Turk tasavvuf muziğinin kitlesel bir kimlik kazanması hususunda atılan en onemli adımlardan biri 2002 yılında cıkan Hû albumuydu. Tasavvuf muziğinin onde gelen ismi Sami Ozer bu albumde ilahileri, daha Batılı bir muzikal formasyonun icine sokarak, her kesimin dinleyeceği bir renge burundurmuş, bir adım daha atarak Rumelihisarı’nı ilk kez tasavvuf eserleriyle tanıştırmıştı. Muzikle ilgili olan bircok insan Sami Ozer’i, Mazhar Alason ve Cem Yılmaz’ın başrollerini oynadıkları ‘Her Şey Cok Guzel Olacak’ filminin soundtrack’inde vokal yaptığı ‘Bu Ne Bicim HikÂye Boyle’ ve ‘Bir Zamanlar Fırtınalar Estirirdim’ şarkılarından hatırlayacaktır. MFO ile 1990’ların başında calışmaya başlayan Sami Ozer, o yıllarda solo albumlerini de sunmaya başladı. En son Fahir Atakoğlu’nun ‘Beyza’nın Kadınları’ filminin soundtrack’inde ‘Aman’ adlı gazeli okuyan ve buyuk beğeni toplayan Ozer, Beykoz’un gozlerden uzak koylerinden Dereseki’deki evinde ağırladı bizleri.



Kırklar Sultan Turbesi’nin yanıbaşında kendi deyimiyle ‘kuş kafesi’ gibi evinin hikÂyesini, “Ev yapmaya param yetmez diye duşunurken, Ey Allahım 2-3 albumleriyle, bismillah deyip kolları sıvadık. 1994’te başladık, beş sene sonra bitirdik.” diye anlatıyor. Ozer, gozlerden uzak, Yakındoğu dilleri uzmanı Lubnan asıllı eşi Prof. Yumna Hanım ile mutlu bir hayat geciriyor.



-İsminizin sozlukte karşıladığı anlam ‘işiten, duyan.’ Ne ilginc ki isminizle musemma muzik kulağınız kucuk yaşta fark edilmiş. Bu fark ediliş ve yola cıkış nasıl oldu?

Bunu daha once Ali Ulvi Kurucu Bey de soylemişti, “Sami olmak kolay değil.” diye. İlkokul oğretmenim cok guzel şarkı soylediğimi fark edip, 5. sınıfa kadar beni şarkı soyleterek gecirmişti. Her sınava girdiğimde ‘Kınalı Keklik’i soylerdim. Paşabahce Tepeustu Camii’inde cok guzel sesli bir hoca vardı. Onun ezanı, 9 yaşımda beni celbetti. Ben de onunla okumaya başladım bağıra bağıra. Vakit gelmeden okuduğum icin bilgisiz olanlar “Daha yeni kıldık. Bu ne ezanı?” deyip tekrar namaz kılardı. Musikiyle tanışmam ve kulağımı fark etmem Ezan-ı Muhammedi ile başladı.

-Ezanla acılan kapının ardından neler geldi?

Tabii yokluk yılları o zaman. Ailem, Paşabahceli orta halli bir aileydi. Biriktirdiğim parayla 16 yaşımda Philips pikap almıştım. O zamanlar Mustafa Sağyaşar, Gonul Akkor, Bedia Şensancakoğlu’nun plaklarını dinliyordum. Paşabahce’de Tekel’in bir duğun salonu orkestrası vardı. Ezanı bitiriyordum, koşa koşa programa gidiyordum. Oyle yokluk yılları ki sahnede şarkı soylerken bir kızın “Cok guzel sesi var. Ama kıyafeti ne bicim!” dediğini unutamıyorum. Cok uzulmuştum. Cenab-ı Allah cok şukur, şimdi her şeyi verdi. Evlendiğimde tek odalı bir evde oturduk. Kendisi Yakındoğu dilleri uzmanı bir profesor olmasına rağmen, sesini cıkarmadı. Dunya sizin olsa bile hissettiğiniz mutluluk değil. Hakiki bir dostun, anlaştığın bir eşin varsa ve bir Allah dostunun muhabbetine muhatap oluyorsan mutluluk odur.



