Bu soruyu soranlardan bazıları, hem samimi değil, hem de Turkce bilmiyor... Bu iki hususu acıkladıktan sonra sorunun cevabına gecmek istiyorum.

Soru sahibi nicin samimi değil? Once onu acıklayayım: her insan vicdanen bilir ki, kendisinde iki ayrı hareket, iki ayrı fiil soz konusu. Bir kısmı ihtiyarî, yani kendi isteğiyle, iradesiyle ortaya cıkıyor. Diğer kısmı ise ızdırarî; yani tamamen onun arzusu, iradesi dışında cereyan ediyor.

MeselÂ; konuşması, susması, oturması, kalkması birinci gruba; kalbinin carpması, boyunun uzaması, sacının ağarması da ikinci gruba giren fiillerden. O birinci grup işlerde, istemek bizden, yaratmak ise Allahtan. YÂni, biz cuzi irademizle neyi tercih ediyor, neye karar veriyorsak CenÂb-ı hak mutlak iradesiyle onu yaratıyor. İkinci tip fiillerde ise bizim irademizin soz hakkı yok. Dileyen de yaratan da CenÂb-ı Hak. Biz bu ikinci gruba giren işlerden sorumlu değiliz. YÂni, Âhirette boyumuzdan, rengimizden, ırkımızdan, cinsiyetimizden yahut dunyaya geldiğimiz asırdan sorguya cekilmeyeceğiz.

İşte soru sahibi bu iki fiili bir sayma gafleti icinde. Gelelim asıl buyuk hataya: Adam, yaptığı butun muspet işlere sahip cıkıyor, �ben yaptım, ben kazandım� diye goğsunu gere gere anlatıyor bunları... Ama, sıra işlediği gunahlara, yaptığı hatalara, ettiği zulumlere gelince kadere yapışıyor: Kaderimde bu varmış, diye işin icinden cıkmaya calışıyor. Evine giren hırsızı mahkemeye verirken kaderi unutuyor.

�Bu adam� diyor, �Benim evime girdi, şuyumu caldı, buyumu gasp etti.� Hırsızın: �Ben masumum. Benim kaderimde soymak, bu zatın kaderinde de soyulmak varmış.� şeklindeki mudafaasına kızıyor, kopuruyor, cıldıracak hÂle geliyor!.. Ama, sıra kendi işlediği gunahlara gelince, utanmadan ve sıkılmadan o hırsızın mudafaasına sarılabiliyor!..

Boyle birisiyle, kader konusunu ciddî mÂnÂda konuşmak mumkun mu? Gercek şu: Biz her turlu işimizde, fiilimizde kaderin mahkûmu değiliz. İhtiyarî fiillerde, yani kendi irademizle yaptığımız işlerde serbest bırakılmışız. Bunu vicdanen biliyoruz. Bu fiillerde isteyen biziz, yaratan ise CenÂb-ı hak...

Zaten dunyaya imtihan icin gonderilmiş olmamız da bunu gerektirmiyor mu? İmtihana giren bir aday dilediği salonda imtihan olamaz. İmtihanı istediği saatte başlatamaz ve sona erdiremez. Soruların puanlamasını kendi tayin edemez. Butun bunlar, onu imtihan eden kimsenin tayini ve tespiti iledir. Fakat, imtihan başladıktan sonra, cevapları dilediği gibi verir. İmtihan suresince kendisine mudahale edilmez. Aksi hÂlde buna imtihan denmez.

Şimdi, şu sorunun cevabını arayalım: İnsanlar bu dunyada kendi amel defterlerini diledikleri gibi doldurmuyorlar mı? İlÂhî emir ve yasaklara uyup uymama konusunda serbest değiller mi? O hÂlde, bu adamlar neyin davasını goruyorlar?!.. Bir yandan, işledikleri gunahların sorumluluğundan kurtulmak icin iradelerini inkÂra kalkışıyor; diğer yandan, meselÂ, pencerelerini taşlayan ve Allahın sorumlu bile tutmadığı, kucuk bir cocuğu dovmekten de geri durmuyorlar. Bu sahne onları sorumlu kılmaya ve utandırmaya yetmiyor mu?

