Daha ilk sahnesinde bir dinginlik ve doğanın seslerine karışmış ayak sesleri calıyor once kulağınıza. İki tane koşan kadın goruyoruz; ayrı zamanlarda, ayrı yerlerde. Biri bilmediğimiz bir yone, biriyse attığı cığlıklarla olume koşuyor gibi... Sonrasında olanlar, izlenmek icin sizi bekleyen mukemmel bir pilot bolumde saklı.

AMC'nin yeni dizisi The Killing, son derece başarılı Danimarka televizyon dizisi "Forbrydelsen"in uyarlaması. Dizinin ana konusu cinayete kurban giden bir genc kızın soruşturması. İlk sezon 13 bolumden oluşuyor.

Seattle'da gercekleşen bu cinayetin polis soruşturması tabanlı konusu ayrıca uc farklı hikÂyeyi daha barındırıyor: Dosyaya atanan dedektiflerin, maktulun ailesinin ve şuphelilerin hikÂyesi. Şehirdeki siyasetcilerin de soruşturmaya dahil olmasıyla olay iyice karışık bir hÂl alıyor. Bolumler ilerledikce hicbir şeyin kazara olmadığı, herkesin bir sırrının olduğu ve karakterler hayatlarına devam etmeye calıştıkca gecmişlerinin peşlerini bırakmayacağı su yuzune cıkıyor.

17 yaşındaki maktul Rosie Larsen'ın cinayetini araştıran ortaklar Sarah Linden ve Stephen Holder'da acık acık bir Dana Scully ve Fox Mulder havası gizli. Kızıllığı ve soğukkanlı duruşuyla Linden Scully'i andırırken; daha cocuksu yapısı ve oyuncu karakteriyle Holder da Mulder'ı andırmıyor değil. Tabii dizide başka başka efsanevi yapımların kokusu da yok değil. İzlerken "Burnuma buram buram Millennium kokusu geliyor!" diyenleriniz olacaktır mutlaka. Bunun en buyuk sebebi dizinin kasvetli havasını aldığı ve zamanında Millennium ekibine de ev sahipliği yapmış mukemmel şehir Seattle.

Dramatik yapısına cok yakışan karamsar havası ve olağanustu muzikleriyle The Killing kendini bir cırpıda diğerlerinden sıyırıyor. Kısacası karşınızda, kasvetli yapımlara ve ağır ama etkileyici şekilde işlenen olay orgulerine aşina olan izleyicileri bir anda avucunun icine alacak bir yapım var.