
Muslumanlık, dunya ve ahiret saadetidir. Allahu teÂlÂnın en sevdiği şey, imandan sonra kullarına hizmet etmektir. Bunun icin Peygamber efendimiz; (İnsanların hayırlısı, en ustunu, insanlara daha faydalı olanlarıdır) buyurmuşlardır.
Yanan bir evden birini kurtarmak, cok buyuk sevap olduğu halde, Cehennem ateşinden kurtarmak yanında hic kalır. Bir kişi daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmak ve hic kimse yanmasın duşuncesinde olmak lazımdır. Zira Tahrim suresinin altıncı Âyet-i kerimesinde mealen; (Kendinizi, evlerinizde ve emirleriniz altında olanları ateşten koruyunuz!) buyurulmaktadır.
Abdullah ibni Omer hazretleri bir gun Resulullah efendimizin huzuruna gelmişti. Kendisine cok iltifat ederek; (KıyÂmet gunu herkesin beratı, yani kurtuluş vesikası, her işi olculdukten sonra verilir. Abdullah’ın beratı ise, dunyada verilmiştir) buyurdu. Bunun sebebi sorulduğu zaman, Resulullah efendimiz; (Kendisi vera’ ve takv sahibi olduğu gibi, dua ederken “Y Rabbi! Benim vucudumu, kıyÂmet gunu o kadar buyuk eyle ki, Cehennemi yalnız ben doldurayım. Cehennemi insanla dolduracağım diye verdiğin sozun boylece yerine gelmiş olsun da, Muhammed aleyhisselamın ummetinden hic kimse Cehennemde yanmasın” diyerek din kardeşlerini kendi canından daha cok sevdiğini gostermiştir) buyurdular.
Hazret-i Ebu Bekri Sıddıkın da boyle dua ettiği MenÂkıb-i cihÂr yÂr-ı guzin kitabında yazılıdır.
Hasan-ı Basri hazretlerinin Şem'un adlı mecusi bir komşusu vardı. Hastalanıp halsiz duştu. Hem ziyaret ve hem de komşusunu ateşten korumak icin yanına gitti ve:
-Ey Şem'un! Şu kadar muddetten beri omur surup, rızkın icin calışıp didindin. Ama bu gayretlerin boşa cıkacaktır. Zira sen yıllarca ateşe taptın ve yaratıcı sanarak ona secde eyledin. Bu sebeple yerin ateş olacaktır. Ateşten kurtulman icin, "LÂ ilÂhe illallah Muhammedun Resulullah" demelisin.
Mecusi, bazı mazeret ve bahÂneler ileri surunce Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
-Senin ileri surduğun bu bahÂneler teferruattır. Asıl olan imandır. İmanla şereflenenler, Cehenneme girseler bile, sonsuz kalmazlar. Ama kÂfirler sonsuz azap icinde olacaklardır. Eğer azÂba uğramak istemiyorsan, gel ikimiz de elbiselerimizi cıkarıp yanan fırına girelim. Bakalım hangimizin bedenini ateşin alevleri yakmayacak.
Hasan-ı Basri hazretleri orada yanan bir ateşin icine kollarını sıvayıp soktu ve;
-Ey Şem'un! Ateş cenÂb-ı Hakkın mahlukudur ve Hakk'ın emriyle yakar. Allah'ın emriyle ateşin mizÂcı su gibi, suyun mizÂcı ateş gibi olur buyurarak kor hÂlindeki ateşten kollarını cekti. Fakat ellerinde en ufak bir yanma alameti gorulmedi. Bu hÂl karşısında gonlu yumuşayan mecusi, İslam’a meyletti ve;
-Ey Hasan! Sozlerin guzel ve hoş. Fakat bu kadar telef edilmiş omurden ve işlediğim kotuluklerden sonra affa ve merhamete layık olur muyum? O Kelime-i tevhidi soylemekle Cennet'e girip nimetlere nÂil olabilir miyim? dedi. Hasan-ı Basri hazretleri;
-Evet, buyurdu. Mecusi;
-Ey Hasan! Eğer bir ahitnÂme yazıp bana kefil olursan, imana gelirim. Cunku ben hÂlimden korkuyorum dedi.
Hasan-ı Basri hazretleri gereken teminatı vererek onun iman etmesine vesile oldu. Şem'un imanla şereflendikten sonra da vefÂt etti.
Hasan-ı Basri hazretleri evine donunce yaptıklarına, soylediklerine pişman oldu ve kendi kendine;
"Ey Hasan! Sen gayba hukmederek, kustahlıkta bulundun, acaip sozler soyledin" dedi. Bu duşunceyle uyuya kaldı. Ruyasında Şem'unun nurlar icinde, başına Cennet taşlarıyla suslenmiş bir tÂc, beline altın bir kemer kuşanmış bir halde Cennet'e doğru gittiğini gordu. Şem'un, Hasan-ı Basri'ye yonelerek;
-Allahu teÂl bir zengin pÂdişÃ‚h imiş. Kullarına lutfu buyuk ve merhametinden bir damla icmekle benim gibi binlerce Âsiler rahmetine gark olurmuş. Allah'ın yardımıyla bu Âsinin gunahları ve hataları da iyiliğe cevrilip Cennet-i Âl bize nasip kılınmıştır dedi ve;
-Senin yazdığın o kÂğıda da ihtiyac kalmadı. İşte kÂğıdın deyip Hasan-ı Basri'nin eline verdi.
Sabahleyin uykusundan uyanan Hasan-ı Basri hazretleri o kÂğıdı elinde buldu.
En zor iş, İslamiyet’e hizmet etmektir. Cunku Allahu teÂl en zor işi en guvendiğine en cok sevdiğine vermiştir. Peygamberlere ve vÂrislerine vermiştir. Allah’ın dinini, Allah’ın kullarının ayaklarına kadar goturmek, ne buyuk bir zevktir ve ne buyuk bir saadettir.
Dunyada iken, Allahu teÂlÂnın dinine, Onun razı olduğu şekilde doğru olarak hizmet edenler, Onun kullarının muşkullerini halledenler, mahşerde, tahtlar uzerinde, kursulerde, golgelerde oturacaklar. Allahu teÂl onlarla konuşacak. Boyle olan kimseler icin, ne hesap var ne de azap..
Din Buyukleri, bir kimsenin imanının kemÂle gelmesini, okuduklarından ve dinlediklerinden istifade etmesini; “Herkesin yukunu cekmek ve kimseye kendi yukunu cektirmemektir” diye bildirmişlerdir. Zaten Peygamber efendimiz de; (En kıymetli amel, elinden ve dilinden kimsenin incinmemesidir) buyurmuşlardır.
Kaynak
__________________