Dunya, zevk icin, lezzet icin yaratılmadı. Ahiret, bunun icin yaratılmıştır. Dunya ile ahiret, birbirinin zıddıdır, tersidir. Birini sevindirmek, otekinin gucenmesine sebep olur. Yani, birinde zevk aramak, otekinde elem cekmeye sebep olur. Dunyada nimetleri, lezzetleri cok olanlar, bunlara lazım olan şukru yapmazlarsa ahirette cok acı cekeceklerdir. Dunyada tehlikelerden sakındığı, calıştığı halde cok acı ceken muminler, ahirette cok lezzetlere kavuşacaktır. Bunun icin Peygamberler ve Onların yolunda gidenler, hep dert ve bela icinde yaşamışlardır. Hatta “Belalar, mihnetler, en cok Peygamberlere, sonra Evliyaya, sonra bunlara benzeyenlere gelir” buyurulmuştur.

İman nimeti ile şereflenenler, dunyada, birkac gun dert, bela cekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin kıymetini anlayamazlardı ve ebedi nimetlerin kıymetini bilemezlerdi. Aclık cekmeyen, yemeğin lezzetini anlayamaz. Acı cekmeyen de, rahatlığın kıymetini bilemez.

Dertler, belalar, sıkıntılar, cahiller icin sıkıntı ise de, Peygamberlere ve Onların yolunda olanlara, sıkıntı, eziyet değildir. Cunku seven, sevdiğinin her şeyini sever. Din buyuklerine, sevdiklerinden gelen her şey, tatlı olmaktadır. Bunlar, nimetlerden lezzet aldıkları gibi, belalardan da lezzet duyarlar. Dunyada dert ve bela olmasaydı, bunların gozunde, dunyanın hic değeri olmazdı. Dunyanın acı hadiseleri olmasaydı, onu boş, abes gorurlerdi. Şu beyit, bu Buyuklerin halini cok guzel anlatmaktadır:
Seni sevmekten maksadım, derdi ve gammı tatmaktır.
Boyle olmasaydı arzum, dunyada başka tat coktur.

Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin birkac tane hastalığı vardı. Bu hastalıklar sebebiyle namazlarını ozurlu kılardı. Bunu bilen dostlarından biri dayanamayıp; "Efendim! Herkes hastalıktan kurtulmak icin sizden dua istiyor. Cenab-ı Hak da dualarınızı reddetmiyor. Her gelen, şifaya kavuşarak huzurunuzdan ayrılıyor. Halbuki sizdeki hastalıkları biliyoruz. Dua buyurup da bu dertlerden kurtulsanız olmaz mı?" diye sordu. O da; "Onlar hastalıktan kurtulmak icin dua istiyorlar. Biz ise, Allahu teÂlÂnın verdiği bu dert ve belalardan, O gonderdiği icin razıyız. Dert ve belalar, kemend-i mahbub olduğundan Allahu teÂlÂ, bu dertleri sevdiği kullarından dilediklerine verir. Bu sebeple dertlerin bizden gitmesini değil, gonderilmesini isteriz" buyurdu.

Hammad bin Muslim hazretleri de; "Allahu teÂlÂdan başka her şeyin sevgisinin yok olmasını isteyen, Ondan gelen her şeye, dert ve belalara razı olmalıdır" buyurmuştur.

Seyfeddin-i Faruki hazretleri ise; “Eğer Allahu teÂl kullarına, hic dert ve elem vermemiş olsa veya cok az vermiş olsaydı, insanlar Ona ibadet etmekten ve Onu zikretmekten gafil olurlardı. İnsanın, dunya ve ahiret saadetine, Allahu teÂlÂnın rahmetine kavuşabilmesi icin, ibadet ve taatten ve zikirden geri kalmaması şarttır. Buna gore herkes Allahu teÂlÂnın rahmetine muhtactır. İyi duşununce, dert ve sıkıntıların, aslında birer nimet ve insanı Allahu teÂlÂya ceken birer kemend oldukları anlaşılır" buyurmaktadır.

Bu dunya, imtihan yeridir. Burada hak, batıl ile; haklı, haksız ile karışıktır. Allahu teÂlÂ, dunyada, dostlarına sıkıntılar, belalar vermeseydi, yalnız duşmanlarına verseydi, dost, duşmandan ayrılır, belli olurdu. İmtihanın faydası kalmazdı. Hatta bir hadis-i şerifte; (Şuphe edilen altını, ateşle muayene ettikleri gibi, Allahu teÂlÂ, insanları dert ile, bela ile imtihan eder. Bazısı, bela ateşinden halis olarak cıkar. Bazısı da, bozuk olarak cıkar) buyurulmuştur.

Musa aleyhisselam, cok ızdırap ceken bir hastayı gorunce; “Ya Rabbi! Bu kuluna merhametinle muamele eyle!” diye dua eder. Allahu teÂlÂ; (Rahmetime kavuşması icin, gonderdiğim sebepler icerisinde bulunan bir kuluma, nasıl rahmet edeyim. Cunku, onun gunahlarını, bu hastalıkla affedeceğim. Cennetteki derecesini, bununla arttıracağım) buyurmuştur.

Allahu teÂlÂ, acıdığı kullarını dert ile, hastalık ile, gafletten uyandırır. Cunku sıhhatin hep yerinde olması, Allahu teÂlÂyı unutmaya, Ona isyan etmeye, haram işlemeye sebep olmaktadır. Bunun icin hadis-i şerifte; (Muminlerde, uc şeyden biri bulunur: Kıllet yani fakirlik, illet yani hastalık, zillet, yani itibarsızlık) buyurulmuştur.

Musa aleyhisselam zamanında yaşayan Firavunun, herkesin kendine tapınmasını istemesine sebep, 400 senelik bir omur surmesi ve bu zaman icinde bir kerecik başının ağrımaması, ateşinin yukselmemesi olmuştur. Bir kerecik başı ağrısaydı, o saygısızlık hatırına gelmezdi. Bunun icin Din Buyukleri; “Mumine kırk gun icinde, muhakkak bir uzuntu, bir hastalık veya bir korku yahut da malına ziyan gelir” buyurmuşlardır.

Allahu teÂl her şeye kadirdir. Dostlarına hem dunyada, hem de ahirette rahatlık verebilirdi. Fakat, Âdeti boyle değildir. Dunyayı imtihan yeri olarak yaratmıştır ve herkes bu imtihandan gececektir. Şu beyitte ifade edildiği gibi:
Afet-i gamdan aceb, dunyada kim azadedir?
Herkesin bir derdi var, madem ki, adem-zadedir.

Kaynak
__________________