a)Ruşvet Nedir?
Ruşvet, bir iş gordurmek icin yetkili bir kimseye maddi, manevi cıkar sağlamaktır.
Ruşvet genellikle kanuna, adalete uymayan işin yapılmasında verilen para veya hediyedir. Hak-hukuk ve adalete de aykırı bir iştir. Bulaşıcı ve oldurucu hastalık gibidir. Yaygın olduğu toplumlarda her şeyi altust eder. Bunun icin peygamberimiz: “Ruşvet alana da verene de Allah lanet etsin.” diyerek beddua etmiştir.
Bir milletin var olabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi, devletin gucune, ahlaksızlıkların, haksızlıkların ortadan kaldırılmış olmasına ve Âdil, insanî bir duzenin kurulmasına bağlıdır.
Ruşvetin temelinde haksiz yere menfaat temin etmek, gayri meşru kazanc elde etmek yatar. Alan da, veren de, devlet de, millet de toptan zara gorur. Ruşveti veren ile alan temiz mallarını haramla kirletmiş olur, surekli manevi bir rahatsızlık cekerler. Devletin duzeni bozulur, devlet adına iş yapan memura vatandaşın guveni sarsılır. Birlikte yaşamanın uyumu bozulur. Bircok insan mağdur olur. Toplumda dayanışma, fedakÂrlık gibi karşılıksız yapılan işler yapılmaz olur. Alanla veren topluma yabancılaşacağı icin insani ve milli hisler kaybolur.
Bugun milletimizin en cok belini buken şey, adaletsizlik ve yolsuzluklardır. Ruşvet, kayırmacılık gibi ahlaksızlıklar devletin temelini sarsar. Hatta yıkılmasına neden olur. Bunun icin devlet adamı ruşvet kapılarını kapatmalıdır. Eğer ruşvetin kapıları kapatılmazsa o zaman devletin kapıları kapanır.

b)Sonu Cabuklaştırır:
Sultan IV. Murat’ın danışmanı Koci Bey, 1630 da sultan icin yazdığı risalede, Osmanlı imparatorluğunda gerileyişin sebepleri uzerinde durmuş, ozellikle ahlak buhranı ve iltimasın yaygın etkisini belirtmiştir.(1)
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden donuşte vezirine:
-“Devlet nasıl batar?” diye sormuş, veziri de:
-“ Ruşvet kapıları acılırsa Sultanım!” cevabını vermiştir.
Bu cevap karşısında Y. S. Selim:
-“Allah ruşvet alana da verene de lanet etsin.” diye beddua etmekten kendini alamamıştır.
Şoyle anlatırlar: iki arkadaş yolda giderken bir kuş oter. İkisi de kuşun kendisi icin ottuğunu soyler. Anlaşamazlar. Derler ki, yarın muhtara gidelim aramızı bulsun. Akşamdan biri bir oğlak, diğeri de bir kuzuyu muhtarın kapısından itip, meseleyi anlatarak kendisinin haklı cıkarılmasını ister. Ertesi gun gelirler, durumu anlatırlar. Muhtar:
-“O kuş ne senin icin ne de senin icin ottu. O kuş benim icin ottu” der. Ruşvet, ne alana yarar ne de verene. Ruşvet, kotu bir ahlaksızlıktır, duşmana yarar. Islak elbise gibi alan da veren de urperir. Sonra ikisi de alışır gider. Alıp verenler uzerinde olumsuz etkilere neden olur. Gorevini kotuye kullanma, haksız kazanc sağlama alışkanlığı yayılır. Ruşvet almak adeta meşrulaşır. Zulum artar. Ruşveti alan her haksızlığa ve adaletsizliğe goz yummak zorunda kalır. Artık insanımıza, devletimize, geleceğimize zarar veren işler, gunluk normal işler haline gelir.
Devletin tedbiri olmazsa ruşvetin onlemesi zordur. İnsan bir defa aldı mı, uyuşturucu alışkanlığında olduğu gibi tekrar tekrar almak ihtiyacını duyar. Ekonomik sıkıntısı olsa da alır, olmasa da alır. İckisi, kumarı, gayrı meşru hayatı varsa daha cok alır. Almayınca tatmin olmaz. Artık alışkanlıklar birbirini takip eder. Kimse doymaz, alan almaya devam eder, veren de haksız kazanca devam eder.
Peygamberimiz: “Ruşvet veren de alan da, aracı olan da ateştedir.” diyerek ruşvetle ilgisi olan herkesin acı sonunu haber vermiştir. Ruşvet, geniş kapsamlı bir suctur. Devletin gorevi, bu sucu işleyenleri takip etmek, yakalananları teşhir etmek ve ruşvete sebep olan halleri ortadan kaldırmaktır.

