Hz. Ber (r.a.) Medineliydi. Babası da Musluman’dı. Kendisi kucuk yaşta Mus*luman olmuştu. Peygamberimizin Medinelilere İslamiyet’i oğretmesi icin gon*derdiği Mus’ab bin Umeyr ve İbni Ummi Mektûm’dan (r.a.) Kur’Ân oğrendi. Peygamberimiz hicret ettiğinde bircok sûreyi ezbere biliyordu. Hicret esnasın*da Re*sû*lul*lah’ı karşılayıp sevgi gosterisinde bulunanlar icerisinde o da vardı. Medinelilerin Peygamberimize gosterdiği coşkun sevgiyle ilgili olarak, “Medi*ne halkının Re*sû*lul*lah’ın teşrifine sevindiği kadar hicbir şeye sevindiğini gor*medim.” der.

Hz. BerÂ, Peygamberimizin yanından hic ayrılmak istemiyor, devamlı onun*la birlikte bulunmayı arzu ediyordu. Re*sû*lul*lah’ın sohbetinde bulunmayı “hayat*taki en buyuk muvaffakiyet” biliyordu. Bu sebepledir ki, Re*sû*lul*lah’tan cok şey oğ*rendi. Rivayet ettiği hadislerle Muslumanlara ışık tuttu. Bugun bircok tarihî ha*diseyi onun rivayetlerinden oğreniyoruz. Mesela Hicret’i, kıblenin Kudus’ten KÂbe’ye cevrilmesini, Uhud ve Huneyn Savaşlarının muhim safhalarını onun rivayetlerinden oğreniyoruz.

Ber (r.a.), İslam davasının kahraman bir mucahidiydi. Yaşı kucuk olmasına rağmen birkac arkadaşıyla birlikte Bedir Savaşı’na cıkan orduya katıldı. Ancak Re*sû*lul*lah (a.s.m.) yolda orduyu durdurdu, teftiş etti. Yaşı kucuk olan birkac kişiyle birlikte onu da geri cevirdi. Hz. Ber buna cok uzuldu. Fakat Uhud Savaşı’ndan itibaren Peygamberimizle birlikte butun savaşlara iştirak etti. Buyuk kahramanlıklar gosterdi. Umre Seferi’ne katıldı. Bununla ilgili bir hatırasını şoyle anlatır:

”Hudeybiye’de bir kuyu vardı. Biz buraya gelince kuyunun suyunu tamamen cekerek bir damla su bırakmadık! Bu hÂl Re*sû*lul*lah’a arz edilince kuyunun yanı*na gelip kenarına oturdu. Sonra icinde biraz su bulunan bir kab istedi. Getirilen suyla abdest aldı, ağzını calkaladı. Sonra dua edip kuyuya doktu. Biz Re*sû*lul*lah’ın emri uzerine kuyuyu bir muddet bu hÂlde bıraktık. Sonra kuyuda istediği*miz kadar su birikti. Hem biz hem de hayvanlarımız suya kandık”[1]

Hz. BerÂ’nın Peygamberimizin yanında ayrı bir yeri vardı. Onu cok severdi. Zaman zaman kendisine bazı tavsiyelerde bulunurdu. Bir defasında ona şoyle demişti:

“Yatacağın zaman once abdest al, sonra sağ tarafına uzanıp yat ve şoyle dua et: ‘Allah’ım, Sana teslim oldum. İşimi de Sana havale ettim. Seni sevdiğim ve Senden korktuğum icin Sana dayandım. Ancak Sana sığınırım. Kurtuluşum da Sendedir. İndirdiğin Kitaba ve gonderdiğin Peygamber’e iman ettim.’ Eğer boy*le hareket edip o gece olursen, Musluman olarak olmuş olursun. Oyle ise son sozlerin bunlar olsun.”[2]

Ber (r.a.) diğer sahabiler gibi sunnete cok bağlıydı. Her hareketinde sunnete uymayı esas alırdı. Bir defasında biriyle karşılaşmıştı. Onun elini sıktı, gulum*sedi. Sonra da, “Nicin gulumsediğimi biliyor musunuz?” diye sordu. O zat bil*mediğini soyleyince de bunun sebebini şoyle izah etti:

