İslam’a ve Hz. Peygamber’e (a.s.m.) duşmanlıkta babası Ebû Cehil’den aşağı değildi. Muşrikler arasında, ata biniciliğiyle şohret bulmuş ve cevresinde muşriklerden bir fedai grubu kurmuş, savaşlarda en şiddetli hucumları yap*mıştı.

Bu, yıllar sonra, Musluman olarak Yermuk Savaşı’nda şehit olan İkrime bin Ebî Cehil’den başkası değildi.

Resûl-i Ekrem, ihtişamlı zaferiyle Mekke’ye girdiğinde, dort erkek ve iki kadının dışında herkesi affettiğini ilan etti. Bunlar, İslam’a duşmanlıkta ve zu*lumde en ileri gidenlerdi. Bu sebeple, yakalandıkları yerde olduruleceklerdi. Bu dort kişiden birisi de İkrime’ydi. Cunku fetih gunu herkes mucadeleyi terk ettiği hÂlde, o etrafına topladığı arkadaşlarıyla mucadeleye devam etmişti.

İkrime, bir yolunu bulup Mekke’den kacmaya muvaffak oldu ve bir gemi*ye binerek Yemen’e doğru acıldı. Denizde dehşetli bir fırtına cıkarak gemiyi sarsmaya başladı. Gemi kaptanı halkı toplayarak, “Samimi olun ve Allah’tan kurtulmanızı isteyin.” dedi.

İkrime kaptana, “HÂlis ve samimi olmak icin ne yapmam gerekiyor? Hem burada samimi olursam, bu samimiyetimi karada da devam ettirmem lazım.” dedi.

Kaptan ona, “Gercekten samimi olmak istiyorsan Allah’tan başka ilah ol*madığını soyle.” dedi.

İkrime, “Ben zaten bunu soylememek icin kacıp buralara kadar geldim!” de*diyse de, kaptanın sozleri kendisine cok tesir etmiş ve sonra şoyle dua etmişti:

“Ey Allah’ını! Eğer beni bu fırtınadan kurtarırsan, Muhammed’e gidip elleri*ne sarılacağım ve onun keremine sığınarak affedilmemi isteyeceğim.”

Bu esnada İkrime’nin karısı, HÂris bin HişÃ‚m’ın kızı Ummu HÂkim, Musluman olmuş ve Re*sû*lul*lah’a giderek İkrime’nin affedilmesini ve kendisine eman veril*mesini istemişti. O şefkatli, merhametli, Yuce Peygamber, İkrime’ye eman ver*mişti.

Ummu HÂkim, derhÂl kolesiyle birlikte yola cıkarak kocası İkrime’yi arama*ya koyul*du ve aylar suren yolculuktan sonra onu Tihame sahillerinde buldu. Hanımı İkri*me’ye Resûl-i Ekrem’in kendisine eman verdiğini defalarca soyle*diyse de bir turlu inan*dıramıyordu. İklime eski duşmanlıklarını hatırlıyor ve af*fedileceğine ihtimal vermiyordu. Ama o şanı yuce Peygamber’in şefkat ve mer*hameti sonsuzdu. İkrime’yi affetmişti. Neticede karısı onu Resûlulah’a donmeye ikna etti.

Gunler suren yolculuktan sonra İkrime ve Ummu HÂkim, Medine’ye ulaştı. Mescidin bir koşesinde Re*sû*lul*lah’ı bekliyorlardı. İkrime, Re*sû*lul*lah’ın nasıl muamele edeceğini merak ediyor, heyecandan titriyordu. Bir muddet sonra Re*sû*lul*lah cıkageldi ve onları gordu. Peygamberimiz eski duşmanlıkları katiyen hatırlatmadan ve hissettirmeden, “Merhaba, ey suvari muhacir!” diyerek İkri*me’yi kucakladı.

