ESKİ VE YENİ

“Sunnetullah” mevzûuna bu defa bir ara verip, bu konuların daha iyi anlaşılması icin, uzerinde durulası cok onemli bir hususa değinmek istiyorum...

Adam alışmış hayatı boyunca tarlasında traktor surmeye... Yaşantısından da hic mutsuz değilmiş... Hatta zaman zaman aşka gelip tarlasını surerken akrobotik hareketler bile yaptırırmış traktorune kendince!.

Derken bir gun cıkagelmiş elektro-mekanik uzmanı oğlu Almanya’dan yeni imalatları bir aracla; adam gorunce şaşakalmış! Arac elektronik butonlarla kullanılıyor, karada suda gidiyor, uygun şartlarda yerden bir-iki metre bile havalanıp engebeleri aşabiliyor!..

Kolay, demiş adam icinden; ne olacak, o oda bir arac işte traktor gibi yuruyen; ben de kullanırım bunu...

Oğlu uyarmış:

-Baba, yeni arac ancak yapılış ve işleyiş sistemine uygun yeni kullanım kılavuzuyla kullanılabilir. Her sistemin kendi kullanım kılavuzu vardır! Bu aractan randıman alabilmen icin onu uygulaman zorunludur!.

Adam hoşlanmamış bu uyarıdan.

-Ben 50 yıldır traktor kullanırım!. Nasıl arac kullanılacağını senden iyi bilirim!. Vereceksen ver şu mereti kullanayım bir bakalım!.

Gerisini yazmayayım... Neler olmuş siz tahmin edin!.

Cok uzun yıllardır, “Sunnetullah” denmiş olan, evrensel yaşam sistem ve duzeninden soz edip duruyorum.

Her şeyin, kendine gore bir sistem ve duzen icinde meydana geldiğini; bildiğimiz ya da bilemediğimiz bir sebep sonuc ilişkisi icinde oluştuğunu anlatmaya calışıyorum.

Ne sihirbaz sopası var evrende, ne de sihirli değnek kullanan gokteki bir yıldızda yerleşik tanrı!.

Yaşam surekli yenilenmektedir!.

Sonsuza dek, her planda yenilenme de devam edecektir!.

Zaten bu bir realite olmasa, her yuz yılın başında bir “Muceddid-yenileyici” gelmesinden soz edilmezdi. Ama konumuz bu değil!.

Konumuz, yeni anlatımların nasıl ve kimler tarafından değerlendirilebileceği!.

MisÂli musaadenizle kendimden vereyim...

13 Eylul 1963 tarihinde, taklidî anlayışla, hadislerin işaret ettiği zikir ve diğer ibadetleri, İslÂm Dini’nin gereklerini uygulamaya başladım.

Bu alandaki tum calışmalarım, hep sorgulamak şeklinde gelişti o tarihten itibaren... Ne neden nasıl.... Once Elmalılı’nın Hak Dini tefsiriyle başladım işe; arkasından da Sahihi Buhari ile devam ettim... Sonra da diğer hadis kitaplarıyla... 1964 yılı başlarında rahmetli Medine’li Seyyîd Osman Efendi ile tanıştım ve O’ndan ceşitli ibadet şekilleri oğrendim, dualar, zikirler vs., ve hep bunları uyguladım.

Sonra tasavvuf eserlerini incelemeye başladım.

Bu konuda Abdulkadir GeylÂni’den Muhyiddini Arabi’ye; Ahmed Rufai’den Abdulkerim Ciyli’ye kadar okumadığım, fikirlerinden istifade etmediğim; bakış acılarını oğrenmediğim tasavvuf ehli kalmadı. Onların ceşitli uygulamalarını kendimde denedim elimden geldiğince... Sonra 1965 yılında hacdan dondukten sonra ilk Dua Kitabını yazdım, o gunku bilgilerim kadarıyla.

Araya askerlik girdi...

1967 yılında, hissedip yaşadıklarımı, o gunku kavrayışımı, bakış acımı yansıtan “TECELLİYAT” isimli kitabımı yayınladım.

Daha sonraki surecte de gunlerimin cok buyuk kısmı oruclu ve surekli zikir halinde gecti... Ceşitli yıllarda 80-120 gunluk uzlet-riyÂzatlar yapıp, 4-5 gunluk bağlamalı (arada hic bir şey yememek ve icmemek uzere) oruclar tuttum!. Okuyup, duyup, oğrenip uygulamadığım calışma kalmadı diyebilirim.

