Hayatı guzelleştiren insandır. İnsanı guzelleştiren guzel ahlaktır.
İnsana hayat veren canlılıktır. Cana can katan sevgi, aşk, muhabbettir. O da Hak’tandır.
İnsanın kendini sevmesi bereket, başkalarını sevmesi rahmettir.
Rahmete bereket insandır. İnsanın birbirini sevmesi insanlıktır. İnsanlık guzel ahlaktır. Guzel ahlak Rahmana yakınlıktır.
Rahman’a yakınlık, ilim, irfan, akıllılıktır. Akıllılık insan olmaktır.
İnsan olmak birbirine yakınlıktır. O da farkındalıktır.
Farkındalık bilinctir.
Bilinc oğrenim, eğitim kulturdur.
Kultur, bilgeliktir. Bilgelik akledip duşunurluktur.
Duşunurluk vicdan sahibi, kemale ermiş, guzel ahlaklı insan olmaktır. İnsan olmak hayatı anlayıp, yardımlaşıp, paylaşmaktır.
Yardımlaşıp paylaşmak icin insanın olanın calışıp kazanıp uretmesidir. Urettiğini paylaşıp buyutmesidir.
Sevinc icinde calışıp kazanıp uretip paylaştıklarını yer icerlerken de birbirlerine karşı samimi duygularla yaklaşıp sevecenlik icinde nazik ve kibar olmaları da yine onlar icin en buyuk lutuf, en buyuk şefkat, en buyuk merhamet gostergeleri olacaktır.
İnsan hayata nasıl bakıyorsa; oyle gorur. Nasıl duşleyip, nasıl hayal ediyorsa; oyle de oyle yaşar.
Demek ki; İcinde yaşayıp var olduğumuz hayatı, guzelleştirip, cirkinleştirmek az cok bizim elimizde.
Nasıl mı?
Allah bize baş verip, onu vucudumuzun en zirvesine koymadı mı?
Bize akıl verip oku demedi mi?
Okuyup oğrendiklerini icselleştirip vicdan sahibi iyi bir insan olup, her işini iyi duşun demedi mi?
Bize hayatın kodlarını verip, nasıl yaşayacağımızı oğretmedi mi?
Peki, o zaman neden yaşamadık. Ya da doğru yaşamamamızın sebebi neydi..!
İşin kolayına kacıp, hayatı sorgulamadan yaşamamamız. Hayatın butun kurallarını ve değerlerini hice sayıp, işimize geldiği gibi yaşamamızdır.
Hayatı kolaylaştırıp yaşayalım derken, işi sulandırıp hayatı zorlaştırdığımızın farkına varmadık.
Kendimizi yapışkan ve sumuksu bir damla camurdan yaratılıp var edilişimizi cok cabuk unutup, buyuklenip, kibirlenerek her şeyi biz bilir, biz yaparız havasıyla burnumuz bir karış yukarda yaşarken hepimiz kendimizi bir şey sanıp, hayatın icinde kaybolup gittik. Halen de bu gidişi seyretmekteyiz.
Toplum olarak bir turlu uyanamadık. Sanki; uzerimize birileri tarafından surekli olu toprağı serpilmekte.
Neden mi?
Bizim yaşayacağımız hayatı bize hic sormadılar. Bizi akılları sıra daha iyi bir okula gonderip, daha iyi bir oğretim ve eğitimden gecirerek, cok daha iyi bir hayat yaşamamızı sağlamak icin bizleri haksız rekabete sokup, birbirimizle sırtlarımız at sırtı gibi, kopuk kopuğe kan ter icinde kalıncaya kadar koşturup yarıştırdılar.
