Hz. Hatib, Hicret’ten once Musluman oldu. Medine’ye hicret etti. Muşriklerle ya*pı*lan ilk savaş olan Bedir Harbi’ne katıldı. Buyuk kahramanlıklar gosterdi. İlahî iltifata mazhar oldu. Uhud Savaşı’nda da buyuk kahramanlık ornekleri sergiledi. Bir ara “Re*sû*lul*lah olduruldu!” diye bir ses duydu. Hemen Peygamberimizi ara*maya koyuldu. Niha*yet onu buldu. Peygamberimizin mubarek yuzu yaralan*mıştı. “Kim yaptı bunu?!” di*ye sordu. Re*sû*lul*lah (a.s.m.) “Utbe bin Ebî Vakkas.” buyurdu. Hz. Hatib, ne tarafa gittiğini sordu. Peygamberimizin işareti uzerine de onun gittiği tarafa yoneldi. Sonunda yetişip yakaladı. Başını kesti ve Re*sû*lul*lah’a getirdi. Peygamberimiz bu kahraman sa*habisini takdir etti: “Allah senden razı olsun, Allah senden razı olsun!” diyerek duada bulundu.[1]
Hendek, Rıdvan Biatı, Hudeybiye Anlaşması’nda da bulunan Hatib (r.a.), Peygamberimizle birlikte butun onemli savaşlara katıldı.
Hz. Hatib, Peygamberimize buyuk bir sevgiyle bağlıydı. Onun uğrunda yap*mayacağı fedakÂrlık yoktu. Her emrine kayıtsız olarak itaat ederdi. Re*sû*lul*lah’ın yapılmasını istediği bir hizmete herkesten evvel o talip olurdu.
Hicret’in 7. yılıydı... Peygamberimiz bircok hukumdara elciler gonderip onları İslam’a davet etmişti. Mısır hukumdarı Mukavkıs’a da bir elci gondermek isti*yordu. Bir mektup yazdı. Sonra da sahabilere hitaben, “Ey insanlar, sevabını Allah’tan almak uzere bu mektubu Mısır hukumdarına hanginiz goturur?” bu*yurdu.
Hatib bin Ebî Beltea da oradaydı. Hemen ayağa kalktı. “YÂ Re*sû*lal*lah, ben gotururum!” dedi. Peygamberimiz, Hz. Hatib’in, davetine hemen icabet etmesine cok memnun oldu. Ona şoyle duada bulundu:
“Ey Hatib, Allah bu vazifeyi sana mubarek kılsın!”
Hz. Hatib mektubu aldı, Peygamberimizle ve sahabilerle vedalaştıktan sonra evine geldi. Hazırlığını tamamladı, ailesiyle vedalaştı, vakit gecirmeden de yo*la cıktı.
Hatib (r.a.) guzel konuşan, meselesini iyi anlatan bir sahabi ve ayrıca iyi bir şairdi. Şimdi bu kabiliyetini, bir hukumdarı İslamiyet’e davet ederken kullana*caktı. Yol boyunca neler anlatabileceğini, nasıl hareket edeceğini duşundu.
Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Mısır’a vardı. Fakat Mukavkıs’ı bula*madı. İs*kenderiye’ye gitti. Fazla bekletilmeden hukumdarın huzuruna cıktı. Hukumdar mektubu actı, okutturdu. Mektupta şunlar yazıyordu:
“BismillÂhirrahmÂnirrahîm. Allah’ın kulu ve Resûlu Muhammed’den Kıptîlerin buyuğu Mukavkıs’a.
“Selam, hidayete uyan ve doğru yolda olanlara olsun. Seni İslam’a davet edi*yorum. Musluman ol ki, selameti bulasın, Allah’ın iki kat mukÂfatına nail ola*sın. Eğer davetimi kabul etmezsen Kıptîlerin gunahı senin boynuna olsun! ‘De ki: Ey Kitap Ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlar! Sizinle bizim aramızda muşterek olan bir soze gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. O’na hicbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim! Eğer onlar yuz ce*virirlerse, siz de deyin ki: Şahit olun, biz Muslumanlarız…” (Âl-i İmrÂn Sûresi, 64.)
Mektubun okunması tamamlanınca Mukavkıs, Hz. Hatib’e bazı sorular sordu. Bunlardan bir tanesi şoyleydi:
“O gercekten peygamberse, kendisini oz yurdundan cıkarıp başka bir yere sı*ğınmak zorunda bırakan kavmine neden beddua etmedi?”
