Peygamberimizin (a.s.m.), Medine’ye hicretinden uc sene onceydi... Amcası Hz. Ab*bas’ın evinde bir şenlik vardı. Bir oğlan cocuğu dunyaya gelmişti. Cocuğu Re*sû*lul*lah’a goturduler. Nur topu cocuğu kucağına alan KÂinatın Efendisi ona “Abdullah” ismini verdi. Ağzına biraz hurma ezmesi koydu, dua buyurdu.

Kucuk Abdullah, Peygamber Efendimizin ailesinin bir ferdiydi. Teyzesi Hz. Meymune, Re*sû*lul*lah’ın (a.s.m.) mubarek hanımlarındandı. Bu sebeple Hz. Ab*dullah, Efendimizin evine sık sık gider, ondan ders alırdı. Re*sû*lul*lah ile birlikte geceleri ibadet eder, hizmetini gorurdu. Calışkanlığıyla, pratik zekÂsıyla ve doğruluğuyla Peygamberimizin sevgisini kazanmıştı.

Hz. Peygamber, Abdullah’ın bir Âlim olarak, mukemmel bir sahabi olarak yetişmesini istiyor, her vesileyle ders veriyor, eğitiyordu. Hz. Abdullah bir de*fasında Peygamberimizin arkasında namaz kılarken biraz uzakta durmuştu. Aynı hizada namaz kılmanın Re*sû*lul*lah’a saygısızlık olacağını duşunuyordu. Peygamberimiz (a.s.m.) başından hafifce tutup sağına cekti. Tek kişi olduğun*dan cemaatin imamın sağında durması gerektiğini soyledi.

İbni Abbas (r.a.) devamlı olarak Re*sû*lul*lah ile birlikte bulunurdu. Bir gun yi*ne birlikte idiler. Re*sû*lul*lah’ın terkisine binmişti. Peygamberimiz (a.s.m.), “De*likanlı, sana bir şeyler oğreteyim.” dedi ve şoyle buyurdu:

“Sen Allah’ın emir ve yasaklarına riayet et ki, O’nun yardım ve inayetini daima yanında bulasın. Bir şey isteyeceğin zaman Allah’tan iste. Bir yardım di*leyeceğin zaman Allah’tan yardım dile. Ve şunu da bil ki, bir konuda yardım et*mek maksadıyla butun millet bir araya gelse, Allah’ın senin icin takdir etmiş ol*duğundan ote bir yardımda bulunamazlar. Sana zarar vermek maksadıyla hepsi bir araya gelseler, yine Allah’ın senin hakkında takdir ettiğinden ote bir zarar veremezler. Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurumuştur [Meydana gelecek her şey, onceden tespit ve takdir olunmuştur].[1]

Re*sû*lul*lah vefat ettiğinde Hz. Abdullah 14-15 yaşlarında bir gencti. Fakat Re*sû*lul*lah’tan aldığı dersler ve Kur’Ân sayesinde hadis ilminde bir derya olmuş*tu. Bunda, Peygamberimizin kendisini kucaklayıp, “Allah’ım, ona Kitabı, Kita*bın tefsirini ve hik*meti oğret. Allah’ım, onu dinde ince anlayış sahibi kıl.” şeklin*deki mubarek duaları*nın his*sesi vardı. Diğer taraftan Hz. Abdullah, Peygambe*rimizin vefatından sonra Âlim sa*ha*bilerden dersler aldı. Bu hususta yılmadan usanmadan gayret gosterdi. Neticede İbni Abbas (r.a.) ilmin en yuce mertebele*rine cıktı. Yaşının kucukluğune rağmen buyuk ilmî meclislere katılır, en zor meseleleri hallederdi. Sahabiler arasında “Kur’Ân Tercumanı,” “Hadis Denizi” unvanıyla anılıyordu.

