Hz. Re*sû*lul*lah (a.s.m.), Bedir Harbi’nin hazırlıklarını yapıyordu. Hazırlıklar ta*mamlanıp sahabiler harbe katılmak uzere yola cıktılar. Tam bu esnada bir zat, nefes nefese arkalarından yetişerek, kendisinin de savaşa katılmak istediğini bildirdi. Hz. Âişe (r.a.) bunu şoyle anlatır:

Re*sû*lul*lah, Bedir Harbi’ne cıktığında Harretu’l-Vebre’de bir adam gelip ye*tişti. Bo*yu posu yerinde olan bu adamın cesaret ve kahramanlığından cokca bahsedilirdi. Saha*bi*ler kendisini gorunce sevindiler. Bu zat, Re*sû*lul*lah’a vara*rak, “Sizin saflarınızda, size tabi olarak carpışmak icin geldim!” dedi. Re*sû*lul*lah, “Sen, Allah’a ve Resûlune inanır mısın? diye sordu. Bu zat, “Hayır.” cevabı*nı verdi. Bunun uzerine Re*sû*lul*lah, “Don! Biz muşriklerden yardım dilemeyiz.” buyurdu.

Re*sû*lul*lah, “Şecere” denilen yere gelince aynı zat yine geldi. Aynı şekilde Re*sû*lul*lah’a arzusunu bildirdi. Re*sû*lul*lah kendisine aynı cevabı verdi. “Beyda” de*nilen yere varınca, yine gelip Re*sû*lul*lah’a yetişti. Harbe katılmak, Re*sû*lul*lah’ın saflarında car*pışmak istediğini soyledi. Re*sû*lul*lah, yine kendisine Allah’a ve Resûlune inanıp inan*madığını sordu. Bu defa, “Evet.” cevabını verdi. Bunun uzerine Re*sû*lul*lah kendisine, “Buyur, bizimle beraber gel.” buyurdu. Ve boyle*ce Bedir Harbi’ne katılma şerefine nail oldu.[1]

İşte bu zat, Hubeyb bin Yesaf idi (r.a.). Fıtri olarak cesaret ve kahramanlığa sa*hip bu sahabi, Musluman olmadan once dahi Mekke muşriklerinin Re*sû*lul*lah’a yaptıkları zulumlere tahammul etmeyecek kadar insaf ve vicdan sahibiydi. Haksızlığa karşı mucadeleci bir ruh taşıyan bu kahraman insanın ruhundaki en*gin hakperestlik hissini, ancak İslami hakikat ve prensipler doyurabilir, gelişti*rebilirdi. Bedir Harbi’ne iştiraki Musluman olmasıyla mumkundu. Cunku “Bedir Arslanları,” Kur’Ân’da methedilen mucahitler topluluğuydu. İşte Re*sû*lul*lah, Kur’Âni olcunun emrettiğini yaparak onu İslam’a, tevhide davet etti. Ve Hu*beyb, kalbindeki hakikat ışığının İslam imanının nuruyla birleştiğini gordu, bahtiyarlar kervanına katıldı.

Bedir Harbi’nde arslanlar gibi carpıştı. İki cihan saadetinin gercek yolunu gosteren, kÂinatın yaratılma sebebi, yuce tebliğ vazifesiyle vazifelendirilmiş Peygamber’i susturmak isteyen Mekke muşriklerine kan kusturdu. İslam gune*şini uflemekle sondurmek isteyip, insanlığı hakikat ve iman nurundan mahrum etmek icin uğraşan din duşmanlarına karşı, bulunduğu şartlar icerisinde en mu*kemmel mucadeleyi verdi.

Savaş devam ederken Hz. Hubeyb’in kılıcı, darbelerin tesiriyle bukulmuştu. Hu*beyb caresiz kalarak Re*sû*lul*lah’a geldi. Hz. Re*sû*lul*lah Efendimiz, bukulmuş ve hatt bir bolumu catlamış olan kılıcı tukuruğuyle kaynaştırdı ve duzelterek geri verdi.[2]

Hubeyb, bir harp hatırasını şoyle anlatır:

Re*sû*lul*lah ile beraber harbe katıldığımızda muşriklerden biri boynuma bir darbe in*dirdi. Ben de mukabele ederek onu oldurdum! Daha sonra onun kızıyla evlendim... Ha*nımım zaman zaman bana, “Keşke [kızını vererek] sana bu kadar iyilik yapan bir kimseyi kaybetmeseydim!” derdi. Ben de ona, “Sen onu bırak, babanı obur Âleme cabuk gonderen birisini kaybetmemek icin dua et!” der*dim.[3]

Hubeyb (r.a.), Bedir, Uhud, Hendek başta olmak uzere, Re*sû*lul*lah’ın katıldı*ğı diğer butun savaşlara katılma şerefine erişmiştir. Sadece harp işleriyle değil, bazı teftiş meseleleriyle de uğraştığı kaydedilmektedir. Hz. Omer’in, Hubeyb’i bazı işlerin teftişi icin vazifelendirdiğini, SÂid bin Museyyeb rivayet etmekte*dir.[4]

Bir rivayete gore Hz. Osman, diğer bir rivayete gore ise Hz. Omer devrinde vefat eden Hubeyb bin Yesaf’ın, İmam MÂlik’e hocalık eden “Hubeyb bin Abdurrahman” adında bir torunu olduğu bilinmektedir.[5]

Allah ondan razı olsun!


____________________________________
[1]TabakÂt, 3: 535.
[2]el-İsÂbe, 1: 418.
[3]Usdu’l-Gàbe, 2: 102.
[4]el-İsÂbe, 1: 418.
[5]TabakÂt, 3: 535.

ALINTI#


__________________