Ehl-i sunnetin amelde dort hak mezhebinden olan ŞĂ‚fi mezhebinin kurucusu ve evliyĂ‚nın buyuklerinden. İsmi, Muhammed bin İdrîs, kunyesi Ebû Abdullah'tır. EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan olan dorduncu dedesi ŞĂ‚fî'ye nisbetle ŞĂ‚fiî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Soyu, Kureyş kabîlesinden olup hem anne hem baba tarafından Peygamber efendimizin soyu ile birleşmektedir. Annesi tarafından soyu FĂ‚tıma binti Abdullah el-Mahmûd bin Hasan el-MusennĂ‚ bin Hasan bin Ali bin Ebî TĂ‚lib'e dayanır. Babası tarafından ise Peygamber efendimizin ucuncu dedesi olan AbdumenĂ‚f, ŞĂ‚fiî hazretlerinin dokuzuncu dedesidir. 767 (H.150) senesinde Kudus civĂ‚rında Gazze'de doğdu. 820 (H.204) senesinde Mısır'da vefĂ‚t etti. Kabri KĂ‚hire'deki KurĂ‚fe Kabristanındadır.

ŞĂ‚fiî hazretleri, henuz beşikte iken babası vefĂ‚t etti. Annesi onu iki yaşındayken asıl memleketleri olan Mekke'ye getirdi. Cocukluğu orada gecen ŞĂ‚fiî, zekĂ‚ ve olgunluğuyla kendini gosterdi. Altı yaşında iken mektebe gitmeye başladı. ZĂ‚hide bir annesi vardı. İnsanlar emĂ‚netlerini ona bırakırlardı.

Yedi yaşına gelince Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberledi. Bundan sonra ilim oğrenmeye başladı.

Mekke'de bulunan zamanın meşhûr Ă‚limlerinin derslerine ve sohbetlerine devĂ‚m etti. Kendisi, ilim oğrenmeye başladığı bu ilk gunleri icin şoyle demiştir: "Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberledikten sonra devamlı Mescid-i harĂ‚ma gidip, fıkıh ve hadîs Ă‚limlerinden pekcok istifĂ‚de ettim. Fakat cok fakir idik, bir yaprak kĂ‚ğıt almaya bile gucumuz yoktu. Derslerimi ve oğrendiğim meseleleri, kemik parcaları uzerine yazardım."

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî, Mekke'deki bu ilk tahsilinden sonra Arapcanın inceliklerini ve edebiyatını oğrenmek icin, colde yaşayan Huzeyl kabîlesinin arasına gitti. Orada da bilgisini ilerletip, ok atmayı oğrendi. Bu hususta da şoyle demiştir: "Ben Mekke'den cıktım. Colde Huzeyl kabîlesinin yaşayışını ve dilini oğrendim. Bu kabîle, Arapların dil bakımından en fasîhi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı oğrendim. Mekke'ye donduğum zaman, bir cok rivĂ‚yet ve edebiyat bilgilerine sĂ‚hip olmuştum."

İmĂ‚m-ı Şafiî daha on yaşında iken, o zamanın en meşhûr Ă‚limi İmĂ‚m-ıMĂ‚lik'in MuvattĂ‚ adlı hadîs kitabını, dokuz gecede ezberlemiştir. Gencliğinin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke'deki SufyĂ‚n bin Uyeyne, Muslim bin HĂ‚lid ez-Zencî gibi fakîh ve muhaddislerden ilim tahsil etti. Hadîs, fıkıh, lugat ve edebiyatta cok yukseldi.Mekkeli gencler arasında, ilimde parmakla gosterilen bir dereceye ulaştı.