Unlu bestekÂr Amir Ateş’in sizi keşfetmesi ne zamana rastlıyor?

Bir ayakkabı mağazasında tezgÂhtarlık yaparken, Paşabahce Camii imamı Mithat Yılmaz hoca, bana zorla okutturdukları ezanı duyduktan sonra tezgÂhtarlığı bıraktırdı. Arapcayı ve ikinci gununde hafızlığı bıraktırıp Celaleyn tefsirini okutmaya başladı. Talimi, tecvidi o oğretti. Sultan 3. Mustafa Camii’nde 1968-69 yıllarında muezzinlik yaptım. Her guzellik başa bela! Sesin guzelse, diğer muezzin seni kıskanabiliyor. Gencliğin de verdiği sinirle muezzinliği bıraktım. Aynı adamı Hac’da Arafat’ta gordum ve hakkımı helal ettiğimi, kimsenin gıybetini yapmamasını soyledim. O aralar, bir mevlitte unlu bestekÂr Amir Ateş’le tanışmıştık. Evinde 3-4 sene meşkler yaptık. O zamanlar Sarıyer’de hafızlar gunu yapılırdı. Huseyin Sebilci, Yıldırım Gurses ve babası, İsmail Bicer, Fevzi Mısır, İbrahim Canakkaleli, Eşref Akhisarlı da katılırdı bunlara. Bir ezanı yedi kişi okurduk. Amir ağabeyle yaptığım meşk hem Turk muziği hem de cami musîkisiydi; ama tekke musîkisi değildi. “Seni Emin Ongan hocaya goturme zamanı geldi.” dedi bir gun. Emin hoca elimden tutarak radyo korosuna aldı. Orada da cok ağır eserler okunuyordu. Itri’nin, Zekai Dede’nin... En yeni eserler Şevki Bey’in, Saadettin Kaynak’ın ve Selahattin Pınar’ın eserleriydi. Bu eserler beni uyutuyordu. Uskudar Musîki Cemiyeti tek sınıftı o zaman. Meşk ederken hoca, oğrenci takip ediyor mu diye oğrencisine ‘Sen oku’ derdi. Bana ‘Sami’ dedi ve cok fort bir şekilde girdim esere. ‘Cuş, hayvan’ dedi. ‘Eşekte de ses var.’ Rezil olduk. Ama Allah razı olsun, bize ses kullanmayı oğretti.



-Radyo gunleriniz ne kadar surdu?

Cok da kısa surmedi aslında. Altın Ses yarışmasında Turk Muziği kategorisinde birinci olmuştum, 1974’te. Sonra İstanbul Radyosu sınavını kazanıp girmiştim radyoya. Radyo gunleri yaptığımız sırada televizyon yeni cıkmıştı. Yıldırım Gurses’in Hoş Sada isimli programında bir gazel okumuştum. Turkiye’de adamın yoksa sanatcılığın onemli değil. Sizde bir şey gorsunler, komplekse girip onunuzu tıkıyorlar. Halbuki Allah herkese ayrı bir guzellik vermiş. Bendeki ses benim değil ki! Allah’ın emaneti.





-Altın Ses yarışmasında birinci oluyorsunuz... Bugun kim olsa bunu şohrete tahvil eder. Siz neden yapmadınız?