Hic birimize yaratılışımız gereği yetenek ve kabiliyetimiz sorulmadı. Hic birimize, icinde yaşayıp var olduğumuz dunya hayatı, akledip duşunulerek daha guzel nasıl yaşanır oğretmediler. Ancak kazandığımız her yarış / her sınav sonucunda motife etmek icin ağzımıza at gibi, bir şeker verip odullendirerek bizleri bir sonraki yarışa hazırladılar. Kaybettiğimizde de ya azarladılar. Ya da birbirimizle kıyaslayıp kucumseyip hakir gorduler. Akılsız deyip bizleri aşağıladılar.
Bizleri birbirimize acımasız bir yarışa, bir rekabete sokup bizi birbirimizden uzaklaştırıp ayrıştırdılar.
Cocukluğumuzdan beri hic birimiz akranlarımızla gulup oynayıp arkadaş olmadık. Hepimiz birbirimize rakip olup yarıştık. Yarışırken ailelerimizin ve toplum baskısıyla hepimiz sınav stresi ile aşağılık kompleksi icine girip kişiliğimizi ve insanlığımızı kaybedip unuttuk.
Şimdi icinde yaşayıp var olduğumuz toplumda, yetişkin bireyler olarak bir araya gelip fikir teatisi yapıp anlayıp anlaşmaktan, ortak olup buyuk projeler uretmekten, birbirimizi anlayıp bir şeyleri paylaşıp buyutmekten hepimiz cok uzaklara duştuk. Hepimizin dunyaları ayrışıp farklılaştı. Şimdi ise hepimiz birbirimize rakip olduk. Birbirimizi anlamaz hale geldik.
Hani nerde kaldı insanlık, guzel ahlak.
Hani nerde kaldı hak, hukuk icinde vicdanlı yaşam, adalet.
Hani nerde kaldı eşit vatandaşlık, ozgur yaşam.
Hani nerde kaldı değerlere saygı, erdemli yaşam.
Hani nerde kaldı zenginlik, nerde kaldı verimli yaşam…
Bu arada butun bunları kaybedip yitirdik. Aynı zamanda da doyasıya gulup oynayıp zıplamadan cocukluğumuz ile gencliğimizi de yaşamadan kaybettik. Şimdi oynayıp yaşamamız icin kim geri getirebilir cocukluğumuzu ve gencliğimizi. Hayatımızın en guzel iki donemi, kanatsız kuş gibi mechule ucup gitti elimizden.
Gecmişte cocukluğunu ve gencliğini doyasıya yaşamayan birisinden, geleceğe yonelik duş ve hayallerini biriktirip, umut icinde guzel bir hayat yaşamasını kim duşunup, kim bekler.
Gelecek hayata yonelik onceden tahayyul edip duş kurup, hayal etmeyenden kim meslek seciminde ve sonrasında başarı bekleyebilir.
Başarılı olsa bile, gercekten umut icinde yaşayıp, kim hayatının sonuna kadar mutlu olabilir.
Bizleri yetiştirenler bunları hic mi, hic duşunmediler. Duygularımıza onem verip, bizim soylediklerimize hic mi, hic itibar etmediler. Hayatı sadece meslek sanıp, meslekte itibarı başarı sandılar. Bedenimizi besleyip, ruhumuzu ac ve cıplak bıraktılar.
Dolayısıyla bu gun hepimiz bencil ve egoist olduk. Hepimiz kendi benliğimizde kaybolup gittik.
Bu şekilde yaşarken, ister istemez hepimizin hayat şakulu bozuldu. Şimdi bozuk şakul uzerine ne kadar sağlam bina yapıp yukseltebiliriz.
Eskiyi yenileyip, yeni bir hayatın akışını sağlamak her zaman icin cok zordur. Eskiyi duzeltmek icin yukselişe harcanan enerjini en az iki katı enerjiye ihtiyac var. Bu da demek oluyor ki, hayatın coğu boşu boşuna akıp gitmiştir.