ŞĂ‚fiî'nin tahsil hayĂ‚tındaki en onemli safha İmĂ‚m-ı MĂ‚lik'e talebe olmasıyla başlamıştır. Mekke'denMedîne'ye gidip, İmĂ‚m-ı Malik'den ders almasını şoyle anlatmıştır: "İlk zamanlar Mekke'de, Muslim bin HĂ‚lid'den fıkıh oğrendim. O sırada Medîne'de bulunan MĂ‚lik bin Enes'in buyukluğunu ve muslumanların imĂ‚mı olduğunu işittim. Kalbime geldi ki onun yanına gideyim, talebesi olayım. Sonra onun meşhûr eseri olan MuvattĂ‚'nın bir nushasını, Mekke'de birinden tekrar geri vermek uzere alıp ezberledim. Mekke vĂ‚lisine gidip, birini Medîne vĂ‚lisine birisini de MĂ‚lik bin Enes'e vermek uzere iki mektup alıp Medîne'ye gittim. Medîne'ye varınca,Medîne vĂ‚lisine gidip ona Ă‚it olan mektubu verdim ve Medîne vĂ‚lisi ile birlikte İmĂ‚m-ıMĂ‚lik'in yanına gittik. İmĂ‚m-ı MĂ‚lik dışarı cıktı. Uzun boylu ve gĂ‚yet heybetli bir gorunuşu vardı. Medîne vĂ‚lisi, Mekke vĂ‚lisinin gonderdiği mektubu İmĂ‚m'a takdim etti. Mektupta; "Muhammed bin İdrîs, annesi tarafından şerefli bir kimsedir. Ve hali şoyle şoyledir..." diye yazılı olan kısmı okuyunca;"SubhĂ‚nallah! Resûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem ilmi şoyle mi oldu ki, mektup ile yazılıp, sorulup, talep olunur." dedi. Ben de durumumu ve ilim oğrenmek istediğimi anlattım. Sozlerimi dinledikten sonra bana baktı. Adın nedir, dedi.Muhammed'dir dedim. Ey Muhammed! İleride buyuk bir şĂ‚nın olacak, Allahu teĂ‚lĂ‚ senin kalbine bir nur vermiştir. Onu mĂ‚siyyetle sondurme! Yarın birisi ile gel, sana MuvattĂ‚'yı okusun buyurdu. Ben de; "Onu ezberledim, ezberden okurum" dedim. Ertesi gun İmĂ‚m-ı MĂ‚lik'e gelip okumağa başladım. Her ne zaman, İmĂ‚mı uzme korkusundan okumağı bırakmak istesem, benim guzel okumam onu hayretler icerisinde bırakır, ey genc daha oku derdi. Kısa zamanda MuvattĂ‚'yı bitirdim."

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî, İmĂ‚m-ı MĂ‚lik'in yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmĂ‚m-ı MĂ‚lik onu himĂ‚yesine alıp, dokuz yıl muddetle ilim oğretti. İlimde yuksek bir dereceye ulaşan ŞĂ‚fiî hazretleri, Mekke'ye donunce, oraya gelen Yemen vĂ‚lisi, onu Yemen'e goturup kĂ‚dılık vazifesi verdi. Beş yıl kadar bu gorevi yaptıktan sonra, Bağdat'a giderek, ilmini ilerletmek icin, İmĂ‚m-ı A'zamın talebesi İmĂ‚m-ı Muhammed'den ders almaya başladı. İmĂ‚m-ı Muhammed onu kendi himĂ‚yesine alıp, yazmış olduğu kitaplarını okutmak sûretiyle, Irak'ta tedvîn edilen fıkıh ilmini ve Irak'ta meşhûr olan rivĂ‚yetleri oğretti. İmĂ‚m-ı Muhammed ayrıca İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin annesi ile evlenerek onun uvey babası oldu. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî onun ilminden ve kitablarından cok istifĂ‚de etmiştir. Şafiî hazretleri bu hususta şoyle demiştir: "İlimde ve diğer dunyĂ‚ işlerinde, İmĂ‚m-ı Muhammed kadar bana kimse faydalı olmamıştır." Ebû Ubeyd şoyle demiştir: ŞĂ‚fiî'den duydum, buyurdu ki: "İmĂ‚m-ı Muhammed'den oğrendiğim meselelerle ve ilimle, bir deve yuku kitap yazdım. Eğer o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım. Butun insanlar ilimde, Irak Ă‚limlerinin, Irak Ă‚limleri de Kûfe Ă‚limlerinin cocuklarıdır. Onlar da Ebû Hanîfe'nin cocuklarıdır." YĂ‚ni bir babanın cocukları icin lĂ‚zım olan nafakayı kazanıp, cocuklarını beslemesi gibi, Ebû Hanîfe de kendinden sonrakileri boylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur. ŞĂ‚fiî ayrıca Selim-i RĂ‚î'nin sohbetine kavuşup, vilĂ‚yet (evliyĂ‚lık) makamlarına da kavuştu.