Cunku yalakalığı sevmiyorum. Bende bir şey varsa, karşımdaki değer versin. Benden aklımın dışında bir şey istemesin. Mesela, Bosna Festivali’ne gittiğimi 5N1K’nın sunucusu Cuneyt Ozdemir uydudan izlemiş. Turkiye’de yeni cıkmışım gibi telefon etti: “Sizin varlığınızdan nasıl haberim olmaz. Programıma gelir misiniz?” Gittim... Adamın tarzına bak: “Siz Karagumruk’teki tarikattan mısınız?” “Bir dakika ya. Kendine malzeme yapmak icin mi cağırdın beni buraya? Televizyon meraklısı değilim, sanatcı diye cağırdıysan program yapalım.” dedim. Baktı pabuc pahalı, alttan almaya başladı. Birilerini kullanmak istiyorlar. Onlara ********* yaparsan bir yerlere geleceksin. Burada Tarkan, Michael Jackson oldun. Sonra?

-Hayatınızın donum noktası neydi?

Sefer Dal hazretleriyle tanışmamdı. 1985’in sonuydu. 1981-82’lerde Trabzonlu bir kızla nişanlıydım. Gozleri cok yuksekte bir aileymiş. Babasıyla dukkÂn acmıştık. Babası ‘Kızımı İsvicre’de balayına goturebilecek misin? Ona Mercedes araba alacak mısın?’ gibi isteklerde bulununca, muhabbet bir anda cehenneme donuştu. Ceketimi alıp bir daha donmemek uzere o dukkÂndan cıktım. O zaman gorseydin canlı cenaze gibiydim. Bir vesileyle Karagumruk’e gittim. Sefer Efendi hazretleri “Oğlum, ruya gorursen anlatacaksın. Kısmetinde varsa buraya evlat olursun.” dedi. Ruyayı o gece gordum; cunku cok istiyordum. Birden cennette gibi oldum. Bugun dunyada tasavvuf musîkisinin sebeb-i hikmeti Sefer Dal hazretleridir. Koca Grundig teyplerle bestekÂrlardan kayıtlar yapıp arşiv hazırlayan Sefer Efendi’dir. Ona ruyayı anlatınca “Oğlum bak, bu yola girmek tam girmek, cıkmak da tam cıkmaktır. Ruyada sana davet var.” dedi. Hizmetinde 13 sene bulundum. Vakıftan geliyorsak, “Hadi Sami, Şeyhimin İlleri’ni huzzam makamında oku.” derdi. O anda beste yaptırıyor. “Acemaşiran yap, Nihavend yap…” Boyle eğitti... CD’lerimdeki repertuarımın yuzde seksenini Sefer Efendi hazretleri hazırlattı.

-Eşinizle tanışmanız nasıl oldu?

Evliliğimizin nedeni Sefer Efendi zaten. Kız profesor, ben oylesine bir adam… Turkiye’de hafıza, muezzine istikbali yok diye kim kız verir. Ben başıma o olay gelince evlenmeyi unuttum. Sefer Efendi bir gun buyurdu ki “Seni Yumna ile evlendireyim.” Yumna’yı da hic tanımıyorum o zaman. “Tabii efendim.” dedim. Herkes kızdı bana, tanımadan neden evet dedim diye. Yumna’yı daha sonra ruyamda gordum. Bir gun vakıfta ‘Yumna geldi’ dedim herkese ve onu ruyamda gorduğumu soyledim. Yumna indi aşağıya ve efendimin yanına geldi. Sefer Efendi, Yumna’yla konuşup ikna etti. O zaman Amerika’da okuyordu. Boğazici Universitesi’nden burs kazanıp Turkiye’ye gelmişti. Turkiye’yi cok seviyordu. Eşim benden cok once tanışmış vakıfla. ABD’de Muzaffer Efendi doneminde...

-İlk albumunuz ne zaman cıkmıştı?