“Bir gun Re*sû*lul*lah ile karşılaşmıştım. Elimi mubarek eline aldı, sonra da gulumsedi. Bana nicin gulumsediğini sordu. Ben biraz once sizin verdiğiniz cevabı verdim. Bunun uze*rine Re*sû*lul*lah (a.s.m.) şoyle buyurdu: ‘İki Musluman birbiriyle karşılaştıkla*rında musafaha yaparlar, Allah’a hamd edip istiğfarda bulunursa, Allah da onla*rı affeder.’”[3]

Hz. Ber namaz kılarken safların doğru ve duzenli olmasına cok ehemmiyet verir, sık sık bunun faziletinden bahsederdi. Nicin boyle yaptığını ise şoyle izah ederdi:

“Re*sû*lul*lah (a.s.m.) namaza kalktığımız zaman eliyle goğuslerimize doku*nur, safları duzeltir, sonra da şoyle buyururdu: ‘Saflarınız bozuk olmasın. Sonra o bozukluk kalplerinize de girer!’”[4]

Ber (r.a.) kendisi sunnet-i seniyyeye uyduğu gibi, cocuklarının da oyle yetiş*mesi icin gayret sarf ederdi. Zaman zaman onları toplar, hadis oğretirdi. Kendi*sinden bircok hadis rivayet eden oğlu Yezîd, bununla ilgili şoyle bir hatırasını naklediyor:

“Bir gun babam bizi topladı. Gelin size Re*sû*lul*lah’ın nasıl abdest aldığını oğreteyim. Cunku sizinle bundan sonra ne kadar beraber olacağımı bile*miyorum.” dedi.[5]

Hz. BerÂ, sahabilerin Âlimlerindendi. Muslumanlar anlayamadıkları mesele*leri ona sorarlardı. Ber (r.a.) sadece hadislerin izahını değil, tefsir ve fıkhı da bilirdi. Bir defasında, “Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayınız.” mealindeki Âyet soz konusu oldu. Mecliste bulunanlardan birisi, “Muşriklere hamle yapan biri, kendisini tehlikeye atmış olur mu?” diye sordu. Ber (r.a.) şu cevabı verdi:

“Hayır, cunku CenÂb-ı Hak, Kendi yolunda savaşmayı emrediyor. Bu sebeple bizler Allah yolunda cihat etmeye memuruz. Âyetteki tehlikeden maksat, para*yı biriktirip Allah yolunda harcamamaktır.”

Ber (r.a.) son derece mutevaziydi. İyi bilmediği meseleleri cevaplamaktan kacınır, rahatlıkla “Bilmiyorum.” diyebilirdi. Veya kendisinden daha bilgili ol*duğuna inandığı birine havale ederdi.

Bir defasında kendisine bir soru sorulmuştu. O soruyu Zeyd bin Erkam’a (r.a.) havale etti. “Ona sor; cunku o, benden daha hayırlı ve bu işi benden daha iyi bi*lir.” dedi.

Hz. Ber (r.a.), Peygamberimizden 305 hadis rivayet etti. Birkacının meali şoyledir:

“Peygamberimiz (a.s.m.) bize yedi şeyi emredip yedi şeyi de yasakladı. Em*ret*tik*le*ri: (1) cenazeye katılıp arkasından kabre kadar gitmek, (2) hasta ziyareti yapmak, (3) davete katılmak, (4) haksızlığa uğrayana yardım etmek, (5) yemi*nin gereğini yerine getirmek, (6) selam verenin selamını almak, (7) aksırdığında ‘Elhamdulillah’ diyen kimseye ‘Yerhamukellah’ diye dua etmek…

“Yasakladıkları da: (1) gumuş kab kullanmak, (2) altın yuzuk takmak, (3) ipek, (4) atlas, (5) ibrişimli elbise, (6) kalın ipek, (7) ipek yatak kullanmak…”[6]