Abdullah bin Abbas’ın (r.a.) ders halkası meşhurdu. Onun sohbet meclisleri zengin ve bereketliydi. Genc ihtiyar herkes katılır, Hz. Abdullah’ın ilminden is*tifade ederdi. Sohbetinin iki hususiyeti vardı: Derin ilim ve takva... Hz. Abdul*lah’ın ilim meclislerinde bu ikisi birleşmişti. İhlasla anlatırdı. Herkesin anlaya*bileceği şekilde acık konuşurdu. Herkes dikkat kesilerek can kulağıyla dinler*di.[2]

Hz. Abdullah’ın ilmine herkes hayrandı. O ise, “Bu nimeti bana veren, Yuce Allah’tır. Re*sû*lul*lah benim icin ilim ve hikmet niyazında bulundu, CenÂb-ı Hak da ihsan etti.” derdi. Gurura kapılmazdı. Kendisinden buyuk, yaşlı sahabilere saygıda kusur etmezdi. Bir seferinde Zeyd bin Sabit ata binerken orada bulunan Hz. Abdullah, atın uzengisini tuttu. Hz. Zeyd:

“Ey Re*sû*lul*lah’ın amcası oğlu, ri*ca ediyorum bunu yapma! Beni mahcup ediyorsun.” dedi. Hz. Abdullah:

“Biz, Âlimlerimize boyle davranmakla emrolunduk.” diye karşılık verdi. Hz. Zeyd (r.a.) dayanamayarak Hz. Abdullah’ın elini optu ve:

“Biz de Âl-i Beyt’e boyle davranmakla emrolunduk.” karşılığını verdi.[3]

Re*sû*lul*lah’ın vefatından sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Omer’in ilmî danışman*lığını yapardı. Hz. Omer, kendisine gelen ilmî meseleleri havale ederek:

“Bunu ancak sen halledersin.” der ve halletmesini isterdi. Hatt bir defasında, hic kim*seden tatminkÂr bir cevap alamayan Yemenli bir zatın Hz. Abdullah’tan doyu*rucu cevap almasından dolayı Hz. Omer cok sevinmiş ve:

“Şahitlik ederim ki, Abdullah, Peygamberimizin evinde yetişti.” demişti. Bu sebeple kendisine ge*len zor meseleler icin, “Abdullah bu meseleleri daha iyi bilir.” derdi.

Hz. Abdullah, Hicret’in 27. senesinde Abdullah bin Şerh ile Afrika fetihlerine katıldı. Afrika Kralı Cercir’le karşılaşmıştı. Cercir kendisine bircok sual sormuş, Hz. Abdullah da cevaplarını vermişti. Kral bu yuzden kendisine “Arap dÂhisi” tabirini kullanmıştı.

Hz. Abdullah, daha sonra Basra valiliği yaptı. Orada da ilmî sohbetlerine ara vermedi. Daima Muslumanlara faydalı olmak icin calıştı. Hatt Hz. Abdul*lah’ın Basra’da vali iken Ramazan’da gece tedrisatı tatbik ettiği rivayet edilmek*tedir. Ramazan’ın sonunda bu tedrisata devam edenleri birer fakih, dini iyi bilen insanlar hÂline getirdi.

Hz. Abdullah’ın faziletini, ilminin derinliğini dile getiren bircok Âlim vardır. Bunlardan Ebû’l-Leys şoyle der:

“70 sahabinin uzerinde fikir beyan edip de halledemediği bir meseleyi, Hz. Abdullah bin Abbas’ın hallettiğini gozlerimle gordum.”

Ubeydullah bin Abdullah Hazretleri ise, İbni Abbas’ın ilmiyle ilgili olarak şunları soyler:

“İbni Abbas’in bazı vasıfları diğer sahabilerden ustundu. O, gecmişi iyi bilir*di. Goruşune başvurulan meselelerde ictihat ederdi. Halimdi, izzet ve ikram sa*hibiydi. Ben Re*sû*lul*lah’ın hadislerini ondan daha iyi bileni gormedim. Ebû Be*kir, Omer ve Osman’ın (r.a.) verdiği hukumleri ondan dahi iyi bileni gormedim. Goruşlerinde ondan daha isabetli olanı da tanımıyorum. Tefsir ve fıkıh ilmindeki derin bilgisine herkes hayrandı. Bir gun fıkıhtan, bir gun tefsirden bahsederdi. Bir gun gecmiş savaşları anlatır, bir gun Arap tarihinden bahsederdi. Onun ilmi tukenmek bilmezdi. Yanında oturup da ilmî ustunluğunu kabul etmeyen Âlim gormedim.”[4]

Muslumanları daima helal kazanca teşvik ederdi. Şoyle derdi:

“Allah’ın farz kıldığı meseleleri yerine getirin. Allah hakkını ihmal etmeyin. Allah herkesin rızkını helal kazanctan vermiştir. Mumin sabrederse rızkı ayağına gelir; helal rızıkla yerinmezse helal rızkı kÂfi gelmez, harama girer.”