Hz. Hatib’in bu suale cevabı susturucuydu. Şoyle dedi:
“Sen Hz. İsa’nın pey*gamber olduğunu kabul ediyorsun değil mi? O gercek bir peygamber olduğuna gore, kavmi kendisini asmak istediği zaman, Allah onu semaya kaldırıp yuksel*teceğine, kavminin helak edilmesi icin Allah’a dua etseydi olmaz mıydı?”
Mu*kavkıs bu cevap karşısında Hz. Hatib’i takdir etmekten kendini alamadı. “Sen bir hakîmsin, yerli yerinde konuşuyorsun. Hakîm ve yerli yerinde konuşan biri*nin de yanından geliyorsun.” dedi. Sonra da suallerine devam etti:
“Muhammed insanları nelere davet ediyor?”
“Yalnız Allah’a ibadet etmeye, beş vakit namaz kılmaya, Ramazan ayında oruc tutmaya, haccetmeye, verilen sozu yerine getirmeye, olmuş hayvan eti ve kan yememeye davet ediyor.”
“Onun şekil ve şemalini bana tarif et.”
Hz. Hatib, Peygamberimizin fizikî ya*pısını biraz tarif etti. Sozunu tamamladığında Mukavkıs, “Anlatmadığın bazı şeyler kaldı. Onun gozlerinde birazcık kırmızılık, sırtın*da peygamberlik muhru var. Kendisi merkebe biner, harmani giyer. Onu amcası ve am*caoğulları korur.” dedi. Hz. Hatib, “Evet, bunlar da onun sıfatlarıdır.” deyince sozlerine şoyle de*vam etti:
“Ben İsa’dan sonra bir peygamber daha gonderileceğini biliyordum. Fakat onun Şam’dan cıkacağını sanıyordum! Cunku daha onceki peygamberler hep oradan cıkmıştı. Bununla beraber, Son Peygamber’in sertlik, darlık ve yoksulluk ulkesi olan Arabistan’dan cıkacağını, kitaplarda okumuştum. Bizim vasfını Al*lah’ın Kitabında yazılı bulduğumuz Son Peygamber’in gonderilme vakti, tam bu zamandır.
“Biz onun vasfını, ‘İki kız kardeşi bir nikÂh altında birleştirmez. Hediyeyi ka*bul eder, sadakayı kabul etmez, fakirlerle oturup kalkar.’ diye de kitaplarda yazı*lı bulmuştuk. Evet, o Peygamber, ulkelere hÂkim olacak. Kendisinden sonra ar*kadaşları buralara kadar gelip fethedecekler. Bunları biliyorum. Fakat ona uy*mak hususunda halk beni dinlemez! Saltanatımdan ayrılmayı da goze alamam, bu hususta cok cimriyimdir! Ben halkıma bundan ne bir kelime bahsederim, ne de bu konuşmamı bildiririm.”
Hz. Hatib, Mukavkıs’ın hakikatleri bildiğini, buna rağmen saltanatının elin*den cıka*cağından korkup iman etmeye yanaşmadığını gorunce uzuldu. Son ola*rak Mukav*kıs’a son derece tesirli bazı tavsiyelerde bulundu: “Senden once gecenlerden birisi bu topraklarda kendisinin buyuk rab oldu*ğunu iddia etmiş ve ‘Ben sizin yuce rabbinizim!’ diye bağırmıştı. CenÂb-ı Hak o firavunu dunya ve ahiret azabıyla yakalayıp cezalandırdı. Sen başkalarından ibret al, fakat kendin başkalarına ibret olma!” Daha bircok şey soyledi. Fa*kat Mukavkıs’ı ikna edemedi. Cunku onun gozunu saltanat hırsı burumuştu.
Mukavkıs, orada kaldığı muddetce Hz. Hatib’e ikramda bulundu. Guzel bir şekilde onu ağırladı. Peygamberimize hitaben de bir mektup yazdı. Bir hayli de hediye gonderdi. Gonderdiği hediyeler arasında, Peygamber Efendimizin ha*nımlarından olma şerefine ermiş bulunan Hz. Mariye de bulunmaktaydı.
Uzun bir yolculuktan sonra Hz. Hatib, Medine’ye ulaştı. Hediyeleri Peygam*be*ri*mi*ze takdim etti. Mukavkıs ile aralarında gecen konuşmaları nakletti. Pey*gamberimiz, Mu*kavkıs hakkında, “Kotu adam! Saltanatına kıyamadı. Esirgedi*ği saltanatı kendisine kal*mayacak!” buyurdu.[2]
Hz. Hatib, bu kadar guzel hizmetlerinin yanında Hicret’in 10. yılında buyuk bir hata yapmıştı. Şoyle ki: Peygamberimiz (a.s.m.), Mekke’nin fethi icin buyuk bir ordu hazırlıyordu. Fakat seferin nereye yapılacağını gizli tutuyordu. Hatib’in (r.a.) Mekke’de ya*kınları vardı. Onlara olan şefkat ve merhameti sebebiyle, Peygamberimizin gizli tuttuğu sefer haberini bir mektup yazarak Mekke’ye ulaştırdı. Fakat Pey*gamberimiz vahiy yoluyla bunu haber aldı. Hemen Hz. Ali ve Zubeyr bin Avvam’ı (r.a.) yanına cağırdı ve “Acele hareket ediniz. Falan yere vardığınızda, orada yanında bir mektup bulunan, hayvan uzerine binmiş bir kadın bulacaksı*nız. Mektubu ondan alınız ve bana getiriniz.” di*ye emretti.
