlerine muracaat etti. Onlardan aldığı cevap kendisini umitlendirdi. İnsanlığın karanlıklardan cıkacağı gunlerin yakın olduğuna cok sevindi. Alimler ona: “Allah TeÂl senin aradığın dinin son peygamberini gonderecek. Bu cok yakınlaştı. Cıkacağı yer de sizin memleketinizdir. Sen durma git.” dediler.
Âtike’nın babası Zeyd İbni Amr buyuk bir heyecan icerisinde son peygamberi gorme aşkıyla hemen yola koyuldu. Mekke’ye doğru yol alırken bedevilerin saldırısına uğradı. Yaralandı. İyileşmekten umidini kesti. Son peygambere kavuşamayacağının uzuntusu icerisinde son anlarını yaşarken; bÂri cocuklarım o şerefe erebilse dedi. Onların Peygamberle buluşması icin: “Y Rabbi! Oğlum Said’i ve diğerlerini ondan mahrum eyleme.” diye du etti.
Said İbni Zeyd ve kızkardeşi Âtike bu hÂlis niyetle yapılan baba duÂsı hurmetine İslÂm’la şereflenen ilk sahÂbilerden oldular.
Âtike binti Zeyd (r.anha) kız cocuklarına kıymet verilmeyen bir donemde Hak Âşığı babasının sevgi, şefkat ve merhamet nazarları altında yetişti. Kız olsun oğlan olsun, butun cocukları Allah’ın bir emaneti olarak kabul eden, insana insan olduğu icin değer veren bir aile ortamında buyudu. İnsÂnî ve ahlÂki olculere sÂhib bir terbiye aldı. Vahşetten uzak kaldı. İnce duşunceli, nazik bir hanımefendi oldu.
O, akıllı, terbiyeli, eğitimli, duygulu ve heyecan dolu bir hanımdı. Şiirler soylerdi. İlk evliliğini Medine’ye hicret ettikten sonra. Hz. Ebû Bekir (r.a)’ın oğlu Abdullah (r.a) ile yaptı.
Âtike (r. anhÂ) guzelliği ve cÂzibesiyle kocasını etkiledi. O kadar ki; Abdullah (r.a)’ın ona duşkunluğunden dolayı cihad ve benzeri sorumluluklarını gereği gibi yerine getirememesine sebeb oldu. Ticarî ve dinî hayatına engel teşkil edecek kadar ileri gitti. İşini gucunu bıraktı. Alış - verişten uzaklaştı. İbadet hayatı zayıfladı. Hatta bir seferinde Cuma namazını kacırdı. Onun bu hareketleri babacığını uzmeye başladı.
Hz. Ebû Bekir (r.a) oğlunun dunya ve ahiretini birlikte duşunuyordu. Abdullah’ın bu derece hanımına ilgisi ve duşkunluğunu bir turlu izah edemiyordu. İnsan ifrat ve tefrite kacmamalıydı. İslÂm denge dini idi. İki dunyamızı da kazanmak icin calışmak gerekliydi. Oğlunun ebedî hayatını duşunerek birgun ona: “Oğlum! Bu kadın senin din ve dunyana engel oluyor.” diyerek uyardı. Sonra “onu boşa” dedi. Ondan ayrılmasını istedi.
Abdullah (r.a) iki sevgi arasında kaldı. Babasının bu tavrına ve hanımından ayırmasına cok uzuldu. İstemeyerek de olsa babasının emrini yerine getirmek zorunda kaldı ve cok sevdiği hanımı Âtike’den ayrıldı.
Bir muddet yanlızlığa sabretti. Fakat ondan uzak kalmaya dayanamayan Abdullah (r.a) şiir soyleyerek acılarını dile getirmeye başladı.
Bir gece gonlunde kopan fırtınaları icli mısralarla şiire dokup terennum ederken babası Hz. Ebû Bekir (r.a) duydu. Oğlunun bu ıstırabını, hasret ve nedÂmetini oğrenince yeniden Âtike’ye donmesine izin verdi.
Abdullah (r.a) gonlunu Âtike’ye o derece kaptırmıştı ki, kendisinden sonra başka bir kocaya varmasını bile istemiyordu. Bunun icin Âtike (r. anhÂ)’yı ikinci defa nikÂhlar iken şart koştu. Ona bir bahce bağışladı. Kendisinin vefatından sonra da kocaya gitmeyeceğine dÂir ondan soz aldı. Fakat kader ilÂhi bir sırlarla doluydu. İnsan yaşadığı muddetce nelerle karşılaşacak bilinmezdi.
Abdullah (r.a) hicri sekzinci yılda yapılan Taif muhasarasında aldığı bir ok yarasından Medine’de vefat etti.
Âtike (r. anhÂ) kocasının dunyadan ayrılışına cok uzuldu. Elemini, kederini şiirlere doktu. Olunceye kadar kocasına ağlayacağını ifade eden şu mersiyeyi soyledi.