Hayatı nerde yakalarsak orası bizim icin kardır. Diyeceğiz ama ne care ki, o da mumkun değil. Cunku Orta yaşlılıkta da ana babamızın baskısından kurtulup, tam da kendi kendimize ozgur bir hayat yaşayacağız derken, bu seferde iş, guc, evlilik, eş ve cocuk derken gecim derdi başlıyor. Ardından sosyal hayat başlıyor. Hayatın yuku coğalıp, gorev ve sorumluluklar artıyor.
Daha sonraki yaşamda da yine bizi bize bırakıp, bizi bir turlu rahat yaşatmıyorlar. Sanki kendileri doru durust bir hayat yaşamışlar gibi, bizi o istemediğimiz hayatın icine ister istemez cekip sokuyorlar. Kendileri gibi, bizi de o istemediğimiz hayatın kalıplarına alıp yaşatıyorlar.
İşte o andan itibaren yaşayıp, yaşayacağımız ozgur hayat tumden bitiyor. Artık istesek de istemesek de bizde artık o, istemediğimiz tek renkli bir hayatı yaşamak zorunda kalıyoruz.
Bu hepimizin yaşadığı cevreye gore değişen sıradan bir hayat şeklidir. Has bel kader iyilerle yaşıyorsak, iyiyiz. Kotulerle yaşıyorsak, kotuyuz. Bu iyi ve kotu kavramları da herkese gore az bucuk değişen kavramlardır.
Bu kavramlarda etik kuralları yerleşmemiş toplumlarda, kime ve neye gore sorularıyla surekli değişkenlik arz eder.
Bu saferde hayat, toplum cenderesinde şekillenip bicim alır. Şekillenip bicim alırken konu, komşu, sokak, mahalle, cevre baskısı başlar. Yaşadığımız cevrede hangi kulturel yapı ağırlıktaysa, bu sefer de bizde o yapı nufuz eder.
Şimdi bir de ağırlıklı din baskısı cıktı. Bu sefer de hayat, ister, istemez dine gore şekillenmeye başladı. Uyana cennet, uymayana cehennem hayatı yaşatılıyor. Bu da ister istemez, insanı cennet cehennem arasında bir yarışa sokuyor.
Ne yazık ki, bu seferde insanı ya dindar, ya da kindar edip, benden senden gibi ayrımlara tabi tutup bizi birbirimizden ayrıştırıp uzaklaştırıyorlar.
Nasıl mı?
Bunu bir yerde bulunup, sahiplenme ve aidiyet duygusuyla yapıyorlar.
Ya doğru yaşayıp, ayrışmaya tabii tutulup kotu bir hayat yaşayacaksın. Zorlandığın bu kotu hayatı yaşarken de onurunla dunyayı kaybedip, ahiretini kazanacaksın.
Ya da hayatın akışı icinde istenilen iyi ya da kotu bir yerden, iyi ya da kotu başlayıp, başladığın iyi ya da kotu yerde ya hep iyiyi, ya da hep kotuyu oynayıp surekli kazanıp guzel yaşayacaksın. İnanmasan da onlardan gozukeceksin. Yani gunahı duşunmezsen ikiyuzlu olacaksın. Dunyayı kazanırken ahireti kaybedeceksin.
Ya da başkasının oyununu oynayıp boşuna yorulmaktansa; kendi aklınca bildiğin oyununu en guzel şekliyle, en iyi bicimde oynayıp, guzel yaşayarak kazanıp kaybetmeyi goze alarak daha onurlu bir hayatı yaşamayı deneyeceksin. Sonunda gideceğin yer, cehennem olsa da oraya rıza gosterip seve seve gitmeyi goze alıp yaşayacaksın ki, hayat guzel olsun. Yoksa yaşayacağın hayatın hicbir tadı tuzu olmaz. İnan bu şekilde yaşanılan bir hayatın başarıya ulaşmasında Allah, kuluna mutlaka yardımcı olur.
Yoksa başkasının tayin edip yaşatacağı hayattan kolay kolay hic kimseye, hicbir zaman hayır gelmez, gelse de insan diyetinden omur boyu kurtulamaz.
