
Nimet, insana faydalı olan, tatlı gelen şey demektir. İnsanların, sıhhatli, sağlam, rahat, neşeli yaşamalarına ve ahirette sonsuz saadete kavuşmalarına sebep olan faydalı şeylere nimet denir. Allahu teÂlÂ, cok merhametli olduğu icin, kullarına lazım olan butun nimetleri yarattı. Bunlardan nasıl istifade edileceğini, nasıl kullanacağımızı, Peygamberleri ile gonderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere Din denir. Âdem aleyhisselamdan beri, Musluman olsun veya olmasın, herhangi bir insan, bu kitaplara uygun yaşarsa, dunyada rahat ve huzur icinde olur.
CenÂb-ı Hak, butun insanlara, sayılamayacak kadar cok nimet, iyilik vermiştir. Bunların en buyuğu ve en kıymetlisi olarak da, Resuller ve Nebiler gondererek, saadet-i ebediyye yolunu gostermesidir. Nimetin kıymeti bilinmeyince, hakkı gozetilmeyince elden gider. Şukredilince ve hakkı gozetilince elde kalır ve artar.
Muslumanlık nimetlerinin ortadan kalkmasına sebep, bunların kıymetinin bilinmemesidir. Elimizden alan Allahu teÂlÂdır. Allahu teÂlÂnın Âdet-i ilahiyesi şoyledir ki, iyi işleri sevdiği kullarına, kotu işleri duşmanlarına yaptırır. Allahu teÂl Kur'an-ı kerimde İbrÂhim suresinin yedinci Âyetinde mealen; (Nimetlerimin kıymetini bilir, emrettiğim gibi kullanırsanız, onları arttırırım. Kıymetlerini bilmez, bunları beğenmezseniz, elinizden alır, şiddetli azap ederim) buyuruyor. Hadis-i şerifte de; (Allahu teÂlÂ, bazı kullarına dunyada cok nimet vermiştir. Bunları, kullarına faydalı olmak icin yaratmıştır. Bu nimetleri Allahu teÂlÂnın kullarına dağıtırlarsa, nimetleri azalmaz. Bu nimetleri Allah’ın kullarına ulaştırmazlarsa, Allah nimetlerini bunlardan alır. Başkalarına verir.) buyurulmaktadır.
Muhyiddin ibni Arabi hazretleri de; “Kotuluk edene iyilik yapan kimse, nimetlerin şukrunu yapmış olur. İyilik edene kotuluk yapan kimse, kufran-ı nimet etmiş olur” buyurmaktadır.
Her nimet icin de boyledir. Şukretmek, o nimeti izin verildiği ve emredildiği yerde kullanmak demektir. Dil ile elhamdulillah veya cok şukur demek şukur etmek olmaz. Buna "hamd" denir. Hamd dil ile, şukur beden ile yapılır. Goz nimetine şukretmek icin Allahu teÂlÂnın bak dediği yere bakılır, bakma dediği yere bakılmaz. İman nimetine şukretmek icin de, onu Allahu teÂlÂnın diğer kullarına ulaştırmak gerekir. Ama doğru imanı, yani ehl-i sunnet itikadını.
Her izzet ve her nimet, Allahu teÂlÂya, ihlÂs ile itaat ve ibadet etmektedir. Her kotuluk ve sıkıntı da, gunah işlemekten hasıl olur. Herkese dert ve bela, gunah yolundan gelir. Rahat ve huzur da, itaat yolundan gelmektedir.
Kavuştuğumuz her nimet, hep Hakka imanın hasıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahu teÂlÂnın merhameti ve ihsanıdır. Gorduğumuz her musibet ve felaket de, hep kızgınlığın, nefretin ve duşmanlığın neticesidir. Bunlar ise, hakkı tanımamanın, zulum ve haksızlık etmenin cezasıdır.
İyilik yapana teşekkur edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık icabıdır. İyilik edenlere hurmet edilir. Nimet sahipleri, buyuk bilinir. O halde, her nimetin hakiki sahibi olan Allahu teÂlÂya şukretmek, insanlık icabıdır. Aklın luzum gosterdiği bir vazife, bir borctur. İyilik edene teşekkur lazım olduğunu akıl da, İslamiyet de gostermektedir. Şukrun derecesi, gelen nimetlerin miktarına bağlıdır. Nimet, ne kadar cok ise, şukretmek luzumu da cok olur. Unutmamak lazımdır ki, her nimet, kulfet mukÂbilidir. Hadis-i şerifte; (Allahu teÂlÂnın bir nimet vermesini ve bunun devamlı olmasını isteyen, L havle vela kuvvete ill billah cok okusun!) buyuruldu.
Bir gun Resulullah efendimizden duaların efdali hangisidir diye sorulduğunda; (Allahu teÂlÂdan Âfiyet isteyiniz. İmandan sonra, Âfiyetten daha buyuk nimet yoktur) buyurdu.
Muslumanlar, Allahu teÂlÂya tevekkul eder. Tevekkul, calışmadan yatıp beklemek değildir. Tevekkul, calışıp sebebine yapışıp, o sebebin tesirini Allahu teÂlÂdan beklemektir. Calışmadan bana ver Yarabbi denmez. Namaz kılmadan, Yarabbi gunahlarımı affet demeye benzer. Calışmayıp herkese muhtac kalanların, dini ve aklı noksan olur.
İyi sebebe yapışan iyi netice alır. Calışırken netice alamazsak, kabahati kendimizde aramalıyız.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Biz kuluz. Sahibimizin emrindeyiz. Başı boş değiliz. Her istediğimizi yapmaya serbest değiliz. İyi duşunelim! Uzağı goren akıl sahibi olalım! KıyÂmet gunu utanmaktan, pişman olmaktan başka, ele bir şey gecmez. Genclik cağı, kazanc zamanıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kacırmaz. İhtiyÂrlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat, elverişli vakit ele gecmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hÂlsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bugun, her vaziyet elverişli iken, ananın babanın varlığı buyuk nimet iken, gecim derdi olmayıp fırsat elde iken, guc kuvvet yerinde iken, hangi ozur ile, hangi sebeple, bugunun işi yarına bırakılabilir? Peygamber efendimiz; (Yarın yaparım diyen helak oldu, ziyÂn etti) buyurdu. Eğer dunya işlerini yarına bırakırsan ve bugun hep ahiret işlerini yaparsan guzel olur. Fakat, bunun aksini yaparsan cok cirkin olur.”
Kaynak
__________________