Bu soruyu soranlardan bazılarının Turkce bilmediğinden soz etmiştik. Geliniz bu soruyu dilbilgisi yonunden inceleyelim: �MÂdem CenÂb-ı Hak, ezelî ilmiyle benim ne yapacağımı biliyor, oyleyse benim kabahatim ne?�

Bu cumlede iki tane fiil geciyor: biri, �yapmak�, diğeri �bilmek�. Yapmak fiilinin oznesi: ben. Bilmek fiilinin oznesi: CenÂb-ı Hak. YÂni soru sahibi, �Ben yapıyorum, Allah da biliyor.� diyor. Ve sonra bize soruyor: Benim kabahatim ne? Ona nazikane şu cevabı veriyoruz: �Senin kabahatin o işi yapmak.�

��� Bu konuda Nur Risalelerinden Sozler adlı eserde şu tespit yapılır: �Kader, ilim nevindendir. İlim, malûma tÂbidir. Yani nasıl olacak, oyle taallûk ediyor. Yoksa malûm, ilme tÂbi değil.� İlim, �bilmek� ya da �bilgi� mÂnÂsına geliyor. Malûm, �bilinen�, Âlim ise �bilen�, yahut �bilgin�. Bu kaideyi bir misÂl ile acıklamaya calışalım. MeselÂ, ben bir gencin fen fakultesinde okuduğunu bilmiş olayım. Bu bilgim ilimdir. Malûm ise, o gencin o fakultede oğrenci olduğu. İşte, benim ilmim bu malûma tÂbidir. Yani o genc fen fakultesinde okuduğu icin, ben de onu oylece bilirim.

MisÂller coğaltılabilir.

�Madem CenÂb-ı Hak benim ne yapacağımı biliyor,� denilmekle, Allahın Âlim olduğu, soru sahibinin ise, o fiili yapacağı peşinen kabul edilmiştir. İşte o adamın, soz konusu fiili işlemesi malûm, Allahın, bunu ezelî ilmiyle bilmesi ise ilimdir. Ve bu ilim, malûma tÂbidir.

Yukarıda, Sozlerden naklettiğimiz cumlelerin devamında da şoyle buyurulur: �Yani ilim desÂtiri; malûmu, haricî vucut noktasında idare etmek icin esas değil. Cunku malûmun zÂtı ve vucud-u haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinat eder.�

Bilindiği gibi, bir şeyi, bir hÂdiseyi yahut bir fiili bilmek, onun fÂili olmak icin yeterli değildir. Bir misÂl: Konuşmayı herkes bilir. Ama, bir insan bu işe teşebbus etmedikce ve konuşma fiilini işlemedikce onun konuştuğundan soz edebilir miyiz?

Bir başka misÂl: Allah Resulu (a.s.m.) İstanbulun fethini mujdelemiştir. Ama, �fetih� fiilini sultan Mehmet işlediği icin �fatih� unvanını o padişaha veririz. İstanbulu, peygamber Efendimizin(a.s.m.) fethettiği gibi bir iddiada bulunmayız.

Demek ki, fÂil olmak icin fiili bilmek yetmiyor. Onu irade etmek, bizzat teşebbus etmek ve işlemek gerekiyor. İşte Allah, insanın butun amellerini, butun fiillerini bilir. Ama, iradesini ve kuvvetini sarf ederek o işi yapan insandır ve her turlu sorumluluk da ona aittir.

Daha once de belirttiğimiz gibi; kul, kendi cuzi iradesini, -hayır olsun, şer olsun- hangi işe sarf ederse, CenÂb-ı Hak onu yaratır. İstemek kuldan, yaratmak Allahtandır. Fakat, butun fiilleri Allahın yaratması, insanı sorumluluktan kurtarmaz... İnsana kuvvet ihsan eden, her turlu imkÂnı bağışlayan Allahtır. Kul bu imkÂnı, bu kuvveti onun rızasına aykırı olarak kullanırsa elbette sorumlu olur, suclu olur.

Şoyle bir duşunelim: Bir emniyet mensubu, yetkisini ve silÂhını kotuye kullanarak birisini haksız yere vursa, devlete mi katil denilecektir, yoksa o gorevliye mi? Şuphesiz, katil o gorevlidir!.. Şimdi bu gorevli, �Ben o sucu devletin imkÂnlarıyla işledim. Ne kendi silÂhımı kullandım, ne de kendi mermimi.� şeklinde bir ozur beyan edebilir mi?



Anahtar Kelimeler : cuz'i irade,kulli irade,irade,cuz'i ihtiyar,kulli ihtiyar,kader,imtihan

AlaÂddin Başar (Prof. Dr.)
__________________