Bu sahabiler denileni yaptılar, mektubu alıp Re*sû*lul*lah’a getirdiler. Bunun uzerine sa*habiler, “Y Re*sû*lal*lah, Hatib, Allah ve Resûl’une hÂinlik etmiştir!” di*yerek cezalan*dırılmasını istediler. Hatt oldurulmesini teklif edenler dahi oldu… Peygamberimiz, Hz. Hatib’i yanına cağırttı. Mektubu gosterdi ve “Bunu tanıdın mı?” diye sordu. Hatib (r.a.), “Evet, tanıdım.” deyince, Re*sû*lul*lah (a.s.m.) bu işi nicin yaptığını sordu. Hatib şu cevabı verdi:
“YÂ Re*sû*lal*lah, bu hususta hakkımda hukum vermekte acele etme! Ben Kureyşli değilim. Onların arasına başka yerden geldim. Şu anda coluk cocuğum onların arasında bulunuyor. Diğer sahabilerin Mekke’de ailelerini ve mallarını koruyacak akrabası var, benim ise yoktur. Ben bunu, onlara bir iyilik yapayım, kendilerini minnet altında bırakayım da orada bulunan ev halkımı korusunlar diye yaptım! Yoksa bunu dinimden donduğum, Musluman olduktan sonra kuf*re saptığım icin yapmış değilim... YÂ Re*sû*lal*lah, vallahi ben Allah’a ve Resûlune iman ettim ve dinimi de asla değiştirmedim! Ben Musluman olduğum gunden beri Allah hakkında hicbir şupheye duşmedim. Muşriklerden ayrıldığım gun*den beri kendilerine de hicbir sevgi beslemedim. Ben iyi biliyorum ki, CenÂb-ı Hakk’ın onlara vereceği azaba karşı benim mektubum kendilerine hicbir fayda sağlamayacak, gelecek azaptan onları kurtarmayacak”
Peygamberimiz onu dinledikten sonra AshÂbına, “O size doğru soyledi. Bu*nun hakkında hayırdan başka bir şey soylemeyiniz.” buyurdu. Oldurmek iste*yenlere karşı da, “O, Bedir Harbi’nde bulunmuştur. Bedir Savaşı’nda bulunmuş birini nasıl oldurursun?! Ne biliyorsun? Belki de Allah, Bedir Savaşı’na katılanla*ra, ‘Siz istediğinizi yapınız. Ben sizi bağışladım.’ uyurmuştur…” dedi.[3]
Hemen sonra da bununla ilgili Âyet-i kerime nazil oldu. CenÂb-ı Hak da, Hz. Ha*tib’in mumin olduğuna ve ihanet etmediğine şahitlik ediyordu.[4]
Artık sahabilerin Hz. Hatib’e karşı hicbir kotu zanları kalmadı. Eserlerinde bu hadiseye yer veren Âlimler de bunu onu suclamak icin değil, Allah’a ve Resûlune olan bağlılığını gostermek maksadıyla naklettiler.
Hz. Hatib, Hz. Ebû Bekir devrinde de Mısır’a elci olarak gonderildi. Mukavkıs’la bir anlaşma imzaladı. Hz. Omer devrinde Mısır’ın fethine kadar bu an*laşma maddeleri gecerli oldu.
Hatib (r.a.), Hicret’in 30. yılında Hz. Osman’ın hilafeti devrinde Medine’de vefat etti. Cenaze namazını Hz. Osman kıldırdı.
Allah onlardan razı olsun!
___________________________________
[1]Mustedrek, 3: 300-301.
[2]İnsÂnu’l-Uyûn, 3: 295-300; TabakÂt, 1: 260; el-BidÂye, 4: 272.
[3]Musned, 1: 79-80, 105; İnsÂnu’l-Uyûn, 3: 11-12.
[4]Mumtehine Sûresi, 1-9.
ALINTI#
__________________
Hatib bin Ebî Beltea (r.a.)
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●43 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Hatib bin Ebî Beltea (r.a.)