Ozgur iradeyle yaşanmamış bir hayatın sonunda gelecek olan, ne cennetinden, ne de cehenneminden hayır gelir. Koca bir omur, boşa gelip gecmiş olur. Sonunda yaşanılan hayattan geriye ne bir tatlı yorgunluk, ne anlatılacak bir duş, ne de bir hatıra kalır. Geriye kalsa kalsa mutsuz ve huzursuz bir yaşam kalır.
Demek ki, huzur bulup mutlu yaşamamız icin, kendi yaşayacağımız hayatın secimini kendimizin yapması gerekiyor. Peki, bunu ne zaman yapmamız gerekiyor derseniz. Aklımız başımıza ne zaman gelirse, o zaman. Yoksa başkalarının senin icin secip yaşattığı koca bir hayatın tum sorumluluğu olurken senin ustunde olacaktır. Sakın bunu unutma.
Hadi şimdi, sindir, sindirebiliyorsan!
Şimdiye kadar yaşadığın sorumsuz hayatın, tum sorumluluğunu…
Şimdiye kadar bizden oncekiler, bize hicbir zaman aklımızı kullanıp, kendi kendimize okuyup oğrenip duşunerek doğru yaşamayı oğretmediler.
Kendileri belki bilerek ya da bilmeyerek, belki gunun şartları icinde iyiye kotu, kotuye iyi diyerek kotu ya da yanlış yaşadıkları bir hayatı bize yaşamamız icin onerdiler. Ama sonucta bizim iyiliğimiz duşunup guzel yaşamamızı istediklerini, ya da kendi hayatlarında başaramadıklarını bizim cılız hayatlarımızda bir daha can bulup yaşatmayı duşunduklerini duşunuyorum.
Yoksa kendi başaramadıkları bir hayatın ceremesini bizlere cektirmeleri cok acı olur. Oyle değil mi?
Ama geleceğimizi duşunerek, icinde bulunduğumuz zamanı bize yaşatmayıp, sonrasını yaşatmaya calışanlar bizi hormonlu sebze gibi buyutup yetiştirdiklerinden iclerimizi boş, kof ettiler.
Şimdi bizlerin yaşantısı belki onlarınkinden daha da kotu oldu. Cunku onlar bizlerden daha saf, daha inanclı idiler. Şimdi bizler şeytana pabucunu ters giydiriyoruz. Ne guven kaldı, ne itimat.
Hepimiz hormonlu bir hayatın oğretim ve eğitimden gectiğimizden, maalesef hic birimizde ne insanlık, ne evrensel ahlaka dayalı guzel ahlak, ne erdemli yaşayışa dair bir erdemli olgunluk, ne de insan onuruna yakışır olgunlukta bir yaşamımız var.
Gecmişte bizleri bu şekilde yetiştirenler, şimdi bizden insanlık, eşitlik, hak, hukuk, adalet, vicdan ve ozgurluk beklemesinler. Cunku onlar bizleri ya hep cocuk yerine koyup yarıştırıp avuttular. Ya da iyi - kotu, sevap – gunah, cennet - cehennem korkusuyla yaşatıp, koca bir hayatın tadına vardırmadan koca bir omru anlamsızca tuketip bitirdiler.
Halbuki, bize akledip duşunmemizi, duşunduğumuz hayatı doğru algılayıp, doğru yaşamamızı oğretselerdi, bu gun hic birimiz ne umutsuz olurduk, ne de mutsuz bir hayat yaşardık. Ne olumden korkardık. Ne de gelecekteki ahiret hayatından kaygı duyup telaşlanırdık.
Şimdi yaşadığımız hayatta bencillikten başka, ne insanlık, ne de guzel ahlak var…
Cahit KARAC
kaynak
__________________
İnsan Hayat ve Ahlak
Dini Bilgiler0 Mesaj
●29 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- İnsan Hayat ve Ahlak