Hidayet nurunun kÂinatı ışıklandırdığı gunlerdi… Hak dinin birinci saffı yeni yeni teşekkul ediyor, muminlerin sayısı bir elin parmaklarını bile bulmuyor*du. İşte, saadet halkasının ilk mensuplarından biri olma şerefi Hz. HÂlid bin SÂid’e nasip oldu. Gorduğu sadık ruya ona guzel bir işaret olmuştu.

Ruyasında kendisini cehennemin kenarında bulur. Babası arkadan itmeye kalkışır; Re*sû*lul*lah ise belinden tutar, ateşe duşmekten kurtarır. Heyecan ve telaş icinde uyanır, “Vallahi bu ruya haktır!” der. Ertesi gun meseleyi Hz. Ebû Bekir’e actığında ondan, “Hakkında hayırlı olsun. Seni kurtaracak olan, Re*sû*lul*lah’tır. Hic vakit gecirmeden git, ona iman et. Ona tabi olunca, onunla bir*likte olacaksın. Ruyada gorduğun gibi cehenne*me duşmekten seni muhafaza edecektir. Baban ise cehenneme girecektir!” cevabını aldı.

İmanın tatlı ruzgÂrı ruhunu ferahlatıyordu. İc dunyasında bazı değişiklikle*rin olduğu*nun farkında idi. Zaman kaybetmeden Resûl-i Ekrem’in bulunduğu Ciyad mevkiine gitti.

“YÂ Muhammed, sen insanları neye davet ediyorsun?” diye sordu.

Hz. HÂlid’in kalbinin İslam’a meylettiğini anlayan Peygamberimiz, “Ben insanları Allah’ın birliğine ve benim O’nun peygamberi olduğuma inanmaya davet ediyorum. İşitmeyen, gormeyen, hicbir zarar ve fayda vermeyen, ken*disine tapanları da, tapmayanları da tanımayan birtakım taş parcalarına tapın*maktan vazgecirmeye calışıyorum.” buyurdu.

Bu veciz hakikatler ve hic duymadığı sozler karşısında ikna olan Hz. HÂlid hemen iman etti. Daha sonra kendisine hanımı Umeyne de katıldı. Peygamberi*miz her ikisinin de Musluman oluşuna cok sevindi![1]

Hz. HÂlid iman ve ibadetini bir muddet gizledi. Mekke’nin tenha bir yerinde namaz kılıyordu. Muşrik babası iman ettiğini haber alınca Musluman olmayan oğullarını gondererek yakalatıp getirtti. Onu vazgecirmek icin dil doktu. Ancak Hz. HÂlid, “Vallahi Muhammed’in dini haktır, olsem de vazgecmem!” diye davasında sebat etti.

Fena hÂlde ofkelenen babası, elindeki sopayla Hz. HÂlid’in başına vurdu. Ba*şı ve gozu kan revan icinde kaldı. Sonra babası onu hapsetti. Ac ve susuz olarak gunlerce Mekke’nin kavurucu sıcağının icinde bekletti. Hicbir yiyecek verme*yeceğini de soyleyince Hz. HÂlid, “Sen rızkımı kessen de, Allah bana gecinece*ğim rızkı verir. Sen rızık verici değilsin.” dedi. Bir yolunu bulup babasının elin*den kurtuldu. Senelerce gozune gorunmedi.[2]

İkinci Habeşistan hicreti başlayınca ilk katılan, Hz. HÂlid ve hanımı oldu. 10 sene kadar Habeşistan’da kaldı. SÂid ismindeki oğlu ile Ummu HÂlid ismindeki kızı orada dunyaya geldi.

Hicret’in 7. senesinde Hz. HÂlid, ailesi ve Hz. Ali’nin kardeşi CÂfer bin Ebî Talip’le Habeşistan’dan ayrılıp yola cıktılar. O sırada Hayber Muharebesi cereyan ediyordu. Hayber’e vardıklarında savaş bitmişti. Peygamberimiz ve sahabiler onları sevinc icinde karşıladılar. Savaşa katılmadığı hÂlde Peygam*berimiz (a.s.m.) ona bir miktar ganimet ayırmıştı. Hz. HÂlid, Bedir ve Uhud Sa*vaşlarına katılamamaktan uzuluyordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz gonlunu aldı: “Razı değil misin, y HÂlid? Başkaları bir hicrete katıldı, fakat sen iki hicrete ka*tılmış oldun.” Hz. HÂlid tasdik edince, Resûl-i Ekrem Efendimiz, “İşte bu mukÂfat da senindir.”[3]buyurdu.

Hz. HÂlid, Medine’ye yerleşince, Peygamberimiz yazışma ve mektuplaşma vazifesini ona verdi. Peygamberimizin gerekli yerlere gondereceği mektupları Hz. HÂlid yazar, bazı heyetlerle yapılan goruşmeleri kaleme alır, anlaşma ve muahedeleri kaydederdi. Hz. HÂlid bir nevi Peygamberimizin hususi kÂtipliği*ni yapıyordu. Nitekim Hicret’in 9. senesinde TÂiflilerden Benî Sakîf ile Pey*gamberimizin yaptığı goruşmeyi Hz. HÂlid yazmış, daha sonra bu kabileyle ya*pılan sulh goruşmelerinde vazifelendirilmişti.

Hz. HÂlid gerek idari noktadan muvaffakiyeti gerekse okuma-yazmasının kuvvetli olması dolayısıyla Peygamberimiz tarafından Yemen’e vali olarak gonderildi. Peygamberimizin vefatına kadar bu vazifeyi ifa etti. Sevgili Pey*gamberimizin irtihÂlini du*yunca Medine’ye geldi.

Hz. Ebû Bekir devrinde vukua gelen irtidat ve yalancı peygamber hadiseleri*nin yatıştırılmasında Hz. HÂlid’in buyuk payı vardır. Bu hadiselerden sonra Hz. HÂlid, Halife Hz. Ebû Bekir tarafından Şam tarafına gonderilen orduda vazife*lendirildi.

Hz. HÂlid, EcnÂdin, Fihl ve Mercu’s-Sufr fetihlerinde bulundu. İslam ordusu Fihl’i fethettikten sonra Mercu’s-Sufr’e vardıklarında Bizans kuvvetleriyle kar*şılaştılar. O sıralarda Hz. HÂlid, Ummu HÂkim’le yeni evlenmişti. Duğun sabahı askerlerine yemek verirken, duşmanın yaklaştığını haber aldı.

Mubareze başlamıştı. Bizanslılar ortaya bir adam cıkardılar. Onun karşısına Hz. HÂlid cıktı. Kısa bir muddet sonra şehit oldu. Kocası HÂlid’in şehadetine dayanamayan Ummu HÂkim, uzerine zırh giyerek muharebeye katıldı. Duğun*lerini yaptıkları cadırın direklerini soktu. Duşmana saldırdı. Yedi duşman aske*rini oldurdu, eşsiz bir kahramanlık numunesi gosterdi. Bu hadise Hicret’in 14. senesi Muharrem ayında meydana gelmişti. O sıralar Hz. Omer hilafette bulu*nuyordu.[4]


____________________________
[1]TabakÂt, 4: 94.
[2]İstiÂb, 1: 402.
[3]TabakÂt, 4: 100; Usdu’l-Gàbe, 2: 38.
[4]age., 4: 18-99.

ALINTI#


__________________