Evlendikten sonra. 1993’un sonlarında cıktı: Ey Allahım 1. O albumu yaptık. Sefer Efendi ile arabada dinliyoruz. Dereseki’ye gelirken Şeyhimin İlleri’ne denk geldi. Orada ‘Şu benim Divane Gonlum’ diye yarım bir kaside vardı. Dinleyince başladı hungur hungur ağlamaya. Ben de ağlayınca, biz kendimizi kaybettik. Sonra ‘Ey Allahım 2’ geldi. Ey Allahım 3’te tasavvuf muziğinde ilk kez orkestrayı kullandık. Sefer Efendi’nin isteği uzerine bunu yapmıştık, cok tepki aldık. Vakıfta kaseti koydu caldırıyor. “Oğlum bundan sonraki kasette kemanları biraz daha coğalt. Gitar koy, ritmleri coğalt.” dedi. Hocam “Tasavvuf gonul calmaktır.” diyordu. MFO ile calışmamı da kendisi istedi. Mazhar geldiğinde “Efendim, Ahmet’le (Ozhan) calışmak istiyoruz.” dedi. Ona cevabı “Hayır, siz Sami ile calışın.” olmuştu.

-Yanılmıyorsam 1991 ya da 92... Agannaga albumu, değil mi?

Evet, o albumdu. 1992’lerde calışmaya başladık. 1999’a kadar devam ettik. Konserleri bara kayınca, musaade alıp ayrıldım. Hatta beraber bir album calışması yaptık, cıkaramadık.

BESTEYİ ALLAH YAPTIRIR, NOTA DEĞİL

-Sami Ozer’in sesi insanı farklı buudlara taşıyor. Bu sesin sahibi, kucuk kainÂt olan insan uzerinde muziğin bu kadar etkili olmasını nasıl acıklar?

Musîki insanın tabiatında var. Olmasa konuşamayız bile. Direkt gonle hitap ediyor. Tasavvuf gibi musîki de bir hÂl ilmi. ‘Hû’ albumunden sonra insanlar beni arayıp, “Allah sizden razı olsun, cocuklarımıza ilahi dinletiyoruz.” demeye başladı. 7 yaşındaki bir cocuk, vakfa gelmişti. Ruyasında gormuş, Peygamber Efendimiz “Ben Sami ummetimi cok seviyorum. Ondan memnunum.” demiş. Benim icin dunyadaki her şeyden daha guzel bu. Marmara FM’de canlı bir yayında bir kızımızın universite hocası aradı. “Ben tasavvuf musîkisiyle Sami bey sayesinde, bir oğrencim aracılığıyla tanıştım.” dedi. Bu kız bir ruya gormuş, Peygamberimiz yine memnuniyetini anlatmış. Medine-i Munevvere’de bir sabah gelen telefonda mimar Mahmut Sami Kirazoğlu kardeşim aradı, ağlayarak. Telefon sabah namazında gelince tedirgin oldum. “Ey Benim Devlet-i Sultanım’ı dinlerken birden yakaza hali oldu. Mahşerdeyiz. Peygamber Efendimiz, Sahabe-i Kiram, Ehl-i Beyt hepimiz oradayız. Sen karşımızdan gelip Ey Benim Devlet-i Sultanım’ı Peygamberimize okuyorsun.” dedi. Rabbim bana bu guzellikleri yaşattı, yetmez mi?

-KainÂtın musîkisinden ne anlıyorsunuz?

Balkonda oturup dinliyorum... Kuşlar ne melodiler cıkarıyor. Kelebekler sema ediyor. Bahcede bazen ilahi soyluyorum. Bakıyorum, sulukler cıkıyor meydana. Burada suluk falan goremezdik. Musîkinin her şey uzerinde tesiri var. Kıyamette uflenecek surda kim bilir hangi melodi cıkacak ki hepimiz uyanacağız. KainÂt musîkisiz olmaz.

-İnsan bunun farkına nasıl varabilir?

Kulturlu olmalı, okumalıyız. Babadan miras bir din yaşıyoruz. Şimdi cok guzel bir genclik yetişiyor. Allah, Fethullah Gulen Hocaefendi’nin evlatlarından razı olsun. Bu seneki Kutlu Doğum Haftası’nda onlarla beraberdim. Bu kadar guzelini gormemiştim. ABD’ye de istediler. Ahmet (Ozhan) gitti, ben gidemedim. Seneye inşallah…

-Ahmet Ozhan, onca insanı mahzun kılan huzunlu bir gurbeti ezgiledi. Sizin boyle bir duşunceniz var mı?