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî, Bağdat'taİmĂ‚m-ı Muhammed'den aldığı dersleri tamamlayıp, Mekke'ye dondu. Burada bir muddet inceleme ve araştırmalar yapıp, ayrıca talebelere ders verdi. Bilhassa hac mevsiminde ceşitli İslĂ‚m beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim oğrenirlerdi. Mekke'deki bu ikĂ‚meti dokuz yıl kadar surdu. Sonra tekrar Bağdat'a gitti. Bu sırada Bağdat, İslĂ‚m Ă‚leminin onemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan Ă‚limler, ŞĂ‚fiî'ye hurmet gostermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır. Bağdat Ă‚limleri dahi ondan ders almışlardır. Daha onceMekke'de ŞĂ‚fiî ile goruşen ve ondan hadîs dinleyen Ahmed bin Hanbel talebe olmuş, onun ustunluğune hayran kalmıştır. Yine ŞĂ‚fiî ile emsĂ‚l olan İshĂ‚k bin RĂ‚heveyh ve başkaları ondan ilim tahsil etmiştir. Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvĂ‚lara hayran kalıyordu. Ders ve fetvĂ‚ vermekte uyguladığı usûl, geniş olarak acıkladığı istinbat (kaynaklardan hukum cıkarma) usûlu olan, usûl-i fıkıh ilmi idi. O buna gore acıklamalarda bulunuyordu. Guzel ve acık konuşması, ifĂ‚de ve izah tarzı, munĂ‚zara kuvveti ve tesir bakımından cok gucluydu. Şafiî hazretleri Bağdat'ta bulunduğu sırada El-KitĂ‚b-ul-BağdĂ‚diyye adını verdiği eserini yazdı. ŞĂ‚fiî'nin ustun şahsiyetine ve yuksek ilmine hayranlık duyarak, ondan ders alıp ilim oğrenen talebelerinden bir kısmı şunlardır: Ahmed bin Hanbel, İshĂ‚k bin RĂ‚heveyh, ez-Za'ferĂ‚nî, Ebû Sevr İbrĂ‚him bin HĂ‚lid, Ebû İbrĂ‚him Muzenî, Rebî' bin SuleymĂ‚n-ı MurĂ‚dî. Daha sonraki asırlarda, ŞĂ‚fiî mezhebinde yetişmiş Ă‚limlerden meşhûr olanlardan bĂ‚zıları da şunlardır: Hadîs Ă‚limlerinden İmĂ‚m-ı NesĂ‚î, kelĂ‚m (akĂ‚id) Ă‚limlerinden Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî, İmĂ‚m-ı MĂ‚verdî, İmĂ‚m-ı Nevevî, İmĂ‚m-ul-Haremeyn Abdulmelik bin Abdullah, İmĂ‚m-ı GazĂ‚lî, İbn-i HĂ‚cer-i Mekkî, KaffĂ‚l-ı Kebîr, İbn-i Subkî, İmĂ‚m-ı Suyûtî vb.

ŞĂ‚fiî hazretleri ilim, zuhd, mĂ‚rifet, zekĂ‚, hĂ‚fıza ve neseb bakımlarından zamĂ‚nındaki Ă‚limlerin en ustunu idi. On uc yaşında iken, Harem-i şerîfde; "Bana istediğinizi sorunuz?" derdi. On beş yaşında iken fetvĂ‚ verirdi. ZamĂ‚nının en buyuk Ă‚limi olan ve uc yuz bin hadîs-i şerîfi ezbere bilen İmĂ‚m-ı Ahmed bin Hanbel, ondan ders almağa gelirdi. Cok kimse, İmĂ‚m-ı Ahmed'e; "Boyle buyuk bir Ă‚lim iken, kendi cocuğun gibi bir genc karşısında nasıl oturuyorsun?" dediklerinde; "Bizim ezberlediklerimizin mĂ‚nĂ‚larını o biliyor. Eğer onu gormeseydim, ilmin kapısında kalacaktım. O, dunyĂ‚yı aydınlatan bir guneştir, ruhlara gıdĂ‚dır." derdi. Bir kere de; "Fıkıh kapısı kapanmıştı. Allahu teĂ‚lĂ‚, bu kapıyı, kullarına İmĂ‚m-ı Şafiî ile tekrar actı." dedi. Bir kerre de; "İslĂ‚miyete, şimdi ŞĂ‚fiî'den daha cok hizmet eden birini bilmiyorum." dedi. İmĂ‚m-ı Ahmed, yine buyurdu ki: "Allahu teĂ‚lĂ‚ her yuzyılda bir Ă‚lim yaratır, benim dînimi, herkese onun ile oğretir." hadîs-i şerîfinde bildirilen Ă‚lim, İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'dir. Hadîs-i şerîfte; "Kureyş'e sovmeyiniz. ZîrĂ‚ Kureyşli bir Ă‚lim, yeryuzunu ilimle doldurur." buyuruldu. İslĂ‚m Ă‚limleri bu hadîs-i şerîf, İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin geleceğini bildirmiştir, demişlerdir.

Ahmed bin Hanbel'in oğlu Abdullah, babasının İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'ye cok duĂ‚ ettiğini gorerek sebebini sorunca; "Oğlum, İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin insanlar arasındaki yeri, gokteki guneş gibidir. O, ruhların şifĂ‚sıdır." demiştir.

SufyĂ‚n-ı Sevrî şoyle demiştir: "İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin aklı, zamanındaki insanların yarısının akılları toplamından fazladır." Abdullah-i EnsĂ‚rî buyurdu ki: "İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'yi cok severim. Cunku evliyĂ‚lıkta hangi makĂ‚ma baksam, onu herkesin onunde goruyorum."

Az yer, az uyurdu. "On altı senedir, doyasıya yemek yemedim." buyurdu. Sebebi sorulunca "Cok yemek bedene ağırlık verir, kalbi zayıflatır, anlayışı, idrĂ‚ki azaltır, cok uyku getirir ve boylece insanı ibĂ‚detten alıkor. Kulluğun başı az yemektir." buyurmuştu.