c)Balık Baştan Kokar:
Sadrazamn Lutfi paşa şoyle der:
-“ Devlet adamlarının ruşvet alması buyuk bir hastalık ve ilacı olmayan kotu bir derttir. Devletin yıkılmasına sebeptir. Ruşvetten mutlak kacınmak gerekir. Sadrazam olanların vakitlerini saltanatın onemli işlerine harcaması gereklidir. Zinaya duşkunluk, saz, soz ve işret onlar icin uygun değildir.”
“Baş vezir kendine bir şeyler arz edenlerin mumkun mertebe gonullerini hoş tutmaya calışmışlardır. Haramzade ve hırzıkların suclarını hediye ile bağışlamaktan kacınmalıdır.” (2)

Balık baştan kokmamalıdır. Bu iş eğer devletin ust kademesindekiler tarafından yapılırsa o zaman bu işin onune gecilemez.
Gazneli Mahmut, adamları ile ava gider. Avlanırlar, yemek yiyeceklerdir. Fakat tuzları yoktur. İclerinden biri:
-“Gideyim, şu koyden alıp geleyim” deyince Gazneli Mahmut razı olmaz ve:
-“Biz bu koyden tuz alırsak, bizden sonrakiler tavuklarını alır. Daha sonra gelenler de koyunlarını alır.” der.
Bir işin başlangıcı ve baştan başlaması cok kotu ve ciddidir. Cin hukumdarı, Konficyus’a memurların ruşvet aldığından şikÂyet eder. Konficyus:
-“İyi bir idare, baştakilerin faziletine dayanır. Sizler bu kadar ihtiraslı olmasaydınız, memurlara mukÂfat bile verseniz, gene ruşvet almazlardı.” demiş baştakilerin tutumunun, anlayışının onemini vurgulamıştır.
Bir devlet adamı veya yakınları halkın sırtından zengin olmuşsa, ruşvet alarak servet ustune servet yığmışsa, diğer memurların, halkın durust olması beklenmez.

d)Hediyenin Hukmu:
Toplumda haksız muameleye neden olan hediye konusu uzerinde biraz durmak istiyorum. Hediye ruşvetin başka bir adıdır. Normal dostlukların dışında cıkar sağlamak icin verilen her hediye ruşvettir.
Yargıc Afiye b. Yezid, devlet başkanı Mehdi’ye:
-“Beni yargıclık gorevinden al” diyerek ricada bulunur. Mehdi sebebini sorar. Bunun uzerine Afiye:
-“Bir adam bana guzel bir hediye getirdi. İhtiyacım olduğu halde almadım. Bir gun bana hediye getiren zat, davalı olarak mahkemeye geldi. Kalbimin bana hediye getirenden tarafa meylettiğini hissettim. Almadığım hediye bana bu kadar etki yaparsa, bir de alsam ne olacaktır.” der.
Bir işle gorevlendirilen ve bu gorevi yaptığı icin ucret odenen kimsenin bir işi yapmak veya yapmamak karşılığında menfaat sağlaması, hediye alması ruşvettir. Cunku hediye durup dururken verilmemiştir. O kişi bir gorevde olduğu icin verilmiştir.
Allah’ın elcisi, İbni Lutbiyye’yi zekÂt memuru tayin etmişti. Bu zat vazifeyi gorup, Medine’ye geldiği zaman:
-“Şu sizin zekÂt malınız, şu da benimdir, bana hediye verişmiştir.” der. Resulallah hemen yuksekce bir yere cıkar, Allah’a hamdusena ettikten sonra şoyle buyurur:
-“Kendisini zekÂt toplamaya gonderdiğim şu memurun hali nedir ki! Gelmiş, şu sizin zekÂt malınızdır, bu da bana hediye verilmiştir, diyor. Bu adam babasının yahut anasının evinde otursaydı kendisine bir hediye verilmez miydi? Yoksa verilir miydi? Allah’a yemin ederim ki, bir kimse hıyanet edip devlet malından (hakkından başka) bir şey alırsa muhakkak kıyamet gununde o insan caldığı malı boynuna yuklenerek gelir. Caldığı hayvan deve ise boynunda inleye inleye, sığır ise avaz avaz bağırarak, koyun ise şiddetle feryat ederek gelir.”

Bundan sonra Allah’ın elcisi, iki elini koltuk altı beyazlığı gorunene kadar kaldırdı, sonra da iki defa:
-“Ey Allah’ım! Emirlerini tebliğ ettim mi?” dedi. (3)
İnsan duygusal bir varlıktır. Kendisine iltifat eden, yardımda bulunan, hediye veren, ruşvet veren hatta selam veren insana karşı adil davranması, tarafsız iş yapması biraz zordur. Onun icin devlet adamının devlet memurunun cok dikkatli olması lazımdır.
Unutmayalım ki, verilen her ruşvet, sunulan her hediye eninde sonunda devletin kasasından cıkacaktır. Yani devlet milleti zarar gorecektir.
Bir zamanlar nahiye mudurluğu gorevine bakan kardeşim anlatmıştı:
İlkoğretim mufettişi ile beraber bir koye giderler koy muhtarına misafir olurlar. (tezgÂhı, tarlası, surusu olmadığı icin muhtar olmuştur) bakkaldan aldığı yarım kilo peynirle yarım kilo balı muhtar sofraya koymuştur. Birkac lokma alan mufettiş bey muhtara:
-Muhtar, balın, peynirin iyiymiş bize birer teneke yolla” der.