Kırık Mızrap’tan beste yapmak istiyorum. Cok guzel şiirler var. İclerinden sececeğim. Binlerce şiir arasından bir şiir cıkar karşınıza ve o anda kendi kendini besteler. Beste musiki tekniğiyle yapılan değil, Allah tarafından ilhamla kalbe verilen bir şeydir. Bazı cahiller, “O adam nota bilmiyor, ne anlar besteden.” diyor. Saadettin Kaynak da nota bilmiyordu!

KAİNAT ELESTİ Bİ RABBİKUM’DEN BERİ MUSİKİSİNİ CALIYOR

-Muziğin i’lÂy-ı kelimetullÂh’taki yeri nedir?

İnsanlar cok iyi bir musîki dinlediklerinde birden cezbeye gelir ve ‘Aman’ diye bağırırlar. O, Cenab-ı Allah’ın Elesti Bi Rabbikum’de kuluna dinlettiğine en yakın ses. Bak, muzik Elesti Bi Rabbikum’den var. Tasavvufu muziksiz kolayca sevdiremezsin. Mesela benim MFO ile calışmamdaki amac, onların muziğiyle tasavvuf musîkisinin bir yerlere acılması. Onlarla calıştığım icin tasavvufla ilgisi olmadığı halde bizi gorup buna merak salan insanlar var. Sadece bende değil, Ahmet Ozhan, Mehmet Emin Ay, Erkan Mutlu’da da boyle... Yıllarca insanları namaza teşvik etsen de başaramayabilirsin. Bir tarafta bir ilahi okuyorsun, Boğazici’nde okuyan bir bayan yazdığı mektupta aldığı albumle namaza başladığını soyluyor.

-Turk sanat muziği ile tasavvuf muziği arasındaki bağı nasıl kuruyorsunuz?

Notasal yapıları aynı, tarzları farklı. Turk sanat musîkisinde tasavvufî cok şarkı var: “Anar omrunce gonul, giden sevgilileri/ Bilmez bicÂre gonul, giden donmez ki geri.” Şimdi duşun, ne sevgililer gitmiş. Başta Resulullah Efendimiz’i duşun, sahabeleri duşun, Said-i Nursi Hazretleri’ni duşun, Gonenli Mehmet Efendi, Mehmet Zaid Koktu hazretlerini duşun… “Mahzun gonul şÃ‚d olacak mı zannediyorsun/ Vah esef vah, aldanıyorsun”, “Bu Âlemde derdi olmayanın hali yamandır.” diyor mesela… “Vucud ikliminin sultanı sensin.” Nasıl dinliyorsan oyle.

-Yaptığınız albumler icinde biri var ki cok onemli: Hû. İlahilere senfonik altyapıyı ilk kez getiren cok başarılı bir calışma. Sizi populer kulturle de tanıştırdı. Sizce nasıl bir adımdı bu?

Ali Taran cok sevdiğim dostumdur, o vesile oldu. Hakan Uzan kendisine “Sami bey, bize bir ilahi albumu yapmaz mı?” diye sormuş. Ali soyleyince, hemen istedim. Cunku acılmamız gerekiyordu. Erol Kose’yle goruştuk. Benden anlaşma istediğinde, “Kimseye imza atmam. Benim imzam, sozumdur. Soz verdimse yapacağımdır. Siz beni aradınız.” dedim. Hakan Uzan’dan korktuğu icin “Tabii Sami Bey, nasıl isterseniz oyle olsun.” dedi. Bir de “Kliplerde hanım mankenler kullanalım.” demez mi... “Bunları unutun Erol Bey. Allah beni muhafaza etsin, ben şohretin hırsında değilim.” dedim. Uzanlar buyuk hizmet etti aslında. Hic duşunur muydunuz tasavvuf musîkisinin Rumelihisarı’nda yankılanıp, Kral TV’de birinci olacağını? Bu iş, adamları aştı. Sosyete denilen kitlenin icine girdi. Hû’dan bir kuruş para almadım; kendi paramla alıp 2 bin kaset-CD de hediye ettim insanlara. Bundan asla şikÂyetci değilim. Hû albumu bu hizmeti başka bir yere taşıdı.