ŞĂ‚fiî hazretleri hikmetli sozleri ve gonul alıcı nasîhatleriyle insanların kurtuluşlarına vesîle oldu.

Biri İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'den nasîhat isteyince buyurdu ki: "Senden daha cok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına hasretle olur. İbĂ‚deti ve tĂ‚atı cok olan kimselere gıpta et. Yaşayanlar da sonunda olecekleri icin, onların dunyĂ‚lıklarına ozenmeye değmez."

Hicbir kimse yoktur ki, dostu ve duşmanı olmasın. MĂ‚dem ki boyledir, o halde Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚at edenlerle berĂ‚ber bulun, onları sev.

İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır.

Resûlullah'ın ve EshĂ‚bının yolunda olmayanı havada ucar gorsem, yine doğruluğunu kabûl etmem.

Herkese akıllı denmez. Akıllı kimse, kendisini her turlu kotulukten koruyandır.

DunyĂ‚da zĂ‚hit ol, dunyĂ‚ malına bağlanma! Âhireti isteyici ol, onun icin calış! Her işinde Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırla. Boyle yaparsan, kurtulmuşlardan olursun. Ruhsat ve teviller ile uğraşan Ă‚limlerden fayda gelmez."

Kendisini sevenlerden bir cemĂ‚ate şoyle buyurdu:

"Kalbine ilĂ‚hî bir nûr penceresinin acılmasını isteyen şu dort şeyi yapsın:

1) Gunun belli bir vaktinde yalnız kalsın ve huzûra dalsın.

2) Mîdesini pek fazla doldurmasın.

3) Sefih kimselerle duşup kalkmağı bıraksın, kotu kimselerle duşup kalkmasın.

4) İlimleriyle yalnız dunyĂ‚lık arzu eden kimselere yaklaşmasın."

"Hic bir vakit yoktur ki, ilim mutĂ‚laası, huzun ve kederi yok etmesin. İlmî mutĂ‚laa, kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete gecirir, insanda yuce duygular uyandırır."

"SĂ‚dık dost, arkadaşının huzun ve sevincte ortağı olandır."

"İki kişinin, darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya cıkarması, munĂ‚fıklık alĂ‚metidir."

"Haksız sozleri tasdik eden, dalkavuk ve iki yuzludur."

"SĂ‚dık dost, arkadaşının ayıplarını gorunce ihtar eder, ifşĂ‚ etmez."

"İbret almak istersen, hatĂ‚ sĂ‚hibi kişilerin Ă‚kıbetlerine bak da kalbini topla."

"Kendisine faydası olmayanın, başkasına da faydası yoktur."

"DunyĂ‚ sevgisi ileAllah sevgisini bir arada toplarım iddiĂ‚sında bulunmak, yalandır."

"Âlimlerin guzelliği, nefslerini ıslah etmeleridir. İlmin susu, şupheli şeylerden sakınmak, yumuşak olup, sertlik gostermemektir."

İnsanları tamamen rĂ‚zı ve memnun etmek cok zordur. Bir kimsenin, butun insanları kendinden hoşnut etmesi mumkun değildir. Bunun icin kul, dĂ‚imĂ‚ Rabbini rĂ‚zı etmeye bakmalı, ihlĂ‚s sĂ‚hibi olmalıdır.

İlmi, kibirlenmek, kendini buyuk gormek icin isteyenlerden hicbiri felĂ‚h bulmuş değildir. Ama ilmi tevĂ‚zu icin, Ă‚limlere ve insanlara hizmet icin isteyen, elbette felĂ‚h bulur, kurtulur."

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretlerinin rivĂ‚yet ettiği hadîs-i şerîfler, Sahîh-i Muslim'de, Sunen-i Ebî DĂ‚vûd, Sunen-i Tirmizî, Sunen-i NesĂ‚î, Sunen-i İbn-i MĂ‚ce ve Sahîh-i BuhĂ‚rî'nin ta'likĂ‚tında yer almıştır. Kendisinden hadîs-i şerîf işitip rivĂ‚yet ettiği zĂ‚tlar; Muslim bin HĂ‚lid ez-Zencir, MĂ‚lik bin Esed, İbrĂ‚him bin Sa'd, Saîd bin SĂ‚lim, AbdulvehhĂ‚b es-Sakafî, İbn-i Aliyye, İbn-i Uyeyne ve diğer hadîs Ă‚limleridir. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'den de Ahmed bin Hanbel, SuleymĂ‚n bin DĂ‚vûd el-HĂ‚şimî, Ebû Bekir Abdullah bin Zubeyr el-HĂ‚midî, İbrĂ‚him bin Munzir, Ebû Sevr İbrĂ‚him bin HĂ‚lid, Ebû YĂ‚kûb Yûsuf bin YahyĂ‚ ve diğer bircok zĂ‚t hadîs-i şerîf rivĂ‚yet etmişlerdir. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin rivĂ‚yet ettiği hadîs-i şerîflerden biri şudur:

"Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dunyĂ‚ ve Ă‚hiret iyilikleri verilmiştir. Yumuşaklıktan mahrûm olan kimse, dunyĂ‚ ve Ă‚hiret iyiliklerinden mahrûm olur."