Bu arada bana ALLAH’ın “irade” sıfatının adı olan “MURÎD” isminin onemi fark ettirildi.

İnsanın zayıf noktasının, irade sıfatının beyin acılımında yeterli acığa cıkmamasından kaynaklandığını; bu zayıflığın “Murid” isminin beyinde yoğun tekrarlanması suretiyle giderileceğini gordum. Bu kelime tekrarı oncelikle beyin biyokimyasını, daha sonra da beyin biyoelektriğini ve sonucta ruhu etkiliyordu tespitime gore. Rahmetli Gazalî’de “Murîd” isminin oneminden bahsediyordu kitaplarında.

Bazıları bu ismin esmaul husna icinde olmayışından soz ederek; benim kendime murit toplamak icin bu ismi uydurduğumun dedikodusunu yayıyorlardı! Bu bilgisizleri tebessumle karşılayarak yoluma devam ediyordum. Cunku Allah’ın yedi Zati sıfatından biri olan “İrade sıfatı”nın adının “Murîd” olduğunu bile bilmeyecek kadar cahildi bunlar!.

Yaşamım boyunca ne oğrendiysem, once kendimde denedim sonra da yakınlarımdan arzu edenlere tavsiye ettim.

Sonucta yıllar bana, “Murîd”, “Kuddûs” ve “Fettah” isimleri zikrinin beyinde cok onemli acılımlar yaptığını gosterdi. Bu konudaki formulleri, yazdığım DUA kitabının, “ozel zikirler” bolumunde yayınladım.

Bunlara ve diğer bazı Allah isimlerine devam eden kişilerde zamanla onemli anlayış gelişmeleri oluyor; o gune kadar fark etmedikleri pek cok sırrı kolaylıkla kavrayabilir hÂle geliyorlardı. Elbette, akıl sağlığı yerinde olması yanı sıra bu konulara istidÂt ve kabiliyetinin de fıtraten musait olması şartıyla.

Bu olay, beyindeki bir mekÂnizmanın işletilişi idi!.

Kişinin inanıp inanmamasıyla ilgisi yoktu...

Allah’ın insan beynine bahşetmiş olduğu bir mekÂnizmanın ya da sistemin işleyişinden ibaret bir olaydı bu!

Tanıdığım nice Alevî veya ateist kişiler dahi bunları, “İNANMAYARAK”, sırf denemek icin, uyguladılar ve belirttiğim sonuclara ulaştılar!.

O yuzden bu tecrubelerimin sonucu olan bir kısım bilgilerimi “DUA ve ZİKİR” isimli kitabımda yazıp, arzu edenlerin istifadesine sundum.

Yeni şeyler daima yeni uygulamalar eşliğinde acığa cıkar!

Eski uygulamayla yeni şeyler uremez!.

Benim de yeni uygulamam, yalnızca, bahsettiğim bu isimlerin beyindeki tekrarı konusundaydı!. Ve acığa cıkanlar da bu uc ismin anlamları doğrultusundaydı..

Onun dışında tavsiye ettiğim, tesbih namazı hadîs idi ve Rasulullah aleyhisselÂmın amcasına tavsiye ettiği bir namaz idi. Oruclar konusunda hadîsler pek coktur. Abdestsiz gezmemek konusunda hadîsler pek coktur. Namazın taklidîden cıkartılıp, hakkıyla tahkiki olarak ed edilmesi zorunluluğu hakkında Âyetler, bilgili insanlarca hep nakledilmiştir. Kendi uyguladığım ve yakınımda olan birkac kişiye tavsiye ettiğim bağlamalı oruclar ise zaten genele hitap etmez!. İnsanlara farz olan ramazan orucudur!. Bunun dışında dolunay gunleri veya Pazartesi Perşembe orucları tavsiye edilmiştir o kadar... 7-11-40 gun bağlamalı oruc tutanlardan ismail Hakkı Bursevî eserlerinde bahsetmiştir; ama bunlar cok ozel kişilerdir; ki benim onları taklit etmem, uygun olmaz sanırım!.

Farz olan ibadetlerin ne ve neden olduğunu da "İSLÂM'IN TEMEL ESASLARI" isimli kitabımda yazdım. Bunların hikmetlerini oğrenmek isteyenler bu kitabı okuyabilirler.

