Ateizmi Yıkan Gercekler | Yaratılış Delilleri - 12: Hikmet Delili


Hikmet Delili

Şu Âlemde yaratılan her varlıkta kendine mahsus bir gaye, bir maksat, bir fayda ve bir netice takip edilmektedir. Hic bir varlıkta bir abes, bir gayesizlik, bir manasızlık ve israf sayılabilecek herhangi bir şey gozukmemektedir. Elbette akılsız ve şuursuz sebeplerin, bu gayeleri ve maksatları kendi başlarına takip edebilmeleri ve eşyayı bu şekilde hikmetle yaratmaları mumkun değildir. O hÂlde bu durum ispat eder ki, perde arkasında hikmet sahibi bir zat vardır ve bu eşyayı hikmetle icat eden de O’dur.

Şu misal, hikmet delilini daha net anlamamıza yardımcı olacaktır:
Bir botanik profesoru, derste oğrencilere anlatıyormuş:

- Yağan yağmurlar yaprağın uzerinde birikirler. Eğer su damlaları yaprağın uzerinde kalsaydı, acan Guneş’e bir mercek vazifesini gorecek ve yaprağın yanmasına sebep olacaktı. İşte yaprağın yaşaması icin tabiat ona oluk ve damarlar takmıştır. Bu oluklardan su aşağıya doğru akıp gider…

Allah-u TeÂlÂ’nın bu hikmetli icraatını, tabiattan bilen oğretmenine kızan zeki ve imanlı bir talebe ise el kaldırarak soz ister ve oğretmenini şoylece ilzam eder:

- Oğretmenim, biraz once yapraktaki bu kanalları tabiatın taktığını soylediniz. Eğer bu hikmetli işi tabiat yaptıysa, olsa olsa tabiatın icindeki en zeki varlık olan insan yapmıştır. Ve eğer insan yapmışsa, herhÂlde bu işi en iyi bilen botanikciler yapmıştır. Siz şimdiye kadar kac tane yaprağa bu kanallardan taktınız?

Bu soru karşısında cevapsız kalan oğretmen, talebeye:

- İllaki Allah mı yaptı diyelim? deyince, imanlı talebe de soruya soruyla karşılık vermiş:

- İllaki tabiat mı yaptı diyelim?

Demek, yapraklara takılan kanalların dahi birer vazifesi vardır ve bu kanallar gibi her şey bir gaye ve hikmet tahtında icat edilmekte, hicbir şey israf edilmemektedir. İşte bu, hikmet delilidir.

Hikmet delili ile ilgili ciltler dolusu kitap yazılabilir, cunku yaratılan her mahluk vucudu ile bu hikmetin varlığına şehadet etmektedir. Bizler bu makamda sadece bir sivrisineğe bakacağız. Aslında sivrisineğin vucudundaki hikmet ile ilgili de ozel bir kitap yazılabilir ve yazılmıştır da. Bizler, hikmet delilini bir parca da olsa tefekkur edebilmek icin sadece, sineğin bir-iki ozelliğinden bahsedeceğiz:

Sivrisinek son derece hassas ısı algılayıcıları ile donatılmıştır. Binde birlik (1/1000) bir sıcaklık değişimini dahi hissedebilir. Bu algılama ışığa bağlı olmadığından dolayı, karanlık bir odada bile kan damarını bulabilir.

Kan damarını buldu mu, ilk once hortumcukları vasıtasıyla noktayı secer. Deriyi ise sanıldığı gibi basıncla değil, ust cene ve dişlerinin bulunduğu alt cenesi ile yarar. Testere gibi ileri geri hareketler ile deriyi keser ve acılan yarıktan iğnesini kan damarına sokar. Şırıngaya benzeyen iğnesi ise bir kılıfla korunmuştur. Kan emme sırasında bu kılıf iğneden sıyrılır.

Burada buyuk bir problem vardır ki, o da kanın pıhtılaşmasıdır. Zira insan vucudu, yine bir hikmetten dolayı, akan kanı pıhtılaştırma ozelliğinde yaratılmıştır. Bu sayede, bir yeri kanayan insan kan kaybından olmez ve akan kan bir muddet sonra pıhtılaşarak durur. Eğer sinek kanı emerken kan pıhtılaşırsa sinek beslenemez. Sivrisinek bunun da onlemini almıştır. Avının vucudundaki pıhtılaşmayı onleyecek bir sıvıyı, damardan actığı deliğe bırakır ve bu sıvı kanın pıhtılaşmasını onler. İşte kaşıntıya sebep olan da bu enzimdir.

Şimdi, Allah’ı inkÂra yeltenen kişiye soruyoruz:

1- Yıllarca eğitim almış hemşireler bile bircok defa damarı bulamamakta, iğneyi yanlış yere saplamaktadır. Buna rağmen hic bir eğitim almayan sivrisinek hedefini asla şaşırmaz. Sineğe bu dersi kim vermiştir?

2- Eğer ısı algılayıcıları sayesinde bu işi yapıyor dersen, biz de deriz ki: Bu son derece gelişmiş olan ısı algılayıcılarını onun vucuduna hikmetle kim yerleştirdi? Sakın tabiat deme! Cunku kor, sağır, cansız, şuursuz tabiat boyle hikmetli bir fiile, hem de milyonlarca fertte sahip olamaz.

3- Daha once dediğimiz gibi, bu ısı algılayıcıları ışığa bağlı olarak calışmıyor. Gece de sıcaklık değişimini hissedebiliyor. Eğer ışığa bağlı olsaydı, sinek gece beslenemezdi. Gunduz ise onu goren avı tarafından zaten beslenemezdi. Bu ise sivrisineğin sonu demekti. Acaba onun beslenebilmesi icin ısı algılayıcılarını ışığa bağlı kılmayan ve karanlıkta da calışmasını tasarlayan hikmet sahibi sanatkÂr kimdir?

4- Sineğin, ufacık iğnesini koruması icin bir kılıfı vardır. Acaba bu kılıfı hangi terzi ona dikti?

5- Sinek, deriyi delmek icin ise dişini ve cenelerini kullanır. Acaba dişini ve cenelerini kullanmayı ona kim oğretti? Hatta bundan da once, onun vucudunda bu dişi ve ceneyi hikmetle kim yarattı?

6- Belki de en onemlisi, kanın pıhtılaşmasını onleyen enzimi, actığı delikten iceriye bırakmasıdır. İlk once, sinek kanın pıhtılaşacağını nerden biliyor? Hadi biliyor, pıhtılaşmayı onleyen enzimi uretecek tezgÂhı ve fabrikayı vucuduna kim yerleştirdi? Sadece tezgÂhın olması da yetmez, zira kanın pıhtılaşmasını onleyecek sıvının formulunu bilmek icin Âdeta bir kimyager olmak gerekir. Sivrisinek acaba hangi kimya okulunu bitirdi?

Şimdi ey kÂfir! Sana bir teklifimiz daha var. Gel, sineğin Allah’ın bir mahluku olduğunu kabul et. Ve bu kabul ile de yuzlerce sorulara cevap bulma derdinden kurtul!
__________________