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretleri ikinci defĂ‚ Bağdat'a gidişinden sonra, Bağdat'taki siyĂ‚sî ve fikrî kargaşalıklar sebebiyle Mısır'a gidip, omrunun sonuna kadar orada kalmıştır. İmĂ‚m-ı Şafiî, İmĂ‚m-ı MĂ‚lik'in ve İmĂ‚m-ı A'zamın talebesi İmĂ‚m-ı Muhammed'in derslerine devam ederek, İmĂ‚m-ı A'zamın ve İmĂ‚m-ı MĂ‚lik'in ictihad yollarını oğrenip, bu iki yolu birleştirdi ve ayrı bir ictihad yolu kurdu. Kendisi cok beliğ, edîb olduğundan, Ă‚yet-i kerîmelerin ve hadîs-i şerîflerin ifĂ‚de tarzına bakıp, kuvvetli bulduğu tarafa gore hukum verirdi. İki tarafta da kendi usûlune gore kuvvet bulamazsa, o zaman kıyas yolu ile ictihad ederdi. Boylece muslumanların ibĂ‚detlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol gostermiştir. Onun kendi usûlune gore şer'î delillerden cıkardığı hukumlere, yĂ‚ni gosterdiği bu yola "ŞĂ‚fiî Mezhebi" denildi. Ehl-i sunnet îtikĂ‚dında olan muslumanlardan, amellerini yĂ‚ni ibĂ‚det ve işlerini, bu mezhebin hukumlerine uyarak yapanlara "ŞĂ‚fiî" denir.

ŞĂ‚fiî mezhebinin reisi olan İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî, usûl-i fıkıh ilmindeki meseleleri ilk defĂ‚ tasnif edip, kitaba yazan kimsedir. Bu ilimdeki eserinin adı Er-RisĂ‚le fil- Usûl'dur.

ŞĂ‚fiî mezhebi, Hanefî mezhebinden sonra en cok yayılan bir mezhebdir. Mısır, Mekke, Medîne'de, Endonezya'da, Aden'de, Filistin'de, Âzerbaycan'da ve Semerkant'ta, Doğu ve Guneydoğu Anadolu'da ve diğer yerlerde yayılmıştır.

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin simĂ‚sı, gĂ‚yet guzel ve sevimli idi. Ustun bir zekĂ‚ya ve kĂ‚biliyete sĂ‚hipti. Peygamber efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem sunnetine son derece riĂ‚yet ederdi. İlmi, tevĂ‚zusu, heybet ve vekarı ile kalblere tesir ederdi. Kur'Ă‚n-ı kerîm okurken dinleyenler kendinden gecerdi.

Orta halli giyinirdi. Heybetli bir gorunuşu vardı. O bakarken, yanındakiler su dahi icemezlerdi. Yuzuğunde, (el-bereketu fîl-kanĂ‚'ati= Bereket, kanĂ‚at etmektedir) yazılı idi.

Bir kere ders verirken, ders esnasında on defĂ‚ ayağa kalktı. Sebebini sorduklarında, buyurdu ki: "Seyyidlerden bir cocuk, kapının onunde oynuyor. Kapının onune gelip, kendisini gorduğum zaman, ona hurmeten ayağa kalkıyorum. Resûlullah'ın torunu ayakta dururken oturmak revĂ‚ değildir."

Talebelerinden biri anlatır: Bir bayram gunu İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretleri ile berĂ‚ber mescidden cıktık. Bir mesele hakkında sohbet ediyorlardı. Evlerinin kapısına gelince, bir hizmetci kendisine bir kese altın getirip, efendisinin selĂ‚mı olduğunu ve bunu kabûl buyurmasını ricĂ‚ etti. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretleri keseyi kabûl etti. Biraz sonra biri gelip, "Hanımım bir cocuk doğurdu. Yanımda hic param yok. Sizden Allah rızĂ‚sı icin biraz para istiyorum." dedi. İmĂ‚m-ı Şafiî hazretleri keseyi hic acmadan, olduğu gibi o şahsa verdi. Halbuki biliyordum ki, kendisinin de hic parası yoktu.

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretleri Yemen'e bir sefer yapmıştı. Donuşunde on bin dirhemle gelip, cadırını Mekke'nin dışına kurdurarak, ziyĂ‚retcilerini orada kabûl etti. Halk topluluklar hĂ‚linde İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'ye gelerek muşkillerini hallediyordu. ZiyĂ‚retciler arasında bulunan fakirlere de para dağıtıyordu. Boylece, Yemen'den getirdiği on bin dirhemin hepsini fakirlere dağıttı ve ondan sonra da; "Oh şimdi rahatladım" buyurdu.