“Ben Hz. Peygamber ve Hz. Sıddık’tan sonra insanların en hayırlısı olan bir zÂt ile musibete dûcar oldum. Gozlerim onun gibi yiğit, kahraman birini gormedi. Onun savaş meydanlarındaki sabır ve sebatı, duşman uzerine korkmadan saldırışları, done done hucum edişlerinin mukÂfatını Allah verecektir.
O oyle bir bahadır idi ki, her taraftan mızraklar kendisine cevrildiği halde yılmadan duşman iclerine daldı. Olunceye kadar carpıştı. Ben artık dunyada durdukca onun icin huzun ve elem dolu goz yaşlarımla gozlerimi nemlendirmeye yemin etmişimdir.”
Âtike (r. anhÂ) sevgili kocası Abdullah (r.a)’ın vefatıyla duyduğu acıyı unutamıyordu. Hayat devam etmekteydi. Acılar ve sevincler hepsi birer imtihandı. Yalnızlık Allah’a mahsustu. Âtike (r. anhÂ) gencti. Becerikli, zeki ve guzeldi. İddet muddeti tamam olunca tÂliblileri coğaldı. İlk isteyeni Hz. Omer (r.a) oldu.
Âtike (r. anhÂ) ilk kocasıyla arasında bir şartlı nikÂh soz konusu olduğunu soyledi. Abdullah (r.a)’a verdiği sozu ileri surdu. Hz. Omer (r.a) da: “Hele bir danış, istişÃ‚re et!” dedi. O da Hz. Ali (r.a)’ya gidip durumu izah etti. Gonlunu tırmalayan suÂle cevap istedi. Hz. Ali (r.a) ona:
“O bahceyi, Abdullah’ın mirascılarına bırak. Onun vÂrislerine geri ver. Daha sonra evlen.” dedi.
Âtike (r. anhÂ) bu cevap uzerine Hz. Omer (r.a.) ile evlenmeğe karar verdi. Yalnız ona da bir şartı vardı. Camiye cemaate gitmeye izin isteyecekti. Hz. Omer (r.a)’dan namazını Mescid-i Nebevî’de cemaatle kılmasına engel olmayacağına dÂir soz aldı. NikÂhları kıyıldı.
Hz. Omer (r.a) namaz kıldırırken mihrapta şehid edildiği sırada hanımı Âtike (r. anhÂ)’nın da mescidde bulunduğu rivayet edilir.
Âtike (r. anhÂ) acılarını hep şiire dokerek ifade ederdi. Hz. Omer (r.a)’ın şehadeti uzerine de şoyle bir mersiye soylediği nakledilir:
“Ey goz, goz yaşları akıtıp feryad u figan ile ağla. Soylu ve şerefli mu’minlerin emiri hakkında ağlamaktan usanma!
Omer, dÂima mazlumların yanında ve yardımında idi. Ebu’l-Fukara idi. Fakirlerin babası durumundaydı. Savaş meydanlarının kahramanı ve korkusuz adamı idi. Bundan boyle servet ehline ve fukaraya soyle ki; olsunler! Zira olum Hz. Omer’e ayrılık kÂsesini sunmuştur. Onlar da koruyucusuz kalmıştır.”
Âtike (r. anhÂ) ikinci acıyı gonlune gomerek hayatını surdurmeye devam etti. Mersiyeler soyleyerek sukûnet bulmaya calıştı. Olum iddetini tamamlayınca tekrar evlenmek icin talebler gelmeye başladı. Buna karşı duramadı. Zubeyr İbni Avvam (r.a) ile evlendi. Mutlu bir hayat gecirmekteydiler. O devrin muslumanı cihaddan cihada koşmaktaydı. Bir muddet sonra Cemel vakası vukû buldu. Bu savaşta Zubeyr (r.a) şehit edildi. Onun icinde şiirler soyledi. Bu mersiyede; Zubeyr (r.a.)’ın ahlÂkî ustunluklerinden, durust, kÂmil bir mumin, azimli, cesur, gozu pek ve gonlu zengin şerefli bir kahraman olduğundan bahsetti.
Âtike (r. anhÂ)’nın kadere inancı tamdı. Allah’dan gelen her acıyı sabırla karşıladı. Ucuncu dul kaldı. Halk arasında “Kim şehid olmak isterse Âtike ile evlensin.” diye nukteler yapıldığı rivayet edilir. Son olarak Hz. Huseyin (r.a) ile evlendiği ve onun da şehÂdetini gorduğu nakledilir.
Âtike binti Zeyd (r. anhÂ) zekî, anlayışlı, bilgili ve cok ibadet eden, mersiyeleri ile meşhur olmuş şÃ‚ir bir hanım sahÂbidir.
Allah ondan razı olsun. Rabbımız bizleri şefaatlerine nÂil eylesin.
Amin.
Kaynak: Altinoluk dergisi, 03/2005
__________________
Âtike Binti Zeyd (r.a.)
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●44 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- Âtike Binti Zeyd (r.a.)