Burada sizlerle samimî bir sohbet yapıp, yeni uygulamalar olmaksızın yeniye ulaşılamayacağını anlatmaya calıştım. Her yeni acığa cıkanın arkasında kesinlikle yeni bir uygulama vardır!. Asla eski ile yeniyi elde etmek mumkun değildir kanaatimce!.

Ayrıca duşunuyorum ki...

Duzenli ve sistemli bir calışma ve dahi ibadet sureci olmaksızın tasavvuf konuşmak okumak, “hobi” olmaktan oteye gitmez. Felsefe olarak kalır!.

Tasavvuf felsefesi okumak tasavvuf felsefesi yazmak tasavvuf ehli olmak değildir!.

Dunun tekrarı ile dunden oteye gidilmez!.

ŞÃ‚hı velÂyet Hazreti ÂLİ, “cocuklarınızı yarına gore yetiştirin yaşadığınız gune gore değil!” derken...

Biz, kıyÂmete kadar yeniliğini ve orijinalliğini koruyup, o cağın insanına hitap edecek ozellikler ihtiva eden Kutsal KİTABI; gunumuzde, dunun tekrarıyla, dundekiler gibi anlayıp yorumluyorsak; vay hÂlimize!.

Bunları şunun icin yazdım...

Yaşım gelmiş altmışa... Rasulullah aleyhisselÂmın dunyayı terk ettiği yıllara iki senem kalmış. Beyin ve akıl sağlığım yerinde ne kadar hayatta kalırım bilemem.

Ben ne bir şeyhim, murşidim ne de izlenesi bir onder; ne de başka bir unvan veya etiketi olan biri... Ne de başkalarından bir pÂye bekleyen biri... Kendimden soz etmemin sebebi de, bana gore cok değerli olan bu anlayış acıklıklarının, hicbir calışma yapılmadan havadan durduk yerde gelmeyeceği gerceğini sizlere fark ettirmekti. İşte bu yuzden de bunları yazdım.

Ben, sadece sıradan bir duşunurum ve yalnızca, duşuncelerimi yazarak arzu edenlerle paylaşırım.

Bu fikirlerden yararlananlar bizi okumaya devam ederler, fikirlerimizi veri tabanlarına uygun bulmayanlar da okumaz diledikleri gibi yaşamaya devam ederler.

Biz kendi capımızda Allah’ın kolaylaştırdığı bazı yeni uygulamalarla (bahsettiğim uc isme ağırlıklı devam suretiyle) bir kısım yeni bakış acıları edindik.

Diyoruz ki bu yuzden de...

Her yeni acılım veya oluşumun altında mutlaka yeni bir yaklaşım ve uygulama vardır.

Bu bugun de boyledir; yarın da boyle olacaktır!

İstidÂd ve kÂbiliyetiniz olsa dahi, klÂsik uygulama ile klÂsik verilerin otesini elde edemezsiniz!.

DİN adı verilmiş olan ALLAH sistem ve duzeninin, bugune kadar fark edilmemiş yeni yanlarını ve inceliklerini, sırlarını oğrenmek ve değerlendirmek icin de, mutlaka yeni yaklaşımları ve calışmaları sistemli ve duzenli şekilde sonuc alana kadar yapmak zorunludur kanaatimce!.

Bahcede bir orayı bir burayı capalayarak kuyu acamaz, suya ulaşamazsınız!.

Maymun iştahlı kişiliklerin, uc beş gunluk calışmayla bir yere varamayıp; sonra da, “bu bahcede su yokmuş” demesi, yalnızca kendisini husrana uğratır.

Şukrunden Âcizim, Rabbim kolaylaştırdı, nimetine erdirdi, kulluğumu, hicliğimi fark ettirdi...

İnsanların dedikodusu ise beni ilgilendirmez. Aklı olan benim dedikodumla omrunu boşa harcayacağına, kendisine gelecekte yararlı olan calışmalarla yaşamını değerlendirir!

Gayrı bundan sonra takdir etmiş olduğu sure gelince de, koyumden alıp yeni bir boyutta kulluğuma devam ettirecek.

“Biz bu ilden gider olduk; kalanlara SELÂM olsun!” deriz Yunus gibi.

İhsan ettiklerini, bu fakîrde acığa cıkarttıklarını, kullarınla, takdir etmiş olduğun olculerde, onlardan karşılık beklemeden paylaştım; onlar senin kulların!. Takdir ve hukum sana aittir Rabbul Âlemiyn.

Ahmed Hulûsi

17.6.2005

NC - USA
__________________