Mısır'ın ileri gelenlerinden birinin hanımı, bir munĂ‚kaşada kocasına; "Ey Cehennemlik!" dedi.Bu cevap karşısında bu şahıs, hanımına; "Ben Cehennemliksem, seni boşadım." dedi, fakat hanımını da cok seviyordu. Âlimleri toplayıp bu meseleyi sordu. Kimse cevap veremedi. "Senin Cehennemlik olup olmadığını Allah bilir." dediler. Âlimler arasından henuz daha genc yaşta olan İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî kalkıp; "Ben senin meseleni cozerim." dedi. Oradakiler şaşırdılar. Bu kadar Ă‚limin cevap veremediğine, nasıl cevap verecek diye merak ettiler.

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî dedi ki: "Once sen benim sorularıma cevap ver!" Ve devĂ‚m etti: "Bir gunah işleyeceğin vakit, Allah korkusundan bu gunahı terk ettiğin oldu mu?" dedi. "Allahu teĂ‚lĂ‚ya yemîn ederim ki cok oldu." "Bu hĂ‚linle Cennetlik olduğun anlaşılmaktadır." buyurdu.

Orada bulunan Ă‚limler, hangi delîl ile bu hukmu verdiğini sordular:

"Kur'Ă‚n-ı kerîmde; "Bir kimse Allah korkusundan nefsini gunahlardan men ederse, onun yeri elbette Cennet'tir." buyurulmaktadır. Hukmumu bu Ă‚yet-i kerîmeye gore verdim." buyurdu. Oradakiler susup kaldılar.

Talebeleriyle ve sevenleriyle olan ceşitli sohbetleri sırasında buyurdu ki:

DunyĂ‚ işlerinde bir darlığa ve sıkıntıya duşen kimse, ibĂ‚dete yonelmelidir.

Gururlanıp boburlenmek, Ă‚di ve bayağı kimselerin vasfıdır.

Hizmet edene, hizmet edilir.

Dostlar ile yapılan sohbetten sevimli bir hareket yoktur. Dostların ayrılığı kadar da gam ve keder veren şey yoktur.

İlmi sevmeyende hayır yoktur. Boyle kimselerle dostluk ve bağlılığını kes. Cunku, ilim kalblerin hayĂ‚tı, gozlerin aydınlığıdır.

SĂ‚dık dost ve hĂ‚lis kimyĂ‚

Az bulunur, hic arama!

Butun duşmanlıkların aslı, kotu kimseler ile dostluk etmek ve onlara iyilik yapmaktır.

İlim oğrenmek, nĂ‚file ibĂ‚detten ustundur.

Kendini bilmeyene ilim oğreten, ilmin hakkını zĂ‚yi etmiş olur. LĂ‚yık olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmiş olur.

Resûlullah'tan sallallahu aleyhi ve sellem sonra insanların en ustunu hazret-i Ebû Bekir, sonra hazret-i Omer, sonra hazret-i Osman, sonra hazret-i Ali'dir. (r.anhum)"

İlim oğrenmek icin uc şart vardır: Hocanın mehĂ‚retli, talebenin zekî olması ve uzun zaman.

İlim iki kısımdır; birincisi ilm-i edyĂ‚n (naklî ilimler), din bilgileri. İkincisi ilm-i ebdĂ‚n (aklî ilimler), fen bilgileridir.

Kimin duşuncesi, arzusu, maksadı yemek icmek (dunyĂ‚) ise; kıymeti, barsaklarından cıkardığı kazûrat kadardır.

DunyĂ‚da en huzursuz kimse, kalbinde hased ve kin taşıyanlardır.

Başkalarını senin yanında cekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni cekiştirir.

KanĂ‚atkĂ‚r olmak, rahatlığa kavuşturur.

Sırrını saklamasını bilen, işinin hĂ‚kimidir.

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî şoyle anlatmıştır: Bir gece ruyĂ‚mda Peygamber efendimizi gormekle şereflendim. Bana buyurdu ki; "Sen kimdensin?" CevĂ‚bımda, "Ben senin kabîlendenim." dedim. Bana yaklaş buyurdular. Yanına gittim. MubĂ‚rek ağzının suyunu dilime, ağzıma ve dudaklarıma surup; "Hadi, Allahu teĂ‚lĂ‚ sana bereket versin." buyurdular.

Kendisi anlatır: Cocukluk zamanında,Mekke'de ruyĂ‚mda Peygamber efendimizi gordum. Tam bir heybetle Mescid-i harĂ‚mda insanlara imĂ‚mlık yapıyorlardı. Namaz bitince yanlarına gidip, bana da ilim oğretiniz, dedim. Bunun uzerine kaftanının altından bir terĂ‚zi cıkarıp: Bu senin icindir, buyurup bana hediye ettiler. Bu ruyĂ‚mı tĂ‚bir ettirdim. Dediler ki: "Sen, ilimde imĂ‚m olursun ve sunnet uzere olursun. TerĂ‚zi ise, hakîkat-ı Muhammediyyeye kavuşacağına alĂ‚mettir."