“Allah birinci safı dolduranlara rahmet eder, melekler de onlar icin dua eder*ler. Safla*rı doldurmak icin atılan bir adımdan, Allah rızasına daha yakın başka bir adım yoktur.”[7]

Re*sû*lul*lah ile (a.s.m.) birlikte Ensar’dan birisinin cenazesine katılmıştık. Ce*naze defnedileceği sırada kabristana vardık. Re*sû*lul*lah (a.s.m.) oturdu. Biz de, sanki başımızda bir kuş varmışcasına sessiz ve sakin bir şekilde oturduk. Pey*gamberimiz (a.s.m.) elindeki bir sopayla yeri ciziyordu. Başını kaldırdı. İki ve uc defa, “Kabir azabından Allah’a sığınırım.” dedikten sonra şoyle buyurdu:

“Mumin kabre konulduğunda, dostları donup gittiği ve onların ayak sesleri henuz işitildiği sırada iki melek gelir. Onu oturturlar ve aralarında şu konuşma gecer:

‘”Rabb’in kimdir?’

“’Rabb’im Allah’tır.’

“’Dinin nedir?’

‘”Dinim İslam’dır.’

‘”Size doğru yola cağırmak uzere Allah tarafından gonderilmiş olan zat kim*dir?’

‘”O zat, Allah’ın Resûl’udur.’

‘”Bunu nereden oğrendin?’

‘”Allah’ın kitabını okuyup ona iman ettim ve onun doğruluğunu kabul et*tim.’

“İşte, Allah’ın, ‘Allah iman edenleri, dunya hayatında da ahirette de o sağlam Kelime-i Tevhid ile sabit kılar.’ (İbrÂhim Sûresi, 27) Âyetinin manası budur.

“Sonra gokten bir ses gelir: ‘Kulum doğru soyledi. Onu cennete layık bir şe*kilde yerleştirin. Ona cennet elbiseleri giydirin. Ona cennete bakan bir kapı acın!’

“Ve ona cennetin rahatlığı ve guzelliği bahşedilir. Kabri, gozunun gorduğu mesafeye kadar genişletilir.

“Eğer olen kÂfir veya munafık ise, kabre konulduğu zaman ruhu bedenine ia*de edilir. İki melek gelir, onu oturturlar ve aralarında şu konuşma gecer:

‘”Rabb’in kimdir?’

‘”Hı, hı? Bilmiyorum.’

‘”Dinin nedir?’

‘”Hı? Bilmiyorum.’

‘”Size, doğru yola cağırmak uzere Allah tarafından gonderilmiş olan zat kim*dir?’

‘”Hı? Bilmiyorum.’

‘”Sonra gokten bir ses gelir: ‘Bu, yalan soyledi! Ona cehenneme yaraşır bir yer hazırlayın. Ona cehennem elbiseleri giydirin. Ve ona cehenneme bakan bir ka*pı acın!’

“Sonra cehennem ateşinin sıcaklığı ve kavurucu ruzgÂrı gelir. Kaburga ke*mikleri birbirine gecinceye kadar kabri daraltılır. Daha sonra onun başına kor ve dilsiz bir zebani musallat edilir. Onun demirden bir tokmağı vardır ki, dağa vurulsa, dağı toz toprak hÂline cevirir. Bu zebani ona bu tokmakla oyle bir darbe indirir ki, insan ve cinlerin dışında, doğuda, batıda, dunyanın her tarafında bulu*nan butun varlıklar bu dehşetli dar*beyi işitir. Ve o şahıs toprak hÂline doner. Sonra ruhu tekrar iade edilir [bu şekilde işkence devam edip gider].”[8]


_________________________________________
[1]Musned, 4: 283, 284, 290, 304; TabakÂt, 4: 366-367.
[2]Muslim, Zikir: 56; Musned, 4: 285.
[3]Ebû DÂvud, Edeb: 142; Musned, 4: 303.
[4]Musned, 4: 285.
[5]Musned, 4: 288.
[6]BuhÂrî, CenÂiz: 2; Muslim, Libas: 3.
[7]Ebû DÂvud, SalÂt: 45.
[8]Muslim, Cennet: 71.

ALINTI#


__________________