İbni Abbas (r.a.), ilim ve Âlimle ilgili olarak da şoyle derdi:

“Eğer ilim sahiple*ri ilmi hakkıyla oğrenseler, ilimlerin gereğini yapsalardı, mutlaka Allah, me*lekler ve salih kimseler kendilerini severlerdi. İnsanlar da onlara saygı duyarlar*dı. Fakat Âlimler ilimlerini dunya menfaati elde etmek icin kullandılar. Bu se*beple Allah kendilerine gazap etti. İnsanlar nazarında da kucuk duştuler.”

Hz. Abdullah 1660 hadis rivayet ederek en cok hadis rivayet eden yedi sahabiden beşincisi oldu. Rivayet ettiği hadislerden birkacı şu mealdedir:

“Kardeşinle munakaşa etme. Aşırı bir şekilde de şakalaşma. Yerine getire*meye*ce*ğin vaatte bulunma”[5]

“Doğru yol, guzel davranış ve iktisat, peygamberliğin 25 vasfından bi*ridir.”[6]

“Bid’atını terk edinceye kadar, bid’atcı kimsenin amel ve ibadetini CenÂb-ı Hak kabul etmez.”[7]

“Resûlulah (a.s.m.) hayır yapma hususunda insanların en comerdiydi. En comert ol*du*ğu ay da Ramazan ayıydı. Cebrail (a.s.) her sene Ramazan ayında Re*sû*lul*lah ile bulu*şur, t ayın sonuna kadar Re*sû*lul*lah ona Kur’Ân’ı arz eder, din*letirdi. Cebrail’le buluştuğu zaman Re*sû*lul*lah hayır yapmakta, esen ruzgÂrdan daha comert olurdu.”[8]

“Kıyamet gunu insanlar arasında en cok pişman olacaklardan biri, dunyadayken ilim oğrenme imkÂnına sahip olduğu hÂlde oğrenmeyen kimsedir. Diğeri de, ilim oğren*miş, fakat kendisi dışında herkes bu ilimden faydalanmıştır.”[9]

Omrunun sonlarına yaklaşan Hz. Abdullah’ı en cok uzen hadise, Kerbel Vakası’ydı. Peygamberimizin torununa yapılan o hunharca muamele, Hz. Ab*dullah’ı can evinden yaralamıştı, yaşlı kalbini huzne boğmuştu. İci yanarak ağ*lamıştı. Sonradan goz nimetini de kaybeden Hz. Abdullah, bu hÂline şukrederdi. “Allah gozumden ışığı aldı, fakat kalbim ve dilim nursuz kalmadı.” derdi.

Hz. Abdullah, Hicret’in 68. senesinde dunya hayatına gozunu yumdu. Yuce Mevla*sı*na ve sevgili Peygamberimize kavuştu.

Onun sık sık tekrarladığı bir duası da şu idi:

“Allah’ım, beni kanaatkÂr kıl. Verdiklerini benim icin hayırlı eyle. Bilmedik*lerimden benim icin hayırlı olanları bana ver.”
___________________________________
[1]Tirmizî, KıyÂme: 59; Musned, 1: 293.
[2]el-İsÂbe fî MÂrifeti’s-SahÂbe, 2: 333.
[3]age., 2: 333.
[4]Usdu’l-Gàbe, 3: 19; TabakÂt, 2: 365.
[5]Tirmizî, Birr: 58.
[6]Ebû DÂvud, Edeb: 3.
[7]İbni MÂce, Mukaddime: 7.
[8]BuhÂrî, Bedu’l-Vahy: 6.
[9]Kenzu’l-Ummal, 4: 29.

ALINTI#

__________________