"Bir gun ruyĂ‚mda, hazret-i Ali efendimizi gordum. Parmağından yuzuğunu cıkardı, parmağıma taktı. Bu hareketi, kendi ilminin ve Resûlullah'ın ilminin bana gecmesi alĂ‚meti idi."

İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretleri, dîn-i İslĂ‚ma hizmet uğrunda tukettiği hayĂ‚tının son anlarını, Kur'Ă‚n-ı kerîmi dinleyerek gecirmiştir. Omrunun sonuna kadar her gun bir hatim olmak uzere, ayda otuz hatim okurdu. RamazĂ‚n-ı şerîfte ise gece ve gunduz birer hatim olmak uzere, altmış hatim okurdu. 820 (H.204) senesinde Mısır'da bir CumĂ‚ gecesi vefĂ‚tının yaklaştığı sırada tĂ‚katsız duşmuştu. Onceki gibi okuyacak durumda değildi. Fakat okuyan birinden dinlemek arzu ediyordu. O bu hĂ‚lde iken, talebesi Ebû MûsĂ‚ Yûnus bin Abdula'lĂ‚ yanına girmişti. Ona; "Ey Ebû MûsĂ‚ bana Kur'Ă‚n-ı kerîmden Âl-i İmrĂ‚n sûresinin yuz yirminci Ă‚yet-i kerîmesinden sonraki Ă‚yetleri yavaş yavaş oku!" dedi. O da okumaya başladı. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî, okunan Ă‚yet-i kerîmelerin mĂ‚nĂ‚larına dalmış, derin bir huşû icinde dinliyordu. Son nefeslerini vermek uzere iken, hĂ‚lini sordular. "DunyĂ‚dan gocuyorum. Artık ondan ayrılıyorum. Umit şerbetini iciyorum. Kerîm olan Rabbime gidiyorum." buyurdu. VefĂ‚tı İslĂ‚m Ă‚lemi icin buyuk bir kayıp oldu. Duyulduğu her yerde, derin uzuntu ve gozyaşları ile karşılandı. Kabri kazılırken etrafa misk kokusu yayıldı. Orada bulunanlar bu kokunun tesirinde kalıp, kendilerinden gectiler. Kahire'de el-Mukattam Dağının eteğinde KurĂ‚fe Kabristanına defnedildi. Daha sonra kabri uzerine bir turbe yapılmıştır. Turbesi uzerindeki şimdiki muhteşem kubbe, Eyyûbî sultanlarından el-Melik el-KĂ‚im tarafından; 1211 yılında yapılmıştır. Selahaddîn Eyyûbî tarafından da, turbesinin yanına buyuk bir medrese yaptırılmıştır.

ŞĂ‚fiî hazretlerinin yazmış olduğu kıymetli eserler şunlardır:

1) AhkĂ‚m'ul-Kur'Ă‚n. Matbûdur. 2) İhtilĂ‚f-ul-Hadîs, 3) Musned-uş-ŞĂ‚fiî. Matbûdur. 4) RisĂ‚le fi'l-Usûl: Usûl-i fıkha dĂ‚irdir. Usûl-i fıkhın kitap hĂ‚linde yazıldığı ilk eserdir. Matbûdur. 5) El-MevĂ‚ris, 6) El-Umm: Fıkıh ilmine dĂ‚ir olup, İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin ictihad ederek bildirdiği meseleleri icine alan bir eserdir. Yedi cild hĂ‚linde basılmıştır. 7) KitĂ‚b'us-Sunen ve'l-Musned: Hadîs ilmine dĂ‚irdir. 8) El-EmĂ‚li El-KubrĂ‚, 9)El-İmlĂ‚'es-Sagîr, 10) Edeb'ul-KĂ‚dî, 11) FedĂ‚il-i Kureyş, 12) El-Eşribe, 13) Es-Sebkû ve'r-Remyu, 14) İsbĂ‚t-un-Nubuvve ve Redd-i ale'l-BerĂ‚hime, 15) DîvĂ‚n.

GİT ARKADAŞINI GETİR

Bir gun İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretlerinin annesine iki kişi gelip, bir bohca verdiler. Daha sonra biri gelip bohcayı istedi. Gelene bohcayı verdi. Biraz sonra diğeri gelip, bohcayı istedi. Bohcanın arkadaşına verildiğini soyleyince; "Biz ikimiz beraber gelmeyince bohcayı vermeyin demiştik. Bohcayı nicin verdiniz?" dedi.

Annesi uzuldu. Bu sırada İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî geldi. Annesinin uzuntulu olduğunu gorunce sebebini sordu. Annesi olanları anlattı. Bunun uzerine annesine;

"Sen uzulme, ben şimdi bohcayı isteyenle konuşurum." dedi. Bohcayı isteyen şahsın yanına gelip dedi ki: "Sizin bohcanız olduğu yerde durmaktadır. Git arkadaşını getir." Adam aldığı cevap karşısında şaşırıp, geri donup gitti. Bir daha da gelmedi.

