"Allah", denildi mi ezelî ve ebedî olan, butun sıfatları sonsuz kemalde bulunan Ehad ve Samed bir zat anlaşılır. Boyle bir zat ise yaratılmaktan munezzehtir. Zira yaratılan her şey hadistir (sonradan olmuştur), fanidir (varlığının bir sonu vardır) ve butun sıfatları sınırlıdır.
Allah doğmak ve doğrulmak gibi mahluklara ait sıfatlardan uzaktır. Cunku onun ne başlangıcı, ne de sonu vardır. Evet o, vardı ve ondan başka hicbir şey yoktu. Ezelî ve ebedî olan Allah'ın bir başkasının tesiriyle vucuda geldiği nasıl duşunulebilir?
Allah Ehat'tir. Zat ve mahiyeti varlıklara benzemekten, mekan ve zamandan, değişip başkalaşmaktan uzak olan tek ve yekta varlık odur. O Samet'tir. Butun varlıklar, yaratılmasında ve yaşatılmasında, kısaca her hÂl ve keyfiyetlerinde ona muhtactırlar, o ise hicbir şeye muhtac değildir.
Onun eşi, benzeri, dengi yoktur. Ne yaratıcılığında, ne idaresinde, ne terbiye ediciliğinde, ne de hakimiyetinde; ona denk olabilecek hicbir mevcut duşunulemez. Zerre kadar aklı olan kimse boyle bir zat hakkında, bu celişkili sorunun sorulamayacağını bilir.
Evet yaratıcı olan, yaratılan olamaz. Kuvvet ve kudreti sonsuz olan, bir başkasının tesiriyle vucuda gelemez. Başlangıcı olmayan, sonradan olamaz. Kısaca hem yaratıcılığın sonsuz kemal sıfatlarıyla donatılmış, hem de mahluk olmanın gereği olarak sınırsız eksikliklere sahip bir konumda olamaz.
Bir de konunun devir-teselsul ile ilgili bir yonu vardır ki o da şudur:
- Art arda bağlı hadiseler zincirinde mutlaka bir ilk halka olmalıdır ki diğer halkalar ona bağlı olsun. Mesela, on beş vagonlu bir trende, her bir vagonu bir onceki vagon ceker. Sonucta iş, lokomotife dayandığında, "Lokomotifi kim cekiyor?" diye sorulmaz. Cekme gucu olan, fakat cekilmeye ihtiyacı olmayan bir arac olmalı ki -o da lokomotiftir- tren sağlıklı olarak hareket edebilsin.
- Aynı şekilde, bir şekerin nasıl yapıldığını sorsak, bize cevaben, şeker fabrikasında yapıldığı soylenecektir. Şeker fabrikasındaki aletlerin nerede yapıldığını sorduğumuzda onların da tezgahlardı gosterilecektir. Neticede problem bir ilme, bir iradeye dayandırılmazsa, tezgahın da tezgahı sorulacak ve kısır donguye duşulecektir.
- Bir er, emri onbaşıdan, o da yuzbaşıdan ve nihayet başkomutan da padişahtan alır. Peki, padişah kimden emir alıyor, diye sorulmaz, zira o emir alan değil emir veren konumundadır. Eğer birinden emir alacak olursa, o da emredilenler sınıfına girer ona emir veren kimse padişah olur.
Buraya kadar yapılan acıklamalardan acıkca anlaşılıyor ki, bu kainatın varlığı, zatı, isimleri ve sıfatlarıyla ezelî olan bir yaratıcıya dayanmaktadır. Boyle bir zatı kimin yarattığı sormak aklen mumkun değildir.
* * *
- Ezel, onsuz, başlangıcı olmayan, gecmiş zamanın bir ucu olarak tasavvur edilmeyen ve dolayısıyla, bir zaman dilimi olarak mutalaa edilemeyen nev-i şahsına munhasır bir kavramdır. Onu, gecmişle bağlantılı olarak duşunduğumuz icin,ister istemez kavram olarak da onu zamanla ilişkili olarak değerlendiririz. Aslında, hicbir zaman ve mekÂn ve varlık yokken Allah vardı. O hep vardı... İşte bu ezeldir. Yani bir varlığın başlangıc noktasının olmaması, onun ezelî olduğu anlamına gelir.
“Allah vardı, onunla birlikte hicbir şey yoktu.”(Kenzu’l-Ummal, Hadis No: 29850)
mealindeki hadisten anlaşılacağı uzere, yer ve goklerin de icinde bulunduğu yaratılmış varlıktan hic bir eser yokken, Allah vardı. Zaten Ezelî olmanın anlamı da budur.
- Hadiselerin akışı, Allah’ın ezelî ilminde belli bir sıralamaya tabi değildir. Alimler, kader konusunda bu husus anlatırken, “Kader / Allah’ın ezelî ilmi, sebebe ayrı musebbebe ayrı olarak taalluk etmez. Bilakis her ikisine birden taalluk eder.” diyorlar. Bunu bir misal olarak şoyle acıklayabiliriz:
Elinizdeki bir ayna duşunun, sağında A, solunda B nesneleri vardır. Aynayı sağa cevirdiğinizde, A nesnesini gosterir ,fakat B nesnesini gostermez. Şayet onu sola cevirirseniz, bu kez B nesnesini gosterir, fakat A nesnesini gosteremez. Cunku, aynanın goruş sahası, gosterim alanı, sınırlıdır. Bir tarafa donduğunde diğer tarafı bakış/goruş acısına aşlamaz.
Şimdi, bir aynanın elinizde değil, tavana asılmış yuksek bir yerde olduğunu duşunun. Bu ayna, sağa-sola cevirme ihtiyacını duymaksızın, bir anda hem sağ taraftaki nesneleri, hem sol taraftaki nesneleri birden gosterir. Cunku, bu aynanın bulunduğu konumu itibariyle, belli bir tertibe/bir sıralamaya ihtiyac duymadan geniş perspektifiyle oradaki butun nesneleri birden goruntuler ve gosterir.
İşte butun varlıklar, olaylar, Allah’ın her şeyi birden kuşatan ezelî ilminde, gecmiş-gelecek zaman dilimlerine gore, parcalar halinde değil, o ilmin kuşatıcı ve ezelî konumuna uygun olarak bir butun halinde yansımaktadır. Olan, olmakta olan ve olacak olan her şey -guneşin, karşısındaki butun nesneleri birden aydınlatması gibi- Allah’ın ezelî ilminin guneşi karşısında bir anda toptan yansıma imkÂnını bulmaktadır.
Kaynak
__________________
Allah'ın ezeli ve ebedi oluşunu nasıl anlamak gerekir? [ISLAM TIM]
Dini Bilgiler0 Mesaj
●47 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Allah'ın ezeli ve ebedi oluşunu nasıl anlamak gerekir? [ISLAM TIM]