Kardeşim, kesinlikle reddeder. Bir gun bir teneke peynir, bir teneke bal yolcu olur. Tabi parası koy sandığından…

e)Ruşvet Nasıl Onlenir:
18. Lui, adalet teşkilatında bazı duzenlemeler yapıp, bu değişiklikleri samimi bir dostuna gosterir. Dostu inceledikten sonra:
-“HÂkimlerin maaşını unutmuşsun.” der. Lui,
-“Onlar ucretsiz calışacaklar.” deyince dostu:
-“Bu bize pahalıya mal olmaz mı?” demekten kendini alamaz.
Bizi yonetenler gercekten devleti, milleti duşunuyorlarsa once calışanların hakkını vermelidirler. İşlerin normal yapılmasını sağlamalıdırlar.
Bu konuda neler yapılabilir? Bunlardan bazılarının şoyle sıralayabiliriz:
Başta işler vicdan sahibi, iman sahibi, ehil kimselere verilmelidir. İş yapanların hak-hukuk anlayışı olmalıdır. Maaşı, ickisine, kumarına, gayri meşru hayatına yetmeyecek onlar gorev başına getirilerek, yetki sahibi yapılmamalıdır. Devlet eliyle luks, konfor ve moda teşvik edilmemelidir. Bu durum maaşlı kesimi rahatsız eder. Şukretmeyi, kanaatkÂr olmayı unutturur. Devlet, israfı, insanımızı sıkıntıya sokacak hayat pahalılığını onlemelidir. Bilhassa ust kademelerde alışkanlık haline gelen hediye ve ruşvet kapıları kapatılarak devlet kapıları ardına kadar vatandaşlara acılmalıdır. Ruşvet veren de, ruşvet alan da teşhir edilerek cezalandırılmalıdır. İnsanımıza ve devlet memuruna ruşvet alıp vermeden de iş yapılabileceği ve o işin bir gorev olduğu oğretilmelidir.
Bir sunnet merasiminde bir polis memuruna:
-“Ne kadar maaş alıyorsun? Diye sordular. Genc memur tereddut etmeden:
-“350.000 TL alıyorum” cevabını verdi. Hayret ettiler:
-“Bu parayla gecinemiyorsundur? Tabi hediye falan alıyorsundur.” dediler. Hafif bir tebessum sonra memur:

-“İmam hatip lisesinin orta kısmında okumuştur; o zaman oradan aldığımın bazı duygu ve inanc beni başkalarından farklı kılıyor. Bu durum, benim daha huzurlu yaşamamı ve daha huzurlu calışmamı sağlıyor.” Şeklinde cevap vermişti.
Sonuc olarak; Turkiye de ruşvet alan nicin ruşvet alıyor, iyice araştırılmalıdır. Ve buna neden olan eksiklikler en kısa zamanda giderilmelidir. Eksiklik maddi midir, manevi midir? Ne ise devlet eliyle tedbir alınmalı, ruşvet kapıları kapatılarak, hizmet kapıları acılmalıdır.
Tarihi bir gercektir ki, toplumlar ve devletler hak ve adalet kavramlarına değer verdikleri surece varlıklarını devam ettirmişlerdir. Haksızlık ve adaletsizlik yapanların omurleri kısa olmuştur. Adaleti dunyanın hayran olduğu Hz. Omer devlete ait bir şeyi şahsi işlerinde kullanmamıştır. Gorevlendirdiği bir hÂkim, kendisine bolca ruşvet teklif eden zengine:
-“Şerefimi almaya gucunuz yetmez.” demiştir.
Ruşvet alanların cok olması, haram ve haksızlığın yaygınlaşması bizim de ruşvet almamızı, haram yememizi ve haksızlık yapmamızı gerektirmez. Biz kendimizden sorumluyuz. Haklı olduğumuz bir konuda yalnız kalsak bile durustlukten ayrılmamak, namuslu yaşamak şereftir.


1-Prof. Dr. H.Eroğlu, Turk İnkılap Tarihi sf:49 İst.1982
2-Lutfi Paşa, Asafname, sf:17, A.Uğur, Kultur Bakanlığı Yayını
3-Muslim Tere, c:6 1832 nolu hadis


Araştırmacı Yazar
Mustafa OSELMİŞ

__________________