İnsan, pek cok konuda olduğu gibi, bazen ibadetlerde de gelgitler yaşar. Bazen coşkuludur, ibadet etmeye doymaz. Bazen de kıldığı namazdan haz alamaz. Rabbinin huzurunda olduğunu bilmesine rağmen kendisini namaza veremez. Bu, az rastlanılan bir durum değildir.
İnsanın hayatında gelgitler cok olur. Ceşitli nedenlerden dolayı bazen insan kendini cok coşkulu hisseder. Son derece mutludur. Etrafındaki herkes ondaki bu değişikliği hemen fark eder. Cunku alışılmışın dışında enerji dolu, hayatla barışık bir insan oluvermiştir. Konuşurken ağzından bal akar, iyi duşunur, iyi soyler.
Bazen de tam tersi olur. İnsan hicbir şeyden lezzet almaz. Her şeye kuskundur, dunyanın yuku uzerindeymiş gibi gorunur. Etrafındakiler onun bu halinden etkilenirler, yakınında olmak istemezler. Cunku cevresine karamsarlık, ağırlık yaymaktadır.
Bu iki sıra dışı durum dışında her insanın bir de genel hali vardır. Tanıdıkları onu bu haliyle bilirler, buna alışıktırlar. İsmi anıldığında kişi bu genel karakteriyle hatırlanır. Bunun otesindeki haller gelgitlerdir.
İbadete doyulmayan zamanlar
İnsan ruh dunyasına dair boyle gelgitler yaşadığı gibi, ibadetler noktasında da benzer halleri olur. Bazen coşkuludur, ibadet etmeye doyamaz. Rabbinin huzurunda derin bir huşu halindedir. Pazartesi perşembe oruclarına onem verir, teheccude kalkmadan yapamaz, secde mahallini goz yaşlarıyla ıslatır. Bir aşkla neredeyse camiden cemaatten cıkmaz. Evinden dışarıya besmelesiz ve abdestsiz adım atmaz. Yolda yururken dilinde Allah’ın zikri vardır. Harama bakmamaya son derece gayret eder.
Ancak, bu durum coğunlukla surekli olmaz. Bir muddet sonra yavaş yavaş her zamanki durumuna donmeye başlar.
İbadet coşkusunun kaybolduğu vakitler
İnsan bazen de coşkulu ibadet zamanlarının tam tersi bir ruh halini yaşar. Boyle zamanlarda manevi dunyası alt ust olmuş gibidir. İbadetleri neredeyse sıradanlaşır, lezzet alamaz olur. Rabbinin huzurunda olduğunu bilmesine rağmen kendisini namaza veremez. Ellerini dua etmek icin huzura actığında, dilinden dokulen kelimeleri kalbi duymaz. Hatta oyle olur ki, ayakları onu camiye cekmez. Nafileler ise neredeyse unutulur.
İnsanın manen duştuğu boyle kotu doneminde elinden tutan bir dostu, istikamet uzere yurutecek bir arkadaş cevresi bulunmazsa, halinin daha kotuye gitmesinden korkulur. Cunku insan kulluktan yavaş yavaş uzaklaştığında, donmenin cok zor olacağı bir noktaya ulaşabilir. Bu, az rastlanılan bir durum değildir.
Guzel ortamlar guzel ibadetler
Esasında insanın coşkulu olmasını da, lezzet alamamasını da coğu kez bulunduğu ortam belirler. Orneğin hac ve umre icin KÂbe’ye gidenlerimiz, oradaki ibadetin lezzetini hicbir yerde alamadıklarını soylerler. Cunku orada Allah’ın Evi vardır. Allah Rasulu’nun mubarek hatırası, ashabıyla birlikte gezindiği ve cihad ettiği yerler vardır. Ayrıca orada dunyayla irtibat kesilmiştir. Mumin sadece ibadet icin oradadır. Dunyanın her yanından gelen beyaz giysiler icindeki muslumanların o coşkun kalabalığı bile insanı etkisi altına almaya yeter.
Butun bunlar bir araya geldiğinde ibadetten alınan lezzet de doruğa cıkar. Hac veya umreye giden bir muminin oralarda on beş gun kaldıktan sonra nasıl da değiştiğini, ilk gorduğunuz anda hemen fark edersiniz. Nedeni işte budur.
Bunun gibi, insanın evinde kıldığı namaz ile cemaatle kıldığı namazın huşusu arasında buyuk fark vardır. İnsanın ev icinde veya işyerinde serdiği seccade uzerinde kıldığı namaz camide eda ettiği namaza kesinlikle denk olmaz. Zira gerek işyerinde ve gerekse evde namaz esnasında kendisini meşgul edecek o kadar cok şey vardır ki, neredeyse kalbini namaza veremez.
Fakat cami boyle değildir. Caminin bizzat kendisinin sunduğu manevi atmosfer insanı kulluğa yoneltir. Sadece ibadet icin mescide gelen muminler de insanın ibadetinden daha yoğunluklu haz almasını sağlar. Ortamın manevi havası insanı kucaklar. Hz. Peygamber s.a.v. efendimizin cemaatle namaz kılmanın yirmi yedi kez daha faziletli olduğunu beyan etmesinin nedenlerinden birisi de bu olsa gerektir.
