Bu soz, bir ayetin anlamını icermektedir.

"Eğer yerde ve gokte Allah'tan başka ilÂhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de duzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yucedir." (Enbiya, 21/22)

Akaidcilerin "Delil-i TemÂnu" dedikleri bu cok mantıkî delil ve ku*ralın sebebi gayet acıktır:

1. Mutlak duzeni vucuda getiren, sınırsız bir kudret sahibidir. Zira duzenin buyukluğu ve mukemmelliği, yaratanın kudretinin sınırsızlığına ve benzersizliğine delÂlet eder.

2. Bu kudret, dilediği gibi tasarruf etme ve var kıldığı eşyayı belli olculerde tutup devam ettirmeye sahiptir. Cunku O, başkasının em*rinde olmadığı gibi, kendisine fikir verecek bir yardımcıya da muhtac de*ğildir. Varlığı kendisinden olduğu gibi, ustun kudret, sınırsız ilim ve irÂ*desi de kendisindendir,

3. O her şeyi modelsiz, orneksiz ve benzersiz yaratır. Cunku kendi*sinden once hicbir kudret yoktur ki, onu misal alsın; ortaya konmuş hic*bir eşya yoktur ki, onları ornek edinsin. Başlangıcı olmadığı gibi, sonu da yoktur. O bakımdan tedbir ve tasarrufunda hicbir şeye muhtac değil*dir. Zira ihtiyac noksanlıktan, kudretsizlikten kaynaklanır. O her turlu nok*sanlıktan ve kudretsizlikten pak ve yucedir.

4. Yerde ve goklerde bu olcu ve anlamda, bu vasıf ve kemalde iki ayrı kudret sahibi bulunsaydı, durum ne olurdu? Onlardan yalnız birisi tasarruf ve tedbire sahipse, diğeri Âciz ve noksan demektir. Âciz olan hic*bir zaman ilÂh olamaz. İkisi de eşit kudrete sahip bulunsaydı, ayrı ayrı du*zenlerin, sistemlerin bulunması gerekirdi, O takdirde bugunku tek ve şaş*maz duzen olmazdı. İkisinin anlaşabildiğini ve tek duzen kurup birleştik*lerini varsayalım; o takdirde iki illetin bir malûl uzerinde carpışması ve surtuşmesi gerekirdi. Boyle olunca da yine gorunen nizam olmazdı. Bir*birleriyle anlaşmazlık halinde olsalar, birinin yaptığını diğeri bozar, anar*şi başlar ve duzen diye bir şey vucut bulmazdı.

Her biri duzen icin cuz'î bir kudret ve illeti meydana getirmiş dersek, o takdirde her biri kendi kudretini tam olarak ortaya koyma imkÂnına sa*hip değildir. Bu durumda da ilÂh olmaları duşunulemez.

5. İlÂhlardan biri diğerinin illeti, o diğeri de kÂinatın illetidir dersek, malûl olan ilÂh illete muhtac bulunduğu icin ilÂh olamaz. Hem o takdirde illet-malûl geriye doğru gider ve boylece illetler, malûller zincirinin once*si ve başlangıcı olmaz, illet-mÂlûl halkaları uzayıp giderdi. Bu da caiz değidir. Aynı zamanda ilÂhlık vasfını temelinden yıkmaktadır.

İşte Kur'Ân-ı Kerim bu gerceği belirterek bize şu aydınlatıcı ana bil*giyi veriyor;
"Eğer gokte ve yerde Allah'tan başka ilÂhlar olsaydı, gokle yerin duzeni bozulup alt-ust olurdu."

O halde bir olan, dengi, benzeri, eşi, ortağı ve yardımcısı bulunmayan Allah; inkarcı sapıkların, maddeci şaşkınların, putperest azgınların, şup*heci beyinsizlerin vasfettikleri noksanlıklardan, mahlukî sıfatlardan cok yucedir, cok munezzehtir. Selim akıl bunun şahidi, sağduyu bunun acık*layıcısı, ilim bunun kanıtlayıcısı, imÂn bunun temel yapısıdır. (bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Enbiya, 22. ayetin tefsiri)

Kaynak
__________________