
Orta yol deyince, iki şey anlaşılır: Birisi, herkesin anladığı gibi, bir şeyin tam ortasıdır. İkincisi, takdiri orta olmaktır. Yani belli bir şeyin ortasıdır. Ahlak bilgisinde kullanılan, bu ikinci ortadır. Bunun icin, iyi huy, herkese gore farklı olur. Hatta, zamana ve mahalle gore de değişir. Birinde guzel olan bir huy, başkasında iyi olmayabilir. Bir zamanda iyi denilen bir huy, başka zamanda iyi olmayabilir. O halde iyi huy, tam ortada olmak değil, ortalamada olmaktır. Peygamber efendimiz; (İşlerin en iyisi, onların ortasıdır) buyurarak, bunu bildirmektedir.
Her iyi huyun zıddı, karşılığı olan sayısız kotu huy vardır. Cunku iyilik demek, tam orta yol demektir. Ortanın sağında, solunda olmak, iyilikten ayrılmak olur. Ortadan uzaklığı kadar, iyiliği azalır. Hak yol birdir. Sapık, bozuk yollar ise, coktur. Doğru yola kavuştuktan sonra, orada kalmak, oradan hic cıkmamak cok zordur. Hud suresinin 113. Âyetinde mealen; (Emrolunduğun doğru yolda bulun!) buyuruldu. Bu Âyet-i kerime indiği zaman, Resulullah efendimiz; (Hud suresi, sakalıma ak duşurdu) buyurmuştur.
Âyet-i kerimede emrolunan istikÂmeti yerine getirebilmek icin, Peygamberler, Veliler, Sıddıklar şaşkına donmuşlerdir. Bu korkudandır ki, Resulullah efendimizin mubarek sakalına ak duşmuştur. İmam-ı rabbani hazretleri de, sevenlerine hep; “Allahu teÂlÂ, aşırı hareketlerden korusun! Ortalama, adalet uzere doğru yolda bulunmak nasip etsin!” buyururdu.
Mısırda yetişmiş, Âlim ve evliyadan Abdulaziz Dirini hazretleri talebelerine şoyle nasihat ederdi:
"Butun işlerinizde ve hareketlerinizde, orta hÂl uzere olun. Cimrilikten ve isrÂftan son derece sakının. İsrÂf ve haddinden fazla dağıtmakla, elde bir şey kalmaz. Bir gun insan muhtac kalır. Cimrilik yapmak, hÂl ve harekette olculu olmamakla da, kişi itibar bulamaz.
Sakın dunyanın parlaklığına, cazibesine ve onun dışı tatlı, ici zehir olan hilelerine aldanma. Onun inci gibi gorunen on dişlerinin arkasında, parcalayıcı dişler saklıdır. Cunku dunyanın sağı solu belli olmaz. Bakarsın bazen suda ateş parcası olsun ister. Bazen insana yapamayacağı şeyleri teklif eder. Boylece insan, boyundan buyuk işlere girer de helak olur gider.
Eğer kadere, Allahu teÂlÂnın hukmune rıza gosterirseniz şerefli bir hayat yaşarsınız. Yok, imkansız bir şeyin olmasını umit ederseniz, umidinizi, tehlikeli bir şey uzerine bina etmiş, kurmuş olursunuz.
Zaman akıp gidiyor. Hadiseler birbiri peşinden geliyor. Yumuşaklık; vakar ve sukunettir. Dunya hırsı bir anlıktır. Sabır, yumuşak olmaya, meseleler uzerinde temkinli ve dikkatli hareket etmeye vesile olur. Kızmak, kabalığa yol acar. Dunya hayatı, bir uyku hÂlidir. Olum, bu uykudan uyanmaktır.
İnsanın omru, hep sonra yapacağım, edeceğim ile gecer. İnsanların temenniden başka sermayeleri yoktur. Sonra yaparım diyenin duşuncesi, sonraya asılıp sallanmak gibi olmayacak duşuncelerdir. İnsanların gunleri cok cabuk gecer. İnsan, gencliğinin kıymetini bilmelidir. Hic vakit kaybetmeden, gencliğin her Ânını değerlendirmelidir. Sonra, Âh gencliğim, tekrar elime gecse de iyi işler yapsaydım, diye pişmanlık duyulur. Onun icin, gencliğin, insana emanet olduğunun farkında, idrÂkinde ve bunun şuurunda olmak ne kadar muhimdir! Omurler, yolculuktan başka bir şey değildir.
Ahiret yolculuğunun cok yakın olduğunu, hatırınızdan asla cıkarmayınız. Ahiret hazırlığını elden kacırmaktan cok sakınınız. Cunku, her girişin bir cıkışı vardır. Bu dunyaya geldiğimiz gibi, bir gun bu dunyadan ayrılacağız.
Yaptığınız uygunsuz işler icin bir sebep ve ozur gostermeyi bırakınız. Allahu teÂlÂnın emirlerine uyup, yasaklarından sakınmakta gevşeklik gostermeyiniz. Ahirete hazırlanmakta sabırlı olunuz ve sebat gosteriniz.”
Abdulaziz Dirini hazretleri, dualarında da Allahu teÂlÂya şoyle munÂcÂtta bulunurdu:
"İlÂhi! İhsan ve ikram ederek bize kendini tanıttın. Nimetlerin deryÂsına bizleri daldırıp garkettin. Her an nimetlerin deryÂsında yuzmekte, onlardan istifade etmekteyiz. Bizleri razı olduğun, beğendiğin yer olan Cennetine davet ettin. Seni hatırlamak, emirlerini yapmak sebebiyle, bizlere sonsuz nimetler hazırladın, ihsan ettin.
YÂ İlÂhi! İsyÂnımız ve gunahımız, senin azabını bilmemek, duymamak sebebiyle değildir. Lakin Âsi nefsimiz bize, azaba duşurecek işleri yaptırdı ve gunahları işletti. Senin gunahları ortup, yuzumuze vurmaman sebebiyle şımardık. Bu yuzden cok gunah işledik. Senin af ve magfiretine guvenip, gunahlara daldık. Şimdi yaptıklarımızın cezası olarak, bize hazırladığın azap ile karşı karşıyayız. Cehennem azabından bizi şimdi kim kurtarabilir. Senden başka kim bize bir kurtuluş ipi uzatabilir.
YÂ Rabbi! Bizim gunahlarımızı affet. Kusurlarımızı bağışla. İbadetlerimizdeki kusurlarımızı af ve magfiret eyle. YÂ İlÂhi! Bilmeyerek yaptıklarımızı affet ve bizi aklıselim sahibi kıl. Sen, Rabbimizsin, sana inandık. Sen gunahları affedersin, affedicisin."
Kaynak
__________________