Gorulduğu uzere, insanı ibadete teşvik eden etkenler bulunduğu zaman kulluktan daha fazla haz alınır. Tersi olduğunda ise alınan lezzet azalır. İyi cevreden kopulduğunda ibadet şuurundan uzaklaşılmaya başlanır, o ortama tekrar girildiğinde coşku artar.
Hz. Peygamber’den tavsiyeler
Butun bunlarla birlikte onemli olan, aşırılıklardan uzak, istikrar ve sebatla, taviz vermeden kulluğu Allah’ın murad ettiği kıvamda yaşamaktır. Bu noktada Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’in tavsiye ve yonlendirmelerine son derece dikkat etmek gerekir.
Allah Rasulu s.a.v., bir kadının cok ibadet ettiğini soyleyen Hz. Aişe r.a. validemize şoyle buyurmuşlardı:
“Bundan bahsetme. Siz daima elinizden gelecek şeyleri yapın. Yoksa Allah’a yemin olsun ki, siz usanmadıkca Allah asla usanmaz.” (Buharî, 1083).
Durum gercekten de boyle değil midir? İnsan ne kadar ibadet yaparsa yapsın, bunun sonu yoktur. Allah kimseye, “kulum, bu kadar yaptığın ibadet yeter” demez. Dolayısıyla olcuyu kacıran insan kendisine zulmetmiş, dunyaya ve etrafına yonelik gorevlerini ihmal etmiş olur. Bu şekilde cok hızlı giden bir insanın yorulması da cok hızlı olur. Yine Hz. Aişe validemiz, Allah Rasulu’nun dinden en hoşnut olduğu şeyin kulun devamlı yaptığı ibadet olduğunu belirtmişlerdir. (Buharî, 41). Hz. Peygamber s.a.v. bir hadislerinde bunu dile getirirken, insanı esasında cennete iletecek olan şeyin kendi ameli olmadığını beyan ederek şoyle buyururlar:
“Allah’ın en sevdiği amel, az da olsa devamlı yapılandır.” (Buharî, 5983).
Gercekten de insan ne kadar kulluk yapmaya calışırsa calışsın, sunulan ilahi nimetlerin hakkını odeyemez, tam karşılığını veremez. Bu yuzden bir denge gozetmesi icap eder. İstikrar icerisinde, makul sınırlar cercevesinde, dunyayı ihmal etmeden guzel bir kulluk sergilemeye calışmalıdır.
Bu noktada Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’in, kendisini tamamen ibadete vererek başta ailesi olmak uzere dostlarını ve işini ihmal eden Abdullah b. Amr b. el-Âs r.a.’a tavsiyesi son derece onemlidir:
“İftar etmeden art arda oruc tuttuğunu, geceleri namaz kılıp durduğunu bilmiyor muyum? Ama boyle yapma. Cunku uzerinde gozunun hakkı var, nefsinin hakkı var, ailenin hakkı var. Oruc tut ama iftarını da yap. Namaz kıl ama uykunu da al.” (Muslim, 1966).
Bir duzen icinde
İnsana gerekli olan, Allah Rasulu s.a.v. Efendimiz’in ornekliğinde ibadetlerini bir duzene koymasıdır. Başta farzlar olmak uzere, Rasulullah s.a.v.’in devam ettirdiği nafilelere onem vermesidir. Kişi bunları surekli yaptığında, soz konusu ibadetler onun ayrılmaz bir parcası olur. Yapamadığında kalbinde bir acı hisseder.
İstikrar icinde ifa edilen ibadetlerin en buyuk faydalarından birisi de kulu Allah ile surekli irtibatta tutması ve dunyaya geliş amacını unutturmamasıdır. Boyle olan bir kul Allah ile dost olur. Dostunun kendisinden her zaman beklediği şeyleri ihmal etmez. Mutad olarak gorevlerini yerine getirir. Rabbiyle kurduğu bu surekli irtibattan dolayı da ibadetlerden buyuk haz alır.
Bu kulluğu yaşayabilmek, ozellikle de yaşadığımız şu dunyada, tek başına başarılabilecek kolaylıkta değildir. Bizleri kulluktan uzaklaştırmaya yonelik surekli ve yoğun bir tasallut altındayız. Bu nedenle birlikten guc alacağımız guzel insanlara ve ortamlara cok ihtiyacımız var. Unutmamak gerekir ki, İslÂm yalnızlık dini değildir. Boylesi ortamlarda bulunduğumuzda biribirimizden destek alırız. İbadetlerimiz sukûnete ve bir duzene kavuşur. Kalbimizdeki guzelleşmeyi kendimiz de fark ederiz.
Taha YILDIZ • 143. Sayı / SEMERKAND
__________________
İbadetin Azı Coğu
Dini Bilgiler0 Mesaj
●30 Görüntüleme