Ukbe bin Ebi Muayt Mekke muşriklerinden kotu niyetli olmayan bir adamdı. Resûlullahla her karşılaştığında ona saygıyla bakar, iyi munasebetini bozmamaya gayret ederdi. Hatta uzun yolculuktan donduğunde Mekke’de yemek yedirmeyi adet edinmişti. İşte yine boyle bir yolculuktan donmuş, vereceği yemeğe Resûlullahı da davet edecek kadar yakınlık gostermişti.

Efendimiz Ukbe’nin artık gonlunun imana hazır hale geldiğini duşunerek yemek davetine şoyle karşılık verdi:

– Ukbe, davetine gelirim ama yemeğini yemem. Yemeğinden yemem icin seni yaratan Allahı inkar etmemeni, onun Resûlune de şehadet etmeni beklerim. Senin gibi iyi niyetli bir insan kufurde ısrar etmemeli artık.

Ukbe bu teklife cok da direnmedi. Efendimizin isteğine olumlu cevap vererek iman eden herkesin soylediği şehadet kelimesini soyleyiverdi. Efendimiz sevinmişti. Ukbe’nin iman etmesine sebep olmuştu cunku.

Ne var ki, Ukbe’nin Mekke’de putperest dostları da vardı. Haber bir anda onlara da ulaştı. Onların icinde Ubey bin Halef katı bir muşrik dosttu.

Duyduğu haber hic de hoşuna gitmemişti. Hemen gelip arkadaşını suclayıcı sorular sormaya başladı:

– Duyduğuma gore Muhammed’i yemeğe davet etmişsin. Bununla da kalmayıp onun teklif ettiği şehadet kelimesini de soylemişsin.

– Evet, dedi, oyle oldu. Onun istediği şehadet kelimesini de soyledim.

Muşrik dostu, olamaz, dedi. İşte bu olamaz. Hem şehadet kelimesini soyleyeceksin hem de bizimle dost olacaksın. Bu, olacak şey değil.

İlave etti:

– Bu sana pahalıya mal olur. Bundan sonra hicbir yerde iş bulamazsın.

Ukbe, muşrik dostunun sozlerinden endişe etmiş, getirdiği şehadet kelimesinden pişmanlık duymaya başlamıştı.

– Olayı buyutme, dedi. Ben sadece Ukbe’nin yemeğini yemeden gitti, diye bir soylenti cıkmaması icin utandığımdan şehadet kelimesini getirdim, yoksa ona inandığımdan değil.

Ubey kopardığı bu tavizden memnun olmuş, ama yeterli de bulmamıştı. Daha da ileri giderek yol gosterdi:

– Biz bu sozlerinin doğruluğunu ancak gidip ona tukurdukten sonra kabul ederiz. Gideceksin, Onu sevmediğini ifade eden bir tukuruk fırlatacaksın, o zaman anlarız senin ona inanmadığını. Yoksa bizi savamazsın boş sozlerle.

İmana karşı yeni ısınır hale gelmiş olan Ukbe’nin kalbi maalesef artık geriye donuşe gecmiş, dostlarının baskısına dayanamayarak vazgecmişti getirdiği şehadet kelimesinden. Doğruca Efendimizin Darunnedve’de ibadet ettiği yere gitti. Dilinin ucunda topladığı tukuruğu fırlatmak uzere hazırlanırken ansızın bir ruzgar cıktı. Dudakları arasından cıkan tukuruk geriye donerek kendi suratına yapışıp hem de ateş gibi yaktı. Ertesi gunu Ukbe’yi yanağındaki yanık iziyle gorenler sordular.

– Sende boyle bir yanık izi yoktu. Ne zaman oldu bu yara?

Ukbe saklamadan anlattı:

– O’na doğru tukurduğum tukuruk kendime geri donup suratıma yapışarak ateş gibi yaktı, bu izi kaldı.

Ne yazık ki yarı iman etmişken dostlarının baskısı yuzunden gerisin geriye donen Ukbe, Bedirde kufur uzere oldu.

İşte bu hadise uzerine Furkan suresi ayet (27-28) geldi. Burada dostlarının yanlış telkinlerine uyanların ellerini ısırarak ahirette nasıl pişmanlık duyacaklarını anlattı:

– Ah, ne olurdu keşke falanı dost edinmeseydim, onun isteğine boyun eğmese, sozlerine itimat etmeseydim. Getirdiğim şehadet kelimesinden vazgecirip Peygamberle birlikte olmama mani oldu, şeytana uydurdu. Ne kotu dostmuş meğer onlar


__________________