İkrime, “Ey Allah’ın Resûl’u! Beni neye davet ediyorsun?” dedi. Resûl-i Ek*rem, “Se*ni Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûl’u olduğuma şehadet et*meye, namaz kılmaya, zekÂt vermeye davet ediyorum.” diyerek İslam’ın esaslarını anlattı.

İkrime’nin cevabı ise şuydu:

“Yemin ederim ki, sen sadece hakka, guzel ve iyi şeylere davet ediyorsun. Yemin ederim ki, sen peygamberlik gelmeden once de, bizim icimizde en doğru konuşan idin. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve elcisi olduğuna şehadet ederim.”

İkrime, eski gunahlarını hatırlıyor ve onlardan dolayı buyuk mahcubiyet du*yuyordu. Onun bu durumunu hisseden Resûl-i Ekrem (a.s.m.), ona buyuk muj*deyi verdi:

“İşte sana bugun hic kimseye vermediğim şeyi vereceğim.”

İkrime bu mujdenin ne olabileceğini anlamıştı:

“Sana karşı yaptığım butun duşmanlıklar, sana karşı attığım her adım, sana karşı gel*diğim her yer ve yuzune karşı yahut gıyabında soylediğim her soz icin mağfiret dile*meni istiyorum.”

Re*sû*lul*lah ellerini kaldırıp, İkrime icin şoyle dua etti.

“Allah’ım! Bana yaptığı butun kotulukleri, Senin nurunu sondurmek icin attığı her adımı affet! Yuzume karşı veya gıyabımda benim aleyhimde soylediği sozleri de affet!”

İkrime, Re*sû*lul*lah’ın bu duası karşısında fevkalade duygulanmıştı. Artık bundan sonra her şeyiyle Allah icin calışacaktı. Şoyle soz verdi:

“Ya Re*sû*lal*lah! Allah’a yemin ederim ki, insanları Allah yolundan cevirmek icin sarf ettiğim malın iki mislini Allah yolunda harcayacağım, Allah yolundan cevirmek icin yaptığım savaşların iki mislini Allah yolunda yapacağım…”

İkrime, Musluman olduktan sonra bazıları onunla, “Bu ummetin firavununun oğlu!” diye şakalaşmak istiyorlardı. Ancak İkrime bu sozlerle eski Cahiliye gunlerini hatırladığı icin rahatsızlık duyuyordu. Bir gun dayanamayarak Re*sû*lul*lah’a şikÂyete bulundu. Bunun uzerine Resûulullah da AshÂbına şoyle dedi:

“Onu babasının ismiyle anmayın, ona boyle hitap etmeyin.”

Bu hadiseden sonra Resûllullah onun “İkrime bin Ebî Cehil” olan kunyesini “İkrime Ebû Osman” olarak değiştirdi.

Peygamberimizin muhterem zevceleri Ummu Seleme’nin rivayetine gore, bir gun Re*sû*lul*lah şoyle buyurmuştu:

“İkrime’nin de Musluman olmasıyla, Ebû Cehil’in nesebi kesilmiştir.”

Gercekten Ebû Cehil’in kızlarından da cocuğu olmamış ve nesebi kesilmiştir.

Yermuk’ta oylesine fedakÂrane savaşıyordu ki, goğsunde acılan yaradan kanlar fışkırıyor ve o yine at uzerinde savaşa devam ediyordu. Yanında bulunanlar, “Ey İkrime, kendine acı, bu kadarı fazladır.” dediler. O, onlara şoyle cevap verdi.

“Ben LÂt ve Uzza icin yıllarca mucadele ettim. Şimdi bu kadar yara almışım, sıkıntılara katlanmışım, ne ehemmiyeti var?!”

Muharebenin sonunda İkrime şehadet şerbetini icti.[1]

Allah ondan razı olsun!


___________________________________
[1]Usdu’l-Gàbe, 4-5; İsÂbe, 2: 496-497.

ALINTI#


__________________