-İlahileri coksesliliğe taşımak ve arp gibi farklı bir enstrumanı kullanmak nereden geldi aklınıza?

Bir gun Akmerkez’de eşimle geziyorduk. Birden karşımıza Athena Grubu’ndan Gokhan cıktı. “Hocam.” diye sarıldı. Yumna korktu tabii... “Ben sizi tanımam. Arp sesini duyunca ‘Bu ne ya’ dedim. Bir baktım siz cıktınız.” dedi. Evime geldiler sonra. Gokhan maneviyatı cok iyi bir cocuk. “Cok ağır bir nefis mucadelesi veriyorum Sami abi.” dedi. İnsanların dış gorunuşune bakmamak lazım. Hû’da obua, trompet ve gitar da kullandık.

-Kimin fikriydi bu?

Eşim arpist benim. Amerika’da bıraktı arpını. Arp, dinlerken sanki denizin derinliklerinde muzik dinliyorsun. Fatmagul Hanım zor olanı başardı ve arpla tasavvuf parcalarını caldı.

-Yeni denemelere devam edecek misiniz?

Bir kere buyuk bir koroyla soylemek istiyorum. Bunun dışında da piyano kullanacağım. Elektronik saz kullanmıyorum. Onun icin Ada Muzik’ten İhsan Apca’yla calışıyorum. Diva isimli albumde Gloria Estefan’ın kullandığı bateri, tumba, darbuka ve bendirlerin ritmine bayıldım. Boyle bir sound yakalamak istiyorum.

SAMİ OZER’İN DİLİNDEN

- Kulağım her şeyi dinleyecek kadar ucuz değil. Mariah Carey, Nat King Cole, Ummu Gulsum’deki o sesler Allah’ın emanetinin guzellikleridir. Ummu Gulsum’de 9 oktav ses var. İnanılmaz değil mi? ABD, olduğu zaman incelemek istedi, Mısır izin vermedi. Ama kıymetini bilemedi. Resulullah’a buyuk aşkı varmış. Medine’de anlattılar. Bab-ı Selam’da ‘Ya Resulallah’ deyip vucudunu yere vurmuş ve kanlar icinde kalmış. Onun Tale’al Bedru’yu, Kur’an-ı Kerim’i okuyuşu beni cok etkiler.

- Klasik musîkiyi rahmetli Bekir Sıtkı Sezgin kadar iyi icra edecek bir kişi daha gelmez. Zaten guzel insandı. Hafız-ı kelÂmdı. Dede Efendi, Itri, Sadullah Ağa’yı onun kadar yaşayan biri daha olamaz.

- Tasavvuf musîkisi sadece ilahilerden oluşmaz. Tekke musîkisi, cami musîkisi, Mevlevi ayinleri, duraklar, kasideler, naatlar, ilahiler, selÂlar, temcitler…

- Cahil insanlar musîkiye yıllarca haram demişler. Musluman, cocuk yapıp yatacak insan değildir. Biz muziğin de, sanatın da, resmin de, icadın da en guzelini yapacağız. İslamiyet tekÂmul etmiş en guzel dindir.

- Sanatcının sonu nihayetinde pavyondur. Allah o kapıyı acmasa sonunda ne olacak? Tavernalara, gece kuluplerine duşeceksin. Cokları boyle yokluk icinde olduler.

- Karagumruk Tasavvuf Vakfı’nın muezziniyim. Bunun icin havaya giremem. Oraya on milyon tane muezzin getirilir. Şukretmem lazım, beni sectiler diye.

Not : Yazının orjinalini BURADAN okuyabilirsiniz.
__________________