İYİ Kİ BURAYA GELMEDİ!

HĂ‚run Reşîd, her sene Bizans İmparatorundan vergi olarak cok para ve mal alırdı. Bir sene imparator, Ă‚limlerle munazara etmek icin ruhbanlar gonderdi; "Eğer bizi yenerlerse onlara vergilerimizi vermeye devam edeceğiz. Yok biz yenersek vermeyiz." dedi.

Dort yuz hıristiyan geldi.Halîfe, butun Ă‚limlerin Dicle kenarında toplanmasını emretti. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'yi cağırarak, hıristiyan ruhbanlara sen cevap ver! dedi. Herkes Dicle kenarında toplandı. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî seccĂ‚deyi omuzuna alıp nehre doğru gitti. SeccĂ‚deyi nehre atıp uzerine oturdu ve; "Benimle munĂ‚kaşa etmek isteyenler buraya gelsin." dedi.

Bu hĂ‚li goren ruhbanların hepsi musluman oldu. Bizans İmparatoru, adamlarının İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî'nin elinde musluman olduğunu oğrenince; "İyi ki, o buraya gelmedi. Yoksa buradakilerin hepsi musluman olurdu, kendi dinlerini bırakırlardı." dedi.

ABDESTİ TAM AL

Abdullah bin Muhammed Bekrî şoyle anlatmıştır: "İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî ile Bağdat'ta nehir kenarında oturuyorduk. Bir genc gelip abdest almaya başladı. Fakat abdesti yanlış aldı. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî o gence; "Abdesti tam al. Allahu teĂ‚lĂ‚ sana dunyĂ‚ ve Ă‚hiret saĂ‚deti versin." buyurdu. Genc tekrar abdest alıp, yanımıza geldi ve bana nasîhat et, oğret deyince, İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî şoyle buyurdu: "Allahu teĂ‚lĂ‚yı bilen, necĂ‚t (kurtuluş) bulur. Dîninde titizlik gosteren, kotuluklerden kurtulur. Nefsini ıslah eden, saĂ‚dete kavuşur. Biraz daha ister misin?" dedi. Genc evet deyince, şoyle devĂ‚m etti: "Kim şu uc şeyi yaparsa îmĂ‚nı kĂ‚mil olur:

1) Emr-i bil-mĂ‚rûf yapmak, yĂ‚ni Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerini yapmak ve yaymak.

2) Nehy-i anil-munker yapmak, yĂ‚ni Allahu teĂ‚lĂ‚nın yasaklarını yapmamak ve yapılmaması icin uğraşmak.

3) Her işinde Allahu teĂ‚lĂ‚nın dinde bildirdiği hudutlar icinde bulunmak." buyurdu. Sonra, "Biraz daha ister misin?" deyince, genc; "İhsĂ‚n ediniz efendim." dedi. Şoyle buyurdu: "DunyĂ‚ya bağlanıp, ona duşkun olma, Ă‚hireti iste. Butun hĂ‚l ve hareketinde Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırla ki, kurtulanlardan olasın." Bu nasîhatleri dinleyen genc, son derece memnun olup, benim yanıma yaklaşarak, bu zĂ‚t kimdir, dedi. Ben de İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî olduğunu soyleyip tanıttım. Bunun uzerine genc; bugun ne bahtiyĂ‚rım ki, boyle buyuk zĂ‚tı gorup, nasîhatını dinledim." dedi."

1) MenĂ‚kıb-ı İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî (Beyhek&#238
2) Hilyetu'l-EvliyÂ; c.9, s.63
3) TabakĂ‚tu'ş ŞĂ‚fiiyye; c.1, s.2, 3
4) Tehzîbu't-Tehzîb; c.9, s.25
5) Tezkiretu'l-HuffÂz; c.1, s.361, 369
6) CÂmiu KerÂmÂti'l-EvliyÂ; c.1, s.97
7) ŞezerĂ‚tu'z-Zeheb; c.2, s.9
8) TabakÂtu'l-KubrÂ; c.1, s.50
9) KĂ‚mûsu'l-A'lĂ‚m; c.4, s.2820
10) Tezkiretu'l-EvliyÂ; s.133
11) MiftÂhu's-SeÂde; c.2, s.221
12) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1147
13) EshĂ‚b-ı KirĂ‚m; (6. Baskı) s.393
14) İslĂ‚m AhlĂ‚kı; (13. Baskı) s.57
15) MenĂ‚kıb-ı İmĂ‚m-ıŞĂ‚fiî (RĂ‚z&#238
16) KıyĂ‚met ve Âhiret; (5. Baskı) s.23
17) FĂ‚ideli Bilgiler; (6. Baskı) s.14,40,44, 48,140,152
18) Ravdu'l-FÂik; s.164
ALINTI#


__